Buna intihar denilebilir mi?

6 Ekim sabahı Boğaz Köprüsü’nün üzerinde terk edilmiş bir otomobil bulundu.

Otomobil, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dicle Koğacıoğlu’na aitti. Polis, dün sabah Ortaköy açıklarında kayıp öğretim üyesinin cesedini de buldu. Kardeşi de ablasının cesedini teşhis etti. İntihar gibi görülen bu trajedinin arkasında nelerin yattığını ise önceki günkü Radikal İki’de Leylâ Pervizat yazdı.

Otomobilde bulunan notu bir kenara bırakırsak eğer, son derece rutin bir intihar haberi aslında bu. Ancak, 9 Ekim’de Radikal İki’de yer alan Leylâ Pervizat imzalı bir yazı, bunun hiç de böyle olmadığını koyuyor ortaya. İnsanın içine işleyen bu yazı, Dicle Koğacıoğlu’nun neredeyse bir cinayete kurban gittiğini seriyor gözler önüne. İşte kadın hakları savunucusu Pervizat’ın yazısından bazı bölümler:
“İstanbul’da bana çok benzeyen bir kadın intihar etti. İsmi Dicle Koğacıoğlu. Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesiydi. Dersler veriyor ve kadınlarla ilgili konularda çalışıp yazıyordu. Doktora tezlerimiz de aynı konu üzerineydi. Ailesine bir not bıraktı. İçinde “Çok acı var, dayanamıyorum” yazan bir not.
(...) Dicle de benim gibi namus cinayetleri üzerine çalışıyordu. Yani kendisi bir şiddet uzmanıydı. Şiddet hem uygulayanı, hem maruz kalanı hem de üzerinde çalışanı mahvediyor. İşin ilginç yanı ülkemizde şiddet üzerine çalışanlara destek olabilecek hiçbir mekanizma yok. Kendi çalışmalarımı yaparken yüzlerce otopsi raporunu okuyup hâkimlerin verdiği az cezalara isyan edip depresyona girince ‘yürüyüşe çıkıp kendimi rahatlatmam’ önerilmişti. İşin daha garibi de depresyonda olduğumu kimseyi inandıramamam oldu. ‘Dışardan depresyona girmiş’ görünmüyordum. Okuyordum, yazıyordum, çiziyordum, geziyordum. Bazıların diliyle biraz sıkılmıştım. Yürüyüşe çıkınca düzelirdim. Burada asıl akılda tutulması gereken bu işlerle uğraşanların travma yaşamamasını beklemek anormal olur. Böylesine insan ruhunu yaralayan hikâyeleri dinleyip etkilenmemek için ya makine olmak lazım ya da şeytan.
(...) Şiddetle uğraşırken okuduğunuz raporlardan gördüğünüz ve duyduğunuz haksızlıklardan canınız yanıyor ve desteğiniz de olmayınca acıya dayanamadığınızı yazan bir not bırakıp kendinizi Boğaz Köprüsü’nden atıyorsunuz. ‘Nasıl bir insanın başka insana böyle davranabildiği’ gerçeği asıl insanı çıldırtıyor. Birinin öbürüne böylesine kötülük yapması/yapabilmesi insanı mahvediyor. İşte bu noktada yapılacak en gerekli şey oturup ağlamak.”

Reklam
Reklam