Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz?

Şiir dilin özüdür. Bu öz dizelerde yan yana getirilerek, bağımsız sözcüklerle gizli bir mimari meydana getirilir. Şiir, saygı duyulacak...

Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Lanetlenecek Ne Yaptık? /(1-2)

Şiir dilin özüdür. Bu öz dizelerde yan yana getirilerek, bağımsız sözcüklerle gizli bir mimari meydana getirilir. Şiir, saygı duyulacak kutsal bir uğraştır. Toplumun yerleşik değer yargılarının üzerinde yükselir. Şair, varlığını bir bütün olarak besleyecek kaynağı sanatın şiir denilen dalında arar.

Şiir dille düşüncenin uyumlu bir biçimde birlikteliğinden oluşan, sınırlı varlığımızdan kurtulup evrenle bütünleşmemizi sağlayan gizli bir güçtür. Işıkla gölgenin kaynaştığı, diyanizyak taşkınlığın kapalıda olsa hissedildiği imgelerle dolu bir kaynaktır.

Reklam
Reklam

Doğum/ölüm gibi çok konuşulan ama iki az bilinen arasında, duvar saatinin sarkacı gibi bir o yana bir bu yana sallanıp duran insanı, bilinçaltında yatan gizleriyle alışılmadık bir biçimde yansıtan, sözcükleri bir kuyumcu titizliğiyle işlenmesine önem veren insandır şair.

Bir öncünün arkasına sığınıp onun gölgesinde yaşam sürmek şaire göre bir yaşam tarzı değildir. Kendi tarzını, kendi üslubunu oluşturur. Benliğin derinliklerine inip ölümlü insanın ölümsüz yanlarını aralayarak yaşama haz kaynağı bulmak ve sunmak ister

Her şair onu tanıtacak öncü yazarlara ve şairlere gereksinim duyar.

Sessizlik içinde düşünen, düşündükçe var olan, var oldukça üreten bir kafadır o. Sonsuzluğu aramak gündelik yaşamdan uzaklaşmak başlıca isteğidir. Yaşadığı dünyayı sözcükler evreni haline getirerek daha bir yaşanılası kılmak ister.

Şair, konuşmadan önce düşünür. Hayatta neyi taparcasına istemiş ve sevmişse evvelinde düşünmüş, ahirinde sevmek eylemini gerçekleştirmiştir.

Güzelliklerle doludur bir sanatçının yalnızlığı. Yeter ki yeni eserleri muştulasın. İnsanın kendi benliğiyle baş başa olduğu anlar, ortay konulacak bir eserden yoksun geçmişse, işte o zaman cenneti cehenneme dönüştürüyor demektir.. Bunalır, kısır bir çölde hisseder kendini. Özgürlüğe sarhoş kuşlar gibi kanat açıp mavi göğün derinliklerinde sonsuz haz içinde eriyip tükenmek ister. Şairin düşlediği şiirsel yetkinliğin bir simgesidir mavi gök. Evrenin alaycı bakışlarını üzerinde hissetmeden, onların ağırlığında ezilmeksizin güzelliklere kürek çeker.. Mutlak güzelliğin arayışı içinde bitmek bilmeyen yolculuğunu sürdürür. Alıp başımı gitme, bilinmeyenin sınırlarında dolaşma arzum hiç eksik olmaz. Şiir denilen o gizemli kaynağa varabilmek için, geriye bakmadan hep ilerlemek, her gün yeniden doğmak, benliğiyle yaptığı iç çatışmalardan başarı kazanarak çıkmak ister. Bunun için düşler şaire, ikinci bir yaşam olanağı sunarlar.

Reklam
Reklam

Düşle estetiğin güzel bir biçimde birbiriyle kaynaşması, şairin, dili sözcükler haline getirerek saf güzelliği sunmak zorunluluğunu ortay çıkarır.

Şiiri, düşünceler, duygular kadar sözcüklerle yazar. Şiiri, esin kadar usunda meyvesi kabul eder. Maddenin mutlak güzelliği saklayan bir yapıya olması dolayısıyla, nesnelerin ifade ettiği somut anlamı aşarak düşünsel yalnızlığa bürünüp bir tür söz simyacılığı yapmak durumundadır. Şiir alışılmış anlamların dışında kullanılan sözcüklerden meydana gelir. Şairde sözcükleri bir nota gibi kullanarak ölüsüz bir senfoni oluşturma isteği vardır.

Hayat her an suyu buz tutmuş göller gibidir. Buzu kırıp yaşam dolu suyu avuçlarında hissetmek insanın kişisel yeteneğiyle ilgilidir. Yaşadığımız dünyada her şey bir analojiden ibaret sayabiliriz.. O coşkunluğu yakalayıp şiirde kapalılığı sağlamak gerekir. Şair anlaşılmaya çalışmayarak, şiirin var oluş sırlarını çözmeyi okuyucuya bırakmalıdır..

Şair, insan zekasına özgü bütün etkinlikleri birer birer gözler önüne serer, Siyahla beyazı kullanarak resimler yapar. Bu resmin içinde her türlü bilimi karar.. Teoloji, fizyoloji, matematik, kimya. Bunların hepsi şiirde vardır.

Reklam
Reklam

Şair şiiri özveri gerektiren bir çalışma olarak görür. Sanatın sırrını sözcükler arası ilişkilerde bulur. Aklın bir sersi olan şiirin kendinden başka bir amacı yoktur. Kendinde başlayıp kendinde biter.

Şair, her şiirinde yeni bir dünyanın kurucusu durumundadır. Sözcüklerinde bir canlılığı vardır. Zaman zaman onları geleneksel dilbilgisinin sınırları içinde kalmaktan kurtarıp kalıplaşmış anlamların dışında anlamlar yüklemeli ve okuyucunun zekasına sunmalıdır.

Sözcüklerin arasında yükselen gizli bir senfoni vardır. Şaire düşen havada uçuşan bu sözcükler arasındaki sesleri yakalamak usumuzla birleştirerek sanatta ki evrenselliği yakalamaktır. Şair, bir senfoni dinler gibi kendini şiirin akışına bırakarak maddesellikten sıyrılıp okuyucuya sonsuz hazlar içinde başka kapılar aralar

Şaire düşen, varlıkların tükenmek bilmeyen ateşinde bir derviş gibi eriyip yok olmak, sonrada artakalan küllerinden yeniden doğmaktır. Önce yanıp sonra kendi küllerinden doğamayan şairler zaman süzgecinden geçmeyi başaramazlar.Şaire düşen görev taklitçiliği bırakıp yalnız görüneni değil görünmeyeni de sezip yaratmaktır.Özgürlük, eşitlik, kardeşlik düşüncelerine dayanan bu yeni düzende efendilerle kölelerin konumu değiştirip yeni bir birey olarak kendi başına bir evren olduğu sonucu varmalıdır. Bayağı ile yüceyi, iyi ile kötüyü yapıtlarında canlandırmak bir özgürlük mücadelesidir.Şair şiirinde durmadan ileriye doğru koşmalıdır. Şairin bütün duygu ve düşüncelerini bilinçsiz bir biçimde başıboş bırakarak, ermiş olması gerekir. Görmesini hissetmesini bilen için her yerde şiirsellik vardır. İyi şiir kuralların ötesinde bilinen zamanın ötesinde bir yerde saklıdır.

Reklam
Reklam

Şair alaycı olabilir belki ama şiddete eğilimli ve iyi niyetlere bezginlik veren bir yapıda olamaz.

Şair, önünde uzayıp giden ufukları kendi benliğinde eritebilmelidir. Şiiri hipnotik bir uyku gibi beyinlere sunabilmeli, okuyanlar düşle gerçeğin ikliminde varlığını kaybedebilmelidirler

Şair, gizemlidir. Düşüncelerle anılar sarmaş dolaştır şiirde. Şair duyuların gürültüsünü ses emici sünger gibi dizginleyerek, duyuların gürültüsüyle anlam arasında gizli bir anlaşma sağlar. Şair, şiiri töresel etkinlikten kurtarabilmelidir. Değişik biçimler, kokular arasında güzel olanı sezmekle yetinmeyip en güzeli yakalamaya çalışmalıdır. Gerçeküstü güzelliklere dokunarak insanın ruhunu tanımayı ve tanımlamayı başarabilmelidir. Şair aynı zamanda güzelliğin esinle, usla olduğu kadar uyumla da güzel bir portre oluşturduğu kanısındadır. Yaşamak için oluşturduğu değer yargılarını, baş döndürücü bir uçurumun kenarında yargılayarak, önemsiz bir nesneymiş gibi bir kenara atmasını bilmelidir.

Şair özünü bilinçaltının karanlıklarından alan şiirlerde yazabilmelidir. Sessiz harflerin biçim ve hareketlerini düzenleyebilmeli, içgüdüden gelen ritimlerle şiirler meydana getirebilmelidir. Benliğin ıssız köşelerine yönelen bakışlarıyla daha iyiyi görebilmek için içindeki yabancıyı dışa çıkarabilmelidir.

Reklam
Reklam

Şiiri geçmiş, şimdi ki gelecek zaman arasında med-cezir halinde olan betimsiz bir düş olarak görebilmelidir.

Seslilerin rengini, sessizlerin biçimini bulmak ve yerli yerine oturtmak, içgüdüsel uyumlarla gelecekte de anlamını yitirmeden yaşayabilecek şiirsel sözcükler bulmaya çalışmalıdır.

Bekir Kale AHISKALI

Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Seslilerin rengini, sessizlerin biçimini nasıl buluruz?/(2)

Bu Yazı ile İlgili Önerdiğim Yararlanılabilecek Kaynaklar

1. Stephane Mallerm Divagations

2. Marcel Raymond, Verite et Poesie (Gerçek Şiir)

3. Arthur Rimbaud Bateau Ivre (Sarhoş Gemi)

4. Tahsin Saraç Rimbaud’nun Mektupları

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz