Bozdağ: AK Parti milletvekilleri gidip ifade vereceklerdir

Bakan Bozdağ, dün akşam Hakimevi'nde yüksek yargı muhabirleriyle bir araya geldiği iftarın ardından, gündeme ilişkin açıklamalarda bulunarak, soruları yanıtladı.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Hepimiz yaptığımız işin hesabını millete veriyoruz ama yargıya düşen bir konu olunca yargıya da mutlaka gidip, orada sorulan sorulara cevap vermemiz daha doğru olandır. AK Parti milletvekilleri kendiğilinden gidip, çağrı üzerine gidip, ifadelerini vereceklerdir. Herhangi başka bir arayışları olmayacaktır. Dilerim ki CHP'nin, MHP'nin, HDP'nin Sayın milletvekilleri de bu konuda yasaların emri ne ise ona uygun hareket ederler." dedi.

TBMM tarafından gönderilen 139 milletvekili hakkındaki 682 dosyayla ilgili, Bakanlıktaki işlemlerin sürdüğünü ifade eden Bozdağ, "Geri gönderilmek üzere üzerlerinde çalışılıyor. Hazırlıkları bitti. Önümüzdeki hafta içerisinde onlar tamamen gönderilecek. Çünkü kanun gereği de biz onları 15 gün içerisinde göndermek zorundayız. Şu anda hangi dosya nereye gidecek, onların yazıları yazılıyor. Hazırlıkları devam ediyor. Onlar da bitti bu hafta itibarıyla. Önümüzdeki hafta onların hepsi mahal cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilecektir."

Reklam
Reklam

Dosyaların içerisinde Cumhurbaşkanı'na hakaret suçunun da yer aldığını aktaran Bozdağ, savcılıkların, Cumhurbaşkanı'na hakaretle ilgili dosyaları izin almak için yeniden Adalet Bakanlığına göndereceğini belirtti.

Cumhurbaşkanı'na hakaretle ilgili soruşturmanın yapılabilmesinin Adalet Bakanı'nın iznine bağlı olduğunu aktaran Bozdağ, "301. Madde'de ise kovuşturma aşamasında izni, savcılar Adalet Bakanlığından isteyecekler. 301'in kovuşturması Adalet Bakanı'nın iznine bağlı. Bu iki grup dosyanın Adalet Bakanlığına gelip, buradan tekrar izin verildiği takdirde dönmesi gerekiyor. Diğerleriyle ilgili süreç savcılıklar tarafından işletilecektir." ifadelerini kullandı.

Dokunulmazlıklarla ilgili dosyaların, il Cumhuriyet başsavcıları ya da başsavcılar tarafından görevlendirilecek bir başsavcıvekili tarafından hazırlanacağını anlatan Bozdağ, kamuoyunda tüm savcılıkların soruşturma yapabileceği yönünde algılar olduğuna işaret etti.

Dosyalarla ilgili sürecin Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki usule göre işletileceğini kaydeden Bakan Bozdağ, bundan sonraki sürecin, yargının takdirinde olduğunu bildirdi.

Reklam
Reklam

Bozdağ, "Milletvekilliği süresi içerisinde yargılamalar biter, mahkemelerin verdiği kararlar kesinleşirse, o zaman işlem görecektir. Eğer bu kararlar mahkumiyeti gerektiren kararlarsa o zaman Yargıtay onu TBMM Başkanlığına gönderiyor, başkanlık Genel Kurul'a sunuyor. Meclis Genel Kurulu'nda okunduğu an ilgili kişinin vekilliği düşer." değerlendirmesinde bulundu.

Hakkında dosya bulunan milletvekilleriyle ilgili kamuoyunda "İfade için zorla getirme" tartışmalarının yapıldığının hatırlatılması ve ifade alma sürecine ilişkin soru üzerine Bozdağ, soruşturma usulünün Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre yapılacağını vurguladı.

Kanunda kişilerin ifadelerinin nasıl alınacağının ve çağrıların ne şekilde olacağının yer aldığını kaydeden Bozdağ, Cumhuriyet savcılıklarının bu usule göre, hareket edeceğini anlattı.

"AK Parti milletvekilleri ifade vereceklerdir"

Milletvekillerinin, yargılama süreçlerine yardımcı olmaları gerektiğine vurgu yapan Bakan BEKİR BOZDAĞ, şunları söyledi:

"Hepimiz yaptığımız işin hesabını millete veriyoruz ama yargıya düşen bir konu olunca yargıya da mutlaka gidip, orada sorulan sorulara cevap vermemiz daha doğru olandır. Ak Partimilletvekilleri kendiliklerinden gidip, çağrı üzerine gidip, ifadelerini vereceklerdir. Herhangi başka bir arayışları olmayacaktır. Dilerim ki CHP'nin, MHP'nin, HDP'nin Sayın milletvekilleri de bu konuda yasaların emri ne ise ona uygun hareket ederler. Ama 'biz gitmeyiz, bizi zorla götürsünler, şöyle bir fotoğraf verelim kameralara, evden zorla alırken veya parlamentodan zorla alırken veya başka bir yerden zorla alınırken, bir gürültü, patırtı çıksın, kavga çıksın, böyle bir görüntü, fotoğraf verelim' diye bir düşünce varsa, bu fevkalade yanlış olur. Herkesin hukuka saygılı olması ve hukukun doğru işlemesine yardımcı olması gerekir. Dileğimiz herkesin bu yönde soruşturma yapan makamlara yardımcı olmasıdır."

Reklam
Reklam

Bir gazetecinin, devletin içerisindeki PKK veya Fetullahçı Terör Örgütü sempatizanlarıyla ilgili, Devlet Memurları Kanunu'nda değişiklik olup olmayacağı sorusu üzerine Bozdağ, Devlet Memurları Kanunu ile özel kamu çalışanlarına ilişkin kanunlarda disiplin hukukuyla ilgili hükümler bulunduğunu bildirdi.

Terör örgütlerine yardım eden, destek veren, onlarla birlikte hareket edenlerle ilgili disiplin hukukuna dair düzenlemelerde yeteri kadar hüküm bulunduğunu anımsatan Bakan Bozdağ, sorunun kanun eksikliğinde değil, kanunların uygulama eksikliğinden kaynaklandığına işaret etti.

"Kamu görevlerini sürdürmeleri kabul edilebilir değil"

Başbakanlığın, kanunların ilgili hükümlerini hatırlatan bir genelge yayımladığını da belirten Bozdağ, kanunlar uygulandığında sorunların çözüleceğini bildirdi.

İdarenin de bu gibi konularda yasaları işletmesinin doğal olduğuna vurgu yapan Bozdağ, "Geçenlerde çocukları alıp, buradan Avrupa'ya götürüyorlar, orada PKK'nın paçavraları altında fotoğraf çektiriyorlar. Bunu yapan yöneticilerin kamu görevlerini sürdürmeleri kabul edilebilir bir durum değil. Bir okul yönetimi diyelim ki böyle bir şey yapabilir mi, yapamaz. Hem bu yaptıkları suç hem de artık o memuriyeti yapmamaları lazım. Bunu kim yapacak, onun amirleri kimse onlar yapacak. Yani bir kamu görevlisi gidip terör örgütü içinde yer alıyorsa, o kamu görevlisini kamudan çıkarmak için bizim kanunlarımız yeteri kadar hüküm içeriyor." diye konuştu.

Reklam
Reklam

"Olan maddeyle ilgili eksiklikleri tamamlıyoruz"

Kayyumların yetkilerinin artırılmasına ilişkin düzenleme ve bu konuda TÜSİAD'ın yaptığı eleştirilerle ilgili bir soru üzerine de Bakan Bozdağ, kayyumlara bir güvence getirildiğini bildirdi.

Risk alarak önemli bir görev yapan kayyumların, kanunun kendilerine tevdi ettiği görevi rahat bir şekilde, herhangi bir korku, baskı olmadan, işin doğrusu ne ise onu yapabilmeleri için güvenceye ihtiyaçları olduğuna değinen Bozdağ, şöyle devam etti:

"Bir suç soruşturması sırasında veya başka şekillerde kayyum atanması halinde kayyumların görevlerini herhangi bir baskı ve tehdit olmaksızın hukuk güvencesi içerisinde, doğru bir biçimde yerine getirmesi için bunlara böyle bir teminat getirilmektedir. Öte yandan terörle mücadele son derece önemli. Terörün finans kaynakları var, terörün finansmanı suçu var bizde ve o suç bir karşılık görüyor. Ama zaman zaman bazı şirketler olabilir ki kanunda yazıyor, silahlı terör örgütüne sürekli para aktarıyor, finansman yapıyor. Ne yapacağız, seyredecek miyiz? Elbette böyle bir şey yapan olursa, onunla ilgili yargılama süreçlerinde delil varsa, dosya durumu uygunsa o zaman ne yapılacak, kayyumla ilgili atama yapılabilecektir. Zaten madde yeni bir madde değil. Kayyum atamasına ilişkin 133. Madde, Ceza Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girdiği günden beri var. Yani bir şey biz getirmiyoruz. Olan bir madde, o maddeyle ilgili bazı eksiklikler var onu tamamlıyoruz. Sanki yeni bir şey geliyormuş, bugüne kadar yokmuş gibi bir algı da oluşturulmaya çalışılıyor. Bu algı doğru bir algı değil."

Reklam
Reklam

Adalet Bakanı Bozdağ, düzenlemenin doğru olduğunu sözlerine ekledi.

Maaş ve özlük haklarıyla ilgili olumlu bir niyet bulunduğunu belirten Bozdağ, "Sayın Başbakanımızın da bilgisi dahilinde yüksek yargıda görev yapanların maaşlarıyla, AnayasaMahkemesi üyeleri maaşları arasındaki farka ilişkin, bir değerlendirme çalışması yapılıyor. Maliye Bakanlığıyla bu konular görüşülüyor, bakanlık çalışmalarını bitirdikten sonra bir değerlendirme yapılacaktır. Bu da zaman alacaktır yani bildiğiniz gibi Meclis Temmuz'da tatile girecek, dolayısıyla bu konuda olumlu bir çalışma, olumlu bir sonuç ortaya çıkmış olsa bile bu ancak eylül, ekimi bulabilecektir. Ben onu söyledim, bu konuda olumlu gelişmeler önümüzdeki yasama yılında olabilir." diye konuştu.

Bir gazetecinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçim sisteminin değiştirilip, değiştirilmeyeceği yönündeki sorusu üzerine Bozdağ, HSYK seçim sisteminin değişmesinin Türkiye'nin menfaatine olduğunu kaydetti.

"Yargı içerisinde kutuplaşmayı artırdı"

Mevcut sistemle iki seçim yapıldığını hatırlatan Bozdağ, şu görüşlerini açıkladı:

Reklam
Reklam

"Yargı içerisinde bu seçimler kutuplaşmayı, ayrışmayı, gruplaşmayı artırdı, ötekileştirmeyi çoğalttı ve yargıya olan güveni de yargı görevi yapanların birbirlerine olan güveni de olumsuz etkiledi. Türkiye, HSYK üyelerinin seçimine dair bu usulü değiştirmediği sürece çok büyük bir hata içerisinde kalmaya devam eder. Onun için bizim bunu behemahal değiştirmemiz lazım. Bu noktada siyasi partilerle bir uzlaşmaya ihtiyacımız var, komisyon görüşmeleri sırasında bunun değiştirilmesi konusunda da olumlu kanaatler siyasi parti temsilcileri söylediler, inşallah bu kanaatleri Sayın Genel Başkanlar da paylaşırlar ve biz burada olumlu bir netice alırız. Önümüzde 2018 seçimi var. 2018 seçiminin bu usulde yapılmaması hukuk devleti içinde yargıya olan güven içinde ve her açıdan son derece önemlidir. Dilerim bir daha böyle bir seçim yapmayız."

Seçim sistemine ilişkin alternatif olup olmadığı sorulması üzerine Bakan Bozdağ, "Tabi bazı çalışmalar var. Bakanlık olarak hazırlıklarımız var. HSYK’nın kendi üzerinde durduğu çalışma var. Öte yandan, siyasi partilerin 24. Dönem Parlamentosu'nda Uzlaşma Komisyonu'nda görüştüğü metin var. Ortada esasında çok sayıda çalışma, malzeme var. Bu konuda irade olması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

Reklam
Reklam

Kendi iradelerinin bu konuda tam olduğunu vurgulayan Bakan Bozdağ, siyasi partiler de olumlu yaklaşımda bulunduğunda adım atabileceklerini, yeni yasama yılında da gelişmelerin güzel olması temennisinde bulundu.

Yargıyla ilgili konularda partilerle kolay anlaşabileceklerine inandıklarını aktaran Bozdağ, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Askeri Yargıtaya ilişkin, düşüncelerin bütün partilerle benzer bulunduğunu anlattı.

Bozdağ, "Aynı diyebilecek kadar benzer düşünceler var. İhtilaf HSYK ile ilgili Anayasa maddesindedir. Seçim usulü konusu ve orada işte Adalet Bakanıyla müsteşarın HSYK’da bulunması konusunda ihtilaf var. Bu iki konudaki ihtilafı ben uzlaşmayla aşabileceğimize inanıyorum. Konuşursak, tartışırsak ortak bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum. İnşallah önümüzdeki yasama yılında bu konuda olumlu bir adım atmayı başarırız." ifadesini kullandı.

"İşin doğasından kaynaklanan yavaşlık var"

Bir gazetecinin, "Yargı içerisinde önemli sayıda yargı mensuplarının paralel yapıyla ilişkili olduğunu ifade ettiniz. Bunu biz de haberlerimizde, yargı kararlarında görüyoruz soruşturma usulünün değiştirilmesine yönelik bir çalışmanız olacak mı?" şeklindeki sorusu üzerine Bozdağ, şu yanıtı verdi:

Reklam
Reklam

"Şu andaki usul, esasında yeterli bir usul. Yavaş işlemesi işin doğasından kaynaklanıyor. Bir şikayet geldiği zaman önce inceleme başlatıyor, sonra bu soruşturmaya dönüyor ondan sonra ayrı ayrı daireler buna karar veriyor. Bunun itirazları var. Bunların karara bağlanması süreçleri var, bunlar için de öngörülen zamanlar var. O nedenle bu normal bir süreç. Ama kamuoyu tabi bu süreçleri bilmediği için diyor ki 'bir şikayet var hemen iki dakikada kararını versinler, bitirsinler' öyle değil. Önce onu inceleyecekler soruşturacaklar 1. Daire ayrı karar verecek, 2. Daire ayrı karar verecek. Bu kararları yeniden inceleme talep edebilir, bu kararlara itiraz edebilir, bütün bu süreçlerin tamamlanması ve sağlıklı bir şekilde yürümesi gerekiyor. Bunlar da zaman alıyor. Ben bu konuda bir yasal düzenleme ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. İşin doğasından kaynaklanan bir yavaşlık var."

Bakan Bozdağ, Yüksek yargı düzenleme tasarısına ilişkin eleştirilerin olduğu, yüksek mahkeme üyelerinin istifayı düşündüklerinin, tasarının anayasaya aykırı olduğunun ileri sürüldüğünün belirtilmesi üzerine de şu değerlendirmelerde bulundu:

"Yapılan düzenleme anayasaya uygun bir düzenlemedir. Ne getiriyor? Yargıtay ve Danıştay üyeleri için 12 yıllık görev süresi getiriyor. Bir kişinin bir defa Yargıtay veya Danıştay üyeliğine seçilme hakkı getiriyor, ikinci defa seçilememesini öngörüyor ve sürenin kısalmasına uyumlu olarak da daire başkanı, genel sekreter ve Yargıtay Başkanı, başsavcı, başsavcıvekili gibi görevlere seçilmek için yasada öngörülen süreleri değiştiriyor. Yani işin özü bu. Şu anda görevde olan üyelerden seçilmişlerin görevleri devam ediyor. Çünkü anayasa çok açık bir şekilde onların görev sürelerini ifade ediyor. O nedenle onların görevleri devam ediyor. Çünkü anayasada açık hüküm var. Diğerlerine ilişkin de HSYK bir değerlendirme yapacak bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra çünkü kadrolar Yargıtayda 300’e, Danıştayda 116’ya düşüyor. Tabi bu üyelerin içerisinden seçim yapılacak, dışarıdan seçim yapmayacak HSYK. Mevcut üyeler içerisinden seçim yapacak. Yani bu çok önemli dolayısıyla yine seçilen üyeler görevlerine devam edecekler ama 12 yıl süreyle görev yapacaklardır."

Söz konusu düzenlemenin anayasaya aykırı olduğunu söyleyenlerin anayasaya iyi bakmaları gerektiğini belirten Bozdağ, sözlerine şöyle devam etti:

"Onlar bizi eleştiriyorlar ama Anayasa'da 139. Madde çok açık. Hakimlik ve savcılık teminatını öngörüyor. Teminatın neleri ifade ettiğini de çok açık bir şekilde yazıyor. Bu düzenleme bu teminatların hiçbirine halel getirmiyor. Tamamına riayet eden bir düzenlemedir. Bizim anayasamızda Yargıtay, Danıştay üyeliği teminatı yoktur. Yargıtay, Danıştay üyeliği ifadesi geçiyor ancak teminat konusunda hakimlik ve savcılık teminatı esas alınıyor. Dolayısıyla eğer bunların hakimlik yapmalarına veya savcılık yapmalarına son veren bir düzenleme olmuş olsaydı, o zaman Anayasa'nın 139. Madde'si ihlal edilmiş olurdu. Halbuki üyelikle ilgili bir süre sınırı getiriyor ve geçiş hükmüyle bu sınırla ilgili düzenlemeler yapılıyor. Hepsi hakimlik teminatı gereği hakimler hakimliklerine, savcılar savcılıklarına devam edeceklerdir. Emekliye zorla sevk edilmiyorlar, böyle bir şey söz konusu değil. Özlük haklarından mahrum edilmiyorlar, böyle bir şey söz konusu değil."

Anayasa'da Yargıtay ve Danıştay üyeliği için herhangi bir süre sınırı öngörülmediğini anımsatan Bakan Bozdağ, süre sınırı getirildiğinde, "Anayasa'da öngörülmüyor kanunla bu getirilmez" değerlendirmesinin yapıldığını bildirdi.

Anayasa'da öngörülmemiş olmamasının kanunla getirilmeyeceği anlamına gelmeyeceğine dikkati çeken Bozdağ, şunları söyledi:

"Çünkü eğer Anayasa kanunla düzenleme yapılmasına izin vermemiş olsaydı, o zaman Anayasa, 38. Madde'de olduğu gibi ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez, diye negatif bir hüküm kondu. Şimdi orada diyelim, yasa koyucu Anayasa'nın bu hükmüne rağmen, ölüm cezasını veya genel müsadere cezasını getiremez bunun değiştirmesi lazım, yasama yasağı var orada. Ama bu konuda herhangi bir yasak yok. Bu ne demektir? Bu konuyu düzenleme yetkisini Anayasa yasa koyucuya bırakmıştır, yasa koyucunun takdirindedir, diler bunu 12 yıl yapar, diler 9 yıl yapar, diler süresiz yapar, bu tamamen takdire bağlı bir konudur. Nitekim Anayasa Mahkemesinde yasa koyucu bunu yaptı, onu Anayasa ile yaptı bunu da yasayla yapıyor. YSK ile ilgili biliyorsunuz Anayasa'da düzenleme var ama onun da görev süresini Anayasa yazmıyor yasayla görev süresi belirtilmiştir o yüzden bu konunun yasayla düzenlemesinde Anayasa'ya herhangi bir aykırılık söz konusu değildir."

"Dört dosyanın tercümesi tamamlanmaya yakın"

Fetullah Gülen'in iade talebinde terör suçlamasının olup olmayacağının sorulması üzerine Bozdağ, iade taleplerinin mahkemelerin kararlarına göre olduğunu, mahkeme kararında ne yazıyorsa, ona göre talebi karşı tarafa ileteceklerini aktardı.

Bozdağ, Adalet Bakanlığının bunu değiştirme yetkisinin olmadığına işaret ederek, "Fetullah Gülen'le ilgili de hem soruşturma kapsamında, hem de yargılama kapsamında, alınmış kararlar var. Bunlar bakanlığımıza geldi. Bunlarla ilgili tercümeler zaman aldı. Şu ana kadar zannedersem dört dosyanın tercümesi tamamlanmaya yakın durumda. Bir, iki dosya daha var. Onlarla ilgili tercüme işlemleri de tamamlandıktan sonra biz bunların tamamını ABD’ye göndereceğiz. Amerikan makamlarından da Türkiye'nin bu konudaki taleplerine olumlu cevap vermesini bekliyoruz. Çünkü bizim Amerika ile olan ilişkilerimiz Amerika'nın bu konuda olumlu bakmasını bize vermektedir. Çünkü biz de ABD'nin iade taleplerini olumlu olarak bugüne kadar değerlendirdik. Onlardan da bu konuda olumlu bir yaklaşım beklemek bizim hakkımızdır." diye konuştu.

Parlamentoda bir uzlaşmanın olmadığına dikkati çeken Bozdağ, AK Parti'nin yeni anayasa konusunda çalışmalarını yürüttüğünü ve çalışmanın tamamlanmasıyla kamuoyunda paylaşılıp TBMM gündemine geleceğini bildirdi.

Bozdağ, bir gazetecinin başkanlık sistemine ilişkin sorusu üzerine, başkanlık sisteminin Türkiye'nin anayasa gibi değişmez gündemlerinden olduğunu aktardı.

Türkiye'nin başkanlık sistemine geçeceğini ancak ne zaman geçeceğini kimsenin bilmediğini ifade eden Bozdağ, erken geçmesinin Türkiye'nin yararına olacağını belirtti.

Türkiye'de yasama, yürütme ve yargı erklerinin ilişkisinin tartışma konusu olduğunu vurgulayan Bozdağ, herkesin yasama, yürütme ve yargının ayrı olması gerektiğini söylediğine işaret etti.

Etkin bir denetim isteniyorsa yürütmeyle yasamanın birbirinden ayrılması, birbirlerine karşı tam bağımsız hale getirilmesi gerektiğinin altını çizen Bozdağ, o zaman yasamanın da yürütmenin de daha güçlü olacağını belirtti.

Milletvekillerini partilerin genel başkanlarının belirlediğini anımsatan Bozdağ, şöyle devam etti:

"Ama diyelim başkanlık sistemi olsa milletvekillerini kim belirleyecek? Başkanlık sisteminin başarısı benim kanaatim dar bölge seçim sistemiyle beraber olursa iyi olur. O zaman milletvekilleri her bölgeden bir tane çıkacaktır, yasal çoğunlukla seçilecektir ya da en çok oyu alan seçilecektir. Dolayısıyla her yerden bir vekil çıktığında genel başkanlar kimi yazarsa yazsın halkın sevmediği birinin oradan çıkıp Meclis'e gelme imkanı yok. Halkın sevdiği, saydığı, değer verdiği birileri aday olacak, halkın dertleriyle dertlenen aday olacak, parlamentoya geldiğinde de bu kişi kime bakacak? Kendine oy verenlere bakacak. Bir yasa geldiğinde 'buna evet mi diyeyim hayır mı diyeyim' derken kendini seçenlere bakacak. Neden? Çünkü parti onu aday koymazsa koymasın, kendini seçenleri memnun ettiği zaman onlar onu bağımsız da pekala seçebilirler. Çünkü o zaman bağımsız seçilmek de daha kolay olacaktır. O açıdan da milletvekilleri partilerin yanında daha güçlü olacaktır, daha cesur olacaktır, daha özgür hareket edecektir, baskıdan uzak olacaktır ve parti disiplini ister istemez gevşeyecektir. Şimdiki gibi katı disiplinli bir parti yapısı da olmayacaktır. Bu mu demokrasiye daha uygun yoksa bugünkü parlamenter sistem mi daha uygun?"

"Kaybedenin siyasetten kaybolduğu sistem"

Başkanlık sisteminin, değişimi en fazla hayata geçiren sistem olduğunu anlatan Bekir Bozdağ, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Amerika'da 8 seneden fazla başkanlık yapan var mı? Türkiye'de en güçlü liderin siyasal ömrü bile başkanlık sistemi olsa 10 yıl. 10 yıldan sonra yeni bir lider gelir. Neden? Sistem onu zorunlu kılıyor, değişimi zorunlu kılıyor. Kaybedenin siyasetten kaybolduğu bir sistem. Kazananın da en fazla iki defa kazandığı, üçüncüsünün olmadığı sistem. Bu, yenilenmeyi, değişimi, dinamizmi beraberinde getiriyor. O yüzden bakın kaybedenlerin hiçbirisi başkanlık sistemini istemez. Neden? Çünkü eğer başkanlık sistemi olsa Sayın Kılıçdaroğlu'nun şimdiye adını bile Türkiye unuturdu. Eğer başkanlık sistemi olsa Sayın Bahçeli'nin adını herkes unuturdu. Eğer başkanlık sistemi olsa kağıt üstünde bir sürü parti var, bunların bile ismini kimse hatırlamazdı. Niye kaybeden gidiyor. Siz Obama'nın rakiplerini hatırlıyor musunuz? Bush'un rakiplerini hatırlıyor musunuz? Yok, kaybettiler gittiler. Kaybeden gidiyor. Obama da şimdi gidiyor yeni birisi gelecek. Türkiye'de başkanlık sistemi olsaydı değişim halk tarafından yapılırdı, kaybedeni halk göndermiş olurdu. Ama şimdi kaybedenler her seçim yerini daha fazla tahkim ediyor. Neden? Parlamenter sistem kaybedenin kaybettiği sonucu doğurmuyor. Ama başkanlık sisteminin zorunlu sonucudur, oradan bırakıp gidiyor."

Başkanlık sisteminin güçlü lider istediğine, zayıf liderlerin başkanlık sisteminde halk tarafından kabul görmediğine dikkati çeken Bozdağ, zayıf olanların başkanlık sistemini istemediğini belirtti.

Bozdağ, 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde partilerin genel başkanlarının aday olamadığını ve dışarıdan aday gösterdiklerini anımsattı.

Başkanlık sisteminde kutuplaşma ve ayrışmanın olmayacağını anlatan Bozdağ, "Başkanlık sisteminin esasında kutuplaştırıcı değil de toplumu kaynaştırıcı, bütünleştirici, birbirine yaklaştırıcı da bir özelliği var. Ama Türkiye'de maalesef başkanlık sisteminin uğradığı iftiralar çok fazla. Bu sistem tartışılmıyor, tartışılmış olsa, hatta parlamenter sistemle mukayese edilmiş olsa o zaman vatandaşımız bu konuda kararını daha net verecektir. Tartıştırmayarak milletin bu sistemi öğrenmesini istemiyorlar. Ama artık atı alan Üsküdar'ı geçti. Şu anda vatandaş bu sistemi çok iyi öğrendi. İnşallah gelecek ama biz istiyoruz ki biz gözlerimizle görelim geldiğini." diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Amerikan modeli başkanlık sistemini tartışabilecekleri yönündeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine Bozdağ, "Sayın Kılıçdaroğlu öyle bir açıklama yaptı, Sayın Başbakan da 'gel konuşalım' dedi. Doğru olan oturup konuşmaları." ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu'nun oturmak için bazı ön şartlar öne sürdüğünü ve ilk görüşünden geriye döndüğünü ifade eden Bozdağ, "Keşke sözünde durup, masaya oturup konuşmuş olsaydı. Kemal Bey onu yapsa daha iyi olurdu ama yapmadı." dedi.

Bir gazetecinin "Başkanlık sistemini de içeren bir anayasa değişikliği gerçekleşmeden Seçim Kanunu'nda dar bölge sistemine göre bir değişiklik gerçekleşmesi mümkün mü? Böyle bir çalışmanız var mı?" sorusuna Bozdağ, şu yanıtı verdi:

"2012 eylül ayında sayın Cumhurbaşkanımız bir açıklama yaptı. O zaman bizim parti kongresi vardı. Kongre sürecinde bazı demokratikleşme adımları atılacaktı, bunlarla ilgili açıklamalar yapıldı. Bunlardan biri seçim sistemiyle ilgiliydi. Ne dedi, 'Biz dar bölge seçim sistemine varız, daraltılmış seçim sistemine de varız, mevcut halin devamına da varız, barajın indirilerek mevcut halin korunmasına da varız' dedi. 'Gelin bunları konuşalım, tartışalım' diye o zaman siyasi partilerin hiçbirisi buna olumlu cevap vermedi. Esasında biz seçimle ilgili bu konuyu o zaman gündeme getirdik. Maalesef olumlu cevap olmadığı için tartışılamadı bile, konu kapandı gitti."

Seçim beyannamelerinde ve hükümet programlarında Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu'nun yeniden yapılmasının bulunduğuna işaret eden Bozdağ, bu konuda kurulan iki komisyonun çalışmalarını sürdürdüğünü ve komisyonların taslak çalışma hazırladığını bildirdi.

"Bu taslakta dar bölge sistemi mi öngörülüyor?" sorusuna Bozdağ, "Şu anda bunlar henüz kararlaştırılmış değil. Taslak bu. Taslakta böyle konular alternatifli olarak duruyor. Bunlar siyasi karar gerektiren konular. Bunu bizim hem parti mekanizmalarında konuşmamız lazım hem de diğer partilerle de bunları Türkiye kamuoyu nezdinde tartışmamız lazım. Şu anda henüz bunlar konuşulmuş, tartışılmış konular değil. Kanun tasarısı haline geldiğinde bu tartışmalar netleşmiş olacaktır. Henüz daha o aşamaya çok var. Şimdiden bu tercihlerden birini söylemek yanlış olur." karşılığını verdi.

"İflas ertelemede ve Çek Kanunu'nda yeni düzenlemeler gelecek"

Çek senet suçlarında hapis cezasının yeniden gelip gelmeyeceği ve iflas erteleme konusunda yeni bir düzenleme olup olmayacağının sorulması üzerine Bozdağ, "İflas ertelemede bir düzenleme geliyor. Çünkü maalesef çok kötüye kullanılıyor. Şu anda bazı yerlerde, gazetelerde 'iflas erteleme alınır, uzatılır, şu yapılır, bu yapılır' şeklinde ilan veren insanlar çıktı. Maalesef yargıyı da kullanmak suretiyle iflas erteleme usulü ayrı bir dolandırıcılık gibi ortaya çıkıyor. Bunu ortadan kaldırmak, mağduriyetleri önlemek, kötüye kullanıma son vermek için iflas ertelemeyle ilgili hükümlerde çok önemli düzenlemeler geliyor. Ayrıca Çek Kanunu'yla ilgili önemli düzenlemeler geliyor. Çek Kanunu'nda hapis konusu da yeniden tartışılacak." diye konuştu.

Rıza Sarraf'la ilgili ABD'den bilgi, belge talebinin olup olmadığı konusundaki soru üzerine Bozdağ, kendilerinden bu konuda herhangi bir talep olmadığını söyledi.