Alper Ballı
BBC Türkçe
1984 yazında bir pazar öğleden sonra.
Adana’da bir aile yemeğinde, dayımdan duymuştum 100 metre yarışlarını. Los Angeles Olimpiyatları günleriydi. 11 yaşındaydım.
Mehmet dayım, yeğenlerine o gece geç saatlerde yapılacak 100 metre finalini anlatıyordu. Bir insanın 100 metreyi 10 saniyenin altında koşmasını, kapasitesinin sınırlarını zorlamasının ne demek olduğunu...
Carl Lewis adı kalmış aklımda, bir de dayımın "taa Tıp Fakültesi yıllarından bu yana en büyük hayalinin Olimpiyatlar’da 100 metre finalini izlemek olduğu" sözleri.
O gece yarışı izleyemedim. Uyuyakalmıştım.
2005 yılı Temmuz ayıydı. 2012 Olimpiyatları’nın Londra’da düzenleneceği açıklandıktan bir kaç saat sonra dayım aradı. 7 yıl sonrasına randevu verdiğinde henüz stadın inşa edileceği yer bile belli değildi.
Ama işte 28 yıl sonra yine bir Pazar günü öğleden sonra, dayım, iki kuzenim (Cahit ve Atilla) ve ben binlerce kişilik insan seline kapılmış Olimpiyatlar’ın dört gözle beklenen yarışını izlemek için stada yürüyorduk.
2 milyon kişi başvurmuştu 100 metre finalini izleyebilmek için. Ben ve kuzenim Cahit de tabii. İçimizden şanslı olan kuzenim olmuştu.
Olimpiyat parkı görevlilerinin megafonlardan kalabalığı yönlendiren anonsları, arada yakınlardaki diğer yarışların yapıldığı tesislerden gelen tezahüratlara ve çığlıklara karışıyor, hepsini bastıran ise atletlerden bazılarının madalya kazandıkları duyurularının yarattığı coşku oluyordu.
"Andy Murray, Olimpiyat altın madalyasını kazandı" anonsu ise bunların en şiddetlisiydi.
İskoç tenisçi, Büyük Britanya adına sadece altın madalya kazanmakla kalmamış, dünyanın bir numarası Federer’den daha bir kaç hafta önce kaybettiği finalin rövanşını almış; daha da önemlisi İsviçreli tenisçinin kariyerine eksik olan tek unvanın, teklerde Olimpiyat şampiyonluğunun eklenmesi hayallerine darbe vurmuştu.
Statta ise olağanüstü bir atmosfer vardı. Bir yanda kadınlar üç adım atlama finalleri yapılırken, diğer yanda da sadece bir köşesi açık, filelerle çevrili dar bir alandan sürekli çekiçler fırlıyordu.
Kadınlar 400 metre engelli yarı finali, erkekler 3000 metre engelli finali... Yarışlar, madalya törenleri, 100 metre yarı finallerinden oluşan bir atletizm ziyafetiydi önümüzde yaşanan.
TSİ 23:41’de statta bir kıpırdanma oldu, ardından da çığlıklar koptu. Büyük an gelmişti artık. Kimilerinin dört yıldır, kimilerinin günlerdir, kimilerininse onlarca yıldır bekledikleri an.
Dünyanın en hızlı sekiz atleti piste çıktı, içlerinden biri en hızlıları olacaktı.. Jamaikalı Usain Bolt için ise sadece altın madalya değil, Carl Lewis’in sahip olduğu 100 metrede iki altın madalya rekoruna ortak olma rüyasının da gerçekleşmesi demekti.
Aslında Usain Bolt’un kazanacağından hiç şüphe duymayanlar, Jamaikalı yıldızın son bir yıllık performansı nedeniyle tereddüt yaşıyordu.
Geçen yıl Ağustos ayında Güney Kore’deki finalde hatalı çıkışla diskalifiye olmasının ardından yeni bir “kaza”dan endişe duyanlar da vardı..
Aslında belki de Bolt’un geç çıkışlarını, Güney Kore’deki olayın tekrarını önlemek için aşırı ihtiyatla açıklamak da mümkün olabilirdi.
Ama asıl tehdit antrenman arkadaşı, 21 yaşındaki Yohan Blake’ten geliyordu. Blake, geçen ay Jamaika seçmelerinde geçmişti Bolt’u.
Son olarak ABD’li Ryan Bailey, elemelerde 9.88 koşmuştu. "Acaba?" diye düşündürtmüyor da değildi hani insani.
Anons yapıldı, sekiz atlet kulvarlarında yerlerini aldı. Ve derin bir sessizlik.
İşte bu sessizliği hatırlıyordum. 1988 Seul Olimpiyatları... TSİ sabahın erken saatleri.
Carl Lewis’in Ben Johnson’a geçildiği yarışın başlangıç anı. Yarışı anlatan spikerin “dokuz yetmiş dokuz” diye haykırarak dışa vurduğu şaşkınlığı, bir de Carl Lewis’in kutlamak için Ben Johnson’ın peşinden koşmasını. Ardından Johnson’in doping yaptığı ortaya çıkmış, altın madalya Lewis’e verilmişti.
Seul’de olduğu gibi Londra Olimpiyat stadında da sessizliği dağıtan “çat” sesi oldu.
Ardından da müthiş bir uğultu. 80 bin kişinin gözü, sarı-yeşil formalı atletin üzerinde.
Yine geç başlıyor, hızlanıyor, hızlanıyor ve 9 saniye 63 salise sonra, geçen ay geçildiği vatandaşından 10 salise önce başını bitiş çizgisinden uzatıyor.
Dünya rekorundan beş salise daha yavaş, ama Olimpiyat rekoruna adını yazdırmış bir atlet olarak.
Olimpiyatlarda iki kez 100 metre şampiyonu olan Carl Lewis’in rekoruna ortak. Rüyası gerçekleşmiş.
Hayalleri gerçekleşen sadece o değil kuskusuz.
Gece yarısına doğru stadyumu terk ederken, "Kim bilir bu gece kaç çocuk bir gün Olimpiyatlar’da 100 metre finalini canlı izlemek hayaliyle uykuya dalmıştır?" diye düşünüyorum.