CHP'nin 31 Mart yerel seçimi için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Tunç Soyer, "İzmir'i neden bir 'kadın şehri' olarak adlandırıyorsunuz?" sorusuna "Bu şehir adını tarihin ilk örgütlü kadın hareketi olan Amazonların kraliçesinden alıyor" şeklinde yanıt verdi. Soyer, İzmir'in bir kadın şehri olduğunu ve bunu bilmeyenin İzmir'de yaşayamayacağının altını çizdi.
Soyer'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
İzmir'e bir 'kadın şehri' diyorsunuz. Ben de erkekler acaba buna içten içe alınmaz mı diye merak ediyorum. İzmir'i neden bir 'kadın şehri' olarak adlandırıyorsunuz?"
Bunu ben demiyorum aslında. Bu şehir adını tarihin ilk örgütlü kadın hareketi olan Amazonların kraliçesinden alıyor. Bir Amazon kraliçesi Smyrna. İzmir, bir Amazon kraliçesinin adını taşıyor. Ben demiyorum. Böyle bir şehir İzmir ve bunun çok fazla örneği var neden kadın şehri olduğunu kanıtlayacak. Bir tanesini sizinle paylaşayım. Sene 1828, 190 yıl önce, İzmir'de Vali Hasan Paşa bir ekmek zammı yapıyor. Ama çok fahiş bir zam ve vatandaşlar gidip "Paşam yapma, etme. Bu çok büyük bir zam, lütfen bunu indirin." diyor. Rica, minnet Vali Paşa yapmıyor indirimi. Fakat ertesi günü kadınlar çocuklarıyla beraber sokaklara dökülüyor. Üç gün boyunca kadınlar sokakta protesto ediyor bu zammı ve Vali Paşa üçüncü günün sonunda bu zammı geri alıyor. Şimdi İzmir böyle bir şehir. Yani kadınlar gerçekten İzmir'de çok öndedirler, çok öncüdürler. Yani bunu girdiğiniz her mekanda, yürüdüğünüz her sokakta, İzmir'in her yerinde her anında hissedersiniz. O nedenle İzmir bir kadın şehridir ve kadınlar öncüdür, önderdir. Bunu bilmeyen İzmir'de yaşayamaz. şeklinde yanıt verdi.
İzmirliler çekirdeğe 'çiğdem', çamaşır suyuna 'klorak' diyor. Hatta İzmirlileri anlamak için gerekli kelimeler diye listeler hazırlanıyor ve sosyal medyada paylaşılıyor. İzmirlilerde sanki ülkenin geri kalanına bir üstten bakış, 'Siz bilmezsiniz doğrusu bu.', 'İzmir'de biz böyle yaparız. Çünkü biz İzmirliyiz.' tarzı söylemlerle biz çok şahit oluyoruz. İstanbul'da da şahit oluyoruz. Burada da çok İzmirli var ve böyle şeyler söylüyorlar. Neden İzmirliler kendilerini Türkiye'nin geri kalanından ayırıyor?
Evet, aslında iyi ki ayırıyorlar. Bir kere, arkadaşlarımızla bir çalışma yaptık. Rica etmiştim. Anadolu'da Türkiye'de ilkleri nelerdir İzmir'in? O kadar çok şey çıktı ki belki 8-10 sayfalık bir liste çıktı. Bir kaç tanesini söyleyivereyim size. İlk konsolostan ilk hastaneye, ilk matbaadan ilk futbol takımına o kadar çok ilki var ki İzmir'in. İzmir'i bu batı ve doğunun bir buluşma noktası, bir köklenme noktası olarak ortaya çıkarmış ve İzmir Anadolu'nun birçok ilkine ev sahipliği yapmış. Boşuna değil ilk kurşun, boşuna değil ilk iktisat kongresi. Hep onun üzerine inşa olmuş. Kurtuluş Savaşı ilk İzmir'den başlamış. Şimdi İzmir böyle bir kent ve bu hakikaten çok önemli bir farklılık getiriyor, bir önderlik yükü getiriyor. Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, herkes aslında İzmir'i merak eder. İzmir bu konuda ne düşünüyor, 'İzmir neden AK Parti'ye oy vermiyor?', 'İzmir neden böyle duruyor?' gibi. Çok sayıda sıralayabilirim. Bu kimlik, yani ilklerin şehri olmak çok önemli bir hüviyet kazandırmış. Bunu şuraya bağlamak isterim. Bu çağ öyle bir çağ ki kentler kimliklerini kaybediyorlar. Gerçekten kentler sıradanlaşıyorlar, birbirlerine benzemeye başlıyorlar. Size öyle fotoğraflar gösterebilirim ki yani bu 'Çanakkale mi?', 'Sinop mu?', 'Manisa mı?' ayırt edemezsiniz. Kentler mimari özelliklerini, geleneklerini, lezzetlerini kaybedip sıradanlaşmaya başladılar. İzmir her şeye rağmen, bütün bu sıradanlaşma furyasına rağmen o kimliğini, o lezzetlerini, o yaşam geleneklerini korumayı başarmış bir kent. Onun için iyi ki korumayı başarmış diyorum, onun için iyi ki bu farklılıklarını koruyor diyorum. Çünkü bunlar kıymetli. Bir kenti kent yapan şey kendi özgün ritmidir, kendi özgün lezzetleridir, kendi özgün gelenekleridir. Bunlar yok oluyorsa o zaman o kentler kent olmaktan çıkıyor. İzmir boyozuyla, çiğdemiyle, asfalyasıyla, az önce saydığınız şeylerle aslında o kimliğini koruyor. Buna da hayran olmamak elde değil.
Sizi PKK'ya destek vermekle suçluyorlar. O nedenle CHP'nin milliyetçi ve ulusalcı kanadının sizin adaylığınızla ilgili tereddüdü olduğu da konuşuldu. Geçen hafta HDP'nin size yönelik bir destek açıklaması oldu. HDP İzmir'de aday çıkarmadı ve sizi destekleme kararı aldığını duyurdu. Amerika'nın Sesi'nden Soner Kızılkaya'ya konuşan HDP İzmir İl Eş Başkanı Kadir Baydur, sizi destekleme konusunda kararlarının net olduğunu dile getirdi. "Bizim çizdiğimiz profile en uygun adayın Tunç Soyer olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla." gibi bir ifadesi var. Bu söylentiler sizce CHP seçmeninin kafasında bir karışıklığa neden olmuş olabilir mi? Neden terör örgütüne destek vermekle suçlanıyorsunuz?
Valla bunu onlara sormak lazım, çünkü ben bir anlam veremiyorum. Merkezde yürütülen siyasetle, yerelde yürütülen siyaset arasında çok büyük fark vardır. Biz yerel yöneticiler olarak kentimizin tamamından oy almak isteriz. Kentimizde yaşayan herkesin belediye başkanı olmak için herkesi kucaklamak zorundayızdır. Ben demokrasi çerçevesinde, demokrasinin sınırları içinde ve hukuki meşruiyet sınırları içinde herkesin oyuna talibim. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak İYİ Parti ile yaptığımız bir ittifak var. Onun dışında hiç kimse ile ne açık ne örtülü bir ittifakımız söz konusu değil. Çok net. Dolayısıyla bizim sadece onlardan oy almamız diye bir şey söz konusu değil. Biz İzmir'de yaşayan herkesten oy talep ediyoruz. Çünkü biz herkesin belediye başkanı olacağız. Ben AK Partililerden oy almak istiyorum. Bu beni AK Partili yapar mı? Ben MHP'lilerden oy almak istiyorum. Bu MHP'li yapar mı beni? Asla yapmaz. Ben kendi dünya görüşümle bütün İzmirlileri kucaklayarak, onların hayatını iyileştirecek, kolaylaştıracak çareler üretmek için talibim bu göreve. Tabi ki herkesin oyunu almak istiyorum. Ama bu onların dünya görüşüne inandığım, onların dünya görüşüyle aynı şeyi düşündüğüm gibi bir anlama gelmiyor. O nedenle böyle yakıştırmaları da doğru bulmuyorum.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Sayın Bahçeli, 80 öncesi dönemin başbakanı olan rahmetli Ecevit'le hepimiz adına helalleşti. Tunç Soyer eğer Seferihisar Belediye Başkanlığı'nda kalsaydı. Bu fırtına koparılır mıydı? Suç babadan oğula geçmez." diyerek size destek açıklaması yaptı. Birçok İYİ Partili var ki Akşener gibi düşünmüyor. CHP-İYİ Parti ittifakının, yani Millet ittifakının adayısınız. Adaylığınız ittifakı ikiye mi böldü? Milliyetçi seçmeni nasıl ikna edeceksiniz?
Valla yukarıda birileri bu seçimin parametrelerini, tercihlerini nereye çekmeye çalışırlarsa çalışsınlar sonuçta İzmirli şu tercihi yapacak; 'Kardeşim benim seçeceğim aday, benim içinde yaşadığım kentin yaşam seviyesini yükseltecek mi?', 'Benim işsiz gencime iş bulması mümkün olabilecek mi?', 'Benim aşsız evime, aş gelmesini mümkün kılacak mı?', 'Benim içinde yaşadığım bu kentin kaldırımları, yolları düzgün olacak mı?', 'Önümdeki parkın ışıkları yanacak mı?', 'Ben daha rahat evime, işime ulaşabilecek miyim?'. Yani insanlar bunlarla meşgul ve bunlarla ilgili karar verecekler. HDP, FETÖ, PKK bütün bu hikaye birilerinin bir algı yaratarak bu objektif tercihleri, bu objektif seçimleri, objektif kriterleri yok saymaya çalışmasından ibaret. Ama İzmirli bunu yemez. İzmirli bunları ciddiye almaz. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, İzmirliler gerçekten neyi seçtiklerini, neyi seçmeleri gerektiğini bilecek kadar olgun bir demokrasi kültürüne sahiptir. Bu bir başka kentte olsaydı, belki tutardı. Ama İzmir'de asla tutmayacak.
İzmir gibi büyük bir şehrin ulaşım problemini nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
Yeni öğrendiğim bir şey var. Parametrik tasarım diye bir şey. Bir kavşakta kullanacağınız bir takım teknolojilerle kentin kavşağın izini çıkartıyorsunuz. Oradan geçen araç sayısı, geçtiği an, yoğunluklar, nereden nereye gittiği, bütün bunları artık veri olarak tespit edebiliyorsunuz. Ondan sonra da ona uyumlu, ona uygun çözüm ortaya koyabiliyorsunuz. Dolayısıyla hissi, gerçek olmayan, doğru olmayan sonuçlar ortaya koymanız mümkün değil. Son derece reel veriler üzerinden çözüm üretmeye başlıyorsunuz. Artık buna imkan var. Trafik dediğiniz mesele, yol meselesinden ibaret değil. Trafik aslında planlama meselesi. Mesele sadece alt geçit, üst geçit meselesi de değil. Akıllı şehir dediğimiz kent modeliyle, teknolojiyi kentin yönetiminde, ulaşımında kullanmaya başladıkça inanılmaz çözümler üretmeniz mümkün. Dolayısıyla burada da aynı şeyi söyleyerek bitireyim. Büyüklük, küçüklük meselesi değil. Kentle ilgili üreteceğiniz çözümlerin ne kadar akılcı olduğu, ortak akla dayandığı, ne kadar teknolojik çözümlerle üretildiği, ne kadar veriye dayalı olduğuyla ilgili. Yoksa eğer o verilere sahipseniz, eğer o ortak aklı kullanıyorsanız, eğer o teknolojiyi kullanıyorsanız, küçük bir şehirde de büyük bir şehirde de büyük bir meydanda da küçük bir meydanda da doğru çözüm üretirsiniz. O nedenle mesele büyüklük-küçüklük meselesi değil.
Size göre İzmir'deki yanlışlar neler ve nasıl düzeltilir?
İzmir'deki yanlışlar için çok şey sayabiliriz. Nasıl düzeltileceğiyle de ilgili çok şey anlatabilirim. Bu programın formatına da uymaz, süresine de uymaz. Ben sadece şunu söyleyerek tamamlayayım. Seferihisar'a belediye başkanı olmaya karar verdiğimde, aday olduğumda şöyle bir fikir vardı aklımda. Şöyle bir şey şekillenmişti; 'Seferihisar olağanüstü bir zenginlik, olağan üstü bir mucize, adeta bir istiridye içinde inci ama bunu kimse görmüyor. Ben belediye başkanı olduğum anda bu güzelliğin bütün insanlık tarafından görülmesi için elimden ne geliyorsa yapacağım. Çünkü bu mümkün.' demiştim. Ve 10 yıl boyunca da bunu yapmaya çalıştım. Bir ölçüde yaptığımı da söyleyebilirim ukalalık kabul etmezseniz. Şimdi aynı duyguyu, aynı hissiyatı İzmir için taşıyorum. İzmir belki de Seferihisar'dan çok daha muazzam parlak bir inci aslında ama yine bir istiridye kabuğu içinde. Ben bu güzelliğin ortaya çıkartılmasına katkı vereceğimi, onun ortaya çıkartılmasında bir önderlik yapabileceğimi biliyorum. O nedenle bu göreve talibim. İzmir bana hep şunu dedirtir; 'Derya içinde olup, deryayı bilmeden yaşayan balık misali yaşıyoruz bu topraklarda.' Öylesine büyük bir potansiyel, öylesine güzel bir iklim, bereketli topraklar, akvaryum gibi bir deniz yani olağanüstü. Hep gideriz mesela batıya imreniriz ya dönüp geliriz. 'Ya bu niye böyle değil? Orada şöyle oluyor da, bizde öyle olmuyor.' gibi. İzmir bütün bunların, hepsinin çok daha fazlasının mümkün olabileceği bir kent. Gerçekten olağanüstü bir kent. Olağanüstü güzel bir kent. Bütün mesele onu tekrar dünya ile buluşturmakta, dünyaya açmakta ve bu zenginlikleri refaha dönüştürmekte. Bunun yolu demokrasiden geçer. Demokrasiyi ne kadar güçlü uygulayabilirsek, ne kadar çok bu kentin kılcallarına yayabilirsek o zaman herkesin İzmir'le ilgili olan sevgisi aidiyeti, katılımı artacak. Ve biz İzmir'le ilgili daha büyük bir ortak akıl yaratacağız. 'İzmir'i en çok ben seviyorum.', 'İzmir'i en çok ben biliyorum.' Böyle bir dünya yok. Bu kentte yaşayan herkes İzmir'in sahibidir, İzmir'dir. Her birimiz İzmir'iz aslında. Dolayısıyla bizim İzmir'le ilgili heyecanımızın bir sebebi var, reel bir sebebi var. Çok daha fazlasına muktedir İzmir. Ve bunu biz el birliğiyle, bütün İzmirliler birlikte yapacağız. İnanın bana sadece İzmir değil, Türkiye değişecek. İzmir Türkiye'yi bir lokomotif gibi arkasına takacak ve bambaşka bir güzelliğe taşıyacak. Türkiye İzmir'den iyileşecek, Türkiye İzmir'den güzelleşecek. Onun için İzmir çok renk, çok ses, çok nefestir. Daha çok rengi, daha çok sesi, daha çok nefesi İzmir Türkiye'ye taşıyacak.