Cuma hutbesi konusu ile ilgili açıklaması geçtiğimiz gün Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapıldı. Cuma hutbesi konusu geçtiğimiz hafta "İslam, Şefkat ve Merhameti Emreder" olarak belirlenmişti. Bugün birçok kişi camilere gidecek, eller semaya kalkacak, dualar edilecek. Peki, cuma hutbesi konusu ne oldu? İşte 1 Aralık 2023 cuma hutbesi konusu...
Cuma hutbesi konusu açıklandı.
İşte Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 1 Aralık 2023 cuma hutbesi konusu:
İNSAN, ÖZÜ İTİBARİYLE DEĞERLİDİR
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı sorumluluklarını en iyi yerine getireninizdir. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden hakkıyla haberdardır.”
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, kalplerinize ve davranışlarınıza bakar.”
Aziz Müminler!
İnsan, yeryüzünün en değerli varlığıdır. Onun bu değeri, dış görünüşünde, malında, mülkünde, şan ve şöhretinde değildir. İnsanın, vahye muhatap olan bir aklı vardır. İyiyi kötüden, hakkı batıldan ayırabilen bir iradesi vardır. Sevgi, şefkat ve merhamet gibi güzel duygularla donatılması gereken bir kalbi vardır. İşte insan, aklını, iradesini ve kalbini, imanın, ibadetlerin ve ahlakın güzellikleriyle donatırsa değerine değer katar, kâmil bir insan olur.
Kıymetli Müslümanlar!
İnsanlık, saygınlığını ve gerçek değerini Peygamber Efendimiz (s.a.s)’den öğrenmiştir. O, hiç kimseyi, dış görünüşüne, malına ve mülküne, makam ve mevkiine göre değerlendirmemiştir. İnsan olması hasebiyle herkese değer vermiş, sevgi, saygı, şefkat ve merhametle davranmıştır. Allah Resûlü (s.a.s) insanları engelli ya da engelsiz diye ayırmamıştır. Engelleri sebebiyle hiç kimseyi dışlamamıştır. Farklı engel gruplarında yer alan sahâbîlere yakın ilgi göstermiş, her daim destek olmuştur. Birikim ve yeteneklerine göre önemli görevler vermiş, onları topluma kazandırmaya çalışmıştır. Nitekim görme engelli Abdullah b. Ümmü Mektûm’u Medine’de kendi yerine vekil bırakmıştır. Ortopedik engelli genç sahâbî Muâz b. Cebel’i vali olarak tayin etmiştir.
Değerli Müminler!
Dinimize göre engellilik; görememek, konuşamamak, yürüyememek değildir. Asıl engellilik, hakkı duymamaktır. Hakikati görmemektir. Doğruyu söylememektir. Kişinin kalbini imandan, gönlünü İslam’dan, söz ve davranışlarını güzel ahlaktan mahrum bırakmasıdır. İmkânlarını Allah’ın rızası ve insanlığın faydası için kullanmamasıdır. Samimiyetini riyakârlığa feda etmesidir. Hâsılı asıl engellilik; insanın, kendi eliyle değerini yitirmesidir. Kur’an-ı Kerim, gerçek engellileri bizlere şöyle tanıtmaktadır:
لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ
“…Onların, kalpleri vardır ama hakkı anlamazlar; gözleri vardır ama gerçeği görmezler; kulakları vardır ama hakikati işitmezler…”
Aziz Müslümanlar!
İnanç, azim ve gayret hiçbir engel tanımaz. Önemli olan birbirimize engel çıkarmamak, hayatı birbirimize zorlaştırmamaktır. Engelli kardeşlerimizin ve ailelerinin hayat mücadelesinde yanlarında olmaktır. Onları ziyaret ederek, hal ve hatırlarını sormak, dualarını almaktır. Kendilerine içten ve samimi davranmaktır. Onlara karşı komşuluk ve insani görevlerimizi yerine getirmektir. Çalışmalarını ve üretmelerini zorlaştıran bütün engelleri ortadan kaldırmaktır. Yollarımızı, sokaklarımızı, binalarımızı ve hayatın her alanını onların kullanabileceği şekilde planlamaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadis-i şerifini kendimize şiar edinmektir: يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا، وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın! Müjdeleyin, nefret ettirmeyin!”
Kardeşlerim!
Hak ve hukuk tanımayan vicdan yoksunu siyonist zalimler; kadın, çocuk, yaşlı, engelli demeden Filistinli kardeşlerimize top yekûn bir soykırım gerçekleştirmektedir. Bu zulme engel olmak, din, dil ve ırk ayrımı olmaksızın bütün insanlığın ortak görevidir. Bugün bizler de Cuma namazının farzından hemen sonra dünyada zulüm altında inleyen bütün kardeşlerimiz için Yüce Rabbimize dua edeceğiz. Cenâb-ı Hak, dualarımızı kabul buyursun. Başta Filistinli kardeşlerimiz olmak üzere bütün mazlumları zafere ulaştırsın.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
24 Kasım 2023 cuma hutbesi konusu:
İSLAM, ŞEFKAT VE MERHAMETİ EMREDER
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın senin etrafından dağılıp
giderlerdi…”1 Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Merhamet edene Rahmân da merhamet eder. Siz yerdekilere
merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.”27
Aziz Müminler!
Yüce dinimiz İslam, şefkat ve merhamet dinidir. Rabbimizin güzel isimlerinden biri de “er-Rahmân”dır. O, merhametin yegâne kaynağıdır. Allah’ın bütün peygamberleri birer rahmet elçisidir. Ümmeti olmakla şeref bulduğumuz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s), âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamberdir.
Kıymetli Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s), şiddetin yerine şefkati, nefretin yerine merhameti inşa etmiştir. O, canlı cansız her varlığa şefkat ve merhametle davranmıştır. Bir cana kıymanın bütün insanlığa kıymakla, bir gönlü incitmenin, Rahmân’ın arşını yıkmakla eşdeğer olduğunu bize o haber vermiştir. Dini, dili ve rengi ne olursa olsun her insanın hürmete layık olduğunu; canının, kanının, malının ve
haysiyetinin dokunulmaz olduğunu bize o öğretmiştir. Savaşın da bir ahlakı olduğunu; masum canlara, hatta çevreye ve hayvanlara zarar verilmemesini bize o
göstermiştir.
Aziz Müslümanlar!
Ne yazık ki, Allah Resûlü (s.a.s)’in bize miras bıraktığı merhamet öğretilerinden gün geçtikçe uzaklaşmaktayız. Ailede, işte, trafikte, hâsılı gündelik hayatın içerisinde şiddetin her türlüsüne üzülerek şahit olmaktayız. Maalesef şiddetten en çok kadınlar, çocuklar ve yaşlılar etkilenmektedir. Oysa ki kimden gelirse gelsin, kime yönelik ve hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, şiddetin hiçbir çeşidi kabul edilemez. Şiddeti meşru gören hiçbir söz, tutum ve davranış kendine Kur’an ve sünnette yer bulamaz. İslam’a göre şiddet, zulümdür, kul hakkı ihlalidir. Ağır bir vebaldir, büyük bir günahtır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Şiddet, insanlığın en büyük düşmanıdır. Kendisine şiddet ve nefreti esas alanlar, insanlık ailesine en büyük kötülüğü yapanlardır. Bu büyük kötülüğün en acı örneklerinden biri bugün Filistin’de yaşanmaktadır. Hak ve hukuk tanımayan zalimler, Filistinli kardeşlerimize şiddetin her türlüsünü reva görmektedir. Mabetler, hastaneler ve okullar vahşice bombalanmakta; Müslümanlar, baskı ve şiddetle vatanlarından koparılmaktadır. Vicdan yoksunu caniler, kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden Gazze’de büyük bir soykırım gerçekleştirmektedir. Filistin’de
insan hakları, çocuk hakları, eğitim hakları gibi en temel haklar, işgalci zorbalar tarafından ayaklar altına alınmaktadır. Bu hakları savunduklarını iddia edenler
ikiyüzlü tavırlarıyla yaşanan bu katliamları görmezlikten gelirken, insaf ve vicdan sahibi insanların sayısı yeryüzünde her geçen gün artmaktadır. Unutulmamalıdır ki, şiddet hiçbir kimseyi ve toplumu başarıya ulaştırmaz. Gazze’de masum insanları katledenleri, dünyada hüsran, ahirette ise can yakıcı bir azap beklemektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır:
“Kıyamet günü en ağır azaba uğrayacak olanlar, dünyada insanlara azap edip, şiddeti reva görenlerdir.” 3
Değerli Müminler!
İnsanların gönlüne şefkat ve merhamet tohumlarını ekenlerin başında anne babalar ve öğretmenler gelmektedir. Öğretmenlerimiz, geleceğimizi imar etmek için canla başla çalışan fedakâr insanlardır. Evlatlarımızı iyiye ve güzele yönlendirmek, milli ve manevi değerlerine bağlı, çevresine ve insanlara faydalı kişiler olarak yetiştirmek için var güçleriyle gayret gösteren cefakâr insanlardır.
Bu vesileyle bizleri ilim, irfan ve hikmetle buluşturan, bu günlere gelmemize vesile olan bütün öğretmenlerimizi hürmet ve minnetle yâd ediyorum. Ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık, afiyet ve huzur diliyorum. Hutbemi, “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.”4 buyuran Peygamber Efendimiz
(s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “Allah’ım! Huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.”5
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan alınan bilgilere göre Cuma namazının kılınışı şu şekildedir;
Öğle ezânı okununca, önce dört rek'at Cum'a namazının ilk sünneti kılınır.
Niyet ederken
"Niyet ettim, Allah rızası için Cuma Namazının ilk sünnetini kılmaya" denilir.
Bu namaz aynı öğle namazının ilk sünneti gibi kılınır.
İlk rekatta önce Sübhaneke okunur. Sonra Euzü Besmele çekilir.
Bütün rekatlarda Fâtiha ve zamm-ı süre okunur.
İlk oturuşta sadece Etteahiyyatü okunur.
Son oturuşta:
Sonra, câmi' içinde, ikinci ezân okunur
Sonra, İmam hutbe okumak için minbere çıkar. Hutbe okunur.
Hutbe okunurken cemâ'atin namaz kılması ve konuşması tahrimen mekruhdur.
Hatîb efendi duâ ederken, cemâ'at sesli âmîn demez. İçinden sessiz denir
Namaz kılarken yapması harâm olan her şey, hutbe dinlerken de harâmdır.
Hutbe okunup bittikten sonra müezzin kamet getirir.
Sonra, cemâ'at ile iki rek'at Cum'a namazının farzı kılınır. Bu namaz aynı sabah namazının farzı gibi kılınır.
Niyet şöyle edilir: "Niyet ettim, Allah rızası için Cuma namazının farzını kılmaya, uydum hazır olan imama"
Sonra, dört rek'at son sünneti, Niyeti şöyledir: "Niyet ettim Allah rızası için Cuma namazının son sünnetini kılmaya".
Bu sünnetde aynı ilk sünnet gibi kılınır. Böylece esas itibariyle Cuma namazı farzı ve sünnetleriyle birlikte kılınmış olur.
Son sünnetin ardından zuhr-i ahir, niyetiyle dört rekat daha namaz kılınmaktadır. Niyet edilirken şöyle denilir: "Niyet ettim Allah rızası için edâsı üzerime olup da henüz üzerimden sâkıt olmayan en son öğle namazının farzına". Bu şekilde niyet edilirse, eğer o günün cuma namaz şartlarında bir noksanlıktan dolayı kabul olunmamışsa, öğle namazı kılınış olur. Kabul olunmuşsa, en son kazaya kalmış öğle namazına sayılır.
Bundan sonra, iki rek'at vaktin sünneti kılınır. "Niyet ettim Allah rızası için Vaktin sünnetine" diye niyet edilir. Cum'a sahîh olmadı ise, bu on rek'at, öğle namazı olur. Bundan sonra, Âyet-el-kürsi ve tesbîhler okunup, duâ edilir.
Cuma namazının farzı iki rekâttır. Bunun yanında farzdan önce dört rekât, farzdan sonra dört rekât olmak üzere sekiz rekât da sünneti vardır (Kâsânî, Bedâî’, I, 269).
İmam Ebû Yusuf’a ve İmam Muhammed’e göre ise farzdan sonra kılınacak sünnet bir selamla dört ve bir selamla iki rekât olmak üzere toplam altı rekâttır. Bu görüşün Hz. Ali’den rivayet edildiği nakledilmektedir.