Cumhurbaşkanı Sezer'e "yerin doldurulamaz" kitabı

ANKARA (ANKA)- Emekliliğine günler kala Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ilk seçildiği günden itibaren sergilediği hukukçu kişiliği, tutarlılığı ve ilkeli davranışlarına atıfta bulunulan bir kitap yarından itibaren okuyucuyla buluşacak.

Tuşalp'in, SAY Yayınları tarafından basılan "Güle Güle Sayın Sezer" adlı kitap yarından itibaren okuyucuyla buluşacak. Erbil Tuşalp, kitaban sunuşunda, "Bitti bitiyor, gitti gidiyor derken gerçekten Sezer'li yıllar bitti ve o gerçekten gitti. Ona teşekkür etmekten başka elimizden gelen bir şey yok. Güle güle Sezer diyeceğiz. Yarım kalmış bağımsızlık şarkıları duydukça onu anımsayacağız" dedi. Sezer'li yılların "özlemle" anılacağına ve onun yerinin "asla doldurulamayacağını" ifade eden Tuşalp, "Aslında yediden yetmişe herkes bundan böyle 'Çankaya'ya güvenle saygıyla, sevgiyle bakacak mıyım' sorusuna yanıt arıyor daha şimdiden" dedi. Sezer'den önceki Cumhurbaşkanlarına da göndermelerde bulunan Tuşalp, kitabının sunuşunda özetle şunları dile getirdi:

Reklam
Reklam

"Asmayalım da besleyelim mi' diye soran Evren'den; 'Federasyon dahil herşeyi konuşmaya' hazır olan Özal'dan; 'Susurlukçu Yeşil Köşk'ün neresine çıkmış' diye konuşan Demirel'den sonra Çankaya'ya çıkan Sayın Ahmet Necdet Sezer değişik üslubu ilkeli ve kararlı tutumuyla Türkiye için yepyeni bir başlangıç oldu. Onun Türkiye'ye paha biçilmez bir armağan olduğunu anlamak için uzun süre gerekmeyecekti.

Önemi çoktan unutulan 'demokratik laik sosyal hukuk devleti' ilkesini ete kemiğe büründürdüğü ilk konuşmasında armağanın değeri anlaşılacaktı. Önce en temel görevinin 'kutsal din duygularını devlet işlerine ve politikaya karıştırılmamasını sağlamak olduğunu' söylemişti. Sonra yasaların üstünlüğünün ve demokratikleşmenin sadık bir savunucusu olarak 'polis devleti olduğumuz izlenimi veren unsurları ortadan kaldırmadıkça modern bir toplum olma taleplerini karşılamanın olanaksız olduğunun' altını özenle çizecekti.

En sonunda da o güne dek Çankaya'dan duyulmayan alışılmadık bir söylemle 'yolsuzluğa karşı mücadele sözü' vererek, başta kendisini aday gösteren lider kadro olmak üzere herkesi herkesi şaşırttı. Köşkte oturduğu 7 yıl içinde ilk gün söylediklerinin arkasında duracak ve en küçük bir sapma göstermeyecekti. Şaşıran bu tutarlık nedeniyle şaşıracak, kızan bu tutarlık nedeniyle kızacaktı. Parlamento dışından seçilen, siyasetle ilişkisi olmayan bir devlet başkanıydı ama halk onu yıllardır arkasından koştuğu liderlerden daha çok sayacak daha çok sevecekti.

Reklam
Reklam

Türkiye'nin 10.Cumhurbaşkanı laikliğe karşı şeriatı, ulusa karşı ümmeti, bağımsızlığa karşı uyduluğu, bilime karşı dogmaları savunan siyasal iktidara yönelik duruşunu değiştirmeyince ona direnen gerici bir kadronun direnişyle karşılaştı.Salt onların değil kimi zaman tek başına kalmayı göze alarak kendisini önerenlerin acımasız eleştirileri karşısında dik duruşunu hiç değiştirmedi. Şimdi onu uğurlarken, ona yürekten teşekkür ederken bize düşen bir şey var.Hadi şimdi onun yerine kendimizi koyalım 'ben cumhurbaşkanı olsaydım ne yapardım' sorusuna yanıt arayalım... referansı İslam olan bir başbakana güvenir miydiniz?

Mustafa Kemal ve devrimlerine yönelik hakaretleri 'göğsünde şeref madalyası olarak taşıdığını' söyleyen meclis başkanı için ne düşünürdünüz? Fethullah Gülen'i ve Milli Görüş Teşkilatını devletin protokol listesine alan dışişleri bakanı için ne derdiniz? 'Cumhuriyetin başında Said-i Nursi dinlenseydi ülkenin durumu böyle olmazdı' diyen eğitim bakanına gönül rahatlığıyla çocuklarınızı emanet eder miydiniz? Yanıtları uzun uzun düşünün ve soruları bir sözcükle yanıtlayın.Sizi bilmem ama ben birinci ve dördüncü soruya 'hayır' diyorum. İkinci ve üçüncü sorunun yanıtını suç işlememek için kendime saklıyorum."

Reklam
Reklam