Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , Başakşehir'deki İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi açılış törenine katıldı. Törende Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu İbn Haldun Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Bilal Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve Kafkas Müslümanları İdaresi Başkanı Şeyhülislam Allahşükür Paşazade de yer aldı. İstiklal Marşı ve Kur'an-ı Kerim Tilaveti okunmasıyla başlayan tören, İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk ve Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. İrfan Gündüz'ün açılış konuşmalarını yapmasıyla devam etti. Ardından İbn Haldun Üniversitesi ve Katar Üniversitesi arasında protokol imzalandı. Daha sonra Misafir konuşmaları ve hediye takdimi gerçekleşti. Üniversite tanıtım filminin gösterilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşma yaptı.
"Sadaka- i cariye vasfındaki bu hizmetlerin ifasına destek olan herkesin, her hayır sahibinin ortaya çıkan manevi hasıladan istifade edeceğine inanıyorum" diyen Erdoğan, "Resmi açılışını yapmak üzere bir araya geldiğimiz Ibn Haldun Üniversitesi Külliyesi, hem gerisindeki felsefi birikim, hem mimarisi, hem donanımı ile gerçekten iftihar verici bir eserdir. Öğrencilerimizin derslerinde ve ders dışı faaliyetlerinde ihtiyaç duyacağı tüm imkanları içinde barındıran bu külliyemiz Mimar Sinan'dan alınan ilhamla örnek bir eser olarak vücuda getirilmiştir. Üniversitemizin nitelikli eğitim-öğretim kadrosu ile lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin bu güzel atmosferde ülkemizde sosyal bilimler alanında yeni bir dönemin kapılarını açacağına inanıyorum. İnanıyorum ki, şöyle birkaç yıl sonra artık üniversitemizin içi dışı bütün çevre yemyeşil ağaçlık bir alan haline de gelecektir. Faaliyete başlamasının üzerinden çok kısa bir süre geçmesine rağmen, üniversitemiz bu misyona layık olduğunun işaretlerini şimdiden veriyor. Bu vesileyle kuruluşundan, külliyemizin inşasına kadar üniversitemizin gelişip büyümesine katkı yapan herkese teşekkür ediyorum. Mimarından, mühendisine, müteahhitlerine varıncaya kadar, tüm işçi kardeşlerime varıncaya kadar hepsine şansın ve milletim adına teşekkür ediyorum" şeklinde konuştu.
Üniversitenin ismini aldığı İbn Haldun'un tarihçiliği, siyaset bilimciliği, devlet adamlığı, filozofluğu yanında, dünyada sosyoloji ilminin kurucusu olarak kabul edildiğini vurgulayan Erdoğan, "Kendisi bunu Ümran ilimi olarak tarif ediyor. Hayatı Tunus, Cezayir, Fas, Mısır gibi coğrafyalarda ilimle, yöneticilikle geçen İbn Haldun, Bu tecrübelerini, 'Mukaddime' adıyla bildiğimiz eserinde insanlığın istifadesine sunmuştur. Bu büyük alim, insanlığa en büyük katkısı olan Ümran ilminin amacını daha önce olup bitmiş olan daha sonra olacakların anlaşılması gayreti şeklinde tanımlıyor. Esasen bu çerçeve, Ibn Haldun Üniversitesi'nin üzerine inşa edildiği değerleri de özetliyor. Bu yaklaşımın önemini günlük hayatımızda sıklıkla görüyoruz. Yaşadığımız her hadise geçmişi anlamadan, geleceği kavramanın mümkün olmadığını bize tekrar tekrar hatırlatıyor. Mesele siyasi ve ekonomik taraflarını bir kenara bırakarak, sadece en iyi yönüyle bakacak olursak, mesela Batı dünyası tıptan sosyolojiye kadar pek çok alanda ilhamını bizim köklerimizden almıştır. Buna karşılık biz, kendi köklerimizi tamamen unutarak veya dışlayarak onun türevlerini esas kabul etmek suretiyle, iki asırdır kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz. Bir başka ifadeyle, fikri bir buhranın içinde çırpınıyoruz. Tabii ki siyasi bağımsızlığın da ekonomik bağımsızlığın da temelinde fikri bağımsızlık yatar. Osmanlıdan Cumhuriyete, ülkemizin bu süreçte yaşadığı tartışmaların merkezinde hep geleceğimizi nerede arayacağımız sorusu yatmıştır. Rönesans'ın ardından fikri ve teknolojik olarak atak yapan Batı dünyasının hak ve adalet tanımadın hızla yükselen baskın gücü, bu sorunun sağlıklı bir şekilde tartışılmasına imkan vermemiştir "ifadelerini kullandı.
"Ülke ve millet olarak kendimizi kontrolsüz bir batılılaşma fırtınasının içinde bulduk" diyen Erdoğan,
"Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından bir batı taklitçiliğine dönüşmüş olması, Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır. Her dönemde elbette bu fikri sancıyı yaşayan, tartışmayı ve arayışı sürdürmeye çalışan dava insanları çıkmıştır. Ama bunların sesi ve üretimi devlet gücünü de arkasına alan, kayıtsız şartsız Batıcılığı savunan zihniyetin, faşist dayatmaları karşısında yetersiz kalmıştır. Türkiye'nin siyasi, ekonomik, asgari olarak yeniden kendine güvenini kazandığı şu son dönem bu tür tartışmaları, arayışları, gayretlerin daha adil şartlarda yürümesine de imkan vermiştir. İnşallah Türkiye, bu fikri tartışma zenginliğini, kendisi, dostları ve tüm insanlık için hayırlı bir inkişafla ve neticelendirecektir. Buradaki tüm misafirler, hükumet olmakla muktedir olmak, muktedir olmakla iktidar olmak arasındaki farkı inanıyorum ki gayet iyi biliyor. Aynı şekilde gerçek iktidarın fikri iktidar olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Tek tek bireylerden başlayarak, toplumun tamamını ve oradan da insanlara uzanan fikri iktidar yolu gerçekten zor ve zahmetli bir süreçtir. Şahsen bu konuda kendimi biraz mahzun hissediyorum. Samimi bir muhasebeyle, geçtiğimiz 18 yılda her alanda, tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum" diye konuştu.
"Bunu iddialı söylüyorum. Bugün Batı'nın üniversitelerinde, bizim ulaştığımız mükemmeliyete ulaşamadılar" ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi burada keyfiyet üzerindeki süreci bizim hızlandırmamız gerekiyor. Eğitim-öğretim görüyoruz ama çoğu alanda hepimizi mutmain edecek düzeyde yetişmiş insan gücüne sahip değiliz. Genç bir nüfusa sahip hamdolsun. Ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz. Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde hep benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. En haklı olduğunuz konularda bile dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. İşte bunun için de fikri iktidarımızı hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim. Hiç kimsenin bu fikri iktidar arayışından rahatsız olmaması gerekir. Bu arayışın sona ermesi bir ülkenin ve toplumun felaketi demektir. Tam tersine bu arayışa herkesin destek vermesini, katkı sağlamasını özellikle bekliyoruz. Fikri iktidarı siyasi kadrolar değil ilim, sanat ve hikmet insanları inşa eder. Siyasi kadrolar ancak onlara ihtiyaçları olan zemini sağlar. Dolayısıyla bu konudaki sorumluluğun, bir kısmı bize aitse önemli bir kısmı da ilim ve fikir adamlarımıza aittir" dedi.
"Bin yıl önceki ilim ve hikmet büyüklerimiz, dünyadaki tüm bilgileri, teorileri, karşı tezleri bilen, bunların hepsinin üzerine çıkarak kendi fikri üretimini yapan insanlardı" ifadelerini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bugün de ihtiyacımız olan işte bu anlayıştır. Bir şekilde önüne konan çerçevenin körü körüne fanatikliğini yapanın kendine de, ülkesine de, medeniyetine de hayrı olmaz. Taklitçilik mevcudun ardından gitmek demektir. Halbuki bize lazım olan, ilhamını gelenekten alan yenilikçiliktir. Elbette dünyanın bilimde, teknolojide, kültürde, sanatta geldiği yeri toptan reddedecek, görmezden gelecek kadar gerçeklerden kopuk değiliz. İletişim mecralarının böylesine geliştiği, tüm dünyanın adeta küçük bir köy hükmünü kazandığı günümüzde başka türlü hareket etmenin mümkün olmadığını da gayet iyi biliyoruz. Günlük hayatımızda otomobili bırakıp, atı ulaşım vasıtası haline getirmek gibi bir düşüncemiz tabii ki yok. Bilgisayarın getirdiği kolaylıklar bir kenara bırakıp taşa, tahtaya, parşömene yazarak konvansiyonel yöntemler ile işlerimizi yürütmek gibi bir saplantımız da bulunmuyor. Bu tür hayattan ve fıtrattan kopuk düşünceler peşinde koşanlara baktığımızda, mücadele ettikleri sistemin tam da merkezinde yer aldıklarını görüyoruz. Bizim derdimiz ve arayışımız başkadır. Dünyadaki hakim fikri anlayışın, fiili düzenin sadece ardından giderek kendimize çok daha ileri bir medeniyet inşa edemeyeceğimize inanıyoruz. Geçmiş ve mevcut tüm medeniyetlerin birikimini kullanarak, Hepsinin de ötesine geçmenin gayreti, kararlılığı ve üretkenliği içinde olmamız gerekiyor. Tek vazgeçilmezimiz, inancımızın mastarıdır. Onun dışındaki her şeyi geleceği kucaklayacak şekilde yeniden yorumlamak, yeniden üretmek mümkündür."
"Bir başka ifade ile ne insanlığın, milletimizin ve inancımızın binlerce yıllık birikimine sırtımızı döneceğiz, ne de modern dünyanın sunduğu imkanları reddedeceğiz" diye konuşan Erdoğan, "İnancımızın mutlak hakikatlerinden aldığımız güç ile, çok daha büyük hedefler peşinde koşacağız. Esasen insanoğlu kimi zaman iyi yönde, kimi zaman kötü yönde kendisini sürekli yenileyen bir varlıktır. Kendimizi mevcut şartlara hapsederek, fikri tüketicilikten öteye geçemeyiz. Biz her alanda olduğu gibi, fikri alanda da üretici olmanın gayreti içindeyiz. Geleceğe bırakacağımız en kıymetli mirasın, fikri bakımdan üretken nitelikli insan olduğu inancıyla, bu doğrultuda var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz.Türkiye kuru kuruya batıcılık saplantısı yanında, yine aynı kaynağın ürünü pek çok sapkın ideoloji ve akımın zehirlerine maruz kalmış bir ülkedir. Fikri iktidarımızın kökü ve ruhu itibariyle bize ait olmayan bir medeniyete kaptırmamızın sebebi, bu sapkın akılların önlerinin bilinçli bir şekilde açılmasıdır. Geçmişten bugüne yaşadığımız nice acıların, döktüğümüz nice gözyaşlarının, çektiğimiz nice sıkıntıların gerisinde, kuşaklar boyunca maruz kaldığımız bu fikri istila gerçeği vardır. Oysa karşımızda bizim yetiştirmeye çalıştığımız nesillerin, çok daha donanımlıları, çok daha etkilileri mevcuttur. Öyleyse yapmamız gereken, kendi medeniyet birikimimize ve hedeflerimize uygun nesiller yetiştirmek. Türkiye'nin 2053 vizyonunun ana fikrini bu konu oluşturmalıdır" ifadelerini kullandı.
"Ülkemizin geçmişten bugüne eğitim-öğretim sistemi, çocuklarımıza sadece maddi bilgi yükleme üzerine kurulu" diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Her okul seviyesinde öğretime ağırlık verilirken, eğitim kısmı ihmal edilmişidir. Özellikle medyanın etkisiyle aile dahil, geleneksel eğitim-öğretim yapılarının gücü azalırken, yerine daha iyisi konulamamıştır. Evlatlarımızın zihin ve gönül dünyalarındaki boşluk da, batı merkezli popüler kültür ürünleriyle veya sapkın akılların hezeyanlarıyla doldurulmuştur. Bunun için önümüzdeki dönemde önceliğimizi, aileden başlayarak, eğitim-öğretim hayatları boyunca, evlalarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu değişim, sıradan bir müfredat tadilatının ötesindedir. Topyekün bir eğitim-öğretim reformunu gerektirir. Okul öncesi ve ilkokulda tek ihtiyacımız olan değerlerini iyi bilen, inancına, kültürüne, tarihine, diline sahip çıkan, ailesine ve toplumuna karşı sorumluluklarını özümsemiş insanlar yetiştirmektir. Diğer hususlar için endişe etmemize gerek yoktur. Çünkü evlatlarımızın, diğer bilgilere sahip olabilmeleri için, önlerinde yeteri kadar uzun bir eğitim-öğretim hayatı vardır. Ortaokul dönemini çocuklarımızın zihni ve fiziki kabiliyetlerini keşfetmeye, onların geleceğe doğru alanlarda hazırlamaya yönelik bir anlayışla şekillendirmeliyiz. Lise dönemini, artık ruhu zenginleşmiş, kendini tanımış, yapabileceklerini bilen gençlerimizin somut alanlara yönelecekleri bir eğitim-öğretim süreci olarak tasarlamalıyız. Yüksek öğretimi ise, ön lisansından lisansına, yüksek lisansından doktorasına kadar her safhası ile milletimizin fikri iktidarının üretim merkezleri haline dönüştürmeliyiz. Bunu başardığımızda tıpkı geçmişte yaptığımız gibi, kendimiz ile birlikte tüm insanlık için, aydınlık bir geleceğin kapısını açmış olacağımıza ben, şüphe duymuyorum. İbn Haldun Üniversitemizi işte bu hayali ete kemiğe büründürmenin ilk ve önemli adımlarından biri olarak görüyorum."
Kaynak: DHA