Filmde bir kadın haberciyi canlandırıyorsunuz. Nasıl bir şey haberciyi oynamak?
- Bu ülkede haberci olmak tabii zor. Ama oyuncu olmak da zor. Bu ülkede kadın olarak kendimi sansürlüyorum.
Neden?
- Aslında benim mesleğim yani oyunculuk cinsiyetsiz bir meslek. Mesela 13 sene bale yaptım. Kadın-erkek birbirimize karışan, birbirimizle yaşayan, fiziksel mahremiyet duymayan kişilerdik. Nefsin kimsenin mahrem bir tarafında değil, gözünde olduğunu bilirdik.
Artık bakış değişti mi?
- Evet. Şimdi mesleğimi ekranda icra ederken 40 defa düşünüyorum.
Neden?
- Mesela bir öpüşme sahnesi ekranda sansürleniyor. Oysa eskiden görebilirdik. Yine de hiçbirimiz ahlaksız yetişmedik. Sevgili Beren Saat'in bir açıklamasında okumuştum; "Biz çocukken televizyonda kırmızı noktalı programlar vardı. Ama ahlaksız olmadık" demişti. Çok doğru.
Nedir farklı olan geçmişe oranla?
- Eskiden bu kadar çok kadına tecavüz edilmiyordu. Cinsel istismar bu kadar uç boyutlarda değildi. Cinselliğe dair bilgiyi çocukların ve gençlerin algısında normalleştirmek gerekiyor. Mesela "Spermin yumurtayı döllemesi sonucu embriyonun nasıl oluştuğunu" hepimiz biyoloji dersinde okur ve bilirdik. Şimdi 'döllenme' desen televizyonda sansür yiyor mesela. Artık televizyonda, okulda, sokakta durum farklı!
Sokakta neler değişti?
- Şunu söyleyeyim: Sokakta özgür yürümek zorundayım ben!
Özgür değil misiniz?
- Artık sokakta özgür yürümek için kimilerinin algısına göre daha usturuplu giyinmek zorundayım. Çünkü bunu yapmazsan taciz ediliyorsun. Sadece Nişantaşı, Etiler'de ya da bir tatil beldesinde rahat yürürsem de yaşayamam ki!
Peki nasıl çözülebilir bu problem?
- Benim umudum var. Yeter ki herkes birbirini anlasın. Ben kimseye saygısızlık yapmıyorum, taciz etmiyorum. Kimse de bana yapmasın. Yoksa yüzyıllardır bu ülkede inanılmaz, rengârenk bir yelpaze var. Ne oldu bize? Sana bir örnek vereyim; bazen sosyal medyada fotoğraflarımın altına yazılanları okuyor ve inanamıyorum. Geçenlerde 'Paskalya' bayramı kutladım. Fotoğrafın altına "Sen önce kendi bayramını kutla" yazdılar. Oysa ben kendi bayramımı da kutluyor, duamı ediyorum, inançlı da bir insanım, ayrıca seni ne ilgilendirir? Bu din üzerinden psikoloji sömürüsü bana garip geliyor. Bana söyler misin, Allah'la kul arasındaki ilişkinin hesabından kime ne?
Kadın oyuncuların çoğu iş bulamamaktan korkup gündem hakkında yorum yaparken kendini frenliyor...
- Ben kimseyi suçlamıyor ve asla siyaset yapmıyorum. Derdimi kimseye hakaret etmeden anlatıyorum. Sadece "Birbirimize karşı anlayışlı olmalıyız" diyorum. Bence siyaset üzerinden birbirimizin üzerine yürümeye de milletçe çok teşne olduk. Yani herkesin her şey hakkında artık bir fikri var. Ama böyle bir şey mümkün olamaz.
Son dönem neredeyse her dizinin setinden yeni bir aşk haberi geliyor. Siz de eşiniz Sarp Levendoğlu'yla sette tanışıp âşık oldunuz... Nedir Eros'un setlerde bu kadar dolaşma sebebi?
- Sürekli mesai halinde olduğun bir insandan etkilenme oranın çok yüksek. Biz de Sarp'la 'Küçük Ağa' dizisinde ilk kez birbirimizi gördük. Dizideki hikâyeden etkilendi meselesi değil.
Neyine vuruldunuz?
- O beni yeniden güzel kalbe ve hayatın mucizelerine inandırdı. Güzel gönlünü sevdim.
Evlilik kimilerine göre kısıtlayıcı bir şey...
- Benim için özgürlük. Diğer yarımızı bulana kadar acılar çekiyoruz, yıpranıyoruz, yanılıyoruz. Bulduktan sonra da özgürsün. Üretme ve gelişme zamanın başlıyor.
Evlendiğiniz ilk ay magazinde 'boşanıyor 'haberleriniz çıkmaya başladı. Bunlarla barıştınız mı artık?
- Evet. Mesela evlendiğimiz ay Sarp'ı annesiyle bile sevgili yazdılar.
Uzun zaman sonra yeniden eşiniz Sarp Levendoğlu'yla aynı projedesiniz. Karı-koca aynı sette olmak işe nasıl yansıyor?
- İnsanın birlikte yola çıktığı arkadaşıyla böyle bir iş yapması çok özel. Bizim için 'Deliormanlı' filmi hayat boyu unutmayacağımız, hayalini kurduğumuz bir hatıra olarak kalacak.
SAKATLANANA DEK BALE YAPTI
Birce Akalay dört kuşak İstanbullu. Ailenin tek çocuğu. Dört yaşında baleye başladı. 16 yaşında sakatlanana kadar da bale yaptı. Sonrasını şöyle anlatıyor: "Pera Güzel Sanatlar Lisesi'nde tiyatro okudum. İstanbul Üniversitesi'nde tiyatro eleştirmenliği ve dramaturji eğitimine başladım. Okulun hiyerarşisine takıntımdan iki sene sonra dondurdum." Verdiği arada '2004 Türkiye Güzellik Yarışması'na katıldı ve üçüncü oldu. "13 sene bale yapmışım, 'Paytak yürüyorum, benden olmaz' diyordum. Bir gün annemle eğlencesine başvurduk. Ve üçüncü seçildim."
** Birce Akalay'la 'Deliormanlı'nın galasından saatler önce buluştuk. Minivanın içinden makyözü, kuaförü ve basın danışmanıyla indi. Yanıma gelip sarıldığında kendimi birden kötü hissettim! Pamuk Prenses'in yanındaki cücelerden biri gibi kalmıştım çünkü. Meraklısına not: Akalay'ın boyu 1.78.
** Onun için hazırlanan odaya çıktık. Bir yandan saçları fönlenirken sohbete başladık. Siyaset konusunda şimdiye kadar konuştuğum birçok oyuncunun aksine fikirlerini rahatlıkla söylüyor. "Aman burayı kes", "Şurası fazla mı oldu" diye kendini kasmıyor.
** Fotoğraf çekimine düşünüp geldi. Gülleri kendi getirdi mesela. Görülmemiş bir şey!
** Samimi görünüyor ama hemen "canım", "cicim" moduna girilecek kadınlardan da değil anlaşılan. Duruşunda, oturuşunda ve bakışlarında hafif bir mesafe hâkim. Çıtkırıldım değil; hatta hafiften maskülen tabir edilecek cinsten biri.
** Mesafeli desem de epey şaşırttı beni: Röportajdan sonra selfie'ye sıra geldiğinde sürpriz yaptı... Saçında pensler varken "Hadi bakalım çekelim" dedi. Dalga geçiyor sanıp beklemeye devam ediyorum ama o ciddiydi! O halde fotoğraf çektik. Birçok ünlüden duyduğum "Beni mutlaka fotoşopla" lafını da veda cümlesi olarak kullanmadı üstelik!