Kadın narindir, kadın naiftir; ama bir kadın “ana” oldu mu, yavrusunu korumak için azılı bir pantere dönüşür. Bir annenin evladı uğruna çekemeyeceği yük, göğüsleyemeyeceği imkânsızlık yoktur. Anneliğin doğasıdır bu. Halim salim bir tavuğun civcivlerini koruyabilmek için nasıl horozlandığına; bir kedinin, yavrularını korumak için bir yay gibi gerildiğine hiç şahit oldunuz mu? İnsanı şaşırtan bir güç, bir cesaret örneğidir bu. Naif bedenleri devleştiren bir güçtür, annelik.
Sırtında yük taşımaya mahkûm bir kadın yokluk görüntüsüyle hepimizi üzmüştür; üzecektir de. Ancak teknolojiye boğulmuş, varlık içinde yüzen şehirli kadınlara ve çocuklarına, yani bizlere daha çok üzülüyorum.
Teknoloji bir ahtapot gibi her yönden yavrularımıza saldırırken biz son derece aciziz.
Hayat, icatlarla ve bu icatların yayılma hızı ile süratle değişiyor hem de insan doğasına, dünya doğasına aykırı olarak. Ağaca tırmanmanın ayıp olduğunu düşünen, meyvelerin ağaç yerine manav ya da markette yetiştiğini düşünen çocuklar bunun en büyük ispatı değil midir?
Çevremize şöyle bir bakın, özellikle şehirleşmeyi tamamlamış olan yerlere… Hiç çocuk cıvıltısı duyacak mısınız?...
Mahalle aralarına serpiştirilmiş irili ufaklı parklardan başka oyun alanı göremezsiniz büyük şehirlerde. Bu parklarda çocuk sayısı kadar ebeveyn vardır; çünkü her çocuk ancak bir büyüğüyle buralara gelebilir ve bir büyüğün denetiminde oyunlarını sürdürür. O parkta büyükler tarafından konulmuş birçok kural ve yasaklar vardır, çocukları koruma adına. Sınırlar içinde ne kadar özgür olunabilirse, o kadar bir özgürlük içinde oynar çocuk. Çocuk gönlü kaygılardan azade olabilir mi, diye düşünmek lazım biraz da.
Bilimum gürültüye alışkın canım şehirli insanı çocuk sesine dayanamaz. Bu nedenle site bahçesinde doyasıya oynayamaz çocuklar. Sokaklarda, caddelerde oynamak mümkün değildir; oralar da arabalarla dolmuştur yığın yığın.
Parka gitmek ise büyüklerin işinin yoğunluğuna bağlıdır. Mecbur, çocuklar eve kapanır. Sosyal hayata oynayarak hazırlanması gereken çocuklar bilgisayar oyunlarına mahkûmdur artık. Gizli gizli yalnızlığa itilir çocuk, teknoloji ile baş başa bırakılır, büyük bir güvenle.
Bu arada bilim, çocuğun sosyalleşme sürecini de çok iyi tespit etmiş; bunun araştırmasını yapıp sınıflandırmış ve hizmete vermiş: Yaratıcı Drama. Tabii ne olduğundan, ne işe yaradığından haberdarsanız. Ayrıca günümüzün en önemli yaşam aracı paranız varsa, çocuğunuzun gelişimini doğal akışında gerçekleştirerek onun ruh sağlığını koruyabilirsiniz.
“Yaratıcı drama” –ilgilenenler bilir- ile ilk tanıştığımda çok farlı bir olgu ile karışılacağımı düşünüp heyecanlanmıştım.
İçeriğini görünce içime garip bir hüzün çöktü ve günümüz çocuklarına yüreğim sızladı. Bizim yedi yirmi dört aracısız, denetim olmadan üstelik bedava oynadığımız oyunları bu kitaplara almışlar ve uzmanlar özenle, çocuklarınızın gelişimi için bu oyunlar, şarttır, ibaresini vurgulamışlardı. Bizim çocukken sokaklarda oynadığımız körebe, saklambaç, ebe tura bir iki üç, bezirgânbaşı gibi oyunlar, söylediğimiz tekerlemeler, günümüzün teknolojisi gereği, bir uzman denetiminde bilimselce yapılıyor.
Oysa biz geçmişin çocukları, bir yetişkine gerek duymadan bize bağışlanan sokaklarda özgürce bu oyunları oynuyor ve farkında olmadan doğamıza uygun gelişiyorduk: Bir grubun reddetmesine karşı direnmeyi ve o gruba dahil olmayı, kendimizi korumayı, sevmeyi-sevilmeyi, öfkeyi-neşeyi, yenilmeyi-kazanmayı, kırılmayı-bağışlamayı her şeyi ama her şeyi farkında olmadan o sokaklarda akranlarımızla birlikte öğrenir, gerçek hayata hazırlanırdık.
Bu yüzden birbirimizi daha kolay anlar, bugünün gençliği gibi, beni kimse anlamıyor, yaygarasını koparmazdık. Büyüdüğümüzde gerçek hayatın acımasızlığı karşısında dimdik durmayı, sabretmeyi küçük yaşlarda o sokaklarda oyunlarla öğrenirdik farkında olmadan.
Yirmi birinci yüzyılın anneleri ve çocukları, zannedildiğinden daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıya: Bilgisayar ve televizyon karşısında büyüyen çocuk, gerçek hayatın zorluklarına yeterince hazırlanabiliyor mu? Bunun cevabını gençlerin kullandığı depresyon ilaçlarında bulabilirsiniz. Ruhi dinginliğini yitirmiş çocuk ve annesi çözümü doktorlarda aramaktadır. Oysa doğal gelişim sürecinden mahrum edilen çocuk, zamanında öğrenmediği duygularla, davranışlarla genç olunca karşılaşmış ve bunlara nasıl çözüm getireceğini bilememiştir. Yazık değil mi bu gençlere?
Anneler, doğanız gereği kükreyin, çocuklarınız, çocuklarımız için mücadele edin. Şu koskoca şehirde, şu koskoca caddelerde çocuklara yer yoksa, onlar büyüdüğünde bizim yerimiz neresi olacaktır? Çocuklar, kaygılardan azade sokaklarda oynamalı ve biz yetişkinler onların sesinden mutluluk duymalıyız. Sokaktaki her çocuk cıvıltısı, geleceğin insanlarının mutluluğudur.
Anneler, siz yavrunuzu korumazsanız hiç kimse onları korumayacaktır.
İnsan Kız
[İnsan Kız ile irtibata geçebilmek için tıklayın...](mailto:insan.kiz@mynet.com)