ANKARA(ANKA) - CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, yerel seçim sürecinin ardından ortaya çıkan tablonun Türkiye'deki sosyal ve siyasi riskleri azaltmayacağını ifade etti. Başbakan Erdoğan'ın yaptığı konuşmalarda siyasi tansiyonu düşürme niyeti olmadığını ve toplumu kutuplaştırmayı Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sürdüreceğini ortaya koyduğunu ifade eden Öztrak, yerel seçimlerin ardından bürokraside ciddi bir kıyım beklentisinin de arttığını söyledi.
Yerel seçimlerden sonra piyasalarda nispi bir rahatlama görüldüğünü kaydeden Öztrak, bu rahatlamada dünyada AB'nin ve ABD'nin piyasaları destekleyecek adımlar atacağı beklentisinin de etkisi olduğuna dikkat çekerek, "Sadece bizde değil, tüm gelişen ve yükselen piyasalarda şimdilik nispi bir rahatlama var" diye konuştu. Türkiye'de yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin cari açığı çok yüksek olan Türkiye'ye yönelik algıyı bozmaya devam ettiğini ifade eden Öztrak, "Başbakan yurtdışına gitmeden önce yaptığı basın toplantısında Merkez Bankası'nın olağanüstü toplantı yapıp faizleri düşürmesi gerektiğini söyledi; faizler 0.20 puan yukarı, döviz kuru da 2.14'lere yükseldi. Alışacaklar Paranın dünyada artık zor bulunduğu bir dönemde, hele ki kendi kırılganlıklarınız da varsa bu tür garip konuşmalar yapınca piyasalar buna tepki vermeye başlayacak. Şimdi tepkiler küçük. Ama önümüzdeki dönemde bu tepki giderek büyüyecek.
Yaşanan görece rahatlamaya rağmen özellikle 17 Aralık sürecinde yaşananların Türkiye'ye yönelik algıyı ciddi şekilde bozduğunu belirten Öztrak, "Hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı, sosyal medyaya ifade özgürlüğünü sınırlayan yasakların getirildiği, seçim güvenliği üzerinde kuşkuların oluştuğu bir ülkeye kaliteli ve nitelikli sermaye gelmez. Gelecek sermaye de iş ve istihdam yaratmayacak sıcak para olur" değerlendirmesinde bulundu. Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi'nin twitter kararıyla ilgili açıklamalarını da değerlendiren Öztrak, "Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün sınırlanması diyor, hükümetin başı ise kararı gayrı milli ilan etti. Bunlar Türkiye'nin bu dönemde de önümüzdeki dönemde de bir istikrara kavuşmayacağını, sürekli bıçak sırtında ilerlemeye devam edeceğini ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin, AKP döneminde giderek düşen bir büyüme performansını daha yüksek cari açık vererek sağladığını vurgulayan Öztrak, 2003-2007 arası dönemde ortalama büyüme yüzde 6.9 iken cari açığın milli gelire oranının yüzde 4,5 olduğunu, buna karşın 2013 yılında sağlanan yüzde 4'lük büyümeye karşın aynı oranın yüzde 7,9'a çıktığını ifade etti. Türkiye'nin daha düşük gelir artışı için artık daha fazla cari açık verir hale geldiğini belirten Öztrak, bunun da dışarıdan daha fazla borçlanmak anlamına geldiğini, 2013 yılında dış borçların da 50 milyar dolar artarak 388,2 milyar dolara ulaştığını söyledi.
Diğer taraftan kişi başına milli gelir son 5 yıldır 10 bin dolar tuzağına takıldığını, son beş yılda kişi başına düşen milli gelirin sadece 337 USD arttığını, buna karşın kişi başına düşen dış borçtaki artışın ise 1148 USD olduğunuifade eden Öztrak, "Kişi başına düşen dış borçtaki artış gelirdeki artışın 3,4 katı; bu büyüme modeli ile Türkiye'nin ilerlemesi mümkün değildir" diye konuştu.
Geçtiğimiz yıl sağlanan yüzde 4'lük büyümenin 1,5 puanının kamunun yatırım ve tüketim harcamalarından geldiğini belirten Öztrak, "Hükümet 2013'de açıkça seçim ekonomisi uygulamış. Yüzde 2,5 gelecek bir büyümeyi devletin harcama musluklarını açarak yüzde 4'e çekmiş" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin büyüme temposunun zayıfladığını, uluslararası yatırım bankalarının Türkiye'ye ilişkin 2014 büyüme tahminleri de yüzde 2 - 2,5 seviyesine kadar indirdiğini hatırlatan Öztrak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2014'de yüzde 2,5 civarında gelecek bir büyüme Türkiye'nin 2011-2014 arasında yüzde 2,9'luk bir ortalama büyüme hızına sıkışması demektir. Bu, 1996-2002 arasındaki çok şikayet ettiğiniz koalisyon dönemlerinin ortalama büyüme hızına eşittir. Ancak bu koalisyonlar döneminde yaşananları hatırlatmakta yarar var.1997 Asya Krizi, 1998 Rusya Krizi, 1999 Körfez Depremi, 2001 ekonomik krizi Yüzde 3 civarına inen bir büyüme Türkiye'de işgücü ve istihdam cinsinden toplumun ciddi maliyetler ödemesi, vatandaşlarımızın borç yükü altında daha da ezilmesi demektir."
TÜİK' in açıkladığı Mart ayı enflasyon rakamlarını da değerlendiren Öztrak, çekirdek enflasyon verilerinin çift haneye dayandığını, enflasyonun yavaşlayan büyümeye rağmen yükseliş eğiliminde olduğunu söyledi. Erdoğan'ın bu tabloda bile Merkez Bankası'ndan faiz indirimi beklediğini açıkladığını hatırlatan Öztrak, "Faizler 10.7. Neyi düşürecek, nasıl düşürecek? Enflasyon rekorlar kırarken Merkez Bankası faizleri nasıl düşürecek? Bazen Sayın Erdoğan'ın ekonomi bilgisine şaşıyorum."
Ekonomide yaşanan bu tabloya rağmen hükümetin ekonomiyi gündemine almak yerine Cumhurbaşkanlığı seçimine ve seçimden sonra yarı başkanlık sistemine nasıl geçileceğine odaklandığını kaydeden Öztrak, hızla kaybolan yatırım ve tüketim iştahı, mevcut ekonomik kırılganlıkları, artan siyasi ve sosyal tansiyonuyla Türkiye'nin yeni küresel konjonktürde "yapışkan bir durgunluk" riskiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı. Öztrak, vatandaşların ve istihdamın korunması, kaybolan yatırım iştahının yeniden kazanılması için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
Hükümet toplumsal ve siyasi gerilimi artıran söylem ve uygulamalarına derhal son vermelidir. Siyasi ve sosyal risk algısının düşürülmesi gerekmektedir. Yolsuzluk suçlamaları karşısında savcı ve polisleri değiştirmek yerine, bağımsız mahkemelerde aklanmayı kabul etmelidir. Risk primi düşmeden, faiz de düşmeyecektir.
Hukuka güvenin kaybolduğu bir ülkede yatırımcı güveni ve dolayısıyla yatırım da olmaz. Bu nedenle hukuk devletini yeniden inşa etmek, kaybolan güveni yeniden tesis etmek amacıyla AB konseyinde görüşmeleri süren "23 ve 24. fasılların" yani yargı ve temel haklar ile adalet, özgürlük ve güvenlik fasılları bir an önce müzakerelere açılması tamamlanmalıdır.
Döviz kuru istikrara kavuşturulmalıdır. Döviz kuru ve fiyatlarda istikrar sağlanmalıdır. Kurun dış rekabete açık sektörlere sağladığı nispi fiyat avantajının korunmasına özen gösterilmelidir. Döviz kurunda ve fiyatlarda istikrar sağlanabilirse, kurun bugünkü seviyeleri dış ticarete açık sektörlerimizin rekabet gücünü kalıcı bir biçimde artıracak reformların gerçekleştirilebilmesi için önemli bir fırsat sunmaktadır.
Kamunun özel sektöre olan borçlarının hızla ödenmesi sağlanmalıdır. Hem ihracatçı şirketlerin hem de farklı sektörlerde yurt içine üretim yapan firmalara KDV iade süreci uzun bir zaman almaktadır. Bu, firmalar üzerinde önemli bir finansal baskı yaratmaktadır. KDV iade sisteminin basitleştirilerek hızlandırılması, KDV iadesine yönelik alacağı bulunan firmanın aynı zamanda kamuya vergi ve SSK primi gibi borçlarının bulunması durumunda borç ve alacakların mahsuplaştırılması(netleştirilmesi) yoluna gidilmelidir.
SSK işveren payında özellikle "genç ve kadın istihdamı' için indirime gidilmesi uygulaması yeniden düşünülmelidir. Firmaların kullandıkları enerji üzerindeki kamusal yükler azaltılarak enerji fiyatlarında kapsamlı indirim sağlanmalıdır.
Yatırım teşvik sisteminde bölgeler için öngörülen teşviklerin asgari 5 yıl süreyle bir basamak ileriye alınması gerekmektedir. Örneğin 1. bölgenin daha iyi şartlardaki 2. bölge teşviklerinden, 2. bölgenin yine daha iyi şartlardaki 3. bölge teşviklerinden yararlanması sağlanmalıdır. Teşviklerin en yüksek olduğu 6. bölge için farklı ilave kolaylıklar tanınmalıdır.
Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ihtiyacı karşılayamamakta, yeni yatırımlar için yeterli fiziki alan bulunmamaktadır. Bu durum mevcut yatırım teşvik sistemini de etkisiz kılmaktadır. Arsa maliyetini düşürecek biçimde OSB'lerin geliştirilmesine öncelik verilmedir.
Özellikle küçük ve orta ölçekli firmaların krediye erişiminin kolaylaştırılmasına yönelik adımlar derhal atılmalıdır."
AK Parti'nin kısa dönemde atabileceği bu adımlarla 2014'te büyümenin sert bir şekilde düşmesini ve toplumun iş-istihdam cinsinden ciddi bir maliyet ödemesini engelleyebileceğini ifade eden Öztrak, genel seçimlerden sonra ekonomide yapılması gerekenleri de şöyle sıraladı:
Mevcut hükümetin ciddi şekilde yıprattığı "1. nesil" reformların güçlendirilmelidir. Saydamlık, hesap verebilirlik, kurumların bağımsızlığına saygı, hukukun üstünlüğü, bütçe disiplini bu reform alanında yer almaktadır. Bu sayede kurallı, devletin günlük işleyişine müdahale etmediği bir ekonomik yapı kurulmalıdır.
Bunun ardından rekabet gücünün artırılması için "2. nesil" reformların da gerçekleştirilmesi şarttır. İşgücü piyasasından ürün piyasalarına kadar uzanan bir alanın bu kapsamda yeniden ele alınması gerekmektedir.
Son olarak "herkese dokunan" bir büyüme için "3. nesil" reformlara da ihtiyaç vardır. Sosyal destek sistemlerinin otomatikleştirilmesi, ekonomide paydaşların karar alma süreçlerine daha yoğun katılımının sağlanması da bu alanda yer almaktadır.
Bu adımların bir önceki seçime göre 1.5 milyondan fazla oy kaybına uğramış, kendisiyle ilgili yolsuzluk iddialarının üstünü örtme Cumhurbaşkanlığını elinde tutma telaşına düşmüş bir iktidar tarafından ne ölçüde atılabileceği sorusu geçerlidir. Ancak bunlar yapılırsa Türkiye'nin önünde büyük fırsatlar vardır. Bu reformlarla Türkiye ilk 10 ekonomi arasına girebilir, büyük Türkiye gerçekleşebilir."