Kılıçdaroğlu, CNN Türk'te canlı yayınlanan Tarafsız Bölge programına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Bir soru üzerine, AK Parti'nin dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişikliği teklifine "evet" diyeceklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, teklifi "AKP'nin gerçek yüzünü ortaya çıkarmak" için kabul edeceklerini söyledi.
Yolsuzluk yapan bakanların korunduğunu savunan Kılıçdaroğlu, teklife "hayır" demeleri durumunda HDP'yi desteklemekle, terörle mücadeleye engel olmakla eleştirileceklerini öne sürdü.
Kemal Kılıçdaroğlu, terör suçu işleyenler hakkında, dokunulmazlığı kaldırılmadan da Anayasa'nın 14. maddesi uyarınca soruşturma açılabileceğini aktardı.
Bakanların da dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, teklifin geçici maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu savundu. Kılıçdaroğlu, "Halkı kandırmak ve aldatmak için bir düzenleme getiriliyor. Yargılananlardan herhangi birisi Anayasa Mahkemesine başvurduğunda söz konusu madde iptal edilecektir." dedi.
CHP Genel Bakanı Kılıçdaroğlu, kürsü dokunulmazlığı hariç bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını istediklerini belirterek, dokunulmazlığı kaldırılan CHP'li milletvekillerinin de yargılanabileceğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu ülkenin aydını hapse girerken, yeri, zamanı gelince sen de gireceksin, sen de mücadele edeceksin. Yürekleri yetiyorsa bizi de alsınlar içeriye, gidelim içeride hesabını verelim. Sıradan bir insanın gözaltına alınması ile parlamentoda görevli, seçilen, çalışan bir milletvekilinin hapse atılmasının kamuoyu ve dünyadaki tepkileri daha farkıdır. Türkiye'de demokrasi varsa, demokrasinin gereğini bütün kurumlar yapmak zorundadır. Türkiye'de demokrasi yoksa, bu ülkenin bütün insanlarının bedel ödemesi lazım ki, ülkeye demokrasiyi getirelim.
Milletvekilleri tutuklanmamalı ama bedel ödenecekse önce seçimle gelen kişi ödesin. Bu ülkeye demokrasi lazımsa, bunun mücadelesini vereceksek hep birlikte vermek zorundayız. Benim demeç vermemle bu ülkeye demokrasi gelmiyor ki, gerekirse hapse gireceğiz. Türkiye'de öyle bir noktaya geldik ki, aydınların, bu ülkeyi sevenlerin, demokrasiyi savunanların korkusuzca bedel ödeyecekleri sürecin içine geldik."
Türkiye'de darbe dönemi yaşandığını savunan Kılıçdaroğlu, "12 Eylül'den ne farkı var? O dönemin yargısı bunlardan daha düzgündü." ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, Ankara Garı'nda 103 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya değinerek, şunları söyledi:
"Ankara'da patlama oldu, 103 kişi hayatını kaybetti, soruşturma açıldı, soruşturmada sorumlular bulundu, raporu yazıldı, bu konuda soruşturma açılıp açılmama konusu Ankara Valisine verildi. Ankara Valisi de 'soruşturmaya gerek yoktur' dedi ve dosyayı kapattı. Bana söyleyin hangi gazete manşet attı? 103 kişinin sorumlusu kim? Yok. Bu saatten sonra benim dokunulmazlığım olsa ne olur olmasa ne olur. 103 kişi hayatını kaybediyor, sorumlusu yok ortada, dosya kapatılıyor ve bu ülkenin medyasında ses dahi çıkmıyor. Ne diyeceksiniz?" diye konuştu.
"DİNE EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ BUNLAR YAPIYORLAR"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin ahlaki yapısında son 14 yılda olağanüstü bir yozlaşma olduğunu, yolsuzluk yapanların devlet katında yükseldiği, namuslu insanların da devletten dışlandığı bir dönemin içine girildiğini öne sürdü. Toplumdaki herkesin, şu veya bu şekilde "O çalıyorsa ben niye çalmayacağım?" diyerek kendisine bir gerekçe yaratmaya başladığını iddia eden Kılıçdaroğlu, "Halk Bankası Genel Müdürü gibi. Bakıyor herkes malı götürüyor. Bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları, herkes götürüyor, 'ben de götüreyim' diyor, 'ben de ayakkabı kutusunda götüreyim' diyor.Bana göre en masum insan o. En çok konuşulan o oldu, en masum olan o. Olağanüstü bir yozlaşma var ve tamamı din adına yapılıyor. Ben çok saygın din adamlarıyla da konuştum nedir bu tablo diye? Namuslu din adamlarının öne çıkıp, 'bu tablonun değişmesi lazım' demesi lazım." diye konuştu.
AK Parti'ye yakın dernek ve sendikaların bir süre önce "Ortak Vicdan" diye açıklama yaptığını anımsatan Kılıçdaroğlu, "Aslında ortak vicdan değil, ortak çıkardır o. Ortak çıkarları bozulmasın diye bu düzene yapışmışlar, bu düzeni din ekseninde götürüyorlar. Dine en büyük kötülüğü bunlar yapıyorlar." dedi.
YENİ TAKTİK: SERT ÜSLUP
Kılıçdaroğlu, bundan sonraki siyasetinde sert bir üslup takınacağını da belirtirken "Ne söylerlerse onlara karşılık vereceğiz. Bu yeni bir taktik" dedi.
Kılıçdaroğlu, hukuk içinde kalarak, partisinin sert tutumunu bundan sonra her alanda göstereceklerini aktararak, "Bunun birinci yolu, dilimizi sertleştireceğiz. Çünkü bunlar diplomatik dillerden anlamıyorlar. Karşımızdaki grup, devletten beslenen, cebini dolduran, bunu yaparken de dini istismar eden bir grup." ifadesini kullandı.
KİMLİK BİLGİLERİNİN SIZDIRILMASI
Kemal Kılıçdaroğlu, 50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin sızdırılmasına ilişkin, şunları söyledi:"Araştırmaya gerek yok, gazeteler yazmıştı daha önce. 2004-2009 arasında bunlar zaten satılıyordu. O dönem polis baskın da yaptı. 12 kişi hüküm giydi, hapis yattı. Operasyon 27 Temmuz 2010'da yapıldı. Bunlardan haberleri bile yok. Bunların bir hedefi var, 'CHP'yi nasıl suçlarız' diye. Bizim bilgi işlemin başında olan arkadaşımız Erdal Aksünger, bu konuyu Türkiye'de hatta dünyada en iyi bilen kişilerden birisidir. Bilgiler sızdırıldı, avukatlar istediklerine veriyorlardı. Ne oldu dosya? Dava dosyasına bakmak lazım. Orada CHP yazıyor mu? Hayır. Peki Adalet Bakanlığı niye bakmıyor bu davaya? Pazarlayan, satan AK Parti Hükümeti'nin kendisi. O bilgiler bizde olsa, derim ki 'doğru biz bunları verdik.' Ama bilgiler hükümetin güvencesinde. CHP'yi suçluyorlar, hayatımda bu kadar saçma bir şey duymadım."
"BU ÇOCUKLARIN HAKKINI KİM SAVUNACAK"
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'na yönelik sözlerinin çok büyük tepki aldığının hatırlatılması üzerine, Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:"Karaman'a kadın milletvekillerimizden ve parti meclisimizden bir heyet gönderdik. Kimseyi kırmadan, üzmeden ve afişe etmeden bir rapor verdiler bize. Raporu alıp okuduğumda emin olun içim kan ağladı. Hiç ses çıkarmadım. Fakat çıktı bakanlar, başbakan özellikle aileden sorumlu bakan, 'bir sefer böyle bir şey olması, Ensar Vakfı'nı suçlamaya değmez' diye bir cümle kurdu. Bunu okuyunca, 'bu nasıl bir bakan, nasıl bir anne' dedim.
Sonra psikologlar dediler ki 'bu tür olaylarda en tehlikeli sözcük, bir sefer sözcüğüdür'. Bu laf üzerine emin olun ben daha hafifini söylemiştim. Ben 3 hafta sonra konuşuyorum, sırf kimseye zarar gelmesin. Ben nasıl tepki vermem, bu çocukların hakkını kim savunacak? Başbakan, Aileden Sorumlu Bakan, Bakanlar, Genel Başkan Yardımcıları, Cumhurbaşkanı Ensar'ı savundu. Müsaade edin çocukları da ben savunayım."
Kılıçdaroğlu, "Bakan, bakandır, bakanın kadını, erkeği olur mu Allah aşkına? Eğer bir bakan kalkıp da açıkça çocukların hakkını savunmak yerine bir vakfı savunursa... Biz hep Ensar diyoruz, orada başka bir dernek daha var KAİMDER. İkisini beraber değerlendirmek lazım." ifadesini kullandı.
"CUMHURBAŞKANININ, TOPLUMUN HER KESİMİNİ KUCAKLAMASI LAZIM"
Son günlerde tartışma konusu olan bazı sözlerin hatırlatılıp, bunların kullanılmasının doğru olup olmadığının sorulması üzerine, Kılıçdaroğlu, "Bunu onların bakanı kullanırken, niye itiraz etmediler? 'Sen hiç meraklanma. Seni MİT mi, emniyet mi takip ediyor, bunlardan hiç korkma. Ben senin önüne yatarım. Sana hiçbir şey olmaz' diyor. Eğer bir kişi, açıkça çıkıp hırsızları savunuyorsa, hırsızlara dokundurtmuyorsa, adaleti onlar için çalıştırmıyorsa, Allah aşkına hangi deyimi kullanacaksın?" diye konuştu.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "siyasi sapık" söylemine ilişkin Kılıçdaroğlu, "Bunun da cevabını verdim. Onu hiçbir zaman muhatap almadım. O da Ensar'ı savundu. Siyasi sapık. Siyasi sapık kendisi. Söyledim, örneğini de gayet net koydum." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tarafsız olmadığını öne süren Kılıçdaroğlu, "Onun amacı bana saldırmak. Ben diyorum ki 'beni niye muhatap alıyorsun, otur koltuğunda. Eleştirirse Sayın Davutoğlu eleştirir.' Ama Cumhurbaşkanının, toplumun her kesimini kucaklaması lazım. Varsa tansiyon yüksekliği, düşürmesi lazım." ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, Türkiye'de vakıf ve derneklere ait 10 binin üzerinde yasa dışı evin bulunduğunu iddia etti.
Karaman'daki cinsel istismar olayında bir kişiye en ağır cezayı vermenin yetmeyeceğini savunan Kılıçdaroğlu, evleri kimlerin, kimin gözetiminde açtığı, hangi vakıf ve derneklerin olduğu, eğitmenler ve bunların paralarının kimlerden alındığı konularının da soruşturulması gerektiğini söyledi.
Ensar ve KAİMDER'in yasa dışı bir işin içine girdiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Benim Ensar'ı falan kötülediğim yok. Vakıfsa, görevini yapıyorsa başımın üstünde, hiçbir şey söylemiyorum. Ama bu vakıf kendisini sorgulamalı. Bu vakıf yasa dışı işler yaptığı için kesinlikle kamuya yararlı vakıf statüsünden kesinlikle çıkarılmalı. Vakıflar Genel Müdürlüğü harekete geçmeli ve vakfın hesaplarını tepeden tırnağa kontrol etmesi lazım. Bu tür evler kaç tane var? Ensar kaç tane bu tür evler açmıştır? Türkiye'nin hangi illerinde, mahallelerinde, sokaklarında bu evler açılmıştır, bunu saptamalıdır. Saptamak çok kolay. Milli Eğitim Bakanlığı, bir genelge yayınlayarak, okuldaki öğrencilere 'kaldığınız yerin adresini yazın' diye sorar. Türkiye genelindeki bütün adresleri 24 saatte öğrenir bakanlık. Hükümet bunu yaparsa, 'hükümet samimi olarak bu ülkenin çocuklarına sahip çıkıyor' derim, bunu yapmazsa 'bütün bu pisliklerin ortağı hükümettir' derim."
AA