'Büyükada Davası'nda karar günü: İnsan hakları savunucuları ne ile suçlanıyor?

Kamuoyunda 'Büyükada Davası' olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davada bugün karar bekleniyor. 6 sanığın "Silahlı terör örgütüne üye olma" ve "Silahlı terör örgütüne yardım etme" suçlarından 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapsi isteniyor. Sanıklar ne ile suçlanıyor ve suçlamalara nasıl yanıt veriliyor?

Kamuoyunda 'Büyükada Davası' olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davada bugün karar bekleniyor.

Davada, Uluslararası Af Örgütü Onursal Başkanı Taner Kılıç'ın da aralarında olduğu 6 sanığın "Silahlı terör örgütüne üye olma" ve "Silahlı terör örgütüne yardım etme" suçlarından 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapsi isteniyor.

Taner Kılıç'ın dışında haklarında hapis cezası istenen isimler İdil Eser, Özlem Dalkıran, Günal Kurşun, Nejat Taştan ve Veli Acu.

Diğer beş sanığın, Şeyhmus Özbekli, İlknur Üstün, Ali Ghravi, Nalan Erkem, Peter Frank Steudtner, ise beraatleri talep edilmişti.

Reklam
Reklam

Taner Kılıç, "Silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma" suçlamasıyla yargılanan tek isim.

Kılıç'ın avukatı Murat Dinçer Perşembe günü BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Taner Kılıç hakkında en önemli iddia ByLock kullanıcısı olduğuydu. Bu da tereddüte yer vermeyecek ölçüde çürütüldü" dedi.

Dinçer davadan beraat kararının çıkmasını beklediğini söyledi:

"Tüm sanıklar için, eğer dosya hiçbir baskı, telkin ya da talimat aldında değilse, hukuki kriterlere göre değerlendirilirse kesinlikle beraat bekliyoruz. Eğer beraat verilmezse bunun hukuki bir açıklaması yok, bilin ki siyasi bir mülazaha verilmiştir."

Uluslararası Af Örgütü'nden davayla ilgili yapılan açıklamada da, "Bugüne kadar görülen 11 duruşma boyunca, hak savunucularına isnat edilen suçlara ilişkin güvenilir hiçbir kanıt sunulmadı" denildi.

İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava, insan hakları savunucularının 5 Temmuz 2017'de İstanbul Büyükada'daki bir otelde "dijital veri güvenliği" konulu bir toplantı düzenlemelerinin ardından açılmıştı.

Reklam
Reklam

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o dönem Büyükada'daki toplantının "15 Temmuz'un devamı niteliğinde bir toplantı" olduğunu söylemiş ve "İstihbaratın aldığı duyum üzerine polis teşkilatı oraya bir baskın yapmıştır" demişti.

Cumhuriyet Savcısı Can Tuncay'ın hazırladığı iddianamede, hak savunucularının üye oldukları iddia edilen örgütler "FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C" olarak sıralanıyor.

İddianamede sanıklar "Gezi Parkı olayları benzeri şiddet içeren ve toplumda kaos oluşturacak olaylar" planlamakla suçlanıyor.

Ne olmuştu?

İnsan hakları savunucuları 5 Temmuz 2017'de İstanbul Büyükada'daki bir otelde toplantı düzenlemek için bir araya gelmiş, polis toplantıya baskın düzenleyerek 10 hak savunucusunu gözaltına almıştı.

Gözaltına alınmalarından iki hafta sonra "gizli bir toplantıya katılmakla" suçlanan 10 hak savunucusundan 8'i tutuklanmış, tutuklular ilk duruşmada adli kontrol şartıyla serbest bırakılmışlardı.

Uluslararası Af Örgütü'nün o dönemdeki Yönetim Kurulu Başkanı olan Taner Kılıç ise Büyükada'da gerçekleştirilen toplantıdan önce, 6 Haziran 2017'de, gözaltına alınmıştı.

Reklam
Reklam

Kılıç üç gün sonra, hükümetin 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Fethullah Gülen yapılanmasına üye olmakla suçlandı ve tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi.

İlerleyen süreçte mahkeme, o dönemde cezaevinde olmasına rağmen Kılıç'ın "Büyükada'daki gizli toplantıyı" yönettiğini iddia etti ve bu nedenle iki dava birleştirildi.

Davanın tek tutuklu tanığı Taner Kılıç da bir yılı aşkın bir tutukluluğun ardından 15 Ağustos 2018'de tahliye edildi.

İddianamedeki suçlamalar ve karşı savunmalar

Uluslararası Af Örgütü iddianamedeki suçlamalara yanıt verdiği bilgi notunda, toplantının "gizli" yapıldığı iddialarına, toplantının hak savunucularını "dijital okur-yazarlık ve güvenlik" ve "stresle baş etme ve esenlik" konularında bilgilendirmeyi amaçladığını belirterek yanıt veriyor.

Af Örgütü tarafından yapılan bu yazılı açıklamada, "Gizli olmak bir yana toplantı, insan hakları topluluğu arasında yaygın bir şekilde biliniyordu" deniliyor.

Açıklamada iddialara yanıt olarak, "toplantı için bir otelde rezervasyon yaptırılması, toplantının cam bir yapıda gerçekleştirilmesi ve odanın kapısının herkesin kulak misafiri olabileceği ve katılımcıların görülebileceği şekilde açık bırakılması" gösteriliyor.

Reklam
Reklam

TANER KILIÇ:

İddianamede Taner Kılıç'a yöneltilen başlıca suçlama, telefonunda Fethullah Gülen yapılanması ile ilişkilendirilen ByLock uygulamasının bulunması.

Af Örgütü açıklamasında, "Uluslararası Af Örgütü tarafından talep edilen iki bağımsız bilirkişi raporu, telefonuna ByLock uygulamasının hiçbir zaman indirilmediğini doğruluyor. Savcı, ByLock indirdiği iddiasını destekleyecek hiçbir kanıt sunmadı" deniyor.

Kılıç, kızını Fethullah Gülen yapılanması ile bağlantılı bir okula göndermek ve Bank Asya'ya para yatırmakla da suçlanıyor.

Af Örgütü bu suçlamalara karşılık, "Türkiye'nin her yerinde insanlar siyasi görüşlerinden bağımsız olarak çocuklarını yüksek eğitim standardı nedeniyle Gülen bağlantılı okullara gönderdi" diyor ve Kılıç'ın sadece kızının okul ücretini ödemek için Bank Asya'yı kullandığını belirtiyor.

Açıklamada, "Bank Asya, Türkiye'nin her yerinde insanların kullandığı, bilinen bir bankaydı. Banka hesabına sahip olmak, ceza gerektiren bir suça ilişkin kanıt teşkil etmiyor" deniliyor.

Reklam
Reklam

Taner Kılıç'ın kız kardeşinin Fethullah Gülen yapılanmasına üye olmakla suçlanan ve firari bulunan Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdür Yardımcısı Mehmet Kamış olduğu da iddianamede yer alıyor.

Af Örgütü ise bu suçlamanın "suçta ve cezada şahsilik ilkesinin ihlali" olduğunu ve söz konusu şüpheli hakkında hüküm verilmediğini kaydediyor.

Kılıç'ın bilgisayarında bulunan yazılar da iddianamede delil olarak sunuluyor.

İDİL ESER

O dönem Uluslararası Af Örgütü Direktörü olan İdil Eser'e yöneltilen suçlamalar arasında, KHK ile görevlerinden uzaklaştırıldıktan sonra açlık grevi başlatan ve DHKP-C adına faaliyet yürütmekle suçlanan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça hakkında belge bulundurmak var.

Açıklamada, Af Örgütü'nün söz konusu iki kişinin cezaevinden serbest bırakılmaları için bir acil eylem kampanyası başlattıkları hatırlatılıyor.

Eser'in PKK üyesi olduğunu iddia eden bir kişiyle iletişimde olması iddiasına karşı ise, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi'nin o dönemki dijital medya sorumlusunun kurumun Facebook hesabına yazılan bir mesajın ekran görüntüsünü aldığı ve Eser'e e-posta yollayarak yanıt verip vermemesi gerektiğini sorduğu kaydediliyor.

Reklam
Reklam

Eser bilgisayarında bulunan belgelerle ilgili olarak da suçlanıyor. Bunlardan biri, Türkiye'ye biber gazı ihracatının durdurulması için Güney Kore'nin Ankara Büyükelçiliği'ne yazılmış bir yazı.

Af Örgütü'nün açıklamasında bu belgenin, 2013 yılındaki Gezi Parkı eylemlerini takiben Af Örgütü Türkiye Şubesi'nin Türkiye'ye biber gazı satışının yasaklanması için yürüttüğü kampanya ile ilgili olduğu ve Eser'in o dönem Af Örgütü'nde çalışmadığı belirtiliyor.

ÖZLEM DALKIRAN:

İddianamede Yurttaşlık Derneği üyesi Özlem Dalkıran'ın Büyükada'daki toplantıyı düzenlediği belirtiliyor.

Dalkıran'ın bilgisayarında bulunduğu belirtilen, "İstanbul Hayır Meclisleri Buluşması- Tartışmalar" isimli belgenin yanı sıra Semih Özakça ve Nuriye Gülmen, Berkin Elvan ile ilgili yazılar iddianamede suç unsuru olarak gösteriliyor. "Toplumsal yürüyüşlerin ilçelere nasıl yayılacağı" şeklinde bir yazının olduğuna da işaret ediliyor.

Af Örgütü'nün açıklamasında Dalkıran'ın bilgisayarında "Anayasa referandumuyla ilgili 'Hayır' kampanyası yürüten bir yerel grubun yazdığı bir belge bulunuyordu. Yalnızca cihazında bulunması, bu belgeyi onun yazdığına veya bazı kısımları iddianamede yer alan tartışmalara katkı sağladığına kanıt olarak gösterilemez" deniyor.

Reklam
Reklam

Dalkıran'ın bir WhatsApp grubundan toplantının katılımcılarına "vapura binmeden tüm teknolojik aletlerini kapatmaları ve otele girinceye kadar açmamaları" yönündeki talimatı da iddianamede suç unsuru olarak yer alıyor.

Af Örgütü'nün açıklamasında, eğitimci Ali Gharavi'nin verdiği bu talimat ile katılımcıların Büyükada'ya giderken vapurda telefonlarını kapatarak rahatlamalarının amaçlandığı belirtiliyor.

GÜNAL KURŞUN:

İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi, KHK'lı akademisyen ve avukat Günal Kurşun ise ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen ancak hakkında o dönemde kovuşturma yürütülmeyen bir kişi ile iletişim kurmakla suçlanıyor.

Fethullah Gülen yapılanması ile ilişkilendirilen bir medya kuruluşu ve dernekten havale alması ve yine ilişkilendirilen başka bir medya kuruluşu çalışanına havale yapması da iddianamede suç unsurları arasında yer alıyor.

Af Örgütü'nün açıklamasında, "Para havalelerini vurgulayarak savcı, söz konusu paranın herhangi bir suçun işlenmesiyle bağlı olduğunu kanıtlamaksızın Günal ile FETÖ arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu ileri sürüyor" deniyor.

Reklam
Reklam

NEJAT TAŞTAN

Eşit Haklar için İzleme Derneği'nden Nejat Taştan ise, "FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C" üyeliğinden şüphelenilen, yargılanan ya da ceza alan farklı 4 kişiye banka havalesi yapmak ya da bu kişilerden banka havalesi almakla suçlanıyor.

Af Örgütü bu iddialara karşı, "Bu paraların herhangi bir suçun işlenmesiyle bağlantılı olduğuna ilişkin bir kanıt söz konusu değil" diyor.

Bazı diğer sanıklara olduğu gibi Taştan'a yöneltilen bir diğer suçlama da ByLock kullanıcısı olduğu tespit edilen bir kişiyle telefonda konuşmak.

VELİ ACU

İnsan Hakları Gündemi Derneği Yönetim Kurulu üyesi ve Uluslararası Af Örgütü üyesi Veli Acu'ya yöneltilen suçlamalarda ise yine Fethullah Gülen yapılanması ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle hakkında yakalama kararı olan bir kişiyle telefon görüşmesi yapması bulunuyor.

Acu'nun bilgisayarında Semih Özakça ve Nuriye Gülmen ile ilgili yazılar ve Abdullah Öcalan ve PKK ile ilgili yasaklı kitapların pdf dosyasının bulunması da iddianameye giren suçlamalar arasında.

Af Örgütü'nün açıklamasında, "Savcılık Veli'yi zıt ideolojilere sahip yasaklı üç grup olan FETÖ (ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen bir kişi ile görüşmeleri aracılığıyla), PKK ve DHKP-C (Semih Özakça ve Nuriye Gülmen ile ilgili belgelerle) ile ilişkilendirmeye çalışmaktadır. Yasaklı kitaplar bulundurmak kendi başına suç teşkil eden bir eylem değildir" deniliyor.