Linda Geddes
Ünlü dedektif karakteri Sherlock Holmes'un temel önermesi şudur: "Ufak şeyler en önemli şeylerdir.”
Kendine özgü tersinden mantık yürütme yöntemiyle ve çoğunlukla fark edilemeyecek kadar küçük ayrıntılarda gizli delilleri açığa çıkararak çözülemeyen kriminal vakaları çözer Holmes.
Günümüz adli tıbbının kurucuları açısından da Sherlock Holmes esin kaynağı olmuştur. Onyıllar geçip de adli tıbbın başvurduğu yöntemler geliştikçe bu disiplinin mutlak doğruluğuna dair inanç da arttı. Fakat göz ardı edilen bir sorun vardı: Öznellik. Yani varılan yargılarda kesin gerçeklerden ziyade bilim insanının kendi kişisel fikirlerinin ağır basması sorunu.
Yargılanan bilimÖrneğin, Donald Gates adlı bir hükümlü Aralık 2009'da Arizona cezaevinden çıktığında, işlemediği bir tecavüz ve cinayet suçundan 28 yıl hapis yatmıştı. Bugün ise bu hükmü giymesinde kullanılan adli tıp tekniğinin, mikroskobik saç analizinin doğruluğu sorgulanıyor.
İnsan saçı olay mahallinde en yaygın bulunan delillerdendir. 1980'lerde ve 90'larda ABD'deki adli tıp uzmanları olay yerinde bulunan saç ile şüpheli şahsın saçı arasındaki fiziksel farkları inceliyordu. Donald Gates'e de aynı uygulama yapılmıştı.
1982'de mahkemeye çıkarıldığında, FBI uzmanı, maktulün üzerinde bulunan saçın Gates'inki ile benzer özelliklere sahip olduğunu, bu saçın başkasına ait olma ihtimalinin 10.000'de bir olduğunu söylemişti.
Fakat hatalı mahkeme kararlarını DNA delilleriyle bozan Innocence Project adlı kurum uzmanları, saç analizinin öznel olduğunu, bir uzmanın benzer dediğine bir başkasının karşı çıkabileceğini, ihtimalleri orantıyla ifade etmenin ise belli bir veriye dayanmadığını belirtiyor.
DNA testleri yapılarak bu saçın Donald Gates'e ait olmadığı sonucu çıkınca Gates serbest bırakıldı. Ardından gelen iki ayrı hatalı mahkumiyet tespitiyle birlikte FBI, geçmişte kendi uzmanlarının tanıklık ettiği binlerce davayı gözden geçirme kararı aldı.
Geçen ay yapılan açıklamada, incelenen 268 davada bilimsel olarak geçersiz sayılacak tanıklıklara başvurulduğu veya başka hataların yapıldığı belirtildi. Bu davalarda 33 idam cezası verilmiş ve bunlardan 9'u uygulanmıştı.
Bu incelemelerin ardından bazı davaların yeniden görülmesi, bazılarının beraatla sonuçlanması bekleniyor.
‘Haksız mahkumiyetler'Öyle ki parmak izi analizi gibi delillerde bile hata payının olabileceği belirtiliyor. Araştırmalar, aynı uzmanın aynı parmak izleri konusunda farklı durumlarda farklı sonuçlara varabileceğini gösteriyor.
Bu verilerden yola çıkan ABD Bilimler Akademisi 2009'da adli tıbbın durumu hakkında bir rapor yayımladı. Raporda, "Hatalı adli tıp analizlerine dayalı uzman ifadeleri bazı suçsuz insanların haksız yere mahkum edilmesine katkıda bulunmuş olabilir,” deniyordu.
Rapor sadece ABD'deki adli tıp kurumu açısından değil, bütün dünyada önemli bir soruna dikkat çekiyordu. İskoçya'daki Dundee Üniversitesi adli tıp profesörü Nic Daeid, rapor "farklı delilleri inceleme ve yorumlamada kullandığımız farklı yöntemlerdeki önemli bilimsel eksiklikleri açığa çıkardı,” diyor.
DNA analizi güvenilir mi?Adli tıpta en objektif yöntemin DNA analizi olduğu düşünülüyor. Fakat bu konuda da temkinli olmak gerekiyor. Örneğin, ABD'deki bir toplu tecavüz davasında farklı uzmanlar sanığın DNA profili ile ilgili farklı sonuçlara varmıştı.
Fakat adli tıbbın öznel olması demek bu uzmanların ifadelerinin güvenilir olmaması değil, taraflı olması ve farklı durumların yaratacağı etkilere açık olması şeklinde algılanmalıdır.
Bu uzmanların değerlendirmelerini yolundan saptıracak gereksiz bilgilere karşı donanımlı olmak gerekir. Örneğin şüphelinin görgü tanıkları tarafından olay mevkiinde görüldüğü ya da geçmişte benzer suçlardan tutuklandığı yönündeki bilgiler onların değerlendirmelerini nesnellikten uzaklaştırabilir. Yani sadece o an yapmaları gereken işle ilgili bilgiler verilmeli, ekstra bilgi yüklemesi yapılmamalıdır.
ABD'de adli tıp uzmanlarının çalışmalarını düzenlemek amacıyla bir komisyon kuruldu. Fakat bu kurumun itibarını korumak için başka adımların da atılması gerekiyor.
Eleme ve kanıt konusunda ise yine Sherlock Holmes'e başvuracak olursak "Diğer bütün faktörleri elediğimizde geriye kalan şey doğru olmalı,” anlayışı işe yarayabilir diyebiliriz.
Bu makalenin İngilizce aslını BBC Future'da okuyabilirsiniz.
Dergideki diğer makalelere buradan ulaşabilirsiniz.