WASHINGTON (İHA) - Denizler, özellikle dış etkenler nedeniyle kirleniyor ve bu da denizlerdeki yaşamı tehdit ediyor. Amerikan bilim dergisi "Scienes News"de yayınlanan, dünyadaki su ve su kaynaklarına ilişkin araştırmanın sonucuna göre ölü denizlerin sayısı artıyor. Denizlerdeki oksijenin azalması, sulardaki yaşamın son bulmasına neden oluyor.
"Scienes News"da yayınlanan makalede, yaşamla ilgili özelliklerini kaybeden sularla ilgili tespitlere değinildi ve dünyadaki deniz, okyanus ve sahil şeritlerinin çok büyük kısmında oksijenin azaldığına dikkat çekildi. Denizlerin oksijeninin azalmasıyla sudaki yaşam son bulduğu için, buralara "ölü alanlar" deniyor. Makalede, sadece Karadeniz'in ekolojik sisteminin son yıllarda yenilendiği belirtildi. 1990'lı yılların başında Karedeniz'in çok büyük bir bölümünde yayılan ölü alanlarda deniz yaşamı sona ermişti.
1960 yılından sonra dünyadaki su ve su kaynaklarında "ölü alanlar" her 10 yılda bir 2 katına çıktı. Birleşmiş Milletler'in bu yılın Mart ayında yayınladığı bir araştırmada da, dünya sularında 150 "ölü alan" bulunduğu belirtildi. Bunun nedeni ise, sulardaki oksijen azalması ve buna karşın nitrat gibi diğer zehirli kimyevi maddelerin artışı. Bu da denizlerdeki yaşamın son bulması sonucunu getiriyor.
Oksijenin azalması ve denizin kirlendiğinin ilk göstergesi, yosunların hızlı bir şekilde büyümesi. Hızla büyüyen ve kısa süre içinde ölen yosunlar, denizin dibine çökerek oksijeni hızla tüketen bakterilerin üremesine ortam hazırlıyor. Uzmanlar, denizlerde "ölü alanların" oluşmasında çevreyi kirleten insanların sorumlu olduğunu söylüyor. Bu kanıyı Karadeniz'de yaşananlarla kanıtlamak mümkün.
"Sciences News" dergisinin görüşlerine başvurduğu bilim adamları, Karadeniz'de son 30 yılda yaşananları örnek gösteriyor. 70'lı yılların başında Karadeniz'de ilk "ölü alanlar" tespit edildi. Buna neden olansa, eski sosyalist ülkelerin kontrolsüz bir şekilde suni gübre kullanmasıydı. Karadeniz'deki "ölü alanlar", kısa süre içinde 50 bin kilometre kareye yayıldı ve denizin ekolojik sistemini değiştirdi.
1980'li yıllarda ise Karadeniz'de birçok balık çeşidinin nesli tükenmiş, buna karşın deniz bitkilerini hızla tüketen deniz anaları türemişti. Bu yıllarda Karadeniz'deki "ölü alanlar", Belçika ve Hollanda'nın yüzölçümü kadar büyük bir alana yayıldı. Kirlenme sonunda öyle boyutlara vardı ki, deniz anaları bile dayanamadılar ve ancak Amerikan gemilerinin gövdesine yapışarak Karadeniz'e taşınan çok az oksijenle yaşamayı beceren deniz anaları ise Karadeniz'deki canlı yaşamı hızla tüketti.
Uzmanlar, bu dönemde Karadeniz'de yaşayan deniz analarının kaba hesapla 1 milyar tonu bulduğunu belirtmişti. Ama daha sonra beklenmedik birşey oldu ve Amerika'nın doğu sahillerinden gemilerle birlikte başka bir deniz anası çeşidinin Karadeniz'e gelmesi dengeyi biraz değiştirdi. Çünkü bu yeni çeşit deniz anası, bir önceki nesil deniz analarını yedi ve böylece ekolojik sistemde iyileşmeye yaşanmaya başlandı.
Uzmanlar, son yıllarda Karadeniz'de yeniden yaşamın başladığını belirtiyor. Bunda özellikle Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna'nın nitroselüloz madde içeren suni gübre kullanımını azaltması etkili oldu. Uzmanlar, zehirli kimyasal maddeler ve denizlerde "ölü alanlar" bağlantısına Karadeniz'in iyi bir örnek olduğunu söylüyor. Bilim adamları biyolojik tarımın yaygınlaşmasıyla bu sorunun önüne geçilebileceğini belirtiyorlar.