Bu yaz en çok onlar okundu

Alınan bilgiye göre, Ahmet Ümit'in son kitabı “İstanbul Hatırası” ile 2010 yazına damgasını vurduğu görülen listede, geçen yılın yaz döneminin en çok satan kitabı olan Elif Şafak'ın “Aşk”ı hala en çok satanlar arasında yer alıyor.

Ümit'i, “Ölü Ruhlar Ormanı” ile Jean-Christophe Grange, “Otostopçunun Galaksi Rehberi” ile Douglas Adams, “Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer” ile Thomas Cathert ve “On iki” ile Jasper Kent izliyor.

Listeye giren kitapların 12'si Ahmet Ümit başta olmak üzere İpek Çalışlar, İhsan Oktay Anar, Falih Rıfkı Atay, Oğuz Atay, Elif Şafak, Ertuğrul Özkök, Ece Temelkuran, Vahdettin Engin, Gürkan Hacır, Sabiha Paktuna Keskin, Sadun Boro ve Y. Akın Öngör gibi Türk yazarların eserlerinden oluştu.

Reklam
Reklam

Bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor.


Genç ve yalnız bir kadın olan Yargıç Jeanne Korowa, tesadüfen şahit olduğu bir psikiyatri seansı sayesinde Paris'te işlenen tüyler ürpertici seri cinayetlerin failini keşfetmiştir. Ama elinde hiçbir kanıt yoktur ve katilin peşine tek başına düşmek zorundadır. Böylece Guatemala, Nikaragua ve Arjantin'de soluk soluğa ve kanlı bir takip başlar.


Galaksinin haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşesinde, gözlerden uzak bir güneşin yörüngesinde, tamamıyla önemsiz küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymundan gelen halkı genellikle mutsuzdu. Ağaçlardan inmekle büyük hata yaptıklarını düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Bazıları ağaçlara çıkmanın bile hamle olduğunu ve okyanuslardan asla ayrılmamış olmaları gerektiğini söylüyordu. Sonra adamın birinin, sırf değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazık davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir perşembe günü, o önemsiz gezegen bir kestirme yol uğruna yok olup gidecekti.

Reklam
Reklam

Bu kitapla birlikte kendinizi olağanüstü eğlenceli bir felsefe dersinin içinde bulacaksınız. Felsefi kavramların esprilerle nasıl aydınlatılabileceğini, mizahın da aslında büyüleyici bir felsefi içerik barındırdığını göreceksiniz. Ama bir dakika… Bu iki kavrayış yolu, yani felsefe ile espri aynı şey mi yoksa? Fıkra ve esprilerin kuruluşu ve etkisiyle felsefi kavramların kuruluşu ve etkisi aynı malzemelere dayanmaz mı? İkisi de aynı şekilde aklımızı gıdıklamaz mı? Şey, biraz düşünüp sonra söylesek?


Napoléon, Rusya seferinde dayanılmaz kış koşullarına mı yenildi, yoksa işin içinde başka güçler de var mıydı? Rusya 1812 sonbaharında başa çıkılmaz bir düşmanla karşı karşıyadır: Napoléon Bonaparte'ın Büyük Ordu'su. Rus şehirleri Fran-sızlara birer birer teslim olmuş, İmparatorluğun kalbi Moskova'yı kurtarmak ancak bir mucizeye kalmıştır. Bir grup üst rütbeli Rus asker, son çare olarak Opriçniki adı verilen, Hıristiyan Avrupa'nın uzak köşelerinde efsane olmuş on iki savaşçının yardımına başvurur.

Reklam
Reklam

Latife Hanım" kitabıyla yakın tarihimize farklı bir gözle bakmamızı sağlayan İpek Çalışlar'dan çarpıcı bir Halide Edip gerçeği!.. 1915 Ermeni tehcirinde sesini yükseltmiş; idam cezasına yüz yıl önce karşı durmuş birkaç aykırı isimden biri... Mahatma Gandhi'nin, Bertrand Russell'ın ve Yahya Kemal'in yakın dostu... Ali Ayet ile Hasan Zeki'nin annesi... Yüzlerce makalenin, onlarca kitabın yazarı... Aşkın ve hürriyetin her gün yeniden kazanılması gerektiğine inanan, dünya çapında entelektüel bir kadın, Halide Edib...


Bu kitapta uygarlığın doğuşundan 21. yüzyılın başına kadar tarihin en önemli olaylarını ve kişiliklerini bulacaksınız. Dünya Tarihi, imparatorlukların yükselişlerini ve çöküşlerini, ulusların doğuşunu, savaşların kasıp kavurduğu dünyayı, tarihe damgasını vuran olayları, yaşadıkları dönemi şekillendiren ve düşünceleri günümüze ulaşan liderleri gözler önüne seriyor. Zaman çizelgeleri ve 1500'ün üzerinde resim, kitabı daha akıcı ve anlaşılır bir hale getiriyor.


Sir Arthur Conan Doyle, SHERLOCK HOLMES'u yaratırken Edinburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki eski hocası Joseph Bell'den esinlendi. Bell'in titiz çıkarımları ve nesnel analizleri, bir "göz uzmanı" olarak Dr. Conan Doyle'un kendi meslek hayatında da önemli bir etkiye sahip olmuştu. Bell ne kadar ciddiyse o kadar cana yakın olan Watson adındaki hekim ise Holmes'un sadık dostu Dr. Watson için bir model oluşturdu.

Reklam
Reklam

Brida, güzel bir İrlandalı kızın ve onun bilgiye erişme çabasının öyküsü. Brida, ona korkularının üstesinden gelmeyi öğreten bilge bir erkekle ve dünyanın gizli müziğine ayak uydurarak dans etmeyi öğreten bir kadınla karşılaşır. O iki kişi Brida’da Tanrı vergisi bir yetenek olduğunu görür; ama yeteneğini kendisinin bulabilmesi için genç kızı kendi içine doğru bir keşif yolculuğuna yönlendirirler.


1890'lı yıllarda Yahudiler, Rusya başta olmak üzere Romanya ve Yunanistan'da uğradıkları baskılar yüzünden bu ülkeleri terk etmek zorunda kaldılar. Sığındıkları ilk ülke ise Osmanlı Devleti oldu. Dönemin Padişahı II. Abdülhamid, başlangıçta insani nedenlerle Yahudilerin Filistin dışındaki Osmanlı vilayetlerine yerleşmelerine izin verdi. Fakat Yahudiler 'vaad edilmiş topraklar' olarak kabul ettikleri Filistin'e yerleşmek istiyorlardı. II. Abdülhamid'in saltanatı süresince bu konuda yoğun çabalar harcadılar.


Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra. Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.

Reklam
Reklam

Sineklerin Tanrısı, günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki korkunç bir gerçeği ortaya koymalarını dile getirir. Konusu, R. M. Ballantyne'ın Mercan Adası gibi eşsiz bir mercan adasının cenneti andıran ortamında başlayan bu roman, çağdaş toplumlardaki çöküntünün, insan yaradılışındaki köklerini gözönüne sermek amacıyla Mercan Adası'ndaki duygusal iyimserlikten apayrı bir yönde gelişir.


İlkinden daha etkileyici ve daha şaşırtıcı… Bu roman okurları esir edecek.


Oscar Wilde'ın bu çizgi romanla yeniden keşfedilen klasiği DORIAN GRAY'İN PORTRESİ, bugün de en ünlü eserlerinden biri olmayı sürdürüyor. Günümüzde Gotik korku janrının klasiği olarak kabul edilen roman, kendi güzelliğine Kitabın konusu:
kapılan ve sonsuz gençlik karşılığında ruhundan vazgeçen bir adamın öyküsünü anlatıyor.


“Tek istediğim, battaniyenin altında film çekeceğim değil, film izleyeceğim bir adamdı.” Sanal dünyanın merak edilen ünlüleri raflarda yerini alıyor. Dizüstü Edebiyat Dizisi başlıyor. İlk kitap çılgınlar gibi takip edilen, Türkiye'de en fazla izleyicisi olan kişisel blog'un yazarı Pucca. Herkes onu ve yazacağı kitabı merak ediyordu. “Aynaya son kez baktım, ‘Kızım PuCCa, Allah kahretsin seni, çok harikasın lan sen!' dedim.”

Reklam
Reklam

"Hayat Kitabı : Zamanımızın Büyük Bilimcileriyle Söyleşiler" kitabı nda Eduardo Punset'in yaşam zihin ve evren hakkında yaptığı söyleşiler yer alıyor. İspanyol televizyonu TVE'de popüler bilim ile ilgili konuların işlendiği "Redes" adlı programı sunan Punset şu soruların cevabını arıyor: Evren gerçekten var mı? Kişisel bilinç evrim tarihinde nerede ve ne zaman ortaya çıktı? Atomlardan oluşan bu evren kökeni üzerine düşünmek, amacını irdelemek ya da sırf saçmalığına işaret etmek için beyne neden ihtiyaç duydu?


"41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson'un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler, okurları adeta yerlerine çivileyecek sürükleyici bir kurgu ile her sayfasını ağır ağır ve dokuyarak yazdığı Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız'ı okuduktan sonra, Gefle Dagblad gibi 'bundan daha iyisi yapılamaz' diyebilirsiniz. Ama bu erken bir karar olabilir. Son sözü söylemeden ikincisini beklemenizi tavsiye ederiz.

Reklam
Reklam

Kitapta, polisiye edebiyatın tartışılmaz en büyük ismi Agatha Christie'nin iki hikâyesi var: Şark Ekspresi'nde Cinayet ve Gizli Düşman. Serinin ikinci kitabının ilk dedektifi Şark Ekspresi'nde Cinayet'i çözen Hercule Poirot. Christie'nin ilk romanı Styles'da okurla buluşan, daha sonraki 50 yıl boyunca "küçük gri hücre"leri sayesinde yaklaşık 100 farklı macerayı çözen Belçikalı dedektif Hercule Poirot. Yazarın bir diğer gözdesi ise Gizli Düşman'ın dedektifleri Tommy Tuppence. "Genç Maceracılar" adında bir şirket kuran bu iki gencin de Poirot'dan aşağı kalır yanı yok.


Rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.


Romanın başkişisi Meursault Cezayir'de yaşamaktadır. Genç adam, kent dışında bir yaşlılar evinde kalan annesinin cenazesine katıldıktan sonra, yanına sevgilisini ve arkadaşı Raymond'u da alarak haftasonunu geçirmek üzere deniz kıyısına gider. Orada Arapların saldırısına uğrayan Raymond yaralanır. Daha sonra olay yerine gelen Meursault, Raymond'u yaralayan Arabi silahla öldürür. Mahkemeye çıkarılan genç adama idam cezası verilir. Albert Camus, ilk kez bu romanda ele aldığı 'absürd' kavramını, Meursault 'nun olaylara bakış açısında, davranışlarında, insanlarla ve dış dünyayla ilişkilerinde başarıyla işliyor.

Reklam
Reklam

1967 baharında New York'ta başlayan roman, iç içe geçen dört bölüm boyunca Paris'e ve Karayip Adaları'na kadar uzanan karmaşık bir ilişkiler zincirini anlatıyor. Şair olmak isteyen üniversiteli Adam Walker, siyasal bilimler profesörü Rudolf Born ve sevgilisi Margot ile başlayan aşk üçgeni, Walker'ın ablasını, Born'un üvey kızını da içine alan dörtgenlere, beşgenlere dönüşüyor. Vietnam savaşına öfkeli 68 Kuşağı'nı, enseste kadar varan coşkulu bir cinsel açlığı, sürekli bir adalet arayışını felsefi göndermelerle ören Görünmeyen, bir solukta okuyacağınız ve unutamayacağınız bir başyapıt.


Savaş ve Barış, iki ailenin, Rostov ve Bolkonskiler'in kaderleri etrafında 19. yüzyıl Rusyası'nın bir tablosunu çizer. Andrey Bolkonski genç Nataşa'ya âşıktır, ama genç kız kendisini kandıran Anatol Kuragin tarafından baştan çıkarılır. Hayalkırıklığı içindeki Andrey savaşa katılır. Babasından büyük bir miras kalan Piyer Bezuhov ise kendini sevmediği, değer vermediği bir kadının, Yelena Kuragin'in kollarında bulur. Bu sıra Napolyon, Moskova üstüne yürümektedir...


Bu, yaşamları kaçınılmaz bir şekilde çarpışan iki kadının hikâyesidir. Ve biri korkunç bir seçim yapmak zorundadır.İki yıl sonra tekrar karşılaşırlar ve hikâye burada başlar...


Atatürk ve arkadaşları bizim bilmediğimiz bir şeyleri mi biliyorlardı? Yedi düvele karşı savaşırken neden İstanbul’u işgal eden İngilizlere tek kurşun sıkmadık. Türkiye’nin kuruluşunda 90 yıllık anlaşma mı yapıldı? 23 Nisan’ın İngilizlerin çok önemli bir günü olması sadece tesadüf mü? Yahudi soykırımında 6 milyon insan öldüyse, bu kadar insan kaç fırında yakılmış olabilir? Hiç kurban sayısını fırın sayısına böldük mü? Başbakan 'ın "One Minute" çıkışı senaryonun bir parçası mı? Peki ya Mossad İstanbul'da ünlü bir apartmanda kurulmuş olabilir mi?


Çağdaş edebiyatın en etkileyici seslerinden Jonathan Safran Foer'den zaman, mekân ve hafıza üçgeninde şaşırtıcı manevralar yapan, eğlenceli, dokunaklı, zekâ ve duygu dolu, çarpıcı bir roman: Her Şey Aydınlandı. Elinde solmuş bir fotoğraf ve kafasında soru işaretleriyle yola koyulan genç bir adamın Avrupa'nın kalbinden Amerika'ya, dünyadan Ay'a, geçmişten günümüze, rüyalardan masallara, büyük aşklardan büyük savaşlara, karanlıktan aydınlığa uzanan yolculuğunun nefes kesen hikâyesi… Geçmişle bugünün iç içe geçtiği, birbirleriyle rekabet halindeki anlatıcılarıyla akıllardan kolay kolay silinmeyecek, çok sesli, çok katmanlı ve kesinlikle sihirli bir roman Her Şey Aydınlandı