Bir yandan da kimsenin hakkıyla, istediği kadar, doyasıya uyuyamadığını farkettiğimiz, ardından yüzümüzü yıkayıp işe gittiğimiz günler bugünler. Bu arzumuz öyle ulaşılmaz, öyle ciddi noktalara ulaştı ki sabahları 1 saat fazladan uyumak için bahaneler arıyoruz, işlemezse geceleri bari uykumuz bölünmesin diye çözümler üretiyoruz.
Çünkü dünyanın gördüğü en büyük bilim insanlarından Albert Einstein ile gerçek üstü sanatın dik bıyıklı üstadı Salvador Dali'nin hikmetinden sual olmaz... Aslında marifet kısa uykudaymış. Hem de en kısasında!
Hani aşırı sıkıcı bir toplantıda, bir belediye otobüsü seyahatinde ya da en ufak bir fikrinizin olmadığı bir sınavda kafanız bir anda öne düşer, ani bir şokla uyanırsınız ya? Hani uyuyup uyumadığınızı bile tam anlayamazsınız da, ''Gözüm dalmış'' cümleleri de kifayetsiz kalır bir yandan. İşte o uykuya Microsleep deniyor.
Şöyle ki, beynimiz uyuduğunu algılayabilmesi için en azından bir ya da iki dakika uyuyor olmamız gerekiyor. Bu 5 ila 10 saniyelik hafif uyku durumu esnasında beyin dalgalarımız uykuya, fiziksel davranışlarımız ise uyanıklık haline işaret ediyor: Oturur durumdaysak oturmaya, ayaktaysak ayakta durabilmeye devam ediyoruz.
Bu birkaç saniyelik uyku durumu, dışardan gelen küçük bir etkenle bile bozuluyor; bir ses, bir tıkırtı, hafif bir rüzgar, dokunuş bizi yeniden kendimize getiriyor. Tabii kendimize gelmemiz de, -işte bu kısmını hepimiz ezbere biliyoruz, beynimize ani bir adrenalin pompalanmasıyla, hızlı bir şok yaşama şeklinde gerçekleşiyor.
Çünkü uyanıklıkla uyku arasında kalınan bu kısacık sürede aklımızda oluşan şeylere Hypnagogic duyular deniyor. Bu duyular aslında derin uykuda gördüğümüz rüyalarla aynı şeye işaret ediyor, ancak beynimiz uykuda olup olmadığımıza tam karar veremediği için gerçek sanabiliyoruz bu rüyaları, ve mutlaka hatırlıyoruz.
Bir düşünün; uyanır uyanmaz hatırladığınız, gerçek hayata tüm ayrıntılarıyla aktarabildiğiniz rüyalar bunlar, düşüncelerinizi özgür bırakabildiğiniz, yaratıcı fikirlerde tavan yaptığınız anlar... Eh, bu uykuyu insanlık tarihine damgasını vurmuş, 20. yüzyılın en inanılmaz fikirlerini üretmiş bu iki şahsiyet kendi çıkarları için kullanmayacak da kim kullanacak zaten?
Fotoğrafa aldanmayın, ''Bizim Asım Enişte de böyle uyuyor?'' diye düşünmeyin. Yöntem farklı.
Uykunuz geldiği, kendinizi yorgun hissettiğiniz an sandalyeye oturuyorsunuz ve avcunuza bir anahtarlık alıyorsunuz. Anahtarlığı aldığınız elinizin hemen altına, yere bir tabak, bir tepsi gibi anahtar düştüğünde ses çıkartabilecek bir şey bırakıyorsunuz. Anahtar elinizdeyken uykuya dalıyorsunuz. Kısa bir süre o anahtarlık elinizde kalıyor, çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi beyniniz uyuyor olduğunuzu algılayamıyor. Ama anladığı anda kaslarınızı serbest bırakıyor, elinizdeki anahtarlık da doğal olarak yere düşüyor, siz de düşen anahtarlığın gürültüsüyle Microsleep bittiği anda uyanmış oluyorsunuz.
O tehlike de tabii ki trafikteyken var.
Çünkü araştırmalara göre erkek sürücülerin %45'i, kadın sürücülerinse %22'si araba sürerken kısacık uyuyakalabiliyorlar, yani microsleep'i trafikteyken yaşıyorlar. Ve ölümlü trafik kazalarının neredeyse %20'si işte bu direksiyon başındaki microsleep yüzünden gerçekleşiyor.
Uykunuzun geldiğini hissettiğiniz anda kendinizi zorlamayın, sağa çekin. En az 150 miligram kafein içeren bir içecek için. Bu kafein miktarının vücudunuza 20 dakikadan önce etki etmeyeceğini hatırlayın ve 15 dakikalık bir uykuya dalın.
Uyandıktan sonra 5 dakika içinde, kafeinin de etkisiyle kendinize gelecek, güvenli bir şekilde yolculuğunuza devam edeceksiniz.
Kaynaklar: BBC.com & Eksisozluk.com