CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, TBMM Başkanı ve AKP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım'la ilgili önce "İstifasına gerek yok" deyip, daha sonra Meclis içtüzüğündeki "vekalet sistemi"nin kullanılması yönündeki açıklamasını değerlendirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu, "Bahçeli'nin bütün derdi AKP tabanından nasıl oy alırım. Bütün derdi o. Erdoğan da bunun farkında, herkes bunun farkında" dedi.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Türkiye'yi felakete götürdülerini söyledi.
Bahçeli Salı günü MHP Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "TBMM'nin içtüzüğünün 14. maddesi akla ve mantığa uygun en kalıcı çözüm yoludur. TBMM Başkanı Yıldırım, seçim propaganda ve yasaklarının başladığı tarihten oy verme gününe kadar Ankara dışında olduğu dönemlerde başkanvekillerinden birisine yazı ile vekalet görevi verebilecektir. Böylece her itiraz, her suçlama, her polemik bıçak gibi kesilecektir. Sayın Yıldırım, propaganda yasaklarına doğal olarak uyacak, görevinin imkanlarını kullanamayacaktır. Biz sorunlarına çözüm odaklı yaklaşıyoruz" demişti.
Kılıçdaroğlu ise iktidarın bütün baskılarına karşın seçmenin demokrasiden yana tavır alacağını söyledi, "Türkiye, 1 Nisan'da güzel bir bahara inanacak, buna inanıyorum" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BBC Türkçe'nin de aralarında bulunduğu internet gazetecileri ile bir araya geldi, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Kemal Kılıçdaroğlu'na ilk soru, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açtığı davalar karşısında, partili milletvekillerinin para cezalarını ödemek için kurduğu fon oldu.
Kılıçdaroğlu, eşi Selvi Kılıçdaroğlu'nun da bu para cezalarından çok rahatsız olduğu yönündeki haberlerin anımsatılması sonrası "Evde böyle bir gündem var mı?" sorusunu kahkahalarla gülerek karşıladı.
CHP lideri, bu haberleri kendisinin okumadığını belirtirken, "Tabii eşimle böyle eşimle bu konuda herhangi böyle özel bir tartışma söz konusu bile değil. İkincisi, milletvekili arkadaşlarımızın fon kurmak için biraraya gelmelerinden gerçekten haberim yoktu. Ben de gazetelerden okudum. Sonra Engin Özkoç arkadaşımız geldi bana bilgi verdi biz böyle bir fon kurduk diye" yanıtını verdi.
Söz konusu dayanışma girişimine, "özgürlük ve demokrasi fonu" adını verdiklerini anlatan Kılıçdaroğlu, fonun amacını da şöyle anlattı:
"Siyasal iktidarın yargıda kurduğu bir çeteye karşı mücadele ediyoruz. Eğer bir arkadaşımız siyasal söylemi nedeniyle tazminata ağır para cezasına mahkum edildiyse, tazminatını ödeyeceğiz. Daha sonraki aşamaları tabi yargı aşamalarını da bir şekilde izleyeceğiz. Bütün bu davaları adım gibi biliyorum kazanacağız. Bu davaların tamamını kazanacağız.
"Erdoğan'ın özellikle ağır para cezaları vererek bizi susturmak istemesinin özünde kendisinin eleştirilmesinin istemiyor, özellikle haklı dayanakları olan eleştirilere Erdoğan tahammül edemiyor."
Şimdiye kadar Anayasa Mahkemesi'nde sadece bir davayı, o da zamanında başvuru yapılmadığı için kaybettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, bu konuda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuracaklarını söyledi.
Kılıçdcaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisine çok yüklü tazminat talebi içeren davalar açmasına karşın, kendisinin "beş kuruşluk" dava açmasının nedeni ise şöyle açıkladı:
"Hakaret davaları olduğu zaman ben Erdoğan için beş paralık dava açıyorum. Çünkü değeri beş para. Onu da söylüyorum, dava dilekçesinde de söylüyorum, beş para olmadığı için mecburen beş kuruşluk açıyoruz. Çünkü çünkü muhatabımızın değeri beş paradır diye açıyoruz."
Kılıçdaroğlu'nun diğer sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Kılıçdaroğlu: Türkiye'de bir yazılı anayasa var. Ama ülkeyi yöneten otorite bu anayasaya uymuyor. Çünkü anayasaya uymak, kurallara uymak, onun için görevinin engellenmesi sonucunu doğuruyor diye bir düşüncesi var. Bunu da zaten değişik ortamlarda dile getirdi. Yani "Güçler ayrılığı ilkesine ben uymayacağım" diyor. "Ne demek hakim, ne demek bilmem TBMM, ben karar veriyorum ben buna uyacağım" diye. Birinci noktamız bu, yani anayasa ve yasalar bir kişi için çalışmıyor.
İkincisi, eğer tepedeki kişi yasaları ve kuralları yani anayasayı ve yasaları ihlal ediyorsa uymuyorsa bunun izdüşümü olan TBMM Başkanı, onun izdüşümü olan milletvekilleri, onun izdüşümü olan belediye başkanları da biz de uymuyoruz diyorlar. Bunlar parlamentoda çoğunluğu oluşturdukları için bunlara karşı bir yaptırım söz konusu değil.
Bu bağlamda yerele seçimleri önemsiyoruz. "Binali Bey istifa etsin mi etmesin mi?" İstifa etse ne olur, etmese ne olur? Hukukun olmadığı bir yerde, anayasanın açıkça ihlal edildiği bir yerde... Ne yaparsa yapsın, Binali Bey sonuçta İstanbul'dan kalkacak Ankara'daki makamına oturacak zaten, zaten oturuyor. Onun İstanbul Büyküşehir Belediye Başkanı olma gibi bir derdi yok zaten. Talimat geldi, talimatın gereğini yapıyor."
Kılıçdaroğlu: Seçmende bir küskünlük var. AK Parti'nin bir trol grubu var, bunu besliyor. Sandığa gitmeyelim vs. Biraz da sol jargon kullanarak bunlar yapılıyor. Bilinçli seçmen sandığa gidecektir. Seçmen, bizim tabanımız küstü mü? Evet küstü. Kızdı mı? Evet kızdı. Haklı mıydı? Evet, haklıydı. O geceyi iyi yönetemedik, doğru. Onu da söylemek zorundayız zaten. Yönetemedik o geceyi. Daha sağlıklı, sağduyulu yönetebilirdik o geceyi, yönetemedik.
Bunun sorumlusu kimdir? Sorumlusu biziz. Gidip de oy kullanan vatandaşa bunun sorumlusu sensin gibi bir kolaycılığın içine girmemek gerekiyor. Ancak o insanları, o arkadaşları kazanmamız lazım.
Hiçbir siyasi partide olmayan dijital altyapı bizde var. Siz bu kadar haber yapıyorsunuz, bir evde şu kadar seçmen kaydı bulundu, 'Hakkari'de bu bulundu, 164 yaşında seçmen kadın bulundu.' Bunların tamamının kaynağı biziz. Bunları sivil toplum örgütlerine, diğer siyasal partilere de veriyoruz. Alın bakın, bu tablo var diye. Biz o altyapıyı, denetim olarak yapıyoruz. Örgütlere talimat veriyoruz. Gerçekten iyi çalışıyoruz. Sadece yüz ve üstü olanları çıkartıyoruz bir programla ve gönderiyoruz bunları araştırın diye. Sonra şunu yapıyoruz, aynı evde farklı soyadları olan kişiler var mı, hepsi taranıyor. Diyelim aynı evde 7 kişi oturuyor ve hepsinin soyadı farklı.
Şuna da bakıyoruz, bunlar daha önceki seçimde nerede oy kullanmışlar? Bu 164 yaşındaki kadını kim seçmen listesine yazdı? Adı olan ama soyadı olmayan kişileri kim yazdı seçmen listesine? Bunla ilgili suç duyurusu yapacağız. . Bir kamu görevlisinin yapması gerekin biz yapmaya çalışıyoruz. Çalışmak zorundayız. YSK'ya güvenmiyoruz. Bu tablonun neresine güveneceksiniz! Bunun bir de takibi var. Bunu saptadık, YSK tarafından bunun iptal edilmesi gerekiyor. YSK'ya bildiriliyor bunlar. Bunların da takip edilmesi ve düzeltilmesi lazım. Bunları da yapıyoruz.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile gerilim yaşadığınız ve bu nedenle İzmir adayınızın açıklanmasının geciktiği iddialarına ne diyorsunuz**?**
Kılıçdaroğlu: Sayın Kocaoğlu dün geldi, görüşmek istedi. Tekrar aday olmak istediğini söyledi ben de "Aday adayı olabilirsiniz, sorun yok" dedim. Neden olmak istediğini ifade etti. Teşekkür ettik, ayrıldı. Bir açıklama yapacağını söyledi. "Tabi, yapabilirsiniz" dedik. Çünkü daha önce aday olmayacağını söylemişti.
Başarılı bir belediye başkanlığı yaptı. Herhangi bir şaibeye bulaşmadı, belediyeyi iyi yönetti, bütün devlet baskısına rağmen iyi yönetti, sonra aday olmayacağını söyledi, 3 dönem adaylık yaptığını ifade etmişti. Bu kez tekrar aday olacağını söyledi
(İzmir adayımızı) Daha erken açıklamak isterdik. Ama takdir edersiniz ki İYİ Parti ile görüşme var. Bu doğal olarak iki parti açısından da gecikme yaratıyor. Onlar da biz de tabanlarımıza soruyoruz, ek anket ihtiyacı doğuyor. Bu çerçevede değerlendirmek lazım. 10-15 gün içerisinde bunu bitireceğiz.
Kocaoğlu, daha önce "CHP'nin siyaset üretecek, Türkiye'yi yönetecek bir mutfağı olmadığını**" ifade etmişt**i. İl örgütü üzerinde bu sözleri etkili olur mu?
Kılıçdaroğlu: O kurultay sürecinde yapılan açıklamalardı, o dönem siyasi ortamında yapılan açıklamalar. Onlar çok geride kaldı diye düşünüyorum. Örgütün üzerinde Aziz Bey'in bu sözlerinin nasıl bir etkisi var onu bilmiyorum. Tek tek çağırıp il, ilçe başkanını bunu sormak aklımdan geçmedi. O belediye başkanıydı. Kurultay toplanması ile ilgili düşünceleri vardı. Hiçbir zaman neden kurultayda imza verdin diye birisini cezalandırma ya da özel önyargıyla yaklaşmak gibi bir düşüncem olmadı. Onlar eskide kaldı, bugüne taşımanın mantığı yok.
Kılıçdaroğlu: Diyorsunuz (Gülümseyerek). Parti içinde yapılan çalışmaları medya ile paylaşmayı doğru bulmuyorum. Dün PM'de (Parti Meclisi'nde) de söyledik. Adayları belirlerken sadece anketler değil, il başkanı, ilçe başkanı, vekiller bütün bunlar dikkate alınıyor. Dedim ki bir bölgede 3 aday varsa bazen bunlar bir araya gelip uyumlaştırılırsa yüzde 100 kazanıyoruz ama rakip olurlarsa seçimi kaybediyoruz. Birisinin ankette önde olmasının önemi kalmıyor o zaman. Adayları belirlerken bütün bunlar dikkate alınıyor.
Kılıçdaroğlu: Bizim sağa falan yöneldiğimiz yok. Sağa yönelen parti taşeron hakkını mı savunur, emekliye iki maaş ikramiye mi der, adalet yürüyüşü mü yapar? Biz, bize oy vermeyen geniş kitlelerin bizi dinlemesi ve onların sorunlarına ürettiğimiz çözümleri onlara anlatacağımız bir mecra yaratmaya çalışıyoruz. Biz yine yerimizde duruyoruz. Parti programımız meydanda. (...)
Bugünkü yoksulluğu, sömürüyü doğuran sistem, demokrasiyi rafa kaldıran sistem tek adam rejimidir. Yoksula yardımı lütuf olarak sunuyorlar oysa sosyal devletin zorunluluğudur. O lütuf anlayışından vatandaşı kurtarmak ve hakkın kardeşim dememiz lazım. Sen hak istiyorsun. Bunu söylüyoruz. Bizim sağa yönelmemiz vs. söz konusu değil, bildiğimiz yolda devam ediyoruz. Bizim oy almamız gereken kitlelere kendimizi anlatmamız lazım.
"Biz rivayet olarak size yansıyan CHP değiliz. Toplumun her kesimini kucaklayan, her kesimine demokrasiyi, özgürlükleri getirmek isteyen bir partiyiz" dememiz lazım. Saadet Partisi demokrasiyi savunuyorsa, ben de savunuyorum. Diğer partiler savunuyorsa ben de savunuyorum. Savunuyorlar diye karşı çıkacak halimiz yok.
Ortak paydayı büyütme, bütün hedefimiz bu. Hak talep etme konusunda. Demokrasi dediğimiz zaman sol söylem, hak talebi dediğimizde sağ söylem oluyor. Oysa ikisi de aynı. Hak talebi ise ancak demokraside oluyor.
Kılıçdaroğlu: Aynı strateji izlenecek. Bir kutuplaşma, ağız dalaşı, çatışma değil tam tersine vatandaşın günlük yaşadığı sorunları aşmak için her şeyi yapacağız. Biz üreten belediyecilik, istihdam yaratan belediyecilik kavramını ortaya attık. Belediyeler istihdam yaratmak zorunda. Ve bunu yapacağız.
Kılıçdaroğlu: Hangi akıl yönetiyor bilmiyorum ama Türkiye'yi felakete götürüyorlar. Bu akıl Türkiye'nin beka sorununu gündeme getiriyor. 15 yıl önce Türkiye'nin bir beka sorunu yoktu, 10 yıl önce de, 5 yıl önce de. Neden birden bire ortaya çıktı? Çünkü Türkiye yönetilmiyor, savruluyor. Hiçbir alanda yönetilmiyor. Ve Türkiye freni patlamış bir kamyon direksiyonunda iki kişi oturuyor ve yokuş aşağı gidiyor.
Ekonomi geldi çakıldı, işsizlik patladı, yoksulluk, intaharlar patladı. Tüm bunlara baktığınız zaman Türkiye akılcı politikalarla yönetilmiyor. Kim bu yönetim tarzını savunuyor, destekliyor, onların topluma karşı tarihe karşı sorumlulukları var. Tarih onları yazacak. Türkiye'yi bu tabloyla karşı karşıya getirenleri yazacak.
Kılıçdaroğlu: Bir partiden aday adayı olan bir kişinin adaylaşmadı diye bir başka partiye gitmesi kişilik zaafiyetini gösterir. Doğru değil, bu bir siyasal kültürü parti kültürünü de içselleştirmediğini gösterir. Normalde biri aday adayı olur sonra aday gösterilmeyince istifa ediyorlar. Daha sonra gelip partiye üye olmak istiyorlar. Bize böyle seçim kaybettirenler var maalesef.
Kılıçdaroğlu: Bu konu net değil. Demokrasi kültürü yok. Geldikleri nokta bu maalesef.
Kılıçdaroğlu: Ortadoğu'da dengeler bırakın her gün her saat başı değişiyor. Erdoğan konuşuyor, istediği kadar konuşsun kararı ABD ve Rusya veriyor. Erdoğan, en son Trump'ın Türkiye'yi aşağılayan, küçümseyen "Sizi mahvederiz" söylemi karşısında, tıpkı ABD askerlerinin bizim askerlerimizin başına çuval geçirdiği gibi süreci sessiz götürdü. Hani "Ey Trump" diyordun, esip gürlüyordun, dünya lideriydin? Dünyanın şamar oğlanına döndü farkında bile değil. Her gelenin tokat attığı bir kişidir Erdoğan.
Merkel, Trump, Macron, Putin ne söylediyse Erdoğan koşulsuz yerine getirdi. İçeride esip gürledi . Onlar da bunu biliyordu, "İçeride esip gürleyebilirsin ama arka kapıda benim her istediğimi yerine getireceksin' dediler. O da getirdi.
Türkiye'yi yönetecek kişi akılcı bir politika izleseydi Ortadoğu'da daha farklı bir projenin öncülüğünü yapardı. Biz buna Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı diyoruz. Türkiye, İran, Irak, Suriye, dört ülke bir araya gelip kendi sorunlarını kendi iç dinamikleri ve birikimleri ile çözebilirler. Egemen güçler dışında dört ülke kendi sorunlarını çözebilme kapasitesine sahipler. Türkiye gerçekten sağlıklı ve tutarlı bir Ortadoğu politikası izleseydi, Ortadoğu gerçekten barış havzasına dönüştürebilirdi. Dört ülke biraraya gelebilirdi. Daha sonra Mısır eklenebilir. Sonrasında İsrail de önemli bir aktör olarak eklenebilirdi. Amerika ve Rusya da gözlemci olurdu. 2013'ten beri bunun olması gerektiğini belirtiyorum.
Bölge haklarının kendi kaderlerini kendileri belirlemesi lazım. Türkiye bölgenin önemli bir aktörü olarak ortaya çıkardı. İstenmeyen, eleştirilen, dışlanan insanı olarak değil bölgenin egemen gücü olarak, bölgenin barışı ve huzurunu sağlayan bir tabloyu inşa edebilirdi. Hala bu oluşturulabilir ama teslim alınan Erdoğan bunu beceremez, çünkü ne ABD bunu ister ne de Rusya.
(**HDP Hakkari Milletvekili**) Leyla Gü**ven açlık grevinde. (CHP İstanbul Milletvekili) Enis Berberoğlu ile arasında bir fark olmamasına karşın hala cezaevinde. Leyla G**üven'e neden destek vermiyor CHP?
Kılıçdaroğlu: Hiçbir kişinin düşüncelerinden ötürü hapse atılmasını doğru bulmuyoruz. Hiçbir siyasetçinin düşüncelerinden ötürü üstelik halkın oylarıyla seçilmiş, bizim güvenmediğimiz YSK'nın da 'Seçimlere girebilirsin' dediği birinin seçildikten sonra hapiste tutulmasını doğru bulmuyoruz. Bizim verdiğimiz demokrasi mücadelesi sadece bizim gibi düşünenler için değil bizim gibi düşünmeyenleri de kapsayan bir demokrasi mücadelesidir. MHP, HDP demiyoruz. Herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri bir Türkiye'den yanayız. Düşünce özgürlüğünü savunabilirsek toplum olarak o zaman gerçekten bu ülkeye demokrasi getirmiş olacağız. Düşünce özgürlüğü bir grup için var ama karşı grup için yok ise orada düşünce özgürlüğü yoktur.