Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Güzen Eşsiz:

Özel Tekirdağ Yaşam Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Güzen Eşsiz, bütün hastalıkların bağırsaklarda...

Özel Tekirdağ Yaşam Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Güzen Eşsiz, bütün hastalıkların bağırsaklarda başladığını söyledi.Uzm. Dr. Eşsiz, bağırsaklarda bulunan faydalı mikrop olan probiyotiklerin azalmasının zararlı mikropları arttırdığını ve bağışıklık sistemini çökerterek hastalıkları ortaya çıkardığını dile getirdi.Erişkin bir insanın bağırsağında 100 trilyon faydalı bakteri bulunduğunu kaydeden Eşsiz, “Erişkin bir insanın bağırsağında 100 trilyon (1,5 kilogram) faydalı bakteri ve mantar bulunuyor. Zararlı pamukçuk mantarı ve klostridyum gibi zararlı bakteriler de vardır, ancak bunların miktarı yüzde 10'u geçmemektedir” dedi.Bağırsakta mikrobiyal dengenin oluşmasına katkıda bulunan faydalı mikroplara ve onların ürettiği maddelere probiyotik denildiğini ifade eden Uzm. Dr. Eşsiz, “Probiyotik mikroplar bağırsak yüzeyini koruyucu bir tabaka şeklinde döşer. Bağırsak hücreleri probiyotikler sayesinde sindirilmemiş gıdaları ve toksik maddeleri kana geçirmez, adeta bir güvenlik durumu oluşturur. Ancak probiyotiklerin çeşitli durumlarda azalması ve dengenin zararlı mikropların çoğalması ile bozulması sonucu bağışıklık sistemi çökmekte ve hastalıklar ortaya çıkmaktadır” diye konuştu.Sindirilemeyen karbonhidratlara ise prebiyotik adı verildiğini belirten Uzm Dr. Eşsiz, kolondaki probiyotikler tarafından parçalanan bu karbonhidratlardan kısa zincirli yağ asitleri oluştuğunu ve bunların bir enerji kaynağı olarak laktobasiller ve bifidobakteri gibi faydalı mikroplar (probiyotikler) tarafından kullanıldığını vurguladı.“SEZARYENLE DOĞUM BAĞIRSAK FLORASINI BOZUYOR”Bağırsak florasının bozulma nedenlerinin en önemlisinin sezaryenle doğum olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Eşsiz, bebeğin, normal doğum sırasında zararlı ve faydalı mikropları aldığını, ancak sezaryenle doğumda annenin vajinal florasındaki mikroplar yerine, hastane ortamındaki mikroplarla karşılaştığına dikkat çekti.Doğum sonrasında bebeğin sağlıklı floraya geçmesinin zor olacağını dile getiren Eşsiz, sözlerine şöyle devam etti: “İnsanoğlunun varlığını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu dost bakterilerle tanışması normal doğumla başlar. Anne karnında bebeğin bağırsaklarında faydalı ve zararlı hiçbir mikrop yoktur. Doğum esnasında steril olan sindirim sistemi annenin vajinal ve fekal florasının etkisi ile zararlı ve faydalı mikropları alır. Bağırsakta faydalı mikropların (probiyotiklerin) fazla olması dengeyi sağlar ve zararlı mikropların bağırsağa yerleşerek canlıya zarar vermesini önler. Doğar doğmaz anne sütü alan bir bebekte bu durum daha da artar ve bebeğin sağlıklı bir bağırsak florası oluşur. Sezaryenle doğumda ise bebek annenin vajinal florasındaki mikroplar yerine, hastane ortamındaki mikroplarla karşılaşır ve bağırsaklarında normal bir flora oluşamaz. Doğum sonrası ilk kolonize olan floradan sağlıklı floraya geçiş uygun beslenme ortamı yaratılsa bile zordur.”“ANNE SÜTÜ PROBİYOTİK VE PREBİYOTİK İÇERMESİ NEDENİYLE ÇOK ÖNEMLİ”Probiyotik ve prebiyotik kavramlarının birbirinden farklı gözükse de, ikisinin de aynı amaca yönelik hareket ettiğine dikkat çeken Eşsiz, “Anne sütü hem prebiyotik hem de probiyotik içermesi nedeniyle çok değerlidir. Anne sütü ile beslenen bebeklerin bağırsak florası sağlam olduğundan hastalıklara karşı daha dayanıklı oldukları saptanmıştır” açıklamasında bulundu.Karbonhidrattan zengin rafine gıdaların aşırı tüketimi, geleneksel fermente gıdaların az tüketilmesi, antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımı, havada, temizlik araçlarında, deterjanlarda, makyaj malzemelerinde, zirai ilaçlarda, aşılarda bulunan çeşitli toksinlerin alınmasının da bağırsak florasını bozabileceğini ifade eden Eşsiz, bağırsak florası tarama testleri ile zararlı mikropların saptanabileceğini, ancak testin çok az sayıda özel laboratuvarda yapılabildiğini dile getirdi.Uzm. Dr. Eşsiz, probiyotiklerin besin alerjileri ve egzamayı önlemediğini, yiyeceklerin hazmını kolaylaştırdığını, toksinlerin kan dolaşımına geçmesini engellediğini, K vitamini, biyotin, B12, niasin gibi vitaminlerin sentezini yaptığını, kronik iltihabi hastalıkların oluşumunu engellediğini, otoimmun hastalıklardan koruduğunu, idrar yolu iltihaplarını önlediğini ve böbrek taşlarının oluşumunu azalttığını ve kanseri önlediğini söyledi.Probiyotiklerin azlığı durumunda yiyeceklerin hazmını kolaylaştıran enzimlerin sağlanmadığını kaydeden Uzm. Dr. Eşsiz, “İnfantilkolik dediğimiz ve bebeklerin genellikle ilk üç ayındaki ağrılarında, bağırsak florasının sağlıklı olması gerçeği ortaya çıkar ve probiyotiklerin azaldığı durumlarda yiyeceklerin hazmını kolaylaştıran enzimler salgılanmaz. Probiyotiklerin en önemli görevlerinden biri de yiyeceklerin hazmını kolaylaştıran enzimlerin salgılanmasıdır. Bu sayede faydalı yağlar, proteinler ve şekerler yeteri kadar parçalanır. Bunun sonucu olarak birçok vitamin, mineral, aminoasit ve diğer besin unsurlarının emilimi normalleşir” dedi.Son zamanlarda probiyotik ve prebiyotik üzerine olumlu çalışmaların yapıldığını da aktaran Eşsiz, “Yaşam süresinin 2000’li yıllardan sonra uzaması ile beraber kişilerin sağlıklı ve uzun yaşama talepleri de artmıştır. Bu nedenle probiyotik ve prebiyotik üzerinde olumlu çalışmalar yapılmakta, gerek bilimsel ortamda gerekse pazarlama dünyasında yol kat edilmektedir. Bunun sonucunda insan sağlığının korunması, hastalıkların tedavi edilmesi ve önlenmesi gerçekleşecektir. 21.yüzyılda probiyotik ve prebiyotikler, antibiyotiklerin 20. yüzyılda gösterdiği başarıyı yakalayabilecektir” ifadelerini kullandı.

Reklam
Reklam

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

Anahtar Kelimeler: