Çocuklarda yemek seçme ve iştahsızlık

Her çocuğun yemeğe yaklaşımı farklıdır.

Kimi çocuklar yeni tatlar denemeye meraklı ve genelde iştahlıyken, kimi çocuklar yeni tatlara karşı daha mesafeli olabilir ve yetişkinlere küçücük görünen bir tabak yemekle doyabilirler. Çocukların yemeğe karşı gösterdiği bu farklı yaklaşımların temeli biraz genetik, biraz da çevresel etkenlere bağlıdır. Gelin bu temel noktaları biraz daha detaylı inceleyelim.

Genler: Yemek Seçme ve İştahsızlık Doğuştan mı Gelir?

London College Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma yemek seçme ve genel iştahsızlığın %78 genetik ve %22 çevresel etkenlerden kaynaklandığını gösteriyor. North Carolina Chapel Hill Üniversitesi’nde yapılan bir başka araştırmanın sonuçlarına göre ise çocukların yemeğe yaklaşımında genler %72, çevresel faktörler ise %28 etkili. Yemek seçen ve genel iştahsızlığı olan çocukların aileleriyle yaptığımız pek çok görüşmede ebeveynlerin en az birinin kendi çocukluğunda yemeğe karşı benzer bir yaklaşımı olduğunu gözlemliyoruz. Genetik aktarımlar çocuğun yemeğe yaklaşımında bir eğilim yaratır, ancak çevresel etkenlerle bunun önüne geçme şansımız her zaman var.

Reklam
Reklam

Çevresel Faktörler: Ebeveynlerin Yemeğe Yaklaşımı Genetik Yatkınlıkların Önüne Geçebilir mi?

Cornell Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, kontrolcü ve baskıcı yaklaşıma sahip ebeveynlerin çocuklarında yemek seçme ve genel iştahsızlığın daha çok görüldüğünü gösteriyor. Yemek ile ilgili kurulan emir cümlelerinin (“bitir tabağını”, “yemeğe gel”, “sebzeler bitecek” vb.) çocukların yemeklerini daha çok reddetmelerine ve kendilerine sunulan yeni yemekleri denemek istememelerine sebep olabiliyor.

Mutlu İletişim, Mutlu Davranışlar ve Mutlu İlişki Bir Arada Yaşar

Çocukların yemek, tuvalet ve uyku gibi temel alanlarda sergilediği davranışların pek çoğu genetik yatkınlıkların yanı sıra çevresel etkenlerden büyük ölçüde etkilenir. Bir çocuğun hayatındaki en önemli çevresel etkenlerden biri de ebeveynleri ile olan ilişkisidir. Her şeyden önce çocuğunuz ile olan ilişkinizdeki “koruyucu” ve “zedeleyici” faktörleri birlikte bulmaya çalışalım. Koruyucu faktörler her gün çocuğunuz ile birlikte geçirdiğiniz neşeli zamanlar, birbirinizle etkileşim içinde ve kahkahalar eşliğinde oynadığınız oyunlar, işbirliği içinde ortaklaşa tamamladığınız işler/projeler, çocuğunuzu illa ki öğüt vermek için değil, gerçekten anlamak ve empati kurmak için dinlediğiniz anlar…

Reklam
Reklam

Bunların hepsi ilişkinizin koruyucu faktörleridir. Peki ya zedeleyici faktörler neler olabilir? Yorgun, bitkin anlarda ortaya çıkan kızgın, tehdit içeren, suçlayıcı cümleler, disiplin etmek için kullanılan ceza yöntemleri (odaya gönderme, sevdiği aktiviteleri yasaklama, oyuncaklarını kaldırma, utandırma, vb), yeterince keyifli ve kaliteli zaman geçirmemek, birlikte gülmemek… Bunlar da ilişkinizin zedeleyici faktörleridir.


Sizin ilişkinizin koruyucu ve zedeleyici faktörleri neler?

**Bu koruyucu faktörleri nasıl arttırabilir ve zedeleyici faktörleri nasıl ortadan kaldırabilirsiniz?

Çocuğunuzun yemek ile ilgili sorunlar yaşadığı günlerde bu soruları kendinize sorabilirsiniz:**

  • Bugün ve bu hafta ona yeterince zaman ayırdım mı? Televizyondan, telefondan uzak, sadece ona ve oyunumuza konsantre olarak çocuğumla vakit geçirdim mi?

  • Benimle paylaşmak istediği bir sıkıntısını dinlerken empati kurabildim mi ve anlayış gösterebildim mi? Kendisini ifade etmesine izin verdim mi, yoksa hemen yol göstermeye, ders vermeye mi çalıştım?

  • Çocuğumla her gün en azından bir kere kahkahalarla gülecek bir şeyler bulabildik mi?

  • Bu hafta ona kızdım mı, yanıt vermek yerine tepki verdim mi, onu suçladım mı ya da cezalandırdım mı?

  • Onun seçimlerine ve isteklerine saygı duyduğumu içtenlikle ifade edebildim mi?

  • Yemek konusuna verdiğim önemi fazla mı öne çıkardım? Yemekle ilgili pazarlık yapmaya uğraştım mı?


Reklam
Reklam

Yemek Seçen ve İştahsız bir Çocuğun Ebeveyni Olarak Neler Yapabilirsiniz?

Artık mutlu bir iletişimin mutlu davranışlarla birebir ilişki içinde olduğunu biliyorsunuz. Her şeyden önce, bundan sonra çocuğunuza yemek ile ilgili kızgınlık, tehdit, ya da emir kipi içeren cümleler kurmamaya kendi içinizde karar verin. Tepki vermek istediğiniz anlar geldiğinde bu tepkilerin faydası olmadığını, aksine ilişkinizi zedelerken bir yandan sizde de stres yarattığını hatırlayın. Bu anlarda derin bir nefes alın ve yemeğinizin tadını çıkarmaya devam edin. Çocuğunuz tabağında kalan yemeği değil, sizinle yaşadığı çatışmayı hatırlar. Bunu hep aklınızda tutun.

Reklam
Reklam

1. Her öğün çocuğunuzun sevdiğini bildiğiniz bir yemek masada olsun. Zor yiyen bir çocuk için yemek konusu sizin için olduğu kadar onun için de stres yaratan bir konudur. Severek yediği bir yemeği masada gördüğünde onun da stresi azalacağı için yeni bir tadı deneme ihtimali artar. Ayrıca onun tercihlerine ve beğenisine saygı gösterdiğinizi anlar ve kendini değerli hisseder.

  1. Çocukların midesinin ne kadar küçük olduğunu bazen unutabiliyoruz. Emin olamadığınız anlarda çocuğunuzun iki elini yumruk yaptığı zaman ortaya çıkan boyuta bir bakın; işte yiyebilecekleri yemek genelde en fazla o kadardır. Çocuğunuzun yeterli gıdayı aldığından emin değilseniz doktorunuza danışın, gelişimi hakkında herhangi bir sorun bulunmadığı takdirde daha çok yemesine gerek olmadığından emin olursunuz.

3. Çocuğunuzun kendi vücudu hakkında verebileceği kararlara güvenin ve “doydum” lafına saygı duyun, doğru olmadığını bildiğiniz zamanlarda bile. Yemek sırasında kendi açlığını ve tokluğunu ifade etmesi kabul görmeyen çocuklar bir zaman sonra açlığı ve tokluğu doğru ifade etmeyi de unutabilir ya da öylesine söylemeye başlayabilirler. İnsanlar sözlerinin dinlenmeyeceğini ve değer görmeyeceğini bildikleri yerde doğru söylemek ile uğraşmama ve söylediklerini çok da önemsememe eğiliminde olurlar. Dolayısıyla “doydum” lafının gerçekten doğru bir tokluk ifadesi olması için öncelikle bu lafın doğruluğuna inandığınızı bir süre belli etmeniz gerekir. “Doydum” diyen çocuğa “daha doymadığını”, “biraz daha yemesi gerektiğini” ya da “şu son lokmayı da alması gerektiğini” söylemenizin, siz istemeden çocuğunuza ilettiği mesajlara bir kulak verelim:

Reklam
Reklam
  • “Sen açlığı tokluğu anlayabilecek yetkinlikte değilsin” : Bu görüşe katılanlar olduğunu biliyorum. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, 3 yaşından itibaren her çocuk, şansı da yaver gittiği sürece, yalnız başına da olsa hayatta kalabilir. Açlığının ve diğer ihtiyaçlarının farkına varabilir, ulaşabileceği kaynakları varsa ihtiyaçlarını karşılamanın yolunu bulabilir. Dolayısıyla 3 yaşından itibaren çocuğunuz doyup doymadığını rahatlıkla ifade edebilir.

  • “Senin vücudun hakkındaki kararları ben veririm, sen değil” : Bu düşünce, yemeğin dışında bazı önemli konularda da maalesef çok etkilidir; çocuğunuzun başka bir yetişkinin onun vücuduna karşı göstereceği uygunsuz davranışları da kabul etmesine sebebiyet verebilir.

  • “Senin fikirlerin ve hislerinin bir önemi yok, benim fikirlerimin ve hislerimin önemi var“ : Bu mesaj çocukta değersizlik ve durumlara karşı bir etkisinin olmadığı düşüncesini işleyebilir. Olaylar üzerinde kontrolü, fikri ve seçimi olmadığını düşünerek büyüyen çocukların psikolojik sorunlar yaşama ihtimalleri artar, akademik başarısı, sorumluluk alma ve problem çözme gibi becerileri negatif etkilenebilir. ‘Çalışsam ne olur ki? Başarsam ne olur ki? Yapsam ne olur ki?’ gibi içseslerin altında yatan sebeplerden birisi olaylar üzerinde bir kontrolü olmadığını düşünmektir.

  • “Yemek yemen benim için ilişkimizden daha önemli, seni yediğin yemeğe göre seveceğim“ : Çocuğunuza her kızdığınız, tehdit ettiğiniz, suçladığınız an, çocuğunuzun “doğru” davranmasının ona olan sevginizden daha önemli olduğu mesajını verirsiniz, dolayısıyla bu durumlarda çocuğunuzun aklında ‘beni artık sevmiyorlar’ fikri oluşması muhtemeldir. Hiçbir olayın sizin ilişkinizden ve mutluluğunuzdan daha önemli olmadığını hissettirebilmek koşulsuz sevmektir. Siz çocuğunuzu koşulsuz sevdiğinizi biliyor olabilirsiniz, ama bunu davranışlarınıza yansıtmadığınız sürece çocuğunuz aksini düşünebilir ve bu durum ilişkinizi derinden zedeleyebilir.
Reklam
Reklam

4. Sofrayı kurma, yemekleri koyma, tabakları kaldırma aşamalarını birlikte yapabilirsiniz, çocuklar genelde mutfak işlerine yardım etmekten keyif alırlar. Eğer bu kadarını yapmak istemiyorsa, en azından yemek istediği kadar yemeği tabağına kendisi koyabilir. Kendi seçimini yapmak, yiyeceği kadarını kendisi belirlemek, bittiğinde ve hala istiyorsa kendi kararıyla devamını koymak çocuğunuzu kontrol sahibi hissettirir.

Reklam
Reklam

5. Sadece sofrayı kurmada, yemekleri koymada ve tabakları kaldıramada değil, çocuğunuzdan sebze-meyveleri yıkarken ve yemeği hazırlarken de yardım alabilirsiniz. Çocuklar kendi yaptıkları yemekleri yemekten heyecan duyarlar. Örneğin pizza, sağlıklı hamburger, kek ve kumpir gibi yemekler çocukların sizinle birlikte hazırlamaktan ve yemekten çok keyif alacağı yemeklerdir. Bırakın elleriyle patatesi soysun, yumurtayı kırsın, malzemeleri tartsın, kendi hafif bıçağıyla kessin, ezerek püre yapsın, tencereye atsın, karıştırsın… Yaratıcı olmasına ve yaptıklarını tatmasına izin verin.


6. Çocuklar yemeklerini incelemeyi, koklamayı, ‘ucundan’ tadına bakmayı, ezmeyi, kısacası yemekleri ile oynamayı severler. Bırakın incelesin, denesin. Bu çok normal ve doğal bir süreçtir. Bu sürece müdahale ettiğiniz zamanlarda keyifli bir keşif zamanını bölmüş olursunuz. Araştırmacı olmasının zararı yok, faydası var.

Reklam
Reklam

7. Bilgi verin. Çocuklar neyin nasıl olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bildikleri zaman olaylara daha farklı yaklaşırlar. Sebzelerin nerede yetiştiğini anlatın, fırsatınız varsa sebze/meyve toplayabileceğiniz yerlere gidin, yoksa da birlikte videolar izleyebilirsiniz. Birlikte pazara gidebilir, meyveleri/sebzeleri çocuğunuzun seçmesine izin verebilirsiniz. Ayrıca yemeğe vücudumuzda neler olduğunu anlatabilir, çocuklara uygun resimler ve videolar ile bu bilgileri destekleyebilirsiniz.

8. Çocuklarınızın sizi örnek aldığını unutmayın. Düzenli bir rutinde, keyifli bir sofrada, ailecek yemek yemenin keyfini çıkarmanız çocuğunuzu da pozitif yönde etkiler. Yemek saatini zorunluluklardan değil, keyiften ve neşeden ibaret kıldığınız sürece hem siz hem de çocuğunuz yemeğin tadını daha çok çıkarırsınız. Yeni tatlara açık olmak, biraz da hayatta yeni deneyimlere açık olmakla ilgilidir. Ebeveyn olarak siz yeniliklerden, denemekten ne kadar keyif alıyorsanız, çocuğunuz da buna o kadar yatkın olacaktır.

9. Çocuğunuzun o yemeği yemesinin sizin için “çok önemli” olduğunu ifade edecek cümlelerden kaçının. Örneğin, “hmm bu brokoli de harikaymış, oh ben yedim büyüyeceğim, keşke sen de yiyip büyüsen, hmm yemeyenler büyüyemeyecek sanırım, önce kim bitiriyor bakalım!” gibi cümlelerinizin, çocuğunuz yemek yemesi için çaba sarf edilerek çıkan cümleler olduğunu çocuğunuz çok iyi anlar. Bu önemi yemeğin üzerinden kaldırın. Kaçırdığı oyun/etkinlik saati için bu çabayı göstermeyen bir ebeveyn bunu yemek için gösterdiği zaman, çocuğun aklında yukarıda bahsettiğimiz mesajların bazılarının altı bir kere daha çizilir. Bunun yerine yemeğin vücudumuza neler sağladığını, nasıl enerjiye dönüştüğünü ayrı bir oyun/etkinlik ile anlatmanız çocuğunuz için çok daha faydalı ve keyifli olur.

10. Ara sıra rutini değiştirebilir, yemek ile ilgili eğlenceli etkinlikler düzenleyebilirsiniz. Örneğin bir öğün evin bir köşesine örtü sererek ya da dışarda piknik yapabilirsiniz. Küçük yaşta çocuğunuz ile oyun oynarken ayıcıklarını çaya davet edebilirsiniz. Şekilli ve renkli yemekler yaratabilir, neşeli örtüler alabilirsiniz. Dünya yemekleri günü düzenleyebilir, farklı aksesuarlar takıp, sofra düzenini ve müziğinizi temaya göre düzenleyip, bir ülkenin yemeklerini evde deneyebilirsiniz. “Bir kere yaparsam, her zaman ister” diye düşünenler olduğunu biliyorum. Paketi sunuş şekliniz nasıl algılanacağını tamamiyle değiştirebilir. Çocuğunuzla bir mutfak takvimi hazırlayıp haftanın/ayın bazı günlerini farklı etkinlikler ile işaretleyebilirsiniz. Bu sayede çocuğunuz hangi günlerde ne olacağını bilir. Bu takvime belki o hafta birlikte yapmayı düşündüğünüz yemekleri de yazabilirsiniz. Bu sayede çocuğunuz da hangi gün ne yiyeceğini de bilir ve hazır olur. Bunu bir eğitimden ziyade, ailecek keyif alacağınız bir aktiviteye dönüştürmek sizin elinizde :)

11. Bu düzenlediğiniz etkinliklere çocuğunuzun arkadaşlarını ve ailelerini de davet edebilirsiniz. Ayın bir gününü çocuğunuzun arkadaşları ile birlikte dünyanın farklı ülkelerinden yemekleri keşfetmeye ayırabilir, bunu keyifli bir sosyal etkinliğe dönüştürebilirsiniz. Hem çocuklar arkadaşlarıyla birlikte yemek yediği ortamlarda daha iştahlı ve yeni tatlar denemeye daha açık olurlar.

12. Sabırlı olun ve tekrar tekrar deneyin! Çocukların yeni bir yemeği deneme fikrine alışması için 10-15 defa sofrada görmeleri gerekebilir. Bırakın diledikleri gibi incelesinler, analiz etsinler, ne zaman denemek istediklerine dair seçimlerini kendileri yapsınlar. Bu günler geçtiğinde çocuğunuzun sizi sabırlı, anlayışlı ve hoşgörülü bir ebeveyn olarak hatırlamasının, şu an yediği/yemediği yemeklerden çok daha değerli olacağını aklınızın bir köşesinde bulundurun.
Her çocuğun ve ailenin hikayesi kendine özgüdür ve her aile kendine özel dinamiklere sahiptir. Bu makalede yer alan kimi maddeleri kendi ailenize ve ev yaşantınıza yakın bulurken, kimilerini uzak bulabilirsiniz. Burada okuduklarınız içinden kendinizi yakın hissettiğiniz maddeleri mümkün olduğunca hayatınıza uyarlamaya çalışın. Kendinize ve çocuğunuza bir müddet verin, bazı şeylerin değişmesi zaman alır. Eğer tüm denemelerinize rağmen yemek sorunu hayatınızı etkilemeye devam ediyorsa, bir uzmanımızdan destek almanızda fayda vardır. Yaşam içerisinde bazen çok küçük ancak çok kritik noktalar gözden kaçabiliyor, profesyonel destek almak bu noktaları tespit etmenize ve iyileştirmenize yardımcı olur.

Pelin Kılıç
Uzman Psikolog, Oyun Terapisti

Yeni Terapi
Cemil Topuzlu Cad No:20/6 Çiftehavuzlar, İstanbul

0216 407 1222 · info@yeniterapi.com

www.yeniterapi.com · facebook.com/yeniterapi