İnsan gelişiminin önemli bir parçasını kimlik gelişimi oluşturur. Kimlik gelişimi insanın ‘Ben kimim?’ sorusuna verdiği cevap çerçevesinde şekillenir. Ancak cinsiyetimiz, cinsel kimliğimizin belirleyicisi değildir. Bazı durumlarda çocuklar kendi biyolojik cinsiyetiyle ya da toplumsal cinsiyet rolü beklentileriyle uyuşmayan bir cinsiyet kimliği geliştirebilirler. Bugüne kadar yapılan birçok araştırmanın ortaya koyduğu gerçek ise cinsel yönelimin bir bozukluk olmadığı, doğuştan gelen bir özellik olduğu yönünde.
Çocukların cinsel yöneliminin alışılagelmişin dışında olduğu durumlarda ailelerin buna nasıl yaklaşabileceğine ilişkin açıklamada bulunan İstanbul Kültür Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üy. Arzu Erkan Yüce, “Cinsel eğilim yerine cinsel yönelim tabirini tercih ediyoruz. Çünkü eğilim denildiğinde suça, yalana eğilim gibi kişisel tercihmiş ve sanki değiştirilebilirmiş gibi bir algı oluşuyor. O nedenle bunun altını çizmek istiyorum. Cinsel yönelim doğuştan getirdiğimiz göz rengi gibi, parmak izi gibi değiştiremeyeceğimiz, kendiliğinden şekillenen bir oluş biçimi. Sanıldığının aksine her zaman dışarıdan anlaşılması mümkün olan bir durum değil. Kişilerin cinsel yöneliminin farkına varmaları, bunu ifadeleri ve hayata geçirmeleri birbirinden farklı oluyor. Toplumsal baskılar nedeniyle cinsel yönelimi konusunda kimileri kendisine bile açılamayabiliyor. Kimi 10, kimisi ise 40 yaşındayken kendiliğinin farkına varabiliyor. Farkında olunan durum hayata biçimsel ya da yaşantısal olarak geçirilmeyebiliyor. Yani dış görünüşten ve bazı davranışlardan anlaşılması gerekmiyor” dedi.
Oyuncaklarda cinsiyet ayrımcılığı konusuna da değinen Dr. Öğr. Üy. Arzu Erkan Yüce, “Çocuklar hem arabalarla, hem bebeklerle, kız-erkek oyunu demeden tüm oyunlarını oynamalılar ki hayatın içinde de, ev işleri ve ebeveynlikte de eşit roller alabilsinler. Hiçbir davranış tek bir durumun göstergesi değildir. Paniğe kapılanlar oluyor. Mesela ‘benim oğlum bebekle oynuyor’ deyip çocuğu terapiste ‘acaba onda bir cinsel problem mi var?’ diyerek getiriyorlar. Cinsel problem dediğimiz durum kişinin kendisine ya da etrafına zarar veriyorsa problemdir. Bu çocuğun yönelimi ile ilgiliyse değiştirmek için yapılan hiçbir şeyin anlamı yok” ifadelerini kullandı.
“Çocuğun cinsel yönelimi ailenin ya da toplumun beklentisinden farklıysa bazı aileler bunu bir sorun olarak algılayabiliyorlar” diyerek sözlerine devam eden Dr. Öğr. Üy. Arzu Erkan Yüce şunları belirtti:
“Aslında cinselliği oluşturan, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve ifadesi durumlarına bir çeşitlilik olarak bakıyoruz. Buna bir hastalık olarak bakmıyoruz. Aileler çocuklarında cinsellikle ilgili alışılagelmişin dışında bir şey fark ettiklerinde açık bir şekilde iletişim kurmalılar. Bu konuda sorulara, iletişime, yardıma açık oldukları mesajını vermeliler. Yargılayıcı, cezalandırıcı, suçlayıcı, yasaklayıcı yaklaşımlar çocukların zaten ne olduğunu çok anlamadıkları bir durumda yalnızlaşmalarına ve yanlış yola sapmalarına, kendilerine zarar vermelerine neden olabilir.”
Dr. Öğr. Üyesi Arzu Erkan Yüce şöyle devam etti:
“Hormonal ya da kromozonal bozukluktan kaynaklanan bozukluklar, cinsel yönelimden farklı durumlardır. Onlarda da cinsellikle ve davranışlarla ilgili farklılıklar görebiliyoruz. Fakat cinsel yönelim hormon bozukluğu değildir ve herhangi bir hormon takviye ya da baskılaması ile tedavi edilemez, değiştirilemez. Dolayısıyla da buna yönelik bir tedaviden bahsedemeyiz. Düzeltici, dönüştürücü terapi gibi yöntemler telaffuz ediliyor. Bunlar hem çocuğun hem ailenin ruhsal, bedensel ve ekonomik olarak zarara uğramasına neden olan yaklaşımlar. Sadece olumlayıcı terapi dediğimiz çocuğun kendi yolunu ruhsal, bedensel, ailesel ve toplumsal bütünlüğü açısından sağlıklı bir şekilde çizmesini sağlayan destekleyici yaklaşımlarda bulunuyoruz.”
Toplumsal baskının ve zorbalığın getirdiği sorunları anlatırken bu kişilerin aslında dezavantajlı bir duruma düştüklerini vurgulayan İstanbul Kültür Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üy. Arzu Erkan Yüce, “Toplumsal yapı genelde heteroseksüel yönde. Yani erkekler kızlarla, kızlar erkeklerle birlikte olsun ve evlensinler yönünde. Bundan farklı bir yönelim, trans ya da interseks durumunda anormal, ayıp bir şeymiş gibi yaklaşılabiliyor, bireyler akran zorbalığına ve çevrenin baskısına maruz kalabiliyor. Bizler kişileri terapiye aldığımızda onun yönelimine ya da ifadesine, yaşam biçimlerine herhangi bir yönde müdahale etmiyoruz. Bir karar vermelerini, yönelimleri ile ilgili bir davranış sergilemelerini, seçimler yapmalarını sağlamıyoruz. Bizler tıbbi, ruhsal ve sosyal destek verme yönünde çabalıyoruz. Toplumsal baskıdan kaynaklanan depresyon, anksiyete, intihar, alkol, madde kullanımı, işsizlik; eğitim, barınma ve sağlık koşullarına ulaşamama gibi durumlar yaşayan bu bireylerin, bu rahatsızlıklarla ilgili tedavilerini sağlamayı, toplumun geneliyle eşit hak ve ihtiyaçlara kavuşmalarına yardımcı olmayı hedefliyoruz. Bu kişiler toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle dezavantajlı durumdalar. İstismara, travmaya, ötekileştirmeye, damgalanmaya, zorbalığa çok açık bir grup. O nedenle toplumun da bu açıdan bilinçlendirilmesi çok önemli” şeklinde açıklamada bulundu.
DHA