Bu sıralamada Irak'la Gambiya arasındayız

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü RSF, 2013'te dünyada basın özgürlüğünü değerlendirdiği raporunda, 180 ülke içinde Türkiye'yi Irak'la Gambiya arasında 154. sıraya koydu. Türkiye listede son on yılda, 56 sıra geriye gitti.

Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması'nda Türkiye'yi, 180 ülke içerisinde 154'üncü sırada gösterdi.

Basın özgürlüğünü savunan uluslararası örgüt, bugün yayınladığı yıllık listede Türkiye'yi, 2013 sonunda 60 civarında medya çalışanını cezaevinde tutan, Gezi eylemleriyle 153 habercinin polis şiddetine uğradığı ve editoryal bağımsızlığın ağır saldırı altında olduğu bir ülke olarak tanıttı.

Basın özgürlüğü bakımından en iyiden en kötüye ülke sıralamasında ilk üç sırası Finlandiya, Hollanda ve Norveç alırken, Suriye, Türkmenistan, Kuzey Kore ve Eritre de son sıraları paylaştı.

Reklam
Reklam

RSF raporuna göre, çoğu basın özgürlüğü bakımından gerileme gösteren AB ülkelerinden Fransa iki sıra, Romanya üç sıra, Bulgaristan 13 sıra, Yunanistan ise 15 sıra arkaya düştü.

Türkiye'nin komşuları arasında Irak üç sıra, Azerbaycan ve Ermenistan dörder sıra gerilerken, İran 1, Gürcistan 16 sıra ilerleme gösterdi.

Suriye ise dünyada gazetecilerin hayatının en tehlikede olduğu bir kaç ülkeden biri. Raporda gazetecilerin bu ülkede haber akışını kontrol etmeye çalışan grupların hedefi haline geldiği kaydediliyor.

Türkiye 10 yılda 56 sıra geriledi

Türkiye, basın özgürlüğü sıralamasında Irak ile Gambiya arasında yer alıyor. RSF, bir önceki sıralamada Türkiye'nin yerini "TMK ve yargı paranoyası” ile açıklarken bu yıl "tutuklu gazeteciler, Gezi'de habercilere saldırı ve dış editoryal müdahalelere” vurgu yaptı.

Türkiye, geçen yıl 179 ülke içerisinde 154'üncü sıradaydı; bu yıl bir fazla ülkeyle aynı sırada kaldı.

Ama Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından hazırlanan basın özgürlüğü listesinde 2005 yılında 98. sırada yer alan Türkiye, o günden bugüne tam 56 sıra geriledi.

Reklam
Reklam

'Yol ayrımındaki Türkiye'

Büyüyen diplomatik ve ekonomik etkisiyle Türkiye'nin özellikle de "Arap Baharı"nı yaşamış rejimler için kendisini bölgesel bir demokrasi modeli olarak sergilediğini kaydeden RSF, basın bildirisinde, "İslami muhafazakar Ak Parti'nin 10 yıllık iktidarında, ordunun siyaset ve medya alanındaki etkisi kayboldu ve Kemalist ideolojiye bağlı kimi tabuların etkisi kırıldı. Ancak bunların yerini yeni kırmızı çizgiler alma eğiliminde" ifadesine yer verdi.

Türkiye'nin 2013 yılı sonu itibariyle 60 tutuklu gazeteci ile dünyanın en büyük gazeteci hapishanelerinden biri olduğunu kaydeden RSF, yargının yapılan reformlara rağmen baskıcı özünü büyük ölçüde koruduğunu kaydetti.

Yıllarca süren mahkeme ve tutukluluk süreçlerine dikkat çeken RSF "Tutuklu ve yargılanan gazetecilerin çoğu, baskıcı yıllardan miras Terörle Mücadele mevzuatının bedelini ödüyor. Ceza Kanunu'ndaki 20 kadar madde de özgürlükleri hedef alan bu düzenlemeleri tamamlıyor" diyor.

Raporda hükümetin PKK ile barış müzakerelerini açmasının umutlar doğurduğu, taahhüt edilen reformların hayata geçirilmesinin aciliyet taşıdığı kaydediliyor ve "Mevzuatın ötesinde, Kürt sorununun barışçıl çözümü konusundaki bir uzlaşı, paranoyak ve baskıcı izler taşıyan yargı kültürünü nihayet geliştirmeyi sağlayacaktır" deniyor.

Reklam
Reklam

'Gezi gazeteciler için mayınlı bölge'

RSF Gezi olaylarına da değinerek "2013 yazında yaşanan, benzeri olmayan protestolar, Türkiye toplumunun özgürlüğe olan ihtiyacını gösterdi. Olay, güvenlik kuvvetlerinde demokratik kültür eksikliğini ve büyük medya gruplarının hükümetle bağı olan iş insanlarının elinde toplanmasının çoğulculuk bakımından yol açtığı tehlikeyi de ortaya koydu" değerlendirmesini yapıyor.

Gezi olaylarıyla ilgili bilanço ise raporda şu şekilde aktarılmış:

"153 gazeteci yaralandı, 39'u gözaltına alındı: Mayıs- Eylül 2013 döneminde gazeteciler, hükümet karşıtı protestolarının şiddetle bastırılmasının bedelini ziyadesiyle ödediler. Kimi zaman eylemcilerin hedefi oldularsa da sistemli saldırılar güvenlik güçlerinden geldi.

"Bu şiddet patlaması resmi söylemlerinin ve hükümete yakın medya kuruluşlarının yaydığı histerik havada gerçekleşti: Köşe yazarları eleştirildi; sosyal medya kullanıcıları ve uluslararası medya çalışanları rejimi yıkmaya dönük uluslararası bir komplonun ajanları, teröristler olarak gösterildiler.

Reklam
Reklam

"Oto-sansür, habere ağırlık veren televizyon kanalları İstanbul'u sarsan şiddetli çatışmaları haber olarak vermeye yanaşmamalarıyla tüm boyutlarıyla ortadaydı. İflah olmaz gazetecilere kapı gösterildi: En az 14'ü işten çıkarıldı; 22'si istifa etmeyi tercih etti. Eylemleri daha yakından aktara televizyon kanallarına ise astronomik para cezaları verildi."

Rusya ve eski Sovyet ülkeleri

Soçi Olimpiyatları'nın Kremlin ile kendini daha iyi ifade eden sivil toplum arasındaki bilek güreşini gizlemeye yetmediğini bildiren RSF, Putin'in yeniden Kremlin'in başına geçtiği 2012'den beri hakaret suçuna yeniden hapis öngörüldüğünü, İnternet sitelerinden "kara liste” oluşturulduğunu, haberleşme özgürlüğünün "geleneksel değerler” saikiyle sınırlandırıldığını, "inançlara hakaret” veya homoseksüellik propagandası” gibi suçlamalarla düşüncenin sınırlandırılması yoluna gidildiğini bildirdi.

RSF, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Azerbaycan'dan da haberleşme özgürlüğünü hedef almalarına karşın "uluslar arası toplum”un sahip oldukları doğal kaynak rezervleri nedeniyle baskı yapmaya yanaşmadığı ülkeler olarak söz etti.

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: