Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma ilişkin değerlendirmelerde bulunurken AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a da göndermeler yaptı. "Bu ülke, siyaseten ve dinen kandırılmışlar ülkesi. Dinen kandırıldığını gördük" diyen Çiçek, "Dünyadaki sıkıntılarımızdan kurtulmak için de bir kahraman bekliyoruz. Halbuki demokrasi, doğru kurallarla vasat zekâlı insanların işlettiği bir sistemdir. Ülke meselelerine hep şahıslaştırarak çözüm aramaya çalışıyoruz. Bu kadar savaş görmüş, sıkıntı çekmiş ve rejim değiştirmişiz. 150 sene sonra hâlâ iki cihanda bizi kurtaracak tek adamlar arıyoruz" ifadesini kullandı.
2011’deki anayasa değişikliği çalışmalarına başkanlık etmiş olan Çiçek, AKP ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı cumhurbaşkanlığı sistemi önerisine ilişkin olarak, "Mevcut teklifle ilgili alternatif önerilerin getirilmesi faydalı olur. Özellikle yargının yönetimi ile ilgili olarak. Bunun yanında Siyasi Partiler Yasası’na da ihtiyaç var. Sağdan sola tüm partiler tek tip elbise giyiyor. Milletvekilinin kişiliğini ortadan kaldıran faşist bir model, katı bir disiplin var" görüşünü dile getirdi.
Çiçek, "Yeni anayasa teklifinde 'Şunu eksik görüyorum' dediğiniz bir şey var mı?" sorusuna, "Bunları söylerim, fakat korkarım muhalefet benim üzerimden partimi vurmaya çalışır. Sayın Başbakan fikrimi sordu; nerede, ne olması gerektiğini söyledim. Yargı dışında çeşitli şeyler gözden geçirilebilir" yanıtını verdi.
Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (18 Aralık 2016) Cemil Çiçek'in açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
- Siz yıllarca yeni Anayasa çalışmalarının içinde yer aldınız. Şimdi AK Parti ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı teklifi nasıl buldunuz?
Bütün eksikliklerine rağmen önemli bir gelişmedir, bunu kabul etmek gerekir. Aslında toplumun talebi sıfırdan yeni bir Anayasa’dır, kısmı bir değişiklik değil. Kısmi değişikliklerle yamalı bohçaya dönmüş bir Anayasa’yla Türkiye 2016’yı da bitirmek üzere. Nitekim 2007’de neredeyse rejim bunalımı çıkıyordu. 2011’de, yeni bir Anayasa yapma adına iyi bir atmosfer yakalandı. Meclis’teki 4 siyasi parti buna destek verdi. Benim başkanlığımda, 2 seneye yakın uzun bir çalışma yaptık. 2011 sürecinde, 63 maddelik bir hak ve özgürlükler bölümü vardı. Bunun 43’ü üzerinde uzlaşmaya varılmıştı ama yapılamadı. Türkiye demokratik bir ülke. AB süreci, sıkıntılı olsa da devam ediyor. Türkiye’ye yönelik itirazların önemli bir kısmı hak ve özgürlüklerle alakalı. Hükümet modeliyle ilgili bir düzenleme yapsak bile, hak ve özgürlükler alanındaki sıkıntılar devam edecek demektir.
- Peki, siz getirilen öneriyi içerik olarak nasıl buldunuz?
Her şeyden önce, kimilerinin öne sürdüğü gibi bu bir rejim değişikliği değil; Anayasa’nın ilk 4 maddesi yerinde duruyor. Türkiye, başkanlık sistemini 1908’den beri tartışıyor. İlk gündeme getiren, Sait Halim Paşa’dır. Bu kavramı popüler hale getiren ise rahmetli Turgut Özal’dır. Benim de bu sistemle ilgili ilk açıklamalarım 1988 yılına dayanır. “Devlet yapısı çok hantal, iş görmek mümkün değil. Pek çok alanda reform yapmamız lazım. Koalisyonlarla bunu yapamadık. Bizim için en uygun olan model başkanlıktır” demiştim.
- AK Parti’nin şimdi cumhurbaşkanlığı sistemi adıyla getirdiği öneri, sizin 1980’den beri savunduğunuz ideal başkanlık sistemine ne derece yakın?
Hareket noktası istikrar getirmek olduğu için düşüncelerime yakındır ama şunu da kabul etmek lazım ki buna tam anlamıyla “Başkanlık modeli” denemez çünkü MHP ile bir uzlaşmayla, bugünkü tartışmaları ortadan kaldırmak için bulunmuş bir modeldir. Bunun lehinde ve aleyhinde bazı şeyler elbette söylenecektir ama madem bir yola girilmiştir, bunun eksiklerini giderecek pozitif bir yaklaşımla, bu tartışmaları sağlıklı bir sonuca vardırmamız gerekiyor. Mevcut teklifle ilgili alternatif önerilerin getirilmesi faydalı olur. Özellikle yargının yönetimi ile ilgili olarak.
Cemil Çiçek’e “Önerilen hükümet sistemi Türkiye’yi otoriterliğe götürür mü?” diye sordum,
“Mesele şekli düzenlemeden ibaret değil, zihniyetimizi gözden geçirmeliyiz” dedi:
“Demokrasi sadece şekli düzenlemeden, kanuni metinlerden ibaret değil. Demokrasi kültüründe toplumun hak ve özgürlüklere sahip çıkması gerekir. Bu da insan kalitemiz ve tipolojimizle doğrudan alakalı. Bu ülke, siyaseten ve dinen kandırılmışlar ülkesi. Dinen kandırıldığını gördük. Kendi Meclis’ini bombalayacak kadar, kendi insanına kurşun sıkacak kadar zalimleşiyor. Böyle bir insan tipine hangi demokrasiyi, modeli getirirseniz getirin, bunu hak etmez. Cennete gitmek için bir efendi hazreti bekliyoruz. Dünyadaki sıkıntılarımızdan kurtulmak için de bir kahraman bekliyoruz. Halbuki demokrasi, doğru kurallarla vasat zekâlı insanların işlettiği bir sistemdir. Doğru kuralları koyacaksınız. Öyle süper zekâ, büyük kahramana falan gerek yok. Ülke meselelerine hep şahıslaştırarak çözüm aramaya çalışıyoruz. Bu kadar savaş görmüş, sıkıntı çekmiş ve rejim değiştirmişiz. 150 sene sonra hâlâ iki cihanda bizi kurtaracak tek adamlar arıyoruz. Gelişmiş Avrupa ülkelerine bakalım. Kahraman mı arıyorlar? Cennete gitmek için bir adam, dünyadaki sıkıntılarımızı çözmek için bir adam...
Çok açık söylüyorum. Türkiye’nin bu aymazlıktan ve kolaycılıktan kurtulması lazım. Sistemi sağlam kurmamız lazım. Himmet adı altında, bir sürü paranızı vereceksiniz. Bu toplanan paralarla başka ülkelerle seçim kampanyaları finanse edilecek. Sonra “Ütüldük” diyeceksiniz. Bunu hangi kanun engelleyebilir ki?
"18 yaşa ve yedek vekilliğe olumlu bakmıyorum"
“18 yaş maddesi; ‘Gençlere önem veriyoruz’ mesajını vermek için konulmuş bir maddedir. Benim kişisel fikrime göre 25 yaş bile gençtir. Siyaset yapmak zordur. Tecrübe ister. Yedek milletvekilliğine de olumlu bakmam. Bir defa yedek lafı inciticidir. Ama her iki konu da bu sistemin olmazsa olmaz parçası değil, tartışılabilir.”
- Önerilen düzenlemede HSYK üyelerinin yarısını Cumhurbaşkanı, diğer yarısını Meclis seçiyor. Teklifi eleştirenler “Meclis çoğunluğu Cumhurbaşkanı’nın kontrolünde olduğu için yargı tümüyle yürütmenin kontrolüne girebilir” diyor, ne dersiniz?
Bu sorunuzu geçmiş uygulama ve modelleri de dikkate alarak soğukkanlı değerlendirmeliyiz. Daha evvel siyaseti bu işin içerisine sokmadık, Cumhurbaşkanı seçmiyordu, yargı çok mu bağımsızdı? Elbette bu yöndeki itirazları ve endişeleri anlıyorum. Sütten ağzımız yandı. Komisyon aşaması ümit ederim ki bu endişeleri gidersin. Muhalefet de katkı versin. HSYK’nın 12 kişilik seçiminde değişiklik olabilir. Eğer bu problemde, muhalefet partileri bu işe katkı vermek istediklerini söylerlerse ve olumlu bir müzakere zemini olabilirse, olur. Bu düzenlemelerle ilgili bir tenkit yapılabilir. Nasıl olması gerektiği konusunda makul düzenlemeler teklif edilebilir.
- Yeni anayasa teklifinde “Şunu eksik görüyorum” dediğiniz bir şey var mı?
Bunları söylerim, fakat korkarım muhalefet benim üzerimden partimi vurmaya çalışır. Sayın Başbakan fikrimi sordu; nerede, ne olması gerektiğini söyledim. Yargı dışında çeşitli şeyler gözden geçirilebilir. Örneğin Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı olup olmaması konusu açıkça yazılmamış. Bunun olması gerekiyor. Şekli düzenlemelerle bir yere varamayız. Denge denetleme önemlidir. 12 maddelik bir düzenleme ile başkanlık sisteminin tümünü getirmiş olmazsınız. Mesela ABD’de kongrenin başka denetim mekanizmaları var. Burada yok. Olsa iyi olurdu. Ama demek ki iki parti, ancak bu kadarlık anlaşmış. Aslında şu anki Anayasa’ya göre gensoru dışındaki denetim mekanizmaları muhafaza edilmiş. Şimdiki sistem ne kadar denetimi sağlıyorsa, bu da o kadar sağlayacaktır.
- Ama Cumhurbaşkanı’nın Yüce Divan’a sevki için son aşamada 3’te 2’lik çoğunluk aranıyor. Bu oran yüksek değil mi?
O konularda epey tartışma ve müzakerenin olduğu anlaşılıyor. Bunda mutabık kalınmış. Bugünkü Anayasa’da da Cumhurbaşkanı’na vatana ihanet dışında soruşturma açamazsınız. Daha aşağıda olabilir mi? Olabilir ama her düzenlemenin lehinde, aleyhinde konuşmak gerekir. Önüne geleni mahkemeye sevk eden bir sistem getirmek de soruşturmayı imkânsız hale getirmek de doğru olmaz. Bu yarın muhalefette de kullanılabilecektir. İyi düşünmek gerekir. n “ABD sistemindeki bazı denetim mekanizmaları
- “ABD sistemindeki bazı denetim mekanizmaları getirilebilirdi” dediniz. Onlar neler?
Mesela kamu görevlilerinin atanması. ABD’de performans denetimi gibi denetimler yapıyorlar. Sonra tek tek oylanıyor. Mesela ABD’nin Ankara Büyükelçisi’ni kongre uzun süre onaylamadı. Buna benzer şeyler var. Ancak şunu da söyleyeyim, önerilen sistemde bugünkünden daha geri giden bir durum yok.
- Peki, teklifin sadece hükümet sistemiyle sınırlı tutulması doğru mu? Örneğin seçim sistemine dair hiçbir şey bilmiyoruz...
Hangi hükümet modelini benimserseniz benimseyin, iki alanda en kısa zamanda düzenleme yapmak gerekiyor; Siyasi Partiler Yasası ve seçim mevzuatı. Biz hep % 10 barajını konuştuk. Seçim mevzuatının tek problemi baraj değil ki. Seçim bölgelerini mümkün olduğu kadar daraltmak, siyasetle vatandaşı buluşturmak lazım. Daraltılmış bölge şu an için uygun. Bunun yanında Siyasi Partiler Yasası’na da ihtiyaç var. Sağdan sola tüm partiler tek tip elbise giyiyor. Milletvekilinin kişiliğini ortadan kaldıran faşist bir model, katı bir disiplin var. Partinin aldığı karara uymazsanız ihraç edilirsiniz. Örneğin ben siyasette kendi kurduğu partiden ihraç edilen kişilerdenim.
- “Cumhurbaşkanı, partisiyle ilişiğinin kesilmemesi nedeniyle Meclis’teki milletvekilleri üzerinde nüfuz sahibi olabilecek; erkler ayrılığı kalkacak” deniliyor. Bu eleştirinin haklılık payı var mı?
Anayasa’yı bugünkü siyasi aktörler bakımından tartışıyoruz, halbuki biz bunu 20-30 yıl sonra da kullanacağız. Türkiye’de siyasetin arızalı tarafları var. Muhalefet göz doldurmadığı için iktidar partisinin içinden kabadayılık yapacak, kafa tutacak adamların beklendiği bir sürece girdik. Kendi yakın çevremizde görüyoruz. “Bu partinin içerisinden kahramanların çıkması lazım. ‘Dur artık’ demeleri lazım” diye bir düşünce hâkim oldu. Bu çok doğru bir şey değil.