ANKARA (ANKA) -MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tüm hesabını "Başkan" olmak üzerine yaptığını belirtirken, "Başbakan kafasında Cumhurbaşkanlığına giden yol haritasını çoktan belirlemiştir. Bu kapsamda Abdullah Gül devre dışı bırakılmış, tufaya gelerek kardeş kazığı yemiş ve meşgule alınmıştır" dedi.
Partisinin TBMM Grubunda konuşan Bahçeli, ilk olarak TBMM'nin 94.kuruluş yıldönümünü kutladı. Gerçek istiklalin ana merkezinin TBMM olduğunu belirterek, "Dün kadim bir medeniyetten yeni bir doğruluş vardı, bugün ise olgunluk çağına gelmiş, rüştünü ispatlamış bir devletimiz bulunmaktadır" dedi.
Bahçeli şöyle devam etti:
"Şunu bilmek lazımdır ki, yeni Türkiye hezeyanları ilk Meclis'in aziz hatırlarını inkârdır. Yeni Türkiye çekilen çileleri yok saymak, şehidin, şühedanın kemiklerini sızlatmak, ruhlarını incitmektir. Yeni Türkiye, bir yanda Kuva-yi Milliye'yi hakir gören, diğer yanda Kuva-yi İnzibatiye'yi referans alan içimizdeki yabancı beslemelerinin icadıdır.
Yeni Türkiye lafları; Çanakkale'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da başı ezilen, İzmir'de denize süpürülen düşman emellerinin son kez dirilişi, son şanslarını kullanışıdır. Yeni Türkiye musibeti, numaralı Cumhuriyetçilerin içinde saklandığı ihanet projesidir. Bir devleti yenilemek, reforma tabi tutmak, eksik ve gediğini gidermek bir şey, yeni bir devlet tantanasını ayarı bozuk düdük gibi öttürmek başka bir şeydir.
Başbakan'ın Yeni Türkiye'si, 23 Nisan 1920'nin iflası, hiçe sayılmasıdır. Başbakan'ın Yeni Türkiye'si, 29 Ekim 1923'ü azgın ve alçaklardan kurulu idam mangasının önüne çıkarmaktır. Ve Başbakan'ın Yeni Türkiye'si Türkiye Cumhuriyeti'ne ölüm fermanı hazırlama ahlaksızlığıdır. Şimdi Başbakan kalkacak ve ilk Meclis'ten örnekler vererek, bazı sözleri kullanarak bölücü niyetlerine kapak arayacak, Yeni Türkiye masalına devam edecektir. 94 yıl önce açılan bu millet eserinden gayri meşru ve gayri milli politikaları için kendine uygun malzeme toplamaya çalışacaktır.
Bu şunu dedi, şu bunu dedi diyerek ilk Meclisimizin saygınlığıyla oynayacak, bazı ifadeleri, dönemin şartları gereği açıklanmış bazı düşünceleri çarpıtarak kendi sinsi planlarına paravan yapacaktır. Başbakan Erdoğan ve zihniyeti TBMM'de görev yapsa da, talihsiz bir şekilde hükümet görevini ifa etse de, ilk Meclis'e bakınca bambaşka şeyler görmekte, bambaşka sonuçlar çıkarmaktadır. Hemen belirtmeliyim ki, 23 Nisan 1920 Başbakan Erdoğan ve çevresinin anti tezidir.
İlk Meclis'te elbette görüşler, elbette fikirler farklıdır. Fakat yine de fes takan, kalpak ve sarık giyen yan yanadır.
Milletimizin tüm güzellikleri ilk Meclis'in sıralarındadır."
Türkiye Cumhuriyeti'nin esaslarına ve ilkelerine nankörlük yapmanın birinci dereceden suç ve ihanet olduğunu belirten Bahçeli, "Başbakan Erdoğan yeni bir şey arıyorsa, yeni düşü kuruyorsa önce eskimiş, pörsümüş, tavsamış, kararmış, suyu çıkmış vicdanını ve anlayışını gözden geçirmelidir. Bizim eski diyerek vazgeçeceğimiz bir şey yoktur" dedi. Türkiye'nin yeni ve tehlikeli tartışmalara kilitlendiğini vurgulayan Bahçeli, "Bu gidişat hayra alamet değildir. Bugünkü ülke manzarası iç açıcı olmadığı gibi, yakın vadede de birçok sıkıntı ve açmazın belireceğini göstermektedir. Şu günlerde gündemi rekor düzeyde meşgul eden, tüm gelişmelerin istikametini çizen, herkesin fikir ileri sürdüğü hiç şüphesiz ki Cumhurbaşkanı Seçimi'dir. Anlaşılan önümüzdeki yaz mevsimi gerek iklim şartlarından gerekse de siyasi olaylardan dolayı oldukça sıcak ve yoğun geçecektir" diyerek şunları söyledi:
"Teessüfle takip ediyoruz ki, Türkiye'de sanki Cumhurbaşkanı değil AKP'ye genel başkan seçilecektir. Zannedersiniz ki, önümüzdeki 10 Ağustos'ta AKP'nin kurultayı toplanacak, delegeler ismi önceden belli olan zatı seçecektir. Şu işe bakınız ki, Cumhurbaşkanı Seçimi'ne 110 gün kala sandıklar kurulmuş, oylar sayılmış, karar verilmiş, netice belli olmuştur.
Yani 110 gün sonra bir formalite yerine getirilecek, yasal bir zorunluluğun icabı istenmese de yapılacaktır.
Demokratik kültürün, demokratik kuralların, demokratik teamüllerin, demokratik usullerin hilafına ne varsa Türkiye'de dolaşıma girmiştir. Yine görüyoruz ki AKP, Cumhurbaşkanlığını tekeline almış, üzerine kapaklanmış, mızmızlanarak neredeyse kimseye yar etmem demeye getirmiştir. Önce şunu ifade etmek zorundayım ki, demokrasilerde hiçbir seçimin sonucu baştan belli değildir. Sandıktan kimin çıkıp çıkmayacağını, kimin seçilip seçilmeyeceğini kestirmek, kesin yargıya varmak bir defa demokrasinin ruhuna aykırıdır.
Cumhurbaşkanı'na AKP'nin karanlık odaları değil, Türk milleti karar verecektir. 12'nci Cumhurbaşkanı'nın kim olduğuna dair son sözü; AKP'nin Başkanlık Divanı, MYK'sı, milletvekilleri veya bir başka organı değil, aziz milletimiz söyleyecektir. Siyasi kâhinlik, siyasi dalkavukluk ve saray soytarılığı yapanların milli iradeye saygısız davrandıklarını bilmeleri lazımdır. Cumhurbaşkanlığını çantada keklik gören ahmakların mahcubiyetten insan içine çıkamayacakları günler de inşallah yakındır. 30 Mart'ı takip eden günden itibaren AKP kanadından paylaşılan ve kamuoyuna servis edilen fikir yığını aslında doğrudan doğruya Başbakan Erdoğan izinli ve icazetlidir. Önce Gül mü, Erdoğan mı tartışmaları gündemi aşırı derecede oyalamıştır. Kimi zaman bu ikili arasında becayiş öngörülmüş, kimi zaman mevcut yerlerini muhafaza edecekleri ileri sürülmüş, kimi zaman daha farklı formüller AKP'nin izbe odalarında kurgulanmış ve tedavüle sokulmuştur. Yerel Seçimlerden sonra, Sayın Gül'ün Cumhurbaşkanlığı süreciyle ilgili belirsizlikleri, 'otururuz konuşuruz' sözüyle giderme gayesi Başbakan'da yankı bulmuş ve paylaşılmıştır.
Sayın Gül'e AKP kaynaklı etkili bir blokaj yapıldığı görülmektedir. Parti genel başkanlığına ve Başbakanlık görevine oturmasına istekli ve itiraz edenlerin değişik zeminlerde seslerini yükselttikleri de bir gerçektir. Ayrıca 'borcumuzu ödedik, aradan çekilsin, Erdoğan isterse Cumhurbaşkanı olur, Gül de buna saygı duyar'beyanları açık bir şekilde Başbakan Erdoğan'ın lehine kulis faaliyeti yürütenlerin algı operasyonudur. Görülüyor ki, Başbakan Erdoğan kararını çoktan vermiştir. Sadece prosedür gereği etrafına ve partisinin yetkili kurullarına danışmaktadır. Sayın Gül'ün karşısına çıkmadan tüm taşların yerine oturmasını ve elinin güçlü olmasını arzulamaktadır.
Başbakan kardeşine oyun oynamakta, ayağına çelme takmakta, önüne takoz koymakta, kenara çekmek ve minderde tuş etmek için son kozlarını gözden geçirmektedir. Hele ki, Başbakan'ın; terleyen, koşan aktif bir Cumhurbaşkanı'ndan bahsetmesi, seçilmesi halinde ise yetkilerini tam olarak kullanacağını ve halkın Cumhurbaşkanı olacağını iddia etmesi Sayın Gül'ü rencide eden ve başarısızlığını rumuzlu sözlerle yüzüne vuran nezaketsiz bir tavırdır. Demek ki, son yedi yıldır Çankaya'da pasif duran, koşmayan ve terlemeyen bir Cumhurbaşkanı vardır. Demek ki, son yedi yıldır, yetkilerini tam olarak kullanmaktan bihaber ve halkın Cumhurbaşkanı olmak gibi bir kaygısı bulunmayan bir kişi Çankaya'da oturmaktadır.
Başbakan Erdoğan'ın maksatlı sözlerinden anlaşılan ve çıkan sonuç budur. Başbakan kişiliğinin alametleri arasında fazlaca yer eden Brütüslüğü dört ayaklı koltuk uğruna kadim arkadaşına da reva görmüştür."
Bahçeli, Ak Partinin geleceğinin millet tarafından tayin edileceğini ifade ederek, "Başbakan Erdoğan karşısındaki bütün engelleri, muhtemel yol kazalarını bertaraf etme telaşındadır. Ancak Başbakan boş yere hayal kurmakta, kendisini boşu boşuna meşgul etmektedir. Zira 12'nci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmayacaktır" dedi. Cumhurbaşkanının niteliklerinin Anayasa ve kanunlarda belli olduğunu ifade eden Bahçeli, "İktidarı kanunsuzluğun zirve yaptığı bir Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olması halinde yargıyla ilgili yetki ve görevleri adaletli ve vicdanlara uygun şekilde yerine getirmesi nasıl mümkün olacaktır? Demokrasiyi rafa kaldırmış, çoğulculuğu yanlış yorumlamış, Meclis grubunu el kaldır-indir parantezine almış bir Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olması halinde yasamayla ilgili yetki ve görevleri ifa etmesine hangi mantıkla inanılacaktır?" diye sordu ve şöyle devam etti:
"Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa, ki bize göre imkânsızdır, sadece ve sadece bir yetkisini adam gibi kullanacaktır; Bu da; sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmaktır. Burada gizli amaç PKK ve KCK'lıları teker teker serbest bırakmak ve hatta işi İmralı canisine kadar götürmektir. Bizim üzerinde durduğumuz bir diğer mesele de Cumhurbaşkanı'nın görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde edeceği yemindir. Objektif bir şekilde herkes kalbinin ve aklının sesini dinleyerek itiraf etsin.
Recep Tayyip Erdoğan'a bu yemin yakışmakta mıdır? Hadi yakıştı diyelim, hadi bu yemini de etti kabul edelim; pekâlâ bu yemine sadık kalacağını yandaş ve yağcılar dışında kim söyleyecek, kimler garanti edecektir? Başbakan hangi yeminini tutmuştur da yenisine uyması beklenecektir?
Yalancının yemini, Kilise'de namaza durduğunu söyleyen akıl ve iman fukarası bir sahtekârın hezeyanlarından farksızdır.
Başbakan yeminleri bozarak, ilkelerini çiğneyerek 12 yılı adımlamıştır. Cumhurbaşkanı olacak kişi önce Türk milletini zihnen ve ahlaken kabullenecektir. Cumhurbaşkanı olacak kişi temsil etmekle mükellef olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne saygı duymalı ve riayet etmelidir. Çankaya köşkünde milletin birliği konusunda herhangi bir muammalı fikri olmayan, geçmişinde akçeli işlere bulaşmamış tertemiz bir kişi bulunmalıdır. Türk milleti topyekûn bakınca 'işte benim Cumhurbaşkanım' diyebilecek birisini bu yüksek göreve seçecektir. Rüşvete elini kaptırmış birisi Çankaya'nın yollarını çıkamaz.
Fitne ve fesattan örümceklenmiş yüreklerle Çankaya yokuşu aşılamaz. Mustafa Kemal'e ayyaş diyen, katliamcı yaftası vurma teşebbüsünde bulunan birisinden Gazi'nin emanetine liyakat istense de görülemez. Cumhuriyet'e şaşı bakarak Yeni Türkiye aylaklığına çivilenen bir aymazdan, eski diyerek değersizleştirdiği 29 Ekim 1923'ün 12'nci temsilciliğine talipkar olması bir anlam ifade etmez. Bundan sonrası kendisi adına karanlıktır. Bundan sonra gideceği ve oturacağı tek yer ise Yüce Divan'daki sanık sandalyesidir."
Başbakan Erdoğan'ın tüm hesabını "Başkan" olmaya yönelik yaptığının altını çizen Bahçeli, "Bunun için muhtemel bir anayasa değişikliğiyle emeline ulaşmayı hedefine koymuştur. Başbakan kafasında Cumhurbaşkanlığına giden yol haritasını çoktan belirlemiştir" dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün devre dışı bırakıldığını iddia eden MHP Lideri, şöyle devam etti:
"Bu kapsamda Sayın Abdullah Gül devre dışı bırakılmış, tufaya gelerek kardeş kazığı yemiş ve meşgule alınmıştır.
Başbakan Erdoğan kendisine mani olacak her ihtimali ortadan kaldırmak için kavga ve iftira seferine koyulmuştur.
Aklınca, Anayasa engeline takılmamak amacıyla, en geç bu yılın Haziran ayının ilk haftasına kadar seçim sistemini değiştirerek önümüzdeki Genel Seçimlerde AKP'yi avantajlı bir duruma getirmeyi planlamaktadır. Daha sonra partiyi emanetçi ve emin olacağı birisine teslim etmeyi, arkasından da BDP-PKK desteğiyle Çankaya'ya çıkmayı ümit etmektedir.
Başbakan'ın hal ve tavırları bu yöndedir. Nihayetinde AKP'nin 25'nci Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri'nden alacağı sonuçlara göre ya Başkanlık vizesi alacak, ya partili Cumhurbaşkanlığı sistemini kuracak ya da avucunu yalayacaktır.
Başbakan Erdoğan'ın Dar Bölge Seçim Sistemi'ni Meclis gündemine getireceklerini söylemesi aslında gelecekteki diktatörlük özlemini bugünden açık etmesine vesile olmuştur.
Biz henüz ham halde bulunan seçim sistemi tartışmasına ayrıntılı şekilde girmek istemiyor, bu konudaki değerlendirmelerimizi sonraya bırakıyoruz. Ancak şunun bilinmesini isterim ki, hangi seçim sistemi olursa olsun Milliyetçi Hareket Partisi mücadelesini inanmışlıkla sürdürecek, hiçbir ayak oyunundan çekinmeyecek ve iktidar yolundan hiçbir tertip çeviremeyecektir. Malumunuz 17 ve 25 Aralık 2013'de yakın zamanın en büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu yapılmıştır. Bu çerçevede İranlı avantacının ve rüşvet simsarının pislikleri de bir bir dökülmüştür.
Bakanları rüşvet kümesine alan bu kişidir. Başbakan ve hükümetini kafesleyen ve şu ibretlik duruma bakınız ki kendisini hayırsever olarak kabullendiren bu sözde işadamıdır. Hanedan mensuplarını menfaat karşılığında haram Dolar ve Euroya boğan, bakan çocuklarını kara para esiri yapan bu kaçakçıdır.
Bir gün Türkiye'de hâkimlerin olduğunu herkes görecektir. Bir gün adaletin kazanacağına herkes şahitlik edecektir.
Bir gün 17-25 rakamlarını kabus gibi gören Başbakan ve şürekası yargı önüne Allah'ın izniyle çıkacaktır. Ve Başbakan tarihe Onyedi Yirmişbeş Recep Tayyip Erdoğan olarak geçecek, hafızalara bu sıfatla kazınacaktır."