Devir imece devri...

Zor bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz aynı anda çok yönlü sınavlara tabi tutuluyoruz. İşin sağlık tarafı ayrı, ekonomik tarafı ayrı, insani tarafı ayrı. İlerleyen bu kadar teknolojiye rağmen küçücük bir virüs dünyayı darmadağın etti. Hayranlıkla izlediğimiz büyük ve zengin devletler ne yapacaklarını şaşırdılar. Şimdi aynı devletleri şaşkınlıkla izliyoruz. Onlar ki, çok güveniyorlardı kendilerine. Bu derece darmaduman olmaları onları da hayrete düşürmüştür herhalde.

Bizde sağlık kısmında devlet elinden geleni yapıyor doktorlarımız da çok iyiler. Halk da biraz bilinçli olursa inşallah birkaç ay içerisinde atlatacağız bu salgını. Burada önemli olan dayanışmayı yeniden hatırlamak ve bu zor günleri ihtiyaç sahiplerine destek olarak atlatmak.

Devletimiz elinden geleni yapıyor tabi ama burada herkese iş düşüyor. Her şeyi devletten beklemememiz gerekiyor. Daha önceki konuşmalarımda da söyledim. Maalesef bu krize tek ayak üstünde yakalandı devletimiz. Bir yandan savaş, bir yandan Suriye derken hazırlıksız yakalandık salgına. Bu yüzden bir an önce halkça seferber olmalıyız.

Reklam
Reklam

Sokağa çıkma yasaklarını gençler bilmez ama biz biliyoruz. 12 Eylül’ü gördük biz, o zaman da sokağa çıkma yasağı vardı. Çok sıkıntılı günlerden geçtik. Kıtlık gördük. Ama bir olduk birlik olduk; menemen yedik, yumurta kırdık şatafatlı yemekleri aramadık. Makarna stoklamadık. Bulgurumuz, unumuz vardı. Rahmetli babacığım fazla fazla alırdı unu. Konu kumşuya da dağıtırdık. Ev yapımı sıcacık ekmeğimiz bir de küflü peynirimiz olunca ötesini aramazdık. Sadece bulgur pilavı ile karnımızı doyurur çeşit çeşit yemek aramazdık. Çünkü israf etmezdik. Nimetin kıymeti vardı. Kıtlık görmüştük ve o kıtlığa rağmen biz elimizde kısıtlı olandan ihtiyaç sahibine verirdik.

Şimdi marketlerde alışveriş arabalarına bakıyorum. Temel ihtiyaç diyebileceğimiz şeyler bir yana market arabaları abur cuburla dolu. Zaman zaman biz de yapıyoruz. Çocuklar yesin diye alıyoruz. Ama yanlış. Hem sağlıksız hem de israf. Ben çocukken abur cubur bilmezdim. Bizim dönemin çocuklarının da bildiğini sanmıyorum. Ayda yılda bir dayımın dükkanına gittiğimde Şirin dayım parmak çikolata verirdi. Onu da yemeye kıyamazdım bitecek diye. Bir ısırık alır saklardım ertesi güne. Bu varlık içinde yokluk yaşayalım olarak anlaşılmasın. Olan, alacağını istediği gibi bol bol alsın ona lafım yok ama aldığından olmayana verebilsin. Biz şu anda böyle bir dönemdeyiz. Geçen yazımda da söyledim, hepimiz de bunu biliyorum zaten. İşsiz kalan insanlar oldu, evine ekmek alamayan, çocuğuna süt alamayan insanlar var. Akşam sofrasına bir tas çorba koyamayan insanlar var. Devlet bir yere kadar yetişebilir bu insanlara. Asıl görev bize düşüyor, halka.

Reklam
Reklam

Hatırlayalım! Köylerdeki imeceyi hatırlayalım. Nasıl herkes el birliği ile birbiri için seferber olurdu. Atalarımızı hatırlayalım. Ramazan ayı geliyor toplumsal yardımlaşmayı biz çocukluğumuzda çok gördük. Ramazan’da geçen seneye kadar şatafatlı iftar sofraları kurulurdu beş yıldızlı otellerde. İftar çadırları kurulurdu. Bu sene coronadan dolayı iftar çadırı da iftar yemeği de olmaz ama kazanlar yine kaynasın. Belediyeler ihtiyaç sahiplerine dağıtsın. Ramazan ayı bereket ayı. Bundan herkes nasiplensin amaç.

Herkes mahallesini bilir. Kim ne durumda, kimin ne kadar ihtiyacı var? Biz de bireysel olarak bunu tespit edebiliriz. En yakınımızdan başlayarak; akraba, komşu, eş, dost kim varsa onlara el uzatabiliriz. Belki erzak, belki giysi, belki çocuğuna burs. Ne olursa. Gücümüz ne kadarına yetiyorsa. Bizim kökenimizde var bu dayanışma ruhu. Dinimiz de bunu emrediyor.
Bu dönem birlik beraberlik zamanı. Biz Türkler bunu çok iyi gerçekleştiriyoruz. Çünkü ortak hedeflerimiz ve ortak ülkülerimiz var. Buna din deyin, milliyetçilik deyin, vatan sevgisi deyin... ne derseniz deyin. Herkesin ortak paydada buluşacağı bir gerekçesi var. Bu ortak payda Türkiye Cumhuriyeti. Ben bu ülkenin vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum. Bunun için bir sürü sebebim var. Mesela dinimiz. Herkes Müslüman olmak zorunda değil. Bizim dinimiz herkese salgılı. Geçen sene Darülaceze’ye bir iftara gitmiştim. Bir şey gördüm çok etkilendim. Atalarımla gurur duydum. Hem kilise hem bir havra hem bir mescit. Dönemin padişahı imparatorluk içerisindeki ihtiyacı olan bütün ihtiyaç sahibi yaşlılar için devlet kanalı ile güzel bir bakım evi yapmış. İçine de üç büyük dine hitap eden imaretler yapmış. İşte biz böyle ataların torunlarıyız.

Reklam
Reklam

İktidar olsun muhalefet olsun… Buradan sesleniyorum. Bu işten kimse siyasi bir rant çıkarmasın. Bu millet şu anda büyük bir kurtuluş savaşı veriyor. Zaman birlik ve beraberlik zamanı. Bütün eller birleşmeli. Toplum inanılmaz derecede bir araya gelmeli. Şu anda savaştığımız şey görünmez bir düşman. Çanakkale’de 7 düvele karşı savaşmışız ama şu anda karşımızdaki düşmanı göremiyoruz. Bu düşman canımızı ve paramızı etkiliyor.

Fakat şu sözü unutmayalım!

"Paranı kaybedersen hiçbir şeyini, sağlığını kaybedersen hayatının yarısını, umudunu kaybedersen hayatının tamamını yitirirsin." Confucius.

Bu yüzden umudumuzu hiçbir konuda kaybetmeyeceğiz. Mevlana’nın, Hacı Bektaşi Veli’nin bundan yıllarca önce öğütlediği hoşgörüye sarılacağız. Birbirimize sarılacağız. Birbirimize dayanağız. Yaralarımızı birlikte saracağız.

Amerika’daki Avrupa’daki olaylara hayretle bakıyorum. Hani bunlar dünyanın en zengin devletleriydi. Şu anda oralarda olmadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Corona ne zengin ne fakir hiçbirini ayrıt etmiyor. O yüzden bizim atalarımızdan ders almamız lazım. Gösteriş yapmadan, insan onurunu kırmadan el birliği ile yardım etmeye kendimizi adamamız lazım şu dönemde. Mesela bu sene kimse tatile gitmesin. Bu sene ahiret için yatırım yapalım. Zira ne diyor Hz. Ali,”Dünya adamı olma ahiret adamı ol. Bu dünyada amel var hesap yok. Ahirette amel yok hesap var.” İşte bize fırsat. Hani sınav sınav diyoruz ya. İşte sıvan konumuz. Vicdanlı olmak. İsrafı önlemek. Yardımlaşmak. Hoşgörülü olmak. Kucaklamak her şeyi, Yaradan’dan ötürü.

Reklam
Reklam

Virüs gerçeğine dönersek eğer, zira ne olacak bu işin sonu diye merak içerisindeyiz hepimiz.

Bir yıl içerisinde toplumun yüzde 70, 80’ni bu virüsü geçirecek. Bu arada aşı bulunur, ilaç bulunur, mutasyon gerçekleşir onu bilemem. Ne kadar geç bu virüsle tanışırsak o kadar iyi olacak. Korkmayacağız bu virüsten, korunmaya devam edeceğiz. Son rakamlarda 65 yaş üzeri yakalanma oranı yüzde 35’lerdeyken şimdi yüzde 15’lere düştü. Demek ki dışarı çıkmayınca hastalanmıyor insanlar. Türkiye’de ölüm oranları düşük yoğun bakım oranları da öyle. İyiye gidecek inşallah. Esas haziran ayından sonra ekonomik virüsle uğraşacağız. Onu kaldırmak biraz daha zor olacak. Şimdi yardımla değirmen dönmeye çalışıyor ama sonrasında el birliği ve imece ile ekonomik krizi de hep beraber yenmeliyiz. Bu yüzden umudumuzu asla kaybetmemeliyiz. Umudumuzu kaybedersek, birbirimize destek olmazsak, baltalarsak asıl o zaman gerçek yıkımı yaşarız.

Prof. Dr. Yusuf Kalko