CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası için "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin attığı adımlarla karşılaştırıldığında gecikmiş ve hayli kırılgan bir adım." değerlendirmesinde bulundu.
Çeviköz, yazılı açıklamasında, Türkiye ile Trablus merkezli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında 27 Kasım'da imzalanan "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" ile "Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması"nın bölgede yeni tartışmalara yol açabilecek nitelikte belgeler olduğunu belirtti.
Deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik mutabakatı Türkiye'nin yanlış politikalar nedeniyle Doğu Akdeniz’de içine düştüğü yalnızlığı aşmak maksadıyla atılan bir adım olarak nitelendiren Çeviköz, şunları kaydetti:
"Bu adım, Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanı için 2002'de müzakerelere başlayan ve 2003'te Mısır, 2007'de Lübnan ve 2010'da İsrail'le MEB anlaşması imzalayan, sonra da bölgede 13 parsel ilan ederek yabancı firmalara doğal gaz aramak için lisans veren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin attığı adımlarla karşılaştırıldığında gecikmiş ve hayli kırılgan bir adım. Türkiye uluslararası hukuktan doğan haklarını korumak ve Yunanistan'ın maksimalist tezleri karşısındaki yaklaşımını uluslararası hukuk açısından da tescil ettirmek için bir gayret içine girmiş görünmektedir. Örneğin Ege'de ve Akdeniz'deki mevcut coğrafi durum, adaların deniz hukukundan kaynaklanan bazı haklarının tartışılabilirliğini mümkün kılmaktadır.
Türkiye'nin bu görüşü doğrudur. Ne var ki, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları bakımından Türkiye'nin ve KKTC'nin haklarını savunmakta geç kalan AKP Hükümeti kimi zaman meydan okuyarak, kimi zaman tehditkar bir üslup kullanarak hatalı politikalarını telafi etme çabası içine girmiştir. Türkiye, Mısır ve İsrail ile deniz yetki alanları konusunda zamanında bir mutabakata varsaydı, bugün Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları bağlamında aleyhimize olabilecek gelişmelerin önüne geçebilecektik."
- "Libya'daki savaşın bir tarafı olmaya derhal son vermeli"
Doğu Akdeniz'e kıyısı olan Mısır, Suriye ve İsrail'de büyükelçisi olmayan ve bu ülkelerle gergin ilişkilere sahip Türkiye'nin Libya'daki UMH ile imzaladığı anlaşmaların Türkiye'nin yeni sorunlarla karşılaşmasını da beraberinde getirebileceği iddiasında bulunan Çeviköz, şu ifadeleri kullandı:
"Libya'da siyasi istikrarın sağlanamadığı bir dönemde, bu ülkede uluslararası camianın meşru olarak kabul ettiği bir otoriteyle anlaşma imzalanmasının savunulması ise Suriye'de de uluslararası camianın meşru olarak kabul ettiği bir otoriteyle ilişki kurmakta direnen iktidarın yeni bir çelişkisi olarak dikkati çekmektedir. Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması uyarınca Türkiye'nin Libya'dan izin almadan hava sahasını kullanma ve karasularına girme hakkı elde ettiğine ilişkin haberler, 'Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'nın Türkiye’nin UMH'yi askeri olarak koruması karşılığında imzalandığı yönünde bir endişeye de sebep olmaktadır. BM raporlarına göre Türkiye, birbirleriyle savaşan iki hükümet arasında bölünen Libya'da savaşa taraf ülkeler arasında yer almaktadır. Hal böyleyken, UMH ile imzalanan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması Türkiye'nin Libya’daki savaşa doğrudan müdahil olmasıyla sonuçlanabilir."
Çeviköz, CHP olarak hükümeti bir kez daha uyarma ihtiyacı duyduklarına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Mısır, İsrail ve Suriye ile ilişkilerimiz düzelmeden Doğu Akdeniz’de atılacak adımlar istenen etkiyi göstermeyecektir. Bu nedenle, Türkiye öncelikle Suriye yönetimi ile diyalog başlatmalı, Mısır ve İsrail'e de bir an önce büyükelçilerini göndermelidir. Bunun yanı sıra, AKP Hükümeti Libya'daki savaşın bir tarafı olmaya derhal son vermelidir. Türkiye, Libya'daki tarafların arasında bir gerilim unsuru olduğu sürece Libya’ya barış ve istikrar gelmeyecek, bu da Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki politikasını olumsuz etkileyecektir. Türkiye’nin ve KKTC'nin hak ve çıkarlarını etkin bir şekilde savunmak için, kaba güce değil diplomasiyi öncelemeye ve içine düştüğümüz yalnızlıktan bir an önce çıkmaya ihtiyacımız var."