Derebeylik yönetiminin en belirgin özelliği hem üzerinde yaşanılan toprakların hem de üzerinde yaşayan halkın mutlak otoritenin malı sayılmasıdır. Avrupa’daki siyasal yaşam Kavimler Göçü’nden çok etkilendi, bu sosyal gelişme; krallıkların halk üzerindeki otoritesinin sarsılmasına, zamanla savaş ve yağmaların çıkmasına neden oldu. Derebeylik sisteminin en önemli yıkılma nedenleri arasında 1789 yılında gerçekleşen ‘Fransız Devrimi ile birlikte coğrafi keşifler, haçlı seferleri ve avrupada sanayi çağına geçiş’ gösterilebilir.
Avrupadaki siyasal yaşam, Kavimler Göçü ile çok etkilendi. Bu sosyal gelişme ile avrupadaki krallıklar halklarının ve sahip oldukları toprakların hak ve hukukuna yeterince sahip çıkamadılar. Yağma ve savaşlar başladı. Bu durumda halkın yönetime olan güveni de sarsıldı. Krallar eski Roma kanunlarından esinlenerek kanun ve kurallar oluşturdular. Ülkelerini bir çeşit eyalet sistemi olan kontluklara, hatta daha küçük yönetim biçimlerine böldüler. Yönetime çeşitli isimlerde burjuva, soylu ya da rahipleri atayarak, onlara şato ve geniş araziler verdiler. Böylece Derebeylik yani feodalite ortaya çıktı.
Savaşlarda tüm varlığını kaybeden halk, hayattta kalabilme özürlüğünü devam ettirebilmek için bu yeni rejime sıkı sıkıya sarıldı. Gün geçtikçe soylular ve krallar, bağlılık yemini ile hizmet karşılığında bu arazileri emirlerindekilere paylaştırdılar. ( Himaye ve Tımar.) Böylece ‘Vassal’ ve ‘Süzeren’ler oluştu. Bağlılık yeminiyle koruma altına alınanlar Vassal’lar, onları koruyanlar da Süzeren’lerdi. Süzeren’ler Vassal’lara belirli bir kira karşılığında topraklarını işleme hakkı verdi. Böylece 9. Yüzyıldan itibaren sınıfsal farklılık ve hiyerarşik düzen daha belirlenerek derebeylik rejimi oluşmuş oldu.
Avrupadaki siyasal yaşam, Kavimler Göçü ile çok etkilendi. Bu sosyal gelişme ile avrupadaki krallıklar halklarının ve sahip oldukları toprakların hak ve hukukuna yeterince sahip çıkamadılar. Yağma ve savaşlar başladı. Bu durumda halkın yönetime olan güveni de sarsıldı. Krallar eski Roma kanunlarından esinlenerek kanun ve kurallar oluşturdular. Ülkelerini bir çeşit eyalet sistemi olan kontluklara, hatta daha küçük yönetim biçimlerine böldüler.
Yönetime çeşitli isimlerde burjuva, soylu ya da rahipleri atayarak, onlara şato ve geniş araziler verdiler. Böylece Derebeylik yani feodalite ortaya çıktı. Savaşlarda tüm varlığını kaybeden halk, hayattta kalabilme özürlüğünü devam ettirebilmek için bu yeni rejime sıkı sıkıya sarıldı. Gün geçtikçe soylular ve krallar, bağlılık yemini ile hizmet karşılığında bu arazileri emirlerindekilere paylaştırdılar. ( Himaye ve Tımar.)
Derebeylik sisteminin en önemli yıkılma nedenleri:
Süzeren’ler Vassal’lara belirli bir kira karşılığında topraklarını işleme hakkı verdi. Böylece 9. Yüzyıldan itibaren sınıfsal farklılık ve hiyerarşik düzen daha belirlenerek derebeylik rejimi oluşmuş oldu.
Haçlı seferleri sırasında derebeylerinin çoğu ölmüş ya da ordularını kaybetmiştir. Tarımsal faliyetlerin gerilemesi ve ticaretin gelişmesi yeniçağ başlangıcında coğrafi keşiflerin yapılması, papa ile krallar arasındaki çekişmelerin krallar lehine son bulması derken, zamanla krallıkların kavimler göçü ile otoritelerinin zayıflaması ve 15. Yüzyılda barutun bulunması ve ateşli silahların kullanılması bu küçük krallıkların ortadan kalkmasına, mutlak krallıkların güçlenmesine neden oldu. Yeniçağ’da Almanya hariç tüm avrupa ülkelerinde, Yakınçağ’da ise Almanya’da Derebeylik yani feodalite sona erdi.
Arazi mülkiyetine sahip olan soyluların topraklarında yaşayan halka, çalışmaları ve kendilerine sadık olmaları karşılığında güvenlik, para ve hizmet sağlaması düzenine ‘Feodalizm’ denir. Latin kökenli bir sözcük olan ‘Feodalizm’, taşınabilen değerli mal anlamına gelen ‘Feodum’dan (Tımar) türetilmiştir. Feodal halkın ideolojik örgütlenişi yukarıdan aşağıya, ‘korunan/ korunan’ düzenindedir. Yerelliğin baskın olduğu, merkezi otoritenin zayıflığı sözkonusudur.
Feodal yönetimin en belirgin özelliği sınıfsal oluşumlardır:
Soylular: Üretim yapan toprak işçilerinin yani köylülerin üzerinde olan hakim sınıf, yaşayan sınıfın ancak onda birini oluşturuyordu. Üretim yapmadan köylülerin üretiminden pay alırlardı. (Bazı coğrafyalarda ‘Senyör’ adı ile adlandırılırlardı.) Feodal beylikleri barış zamanlarında feodal beyliği ve malikaneyi yönetirken, savaş zamanlarında şövalye donanımlarını kuşanıp orduyu yönetmeye konuşlanırlardı. Kendi dünyalarında başka sıfatlarla hiyearşik bir sınıflama da oluşturmuşlardı. (Dük, Marki, Kont, Baron, Vikont vs.)
Ruhban Sınıfı: Katolik kilisesine bağlı ruhbani, güç odaklarıdır. Kilise ve manastır ileri gelenleri büyük arazilere sahiptirler. Ortaçağ’da Katolik dinsel ideolojinin hakim olduğu Avrupa’da Papa’nın yaptırım gücü çok yüksekteydi. Başrahip ve başkeşişler feodal beylerle aynı yetkilere malik oldular. Öyle ki; Frank Karolenj ve Kutsal Roma-Germen İmparatorları bile, Papa'nın önünde diz çöktürülerek taç giydiriliyordu.