Pamukkale'yi turist olarak gezmek, doğa harikası bir yolculuğa çıkmak gibidir. Bembeyaz travertenler, doğal sıcak su kaynaklarının minerallerle buluşarak yüzyıllar boyunca oluşturduğu muhteşem bir görsel şölen sunar. Pamukkale'de gezilecek yerler yalnızca travertenlerle sınırlı değildir. Hierapolis Antik Kenti, buraya gelen ziyaretçilere Antik Roma’nın izlerini sunar. Tiyatrosu, tapınakları, antik hamamları ve geniş nekropol alanı, Pamukkale'nin kültürel zenginliğini gözler önüne serer. Özellikle antik havuzda yüzme deneyimi, tarih ve doğanın kucaklaştığı bu özel bölgede adeta bir terapi gibidir.
Pamukkale ilçesine adını veren ünlü travertenler, ilçe merkezine yaklaşık 17 kilometre uzaklıktadır. Bu bölgeye özel araç veya taksiyle ulaşılabileceği gibi, her 30 dakikada bir hareket eden Pamukkale minibüsleri de tercih edilebilir.
Bembeyaz bir görüntüye sahip olan travertenler, içlerinde termal su kaynakları barındırır ve bu mineralli sulardan sağlık amacıyla yararlanan pek çok ziyaretçi vardır. Travertenler üzerinde gezinti yaparak benzersiz doğa fotoğrafları çekmek mümkündür. Ayrıca, travertenlerin hemen yanı başında bulunan Hierapolis Antik Kenti de görülebilir; buradan antik kalıntılar eşliğinde, tarihi bir atmosfere tanıklık edebilirsiniz.
1988 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Pamukkale, Hierapolis Antik Kenti ile aynı bölgede bulunur. Sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın en önemli antik yerleşimlerinden biri olan Hierapolis de tıpkı travertenler gibi bu listeye dahil edilmiştir. "Kutsal Kent" anlamına gelen Hierapolis’in adı, antik dönemde içerisinde bulunan ve yüksek oranda karbondioksit gazı salınımı yapan bir mağaradan gelir. Bu mağaradaki yoğun karbondioksit, buraya yaklaşan küçük hayvanların ve kuşların ölümüne yol açtığı için bölgeye mistik bir anlam yüklenmiştir.
Pamukkale’nin Antik Havuzu, Apollon Tapınağı’nın hemen yanında yer alır ve 36 derece sabit sıcaklığıyla yıl boyunca ziyaretçilere termal bir deneyim sunar. Mineral bakımından zengin kaplıca suları, dinlendirici özellikleriyle öne çıkar. Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde Hierapolis ve çevresi, sağlık arayışıyla gelenlerin uğrak noktasıydı; o dönemde bölgede kurulan 15’ten fazla hamam, binlerce insana şifa sunduğu bilinmektedir.
Antik Havuz'un suyu, kalp rahatsızlıkları, damar sertliği, yüksek tansiyon, romatizma, deri ve göz hastalıkları, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıkları gibi çeşitli sağlık sorunlarına iyi geldiği bilinir. Ayrıca, içildiğinde sindirim sorunlarına da faydalı olduğu düşünülmektedir.
Apollon Tapınağı'nın kökeni, Geç Helenistik Dönem'e kadar uzanmaktadır ve Hierapolis'in en önemli tanrısı Apollon’a adanmıştır. Tapınak, dini ritüeller için kullanılan Plutonion adlı antik bir mağaranın üzerine inşa edilmiştir. Bu mağara, antik dönemde kutsal kabul edilmekteydi ve mitolojik olarak yeraltı tanrısı Pluton’a adanmıştı. Tapınağın kutsal alanı, birkaç teras üzerine kuruludur ve bu teraslar mermerden yapılmış geniş bir merdivenle birbirine bağlanır. Alt terasta ise dor düzeninde işlenmiş mermer sütunlar, tapınağın anıtsal görünümüne katkıda bulunarak geniş bir alanı çevirir.
Yeşildere Şelalesi'ne, Denizli’nin Çal ilçesine bağlı Sakızcılar Köyü üzerinden ulaşılabilir. Doğayla iç içe, sakin bir ortam sunan bu şelale, 55 metre yükseklikten akan suyu ve altında oluşan göleti ile ziyaretçilere huzurlu saatler vadeder. Şelalenin döküldüğü alanda, suyun aşındırmasıyla şekillenen yeşil renkli, süngerimsi kayalar görsel olarak büyüleyici bir manzara sunar. Bu eşsiz görüntüsü nedeniyle şelale, "Ağlayan Kaya" olarak da bilinir; suyun kayalardan akışı, gözyaşı döken bir kaya görünümüne benzetilmektedir.
Denizli'nin meşhur yiyecekleri arasında meşhur Denizli kebabı, ağızda dağılan lezzetiyle bilinir. Ayrıca, üzüm bağları dikkat çeker. Serinhisar ilçesinin leblebisi de ülke çapında ünlüdür. Buldan dokumaları, geleneksel el sanatlarının zarafetini yansıtır. Kaklık Mağarası, doğa tutkunları için bir başka cazibe merkezidir. Denizli, tarihi, doğası ve kültürüyle keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibidir.