Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Gençlik Zirvesi'de açıklamalarda bulundu. İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
"Türkiye Gençlik Zirvesi'nin başarılarla dolu olmasını temenni ediyorum. Türkiye gençlik sivil toplum kuruluşları kuruluşunu, böylesine anlamı bir zirveye öncülük ettiği için tebrik ediyorum. Her kurumun gençlikle ilgili görevleri vardır. Tabi bu durum gençlik politikalarını takip edebileceğimiz yapılar oluşturmamıza mani değildir.
GENÇLERE MÜJDE
Bu sebeple, Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarından birisinde gençlerle ilgili alt çalışma grubu oluşturulmasını gündemimize alabiliriz. Böylece bu müjdeyi gençlerimizle paylaşmış olalım.
Bu zirvenin düzenlenmesinde emeği geçen kurumlarımızı da gönülden tebrik ediyorum. Siz değerli gençlere de şükranlarımı sunuyorum. Zirvenin gençliğe yönelik çalışma yürüten STK'lar arasındaki işbirliğini güçlendireceğine inanıyorum. Devletin de toplumun da STK'nın asli görevi gençliği tanımlamaktan ziyade, tanımaya, anlamaya, onlarla empati kurmaya çalışmaktır. Kendi alanında özgün bir çalışma olan Türkiye Gençlik Profili Araştırması'nın ilgililerle paylaşılmasını son derece önemli görüyorum.
8 bin genç ile yapılan araştırmanın çıktılarının, gönüllü kurumlarımız başta olmak üzere üniversitelerimiz ve ailelerimiz için yol gösterici olmasını diliyorum. İçerik ve yöntem itibariyle bu çalışma imza atan akademisyenlere, gençlerimize teşekkür ediyorum. Araştırma sonuçları da gösteriyor ki gençlerimizle sürekli yüz yüze görüşmemiz, konuşmamız, birbirimizi anlamaya çalışmamız şart. Cumhurbaşkanı olarak işte bu sebeple gençler tarafından düzenlenen etkinliklere hep özen gösterdim. Özel bir önem verdim, vermeye de devam ediyorum.
Gençlerimizin gelecekleriyle ilgili endişelerini ortadan kaldıracak ve beklentilerini karşılayacak politikalar geliştirmek bizim en başta gelen görevimizdir. Dünyanın hızla değiştiği bir dönemde gençlerimize yönelik çalışmalarımızın sabit kalması düşünülemez. Gençlerin gerisinde kalan değil, onların önünü açan, rota çizen bir anlayışla çalışmalarımızı yürütmeliyiz. Hem devleti yönetenler olarak bizim, hem gençlere dair hassasiyeti olan STK'larımızın bu noktada sorumluluğu bellidir. Hepimizin ortak sorumluluğu gençlerimizin, terör, şiddet, uyuşturucu bataklığına düşmeyecekleri biz zemini birlikte hazırlamaktır.
"TÜRKİYE DÜNYANIN EN ŞANSLI ÜLKELERİNDEN BİRİDİR"
Gençlerimizi formatlamanın, belli kalıplara mahkum etmenin değil, ideallerinin önündeki engelleri kaldırmanın çabası içinde olacağız. Yasaklarla çevreleme değil, alabildiğine genişletmeyi hedefliyoruz. Toplan nüfusunun 4'te 1'inden fazlası 15-30 yaş arası gençlerden oluşan Türkiye, bu bakımdan dünyanın en şanslı ülkelerinden biridir.
'OXFORD'U GETİRDİK DE GİTMEDİK Mİ?' DEMİŞTİ
Üniversite sayısını 76'dan 206'ya... Bazıları hala eleştiriyor, varsın eleştirsinler. Ama biz çok önemli bir eksiği giderdik. Üniversiteyi onların ayağına götürdük. Hani bir dostumun bir ifadesi var. "Oxford'u getirdik de gitmedik mi?" demişti. Biz de işte bunu yaptık. Şu anda 81 vilayetimizin tamamında üniversitelerimiz var. Şimdi niteliği artırmamız lazım. Buna gayret etmemiz lazım. Yüksek öğrenim yurdu sayımız 190'dı. Biz bunu 776'ya çıkardık. Bütün yurt yatak kapasitemizi 182 binden 663 bine çıkardık.
"HARÇLARI BİZ KALDIRDIK"
Sokaklara dökülüp gösteriler yapanlar... Neydi bu? Harç. Biz kaldırdık ya, biz kaldırdık. Hem bu meselenin marjinal örgütler tarafından istismar edilmesinin önüne geçtik, hem de gençlerimizin ve ailelerinin omuzlarından önemli bir yükü almış olduk. Ama ne yaparsan yap. Bunlar bir gün geçiyor unutuluyor. Ama bunlar yapıldı bu ülkede. Lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde öğrenim gören gençlerimizin burs imkanlarını geliştirdik. 16 yıl önce 45 liracık burs kredi veriliyordu. Biz bunu şimdi şu anda Ocak ayından itibaren lisans öğrencilerinin eline 500 lira geçecek, yüksek lisans öğrencilerine 1000 lira verilecek, doktora öğrencilerine 1500 lira ödenmeye başlanacak.
Gençlerimizde şöyle bir anlayış var, sizinle paylaşayım. Gerçeği söylemem lazım. "İlla burs" Ya niye burs? Bursun ödemesi yok, geri ödeme yapılmıyor. Be evladım, be kardeşim kredi aldığın zaman, faizsiz, iş bulmadan değil. Sigortalı işte yer aldıktan sonra çok basit taksitlerle ödüyorsunuz. Bu seni bedavacılığa alıştırmıyor. Ve böyle bir imkan var. Bu imkandan istifade ettiğin zaman, kimsenin kredi ve burs almaması mümkün değil.
Katsayı sorunu bunlardan biridir... Bunlardan biri de oğlum. Hep katsayı kurbanı olmuşlardır. Bu problemi kökten çözerek ülkenin tüm evlatlarının üniversiteye girebilmelerini biz sağladık. Aynı şekilde kılık kıyafet meselesini çözerek, üniversite kapılarındaki utanç sahnelerine biz son verdik. Kamuda başörtüsü sorununu ortadan kaldırarak gençlerimizin hiçbir engelle karşılaşmamalarını garanti altına aldık.
"GENÇLERİMİZ ÇOK ÖNEMLİ SORUMLULUKLAR ÜSTLENİYOR"
Şu anda silahlı kuvvetler hariç, emniyet teşkilatı da dahil başı açık-kapalı diye ayrım var mı? Yok. Siyasette, bürokraside gençlerimize daha fazla görev vererek sizlere olan güvenimizin sadece sözde olmadığını gösterdik. Bugün hem Meclis'te hem partimizde hem kabinemizde gençlerimiz çok önemli sorumluluklar üstleniyor. Biz geldik, seçme yaşı neydi? 18. Seçilme, 30. Dedik ki seçme aslında zor mu kolay mı diye baktığımızda, zor. Seçilme; kolay. Niye? Bir tane siyasi lider dedi ki, "Taksim meydanına dört ayaklı koysam seçtiririm" dedi. Düşünebiliyor musunuz? niye? Kolay olduğu için. Ama seçme zor, ayıklayacaksın. İşte biz dedik ki, seçme ve seçilmeyi ilk etapta 25'e indirdik, ardından 18'e indirdik. Şimdi seçme-seçilme 18. Bu nedir? Ben gencime güveniyorum, gencime inanıyorum.
Ve aynı zamanda biz bir şeyi görmemiz lazım. İnsanlar ya tarih bilmiyorlar, bilmiyorlarsa öğrenecekler. Bir Fatih... Bakınız nereden nereye? Öyle bir deha, babası ona 13-14 yaşında padişahlığı vermek istedi. O önce babasından bu görevi aldı, aldıktan sonra "madem ki ben padişahım, şimdi size emrediyorum gelin devletinizin başına geçin" diyor. Ama yaş geliyor 19-20'ye bu defa bir devri kapatıyor, bir devri açıyor.
"KARDEŞ KAVGASINA SÜRÜKLENMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ"
Demek ki tarihimizde bu olduğuna göre, bu bizim için bir ufuktur. Öyleyse bizim de şimdi orayı hedeflememiz lazım. Buna göre bizim de yürümemiz lazım. Az önce başarılı projelere imza atan gençlerimizi gördük. Önünü açacaksın, hedef göstereceksin. Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan. Gençlerimiz geçmişe göre bugün her alanda kendilerini hissettiriyor. Önümüzdeki dönemde gençlerimizin adını daha çok duyacak, gençlerimizin başarılarını inşallah konuşacağız.
Bunu da daha çok demokrasiyle, özgürlükle, daha fazla yatırımla gerçekleştireceğiz. Bu hedefe, "gelenin keyfi için geçmişe sövme" ilkesizliğine kapılmadan, tarihimize, değerlerimize daha sıkı sarılarak ulaşacağız. Şanlı geçmişimizden ders çıkararak, ecdadımızın bıraktığı mirastan ilham, cesaret alarak istikbalimizi inşa edeceğiz. Her şeyden önce bir daha hiç kimsenin siyasi hırsları uğruna, bu ülkenin gençlerini kardeş kavgasına sürüklemesine izin vermeyeceğiz.
DANIŞTAY'IN ÖĞRENCİ ANDI KARARI
Danıştay'ın andımız kararı sonrasında gerek sosyal medyada, gerekse kimi yayın organlarında şahit olduğumuz manzaralar açık söylüyorum. Bu konudaki kararlılığımızı daha da artırmıştır. Çünkü bu metin bu ülkede, ezanı Türkçe okumak, okutmak isteyenlerin eseridir. Bu bir. Metne baktığın zaman içerik itibariyle bu milletin kendisini, kültür, medeniyet anlayışını ortaya koyan bir metin değil. Bizim andımız İstiklal Marşımızdır ve İstiklal Marşımızla beraber yolumuza devam ediyoruz. İstiklal Marşımızdan daha güzel, güçlü bir ant olabilir mi? Yok. Ama bunlar böyle çıkarmışlar.
"UZUN ZAMAN SONRA YENİDEN PİYASAYA ÇIKTILAR"
Kimse Türklüğünü inkar etmiyor ki? Ama Türkçülük yapmıyor. Ben Türküm ama Türkçü değilim. Böyle yaparsak dinimiz İslam ile çatışırız. İslam ırkçılığı reddediyor, ırkı reddetmiyor. Bu kararı kimi çevreler baskıcı ideolojilerine yakılmış bir yeşil ışık gibi algıladılar. Milletimize tepeden bakan, milletimizi kömürcü makarnacı diye aşağılayanlar uzun zaman sonra yeniden piyasaya çıktılar.
"PROVOKATÖRLER KİN VE NEFRETİ KUSMAYA BAŞLADI"
Gazeteci kılıklı provokatörler ekranlarda, yıllardır biriktirdikleri kin ve nefreti kusmaya başladı. Hatta cübbelerini kiraya veren sözde hukukçuların Türkçe ezan zulmünü tekrar dillendirdiklerini şahit oldum. Ana muhalefet partisi de iyice şirazeden çıktı. Çıkmış televizyon kanallarından bir tanesinde diyor ki "O diyor İstiklal Marşını bile bilmez" diyor. Bunu meydanlarda sürekli okudum. Şimdi tekrar okumaya gidersek, der ki "bak okuttum" Çok zavallı bunlar. Hatta kendisi bir keresinde öyle bir yanlışa düştü ki, rezil etti. Şimdi biz değerlerimiz noktasında ne Akif'i bunlarla paylaşırız, ne İstiklal Marşımızı.
Ülkemizde zamana değişime, hayata ve dünyanın gerçeklerine karşı direnmeyi çağdaşlık zanneden fosilleşmiş bir zihniyet vardır. Bugün de var. Atatürk'ün resmini kaldıran kim? İnönü. Posta pulları üzerinden Atatürk'ün resmini kaldıranlar yine bunlar. Okullarda Atatürk posterini kaldıran yine bunlar. Bay Kemal sen bunları bilmiyor musun yahu? Öğren bunları öğren. Hele hele kemalistim diye geçinen gençler var ya bunları bilmeleri lazım. Madem Kemalistsiniz gelin bu işe sahip çıkın.
Geçenlerde köşebaşı kalemşörlerinden bir bayan, onlara bir şeyler anlatıyor. "Camileri ahır yapmışız" Yapmadınız mı ya? Sadece şu Fatih Suriçi'nde yüzlerce mescidi kapatarak bunlar ahır haline getirmişlerdir. Ben İstanbul'da belediye başkanlığı yaptım. Gayet iyi bilirim. Biz bir çoğunu yeniden ayağa kaldırıyoruz. Bunları yapan sizsiniz.
İstanbul'a belediye başkanlığım döneminde yetişmiş 1 milyon 200 bin civarında ağaç diktim. Fidanlar hariç onları karıştırmıyorum. Öyle orta koridorlarda, şu anda yetişmiş çınarlar fakirin başkanlığı dönemindeki eserlerdir. Benden sonraki arkadaşlar da milyonlarca İstanbul'a, milyonlarca ağacı dikti. Biz ülkesinde ağaç kesenlerden olmadık, ağaç dikenlerden olduk. Çevreci biziz.