Denizlerde hayat S.O.S. veriyor

NEW YORK (İHA) - Denizlerdeki oksijensiz 'ölü bölge'lerin, balıkların ve diğer canlıların hayatını tehlikeye soktuğu bildirildi.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı raporundan derlenen bilgilere göre, dünya denizlerinde 'ölü bölge' denilen oksijensiz alanların sayısı 150'ye çıktı. Araştırmaya göre belirlenen toplam 150 ölü bölgenin 146'sı Avrupa ve ABD'nin Atlantik kıyılarında bulunuyor. Denizlerdeki ölü bölgeler, kanalizasyon, otomobillerden çıkan egzoz gazı, tarım ilaçları ve çevre kirliğinin sebep olduğu azotun aşırıya kaçmasından kaynaklanıyor. Uzmanlar, havada biriken azotun gökyüzünden aşağı denizlere aktığını ve planktonların (balıkların yediği en ufak bitki ve hayvan türleri) artmasına yol açtığını dile getiriyorlar. Oksijen yiyen planktonların sayısının artması da, uzun vadede denizlerdeki oksijenin azalmasına sebep oluyor. Balıklar, oksijenin azaldığı bölgelerden, normal düzeylerde oksijenin bulunduğu bölgelere yüzebilirlerken, tabanda yaşayan ve hızlı hareket edemeyen midye, ıstakoz, yengeç gibi canlılar ise oksijenin bittiği bölgelerden kaçamıyorlar.

Reklam
Reklam

Dünyanın bilinen en eski ölü bölgeleri Amerika'da Chesapeake Körfezi, Avrupa'da Baltik Denizi, İskandinavya'da Kattegat Boğazı, kuzey Adriyatik Denizi ve Karadeniz olarak biliniyordu. Bu tarihi ölü bölgelere daha sonra, Amerika kıtasının tüm tarım atıklarının Mississipi Nehri üzerinden aktığı Meksika Körfezi eklendi. Ölü bölgelerden Güney Amerika, Çin, Japonya, güney doğu Avustralya ve Yeni Zelanda'da da rastlandı.

Raporun dikkat çektiği bir diğer husus da küresel ısınmanın denizlerde ölü bölge oluşumunu tetiklediği gerçeği. İnsanoğlu, atmosferin ısınmasına yol açan karbon diyoksit emisyonunu ikiye katlarsa, bu yağmur rejimini küresel olarak değiştirebilir. Nehirlerdeki oksijen kaybı artabilir. Isınmaya paralel olarak yükselen sıcaklıklarla birlikte oksijen değerleri daha hızlı düşebilir. Bilim adamları 4 derecelik bir ısı yükselmesinin yüzde 30-60 civarında bir oksijen kaybına sebep olacağını tahmin ediyorlar.
Uzmanların ifade ettiğine göre, otomobil üreticilerinin, azot emisyonunu minimuma indirecek şekilde gerekli tasarım değişiklerini yapmaları gerekiyor. Gelecek yıllarda otomobil kullanımının artacağı ve egzoz gazlarından kaynaklanan kirlenmenin her yıl daha da tehlikeli boyutlara varacağı biliniyor. Fosil yakıtların yakılmasına dayalı enerjinin yerine alternatif enerji kaynaklarının denenmesi ve geliştirilmesi, gelecek nesiller için büyük önem taşıyor. Kanalizasyon ve fabrika atıklarının kıyılara ve ırmaklara akıtılmasının durdurulması gerekiyor.

Reklam
Reklam