DHA İSTANBUL BÜLTENİ - 3 

1- İBRAHİM KALIN: (PYD'YE DESTEK) BİZİM ULUSAL GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDER HALE GELDİ"  * Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, "Biz de çok sıkı çalışmalar yapıyoruz.

1- İBRAHİM KALIN: (PYD'YE DESTEK) BİZİM ULUSAL GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDER HALE GELDİ"

* Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın,

"Biz de çok sıkı çalışmalar yapıyoruz. İdlib Anlaşması'yla ilgili olarak, kesinlikle şimdiye kadarki en iyi haberin bu olduğunu söyleyebiliriz Suriye resmi söz konusu olduğunda. Bu, Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan'ın çabasıyla gerçekleşti"

"Türkiye bu yükü tek başına taşıyamaz, diğer uluslararası oyuncular ve uluslararası çevrelerin sorumlulukları üstlenmesi gerekiyor. Türkiye'ye 'Harika bir iş çıkardınız, teşekkürler' diyerek olmaz. Problem daha büyük, daha derin ve günbegün daha da derinleşiyor"

Reklam
Reklam

"Suriye'deki Amerikan askeri mevcudiyeti DEAŞ'la alakalı olmamaya başladı çünkü 'DEAŞ büyük ölçüde yenilgiye uğratıldı.' demişlerdi. Sonra PYD'yi desteklemeye başladılar. Bu da bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eder hale geldi"

"Şimdi 'DEAŞ'ın kalıcı olarak yenilgiye uğratıldığından emin olunması gerekiyor' diyorlar. Biliyoruz ki derinde asıl amaç bu değil, İran'a ve Suriye'ye karşı askeri mevcudiyet oluşturmaya çalışıyorlar"

Haber: Gülseli KENARLI - Kamera: Güven USTA / İSTANBUL DHA
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, "Suriye'deki Amerikan askeri mevcudiyeti DEAŞ'la alakalı olmamaya başladı çünkü 'DEAŞ büyük ölçüde yenilgiye uğratıldı' demişlerdi. Sonra PYD'yi desteklemeye başladılar. Bu da bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eder hale geldi" diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, TRT World Forum'un ikinci gününde "Bölgesel Aktörler ve Orta Doğu'da Değişen Güvenlik Denklemi" panelinde konuştu.
İbrahim Kalın, "Dünya kendisini artan tek taraflılık, yükselen ırkçılık konusunda güvensiz hissediyor. 'Ben güçlüyüm, onun için ben haklıyım' yaklaşımı güvensizliğe neden oluyor. Ben kendimi güvensiz hissediyorum bazı politik lider veya dünya lideri 'Ben sana üstünüm çünkü x, y, z benim' dediğinde. Mesela dünyadaki en kuvvetli başkan, 'Başka bir egemen olsa iki hafta sağ kalamazsınız' dediğinde herkes kendini güvensiz hissediyor. İnsan sorumluluk almalı. Bu tarz politik duruşu da zaten biraz sorgulamalıyız; Ortadoğu'da, Körfez'de güvenlik demeden önce. Güvenlik global bir problem, sadece Müslüman ülkeler, Müslüman uluslar veya Ortadoğuyla ilgili değil. Ben kendimi gayet güvensiz hissediyorum İslamofobi Avrupa'da yükselirken gördüğümde" dedi.

Reklam
Reklam

MÜSLÜMAN AZINLIKLAR
Kalın, "Müslüman azınlıklar yaşadıkları toplumlara entegre olmak için ellerinden geleni yapıyor. Kanunlara, kurallara, düzenlemelere uyuyor, topluma katkı sağlıyor. Ancak hala 'dışarıdan' ve 'problem yaratan' olarak görülüyor. Mesela Alman-Türk futbolcu Mesut Özil, milli takımdan çekildi çünkü o kadar baskı geldi ki ırkçı çevrelerden. Biz bu konuya ne kadar vakit ayırdık? Ne anlama geliyor bu istediğimiz global barış konusunda? Birkaç gün, birkaç parça, birkaç yorum, ondan sonra bırakıp yürüyoruz. Çok derin kök salmış bir ırkçılık var. Mesut Özil, politikacı değil, entelektüel değil, politik bir figür değil, sadece çok başarılı bir futbolcu. Kendisini ırkçılığın altında hissetti kendini her yerden ve çıkıp son derece zeki ve kuvvetli bir beyanda bulundu. Böyle şeylere dikkat bile vermiyoruz. 'Bir sonraki manşet nedir?' diyoruz. Bence bu, Suriye'de, Irak'ta, Güneydoğu Asya'da, Afrika'da veya dünyanın başka yerlerinde gördüğümüz acılardan çok da ayrı bir şey değil. Eğer global bir dünyada yaşıyorsak ve her şey entegreyse, birbirine bağımlıysa o zaman biz daha bütüncül bir açıdan bakmalıyız bu konuya. Evet, güvenlik konusunda bir sorunumuz var ve bu sadece Ortadoğu'da değil, her yerde böyle. Aslında bölgesel ülkelerin, bölgesel oyuncuların başarısızlığından doğuyor, ama global güçler de daha kötüleştiriyor bu dengesizliği. Dünyanın herhangi bir yerinde düzen kuramazsınız ya da dışarıdan empoze edemezsiniz eğer bölgesel sahiplik, farkındalık yoksa. Eğer kendi tek taraflı gündeminizi dünyanın herhangi bir yerine empoze ediyorsanız, Afrika'da olsun, Latin Amerika'da olsun, Güneydoğu Asya'da olsun, başarısız olacaksınız. Bu sorun zaten var, başarısız devletler, zayıf devletler sorunu. En azından bizim bölgemizde var. Bakın Irak, Suriye, Yemen, Somali, hatta Lübnan bir dereceye kadar, bir yönetişim sorunu var, kuvvetli hükümetler yok kamu düzenini sağlamak için. O ülkenin önümüzdeki 5-10 yıl için politikalar çıkaramıyorsunuz ve devlet dışı oyuncular yükseliyor, başka siyasi oyuncular bölgenin geleceğine karar veriyor. Bu durumu kim destekliyor? Bu durumdan kim yarar sağlıyor? Ortadoğu'da veya parçalanmış bir dünyada barış ve güvenlik dediğimiz zaman, sanıyorum hem bölgede hem de yaşadığımız daha büyük dünyada altı çizilmeli durumun" şeklinde konuştu.

Reklam
Reklam

"TÜRKİYE BU YÜKÜ TEK BAŞINA TAŞIYAMAZ"
Suriye'de anayasal komiteyle çalışma yapılması gerektiğine dikkat çeken Kalın, "Biz de çok sıkı çalışmalar yapıyoruz. İdlib Anlaşması'yla ilgili olarak, kesinlikle şimdiye kadar ki en iyi haberin bu olduğunu söyleyebiliriz Suriye resmi söz konusu olduğunda. Bu, Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan'ın çabasıyla gerçekleşti, kendisi ağırlığını koydu ve bu anlaşmanın Soçi'den çıkarılması için ve bütün dünya da bu anlaşmanın önemini kabul ediyor, takdir ediyor. Türkiye bu yükü tek başına taşıyamaz, diğer uluslararası oyuncular ve uluslararası çevrelerin sorumlulukları üstlenmesi gerekiyor. Türkiye'ye 'Harika bir iş çıkardınız, teşekkürler' diyerek olmaz. Problem daha büyük, daha derin ve günbegün daha da derinleşiyor' diye konuştu.

"BİZİM ULUSAL GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDER HALE GELDİ"
Kalın, Avrupa ve Körfez ülkeleri ile ABD'nin Suriye ile ilgili politikalarına dikkat çekerek, "Politikaları kaydı. Bu yalnızca kafa karışıklığı yaratmıyor, sahada kaosa neden oluyor. ABD bir aşamada 'Suriye'deki amacımız DEAŞ'la mücadele' dedi. DEAŞ, büyük ölçüde oradan çıkarıldıktan sonra başka bir sebep üretmeleri gerekti Suriye'de kalmaları için. Bu aşama aşama öyle bir noktaya ulaştı ki Suriye'deki Amerikan askeri mevcudiyeti DEAŞ'la alakalı olmamaya başladı çünkü 'DEAŞ büyük ölçüde yenilgiye uğratıldı.' demişlerdi. Sonra PYD'yi desteklemeye başladılar. Bu da bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eder hale geldi. Şimdi 'DEAŞ'ın kalıcı olarak yenilgiye uğratıldığından emin olunması gerekiyor' diyorlar. Biliyoruz ki derinde asıl amaç bu değil, İran'a ve Suriye'ye karşı askeri mevcudiyet oluşturmaya çalışıyorlar. Bu ülkeler de birbiriyle karşı karşıya, birbirlerine karşı savaşmasalar da Suriye'de karşı karşıyalar. Hiç kimse artık Suriye halkından bahsetmiyor. Büyük güçlerin çıkarlarından bahsediliyor. Suriye'nin topraklarında ve Suriye halkının omuzlarında yükselerek bu konuyla uğraşıyorlar. Bu o kadar etik dışı ki... 'Herhangi bir askeri çözüm söz konusu değil, her şey siyasi çözümle hayata geçirilir denildiğinde', dürüst olalım, bunu söyleyenler aslında dışarıda o savaş meydanında savaşı sürdürenler, rejimden tutun da diğerlerine dek. O yüzden büyük bir problem var burada. Sürdürülebilir bir barış yalnızca adaleti temel alırsa mümkün olur. Filistin'de de bu ilke söz konusu" şeklinde konuştu.

Reklam
Reklam

"UZUN VADEDE ATILMASI GEREKEN ADIMLAR VAR"
Kalın, "Cenevre ve Astana süreçlerinin devamı için çaba harcayacağız. Uzun vadede atılması gereken çok önemli adımlar var. Umarız ki o siyasi kararlılığa ulaştığımızda, çözüme ulaştığımızda umut da orada" dedi.

"SİYASİ ERDEME, BİLGELİĞE İHTİYAÇ VAR VE KARARLILIK GEREKİYOR"
Kalın, "Suriye halkına, diğer Müslüman dünyası toplumlarına ve Ortadoğu'ya bakıyoruz, yaşanan tüm zorluklara karşın kayda değer ölçüde direnç gösteriyorlar, dayanıklılık sergiliyorlar, geleceğe yönelik bir iyimserlik içindeler. Bazı batı toplumlarında nihilizm var, anlamsızlık daha derin, ekonomik ayrıcalıklarına, kalkınma düzeylerine, siyasi istikrarlarına rağmen toplumların çok derinlemesine, köklenmiş gelecek umutsuzluğu taşıdıklarını görüyorsunuz. Zorlukların, ihtilafların ve çatışmaların yaşandığı Müslüman dünyasında savaştan dönenler, gelecekle ilgili umut verici şeyler söylüyorlar. Biz de tabii ki onlara yardımcı olmak istiyoruz hayallerini gerçeğe dönüştürmek için. Tabii ki siyasi liderlik gerektiriyor, çok da fazla yok ortada. Siyasi erdeme, bilgeliğe ihtiyaç var ve kararlılık gerekiyor. Ben şahsen umut besliyorum. 20-50 yıl sonra, belki çocuklarımız, torunlarımız inşallah bunu görecek ve daha iyi bir dünyanın inşasına katkıda bulunacak" dedi.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü:
------------------
- Kalın'ın açıklamaları
- Detaylar

04.10.2018 - 13.04 Haber Kodu : 181004098
04.10.2018 - 13.23 Haber Kodu : 181004104

(geniş haber)
2- MAHKEME KARARINI VERDİ: JAPON SEKAİ'NİN BABASI NAİM SÜLEYMANOĞLU

Haber: Serpil KIRKESER / Îstanbul DHA
Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden dünya ve olimpiyat şampiyonu eski milli halterci Naim Süleymanoğlu'nun kızı olduğunu iddia eden Japon Sekai Mori'nin (27) açtığı babalık davası karara bağlandı. Mahkeme davanın kabulune karar verdi. Süleymanoğlu Ailesi'nin Avukatı Aziz Demir de "Kararı İstinaf Mahkemesi'ne taşıyacağız" dedi.

"RAPORA GÖRE YÜZDE 99.99 İHTİMALLE NAİM SÜLEYMANOĞLU'NUN BİYOLOJİK BABASI"
Büyükçekmece 4. Aile Mahkemesi'nde görülen duruşmada davacı avukatları Hülya Aksakal ve Keiko Torigoe ile davalı Esin ve Sezin Süleymanoğlu'nun avukatı Çiğdem Adak hazır bulundu. Saat 11.30'de başlayan duruşma 10 dakika sürdü. Hakim Emine Selda Öcal, celse arasında fethi kabir işleminin tamamlandığını, alınan doku ve kemik örneklerinin incelendiğinii, İstanbul Adli Tıp Kurumu 6 Temmuz 2018 tarihli raporunda yüzde 99.99 ihtimalle Naim Süleymanoğlu'nun davacı Sekai Mori'nin biyolojik babası olabileceği
yönünde rapor düzenlediğini, raporunda mahkemeye ulaştığını açıkladı. Sekai Mori'nin avukatı Hülya Aksakal " Rapor iddiamızı doğrulamaktadır. Talebimiz gibi karar verilmesini istiyoruz" dedi.

Reklam
Reklam

"DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMESİNİ İSTİYORUZ"
Davalılar Esin ve Sezin Süleymanoğlu'nun Avukatı Çiğdem Adak ise "Öncelikle bir gün içerisinde düzenlenen raporun gerçeğe uygun olmayacağını düşünüyoruz. Bu yönden yeniden rapor alınmasını talep ediyoruz. Aksi takdirde davanın reddine karar verilmesi talep ediyoruz" diye konuştu. Hakim, dosya içerisindeki Adli Tıp Kurumu raporunun karar vermeye yeterli ve elverişli görüldüğünü, davalılar avukatının yeninden rapor aldırılması yönündeki talebinin reddine karar verdi.

DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLDİ
Davanın kabulüne karar veren mahkeme, Davacı Sekai Mori'nin babasının Naim Süleymanoğlu olduğunun tespitine, bu konuda Nüfus Müdürlüğü'nce gerekli işlemlerin idari olarak yerine getirilmesine de hükmetti.

"KARARI İSTİNAF MAHKEMESİNE TAŞIYACAĞIZ"
DHA muhabirinin telefonla ulaştığı Süleymanoğlu Ailesi'nin Avukatı Aziz Demir de kararı temyiz edeceklerini söyleyerek "Kararı İstinaf Mahkemesi'ne taşıyacağız" dedi.

Görüntü Dökümü:
---------------------
-Adliyeden görüntü
-Genel ve detaylar
-Arşiv görüntü

Reklam
Reklam

04.10.2018 - 12.43 Haber Kodu : 181004088

3- KARISININ BOĞAZINI SATIRLA KESTİ

Haber-Kamera: Alper KORKMAZ - İSTANBUL DHA
Küçükçekmece'de tartıştığı karısının boğazını keserek öldürdüğü öne sürülen kişi yakalandı.
Küçükçekmece İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince, dün Atatürk Mahallesi'ndeki evinde İkram D'nin boğazı satırla kesilerek öldürülmesine ilişkin başlatılan çalışma kapsamında aranan eşi Adil D. (68) Tekirdağ'ın Kapaklı ilçesinde yakalandı.
Gözaltına alınan Adil D., emniyetteki işlemlerinin ardından Küçükçekmece Adliyesi'ne sevk edildi.
Şüphelinin, karısı İkram D'yi öldürdükten sonra Tekirdağ'a kaçtığı öğrenildi.

Görüntü Dökümü:
-------------
-Olay yerinden görüntüler

04.10.2018 - 12.23 Haber Kodu : 181004084

(ÖZEL)
4- GASPÇILARDAN KAÇARKEN OTOMOBİL ÇARPTI

Haber-Kamera : Emin YEŞİL/İSTANBUL,(DHA)
Sultangazi'de gaspçılardan kaçtığı öne sürüyen kişiye otomobil çarptı.
Olay, dün akşam saat 20.30 sıralarında Uğur Mumcu Mahallesi'nde yaşandı. İşten çıkıp evlerine giden Pakistan uyruklu Ramazan Afride (20) ve iki arkadaşının yolu, Hoca Ahmet Yesevi Caddesi'nde dört kişi tarafından kesildi. Şüpheliler Afride ve arkadaşlarından cep telefonlarını ve üzerlerindeki paraları vermesini istedi. Afride ve arkadaşları şüphelilere direndi.

Reklam
Reklam

KARŞIYA GEÇMEYE ÇALIŞTIĞI SIRADA OTOMOBİL ÇARPTI
Yaşanan arbedenin ardından Ramazan Afride, olay yerinden kaçmak istedi. Hoca Ahmet Yesevi Caddesi'nde yolun karşısına geçmeye çalıştığı sırada talihsiz gence otomobil çarptı. Afride yaralanırken, şüpheliler olay yerinden kaçtı. Çevredekilerin ihbarı sonrası olay yerine polis ve sağlık ekibi sevk edildi. Sağlık görevlileri Ramazan Afride'ye ilk müdahaleyi olay yerinde yaptı. Afride, yapılan ilk müdahalenin ardından ambulansla Lütfiye Nuri Burat Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne kaldırdı.
Olayı anlatan bir görgü tanığı, "Ramazan Afride ve Afgan uyruklu arkadaşlarının önünü kesen şüpheliler bunlardan cep telefonlarını ve paralarını istedi. Bu arkadaşlarda vermemiş. Daha sonra bu arkadaşların hepsi kaçmaya başladı. Kaçış esnasında karşıdan karşıya geçmek isterken bu kaza yaşandı" dedi. Görgü tanıklarının ve Afride'nin arkadaşlarının ifadesine başvuran polisin olayla ilgili soruşturması devam ediyor.

Görüntü Dökümü:
-------------
-Olay yeri
-Yaralının görüntüsü
-Sağlık ekiplerinin müdahaleleri
-Ambulansa bindirilmesi
-Çevrede toplanan vatandaşlar
-Röp
-Genel ve detaylar

04.10.2018 - 11.51 Haber Kodu : 181004068

(ÖZEL)
5- OTOMOBİLE GİREN KEDİYE TELEFONDA KEDİ SESİ DİNLETİLDİ

Haber-Kamera: Emin YEŞİL/İSTANBUL,(DHA)
Sultangazi'de otomobilin motor kısmına giren yavru kediyi itfaiye ekiplerinin çabaları kurtardı.
Edinilen bilgiye göre, Yunus Emre Mahallesi 1405 sokakta park halinde bulunan bir aracın motor kısmına giren yavru kediyi gören vatandaşlar itfaiye ekiplerine haber verdi. Olay yerine gelen itfaiye ekipleri aracın sahibine ulaştı. Çalışma başlatan itfaiye ekipleri yavru kedinin motor kısmında sıkıştığını belirledi. İtfaiye ekipleri kurtarma çalışmaları sırasında yavru kediye, telefondan kedi sesi
açıp dinletti. Yaklaşık 1 saatlik çalışmanın ardından kedi yavrusu sıkıştığı yerden kurtarıldı.

Görüntü dökümü:
-------------
-Motor kısmındaki kedi
-İtfaiye ekipleri
-Cep telefonuyla kedi sesi dinletmeleri
-Kedinin kurtarılması
-İtfaiyecilerin elindeki kedi
-Genel ve detaylar

04.10.2018 - 12.22 Haber Kodu : 181004081

6- KAYIP SUUDİ GAZETECİDEN HENÜZ HABER YOK...

Haber-Kamera: Enver ALAS - İSTANBUL, (DHA) TÜRK Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı, önceki gün Suudi Arabistan'ın Başkonsolosluğu'na girdikten sonra bir daha haber alınamadığı öne sürülen Suudi gazeteci ve aynı zamanda dernek üyesi Cemal Kaşıkçı için ortada endişe verici bir durum olduğunu söyledi. Kışlakçı, "Suudi Arabistan'ın dünyanın farklı yerlerinde bazı muhalifleri kaçırdığı ortada. Birkaç ay önce İsviçre'den birilerini kaçırdılar. Hatta kaçırdıkları bazı kişilerin sonradan ölü olarak bulundukları da ortaya çıktı. Bunu unutmamak lazım. Londra'dan kaçırdılar, Paris'ten ve en son birkaç ay önce İsviçre'den kaçırmışlardı. Bunun ötesi bu tarz endişeleri ortaya çıkarıyor. Umarız böyle bir şey yoktur. Suudi yetkililerin en kısa zamanda kendisini salıvermesini bekliyoruz" dedi.
İstanbul'da önceki gün Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na girdikten sonra ortadan kaybolan Washington Post muhabiri Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'dan henüz haber alınamadı. Suudi Arabistan'ın Levent'teki Başkonsolosluğu önünde, ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarına bağlı çok sayıda basın mensubunun bekleyişi bugün de devam ediyor. Konsolosluk binasına, işlemlerini yaptırmak için bazı Suudi vatandaşların giriş yaptıkları görüldü.
Kendisine ulaşılamayan gazeteci için konsolosluğa gelenler arasında Türk Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı da yer aldı. Suudi yetkililerden meslektaşıyla ilgili bilgi almak için bekleyen Kışlakçı, gazetecilere yaptığı açıklamada ortada endişe verici bir durum olduğunu söyledi.

"SUUDİ YETKİLİLERDEN BU KONUDA DAHA AKILCI BİR AÇIKLAMA BEKLİYORUZ"
İki gündür Cemal Kaşıkçı'dan haber alamadıklarını vurgulayan Kışlakçı, şunları söyledi:
"Salı günü saat 13.30 civarında buradan girmişti, fakat o günden beri haber alınamadı. Dün itibariyle Türk yetkililer, bu konuda açıklama yaptı. Biz burada olduğunu düşünüyoruz. Çünkü girişi var, çıkışı yok. Suudi yetkililer de Türkiye'nin o açıklaması sonrası bir açıklamada bulundu. Suudi Haber Ajansı, dün akşam bunu haber olarak geçti. Şu deniliyor; 'Cemal Bey girdi fakat çıktı. Detaylarını incelemek için, Cemal Bey'in nereye gittiğiyle ilgili Türk yetkililer ile beraber çalışıyoruz'. Böyle bir açıklamada bulundular. Fakat Arap medyasında şöyle bir iddia dolaşıyor; Suudi Arabistan'ın finanse 'trol' ekibi Türkiye'yi itham etmeye başladı. Bu, onların çok zor durumda kaldıklarını ve sıkıştıklarını gösteriyor. Çünkü Cemal Bey buradan girdi ve çıkmadı. Kamera görüntülmeri bunu gösteriyor. Nişanlısı buradaydı ve asla buradan çıkmadığını söylüyor. Telefonları onda, çıkmış olsa telefonlarını alırdı veya en azından görüşürdü. Ancak bunların olmadığını biliyoruz. Türk Arap Medya Derneği olarak Suudi yetkililerden bu konuda daha akılcı bir açıklama bekliyoruz."

"ORTADA ENDİŞE VERİCİ BİR DURUM VAR"
Turan Kışlakçı, "Endişe verici bir durum ortada.. Suudi Arabistan'ın dünyanın farklı yerlerinde bazı muhalifleri kaçırdığı ortada. Birkaç ay önce İsviçre'den birilerini kaçırdılar. Hatta kaçırdıkları bazı kişilerin sonradan ölü olarak bulundukları da ortaya çıktı. Bunu unutmamak lazım. Londra'dan kaçırdılar, Paris'ten ve en son birkaç ay önce İsviçre'den kaçırmışlardı. Bunun ötesi bu tarz endişeleri ortaya çıkarıyor. Umarız böyle bir şey yoktur" diye konuştu.

SUUDİ BAŞKONSOLOSLUĞU ÖNÜNDE PROTESTO GÖSTERİSİ YAPILACAK
Olayın ardından dernek olarak yazılı bir açıklama yaptıklarını anımsatan Turan Kışlakçı, yarın Suudi Başkonsolosluğu önünde Türk ve Arap gazeteciler aydınlar ve entellektüellerin katılımıyla bir protesto gösterisi yapacaklarını bildirdi. Kışlakçı, benzer gösterilerin İstanbul'un yanı sıra Londra, Paris ve ABD'de de yapılacağını açıkladı.

Görüntü Dökümü
--------------------
-Suudi Başkonsolosluğu binasından görüntü
-Konsolosluk binasındaki Suudi Arabistan bayrağı
-Konsolosluk girişinde bekleyen güvenlik
-Girişi çevreleyen polis bariyerleri
-Konsolosluk tabelası
-Konsolosluğa giriş çıkış yapanlar
-Turan Kışlakçı ile röp
-Genel ve detaylar

04.10.2018 - 13.03 Haber Kodu : 181004097

7- İNŞAAT SEKTÖRÜNDE "KONKORDATO" TEDİRGİNLİĞİ

Haber-Kamera: Gülseli KENARLI- Güven USTA- Akın ÇELİKTAŞ / İSTANBUL, (DHA) BİRÇOK şirket konkordato başvurusunda bulunuyor. Başvuranlar arasında inşaat şirketleri de yer alıyor. İnşaat şirketlerinin konkordato ilan etmesi halinde evini teslim alamayan binlerce kişi ne yapacağını bilememenin şaşkınlığını yaşıyor. Peki tüketici ne yapmalı?

Firma konkordato ilan ettiğinde, tüketicilerin vakit kaybetmeden konkordato komiserliğine başvuruda bulunması gerekiyor. Böylece alacaklılar listesine girerek, alacağını tahsil etmek için sırasını bekleyecek. Noter huzurunda taşınmaz sözleşmesi olmayan tüketiciler ödedikleri parayı talep edebilir. Ancak noter huzurunda taşınmaz sözleşmesi olanlar satın aldıkları evi talep etme hakkına sahip. Eğer konkordato ilan eden firma bu süreç sonunda iflas ederse, alacaklılar, toplam alacaklılar içindeki yüzdelik payı oranında hak talep edebiliyor.

İNŞAAT FİRMALARININ MAĞDURLARI YÜZ BİNLERİ BULABİLİR
Türkiye genelinde binlerce lisanslı ya da lisanssız müteahhit bulunuyor. Konkordato ilan eden şirketler arasında en çok inşaat sektöründe faaliyet gösterenler dikkat çekiyor. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Nusret Suna, "Son 6 aya baktığımızda ülkemizde inşaat sektöründe bir durgunluk baş gösterdi. Bunun arkasından büyük firmaların konkordato ilan ettiğini görüyoruz" dedi.

MAKET PROJE SATIŞLARI MAĞDUR EDİYOR
Proje maketi üzerinde satışı yapılan ve tamamlanmayan, tüketicilere teslim edilmeyen inşaat projelerinde binlerce insan mağdur oluyor. Uzmanlara göre bu konuda mağdur kişi sayısı yüz binleri bulabilir. Ancak asıl mağduriyet bir inşaat firmasının konkordato ilan etmesinden kaynaklanmıyor. Maket proje üzerinde taşınmaz satın alan tüketicilerin asıl mağdur olduğu konu satış sözleşmelerinin noter huzurunda ya da tapu dairesinden yapılmamasından kaynaklanıyor. Noter huzurunda yapılmayan konut satış sözleşmeleri kanunen "Adi Sözleşme" olarak tabir ediliyor. Bu nedenle firma konkordato ilan ettiği zaman taşınmazı satın alan kişilerin sözleşmeleri, taşınmazdan hak talep etmelerini engelliyor. Mağdurlar firmadan sadece ödeme yaptığı meblağı talep edebiliyor. Ancak satış sözleşmesinin noter huzurunda tapu dairesinde yapılması durumunda, taşınmazı alanlar ödemesini yaptığını mülk üzerinden hak talep edebiliyor.

HUKUKA AYKIRI
Uzmanlar, bir çok firmanın proje maketi üzerinden satış yaptıklarında, tüketicileri adi sözleşme yapmaya yönlendirdiklerini ve bunun tüketici kanununa aykırı olduğu uyarısında bulunuyor. Demirören Haber Ajansı (DHA)'na konuyu değerlendiren Gayrimenkul Hukuku uzmanı Avukat Gürsel Devrim İyim, "Noterde yapılmayan, adi biçimde yapılmış taşınmaz sözleşmeleriyle karşılaşıyoruz. Bunu özellikle büyük firmalar yapıyor. 'Noter masrafından kaçınmak için' diyorlar. Oysa noterde yapılmayan taşınmaz vaadi satış sözleşmesi geçerli değildir. Size çok kısıtlı istisnalar dışında taşınmazın devri hakkını doğurmaz. Bir istisnası var; taşınmaz bana adi bir şekilde satıldı. Ben orada yaşamaya başladım. Bu durumda tapunun bana verilmesi için dava açabiliyorum. Eğer noterde yapılan bir sözleşme yoksa, 'ev aldım ya da taşınmaz aldım' sanıyorsunuz ama aldığınız hiçbir şey yoktur. Yaptığınız işlem geçersizdir. Siz yalnızca belgede ödediğiniz para belli ise onu talep edebilirsiniz. Ekonomik taleptir bu ve buna çok dikkat edilmesi gerekir. Noterde yapılmayan taşınmaza ait işlemler geçersizdir. Sadece ekonomik talepte bulunma hakkına sahip oluyorsunuz. Ama sizin amacınız çok farklıydı, amacınız bir ev almaktı. Yapılan işlemin noterde yapılıp, yapılmadığı önem arz ediyor. Çok çok büyük şirketler adi sözleşme yapıyorlar. Kağıda yazmış, imza atmış, kendi aralarında yapmışlar satışı" şeklinde konuştu.

"KURALLARA UYULMUŞ OLSA MAKETTEN KONUT SATIN ALIP BİR TEK KİŞİ MAĞDUR OLMAZ"
Tüketici Başvuru Merkezi Onursal Başkanı Aydın Ağaoğlu, 2014 yılında çıkan 652 sayılı Tüketici Kanunu'na dikkat çekerek, "Bu kurallara uyulmuş olsa maketten konut satın alıp bir tek kişi mağdur olmaz. Mümkün değil çünkü bu kanun 40. maddesi ve devamındaki maddelerde satışın nasıl yapılacağı, sözleşmenin nasıl olacağı ne şekilde teminata bağlanacağı açık açık yazıyor. Adi sözleşme yani noter veya tapu dışında yapılan ön ödemeli konut satışı yasak, kanuna aykırı. Bakanlığa ihbar edildiği takdirde ciddi para cezaları ve yaptırımlarla karşı karşıya kalırlar. Yarıca kanuna aykırı sözleşmelerle tüketicinin mağduriyetine sebep olan müteahhit firmanın yetkilileri de dolandırıcılıktan yargılanabilirler" dedi.

"NE ÜZERİNE İPOTEK GELEBİLİR, NE DE HACİZ GELEBİLİR"
Ağaoğlu, "Bir maket, bir proje ve bir de müteahhidin antetli kağıdı ile olmaz bu iş. Olması gereken şekli; notere gidilecek, düzenleme suretiyle yapılacak, tapuya verilmiş olan belediyeden onaylı inşaat projesinde hangi kattan, hangi daireyi aldığına dair noter belgesi işlenecek. Ondan sonra ne üzerine ipotek gelebilir, ne de haciz gelebilir. Çünkü o daire artık tüketicinindir. Tüketicinin bugün mağdur olmasının temelinde yatan sebep tüketici kanunun ön gördüğü şartların yerine getirilmeden sözleşmelerin yapılması. Burada biz tüketici örgütleri de sorumluyuz. Tüketicileri yeterince bilinçlendiremedik. Açık ve net söylüyorum bu şekilde satış yapmak yasak. Şirketin antetli kağıdıyla konut satışı olmaz. Bitmemiş konutların satışı mutlaka noterden yapılacak, noter harcı da kaldırıldı, engel değil veya tapuya gidilecek. Noterden yapıldıysa tapuya şerh düşüldüğünde artık o tüketici garantidedir. Konut satışları bu yöntemlerle yani hukuka aykırı şekilde yapılıyorsa mağdurlar yüz binlerle ifade edilecektir" şeklinde konuştu.

5 BİNİN ÜZERİNDE MAĞDUR
Esenyurt'ta bulunan bir projeden daire alan mağdurlar ise alacaklarına karşı çözüm arıyor. 5 binin üzerinde mağdurun bulunduğu projede yine adi sözleşme yapıldığı dikkat çekiyor. Mağdurların çok azı noter satışı yaptığını dile getiriyor. Sözleşmelerinin noter mi yoksa firma sözleşmesi olduğundan bile haberi olmayanlar bulunuyor. Mağdurlar sık sık tamamlanmamış inşaata giderek teslim edilmeyen evlerine bakıyorlar. Mağdurlar haklarını tek tek mahkemede ararken, sosyal medya üzerinde iletişim kurarak birlikte çözüm arıyor ve birbirlerine destek oluyorlar.

"GEREĞİNDEN FAZLA İNŞAAT YAPTIK"
İnşaat sektörünün yaşadığı dar boğazı anlatan İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Başkanı Nusret Suna, "Son 6 aya baktığımızda ülkemizde inşaat sektöründe bir durgunluk baş gösterdi. Bunun arkasından büyük firmaların konkordato ilan ettiğini görüyoruz. Ama iş bununla bitmiyor. Bunun yanında yüzlerce de bireysel inşaat firmaları, yap-sat müteahhitliği yapan firmalarda da kapanmalar var. Kamu işleri yapan müteahhit firmalarında işten çıkarmalar devam ediyor. İnşaatlar durmuş vaziyette. Dileriz ki bu durgunluk fazla uzun sürmez, 'kısa sürede bunu atlatırız' diye düşünüyorum. Biz gereğinden fazla inşaat yaptık. Bu bir plan dahilinde değildi. En büyük sıkıntı bu" dedi.

"İSTANBUL'UN KONUT SAYISININ YÜZDE 30-40'I İHTİYAÇTAN FAZLA"
Suna, "İnşaat kalemlerimizden bazıları da ithal malzemelerden oluşur. Ülkemizde kendi ürettiğimiz demir yetersiz olduğu için ithal ediliyor ve inşaatların temel malzemesi bu. Döviz fiyatlarındaki aşırı dalgalanma inşaat maliyetlerini de etkiliyor. Vitrifiye malzemeleri, boya malzemeleri ithal ürünler. Bunların bütününe baktığımız zaman konut inşaatlarında malzemenin yüzde 30'u ithaldir. Bu yüzde 30'luk ithal malzemede dövize bağlı olduğu için yüzde 15-20 civarında maliyet artışı yaşandı" şeklinde konuştu.
Nusret Suna, Türkiye genelinde konut fazlası olduğuna dikkat çekerek, "Türkiye geneline baktığımız zaman milyon mertebesinde ihtiyaçtan fazla konut var. İstanbul'a baktığımız zamanda da, İstanbul'un şu andaki konut sayısının yüzde 30-40'ı ihtiyaçtan fazla. Muazzam derecede satılığa çıkarılmış boş duran konut var.

KONKORDATO NEDİR?
İcra ve İflas Kanunu'nun 285-309. maddeleri arasında düzenlenmiş olan konkordato, Şubat ayında TBMM'de kabul edilerek Mart'ta Resmi Gazete 'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7101 sayılı "İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile yeni bir yapıya dönüştürüldü. Bu değişiklikle, bünyesinde pek çok sorunu barındıran iflasın ertelenmesi düzeni yerine konkordato düzeni getirildi. Konkordato uzun süredir var olmasına rağmen Şubat'ta yapılan değişiklikler ile daha pratik ve uygulanabilir hale getirildi. Konkordato aslında, finansal yapısı önemli ölçüde bozulan iyi niyetli ve dürüst borçlu işletmeler ile kooperatifleri korumayı amaçlayan bir düzenleme. Ancak, piyasadaki borç ödeme sıkıntısı firmaları ister istemez konkordatoya yönlendiriyor. Kendi kusuru olmaksızın mali durumu bozulmuş olan bir borçlunun alacaklıları ile yaptığı bir borç ödeme anlaşması.
Buna göre, borçlu kalan borçlarını bir plan dahilinde ödemeyi kabul ediyor. Borçlunun mevcut alacaklarının en az yüzde 50'sinin borçlarını karşılayacak durumda olması gerekiyor. Konkordato için İcra Hukuk Mahkemesi'ne yapılan başvuru, Asliye Ticaret Mahkemesi'nin onayı ile geçerlilik kazanıyor. Onaylanmadığı sürece konkordato süreci başlamıyor. İlk olarak firmaya 3 aylık ön süre tanınıyor. Ardında bu süre bir yıla uzatılıyor. Ancak konkordato sürecinde borçlu alacaklılara ödeme yapamazsa iflas süreci başlıyor.

Görüntü Dökümü:
------------------
- Suna ile röportaj
- İyim ile röportaj
- Mağdurlarla röportaj
- Binaların görüntüsü
- Ağaoğlu ile röportaj
- Detaylar

04.10.2018 - 13.16 Haber Kodu : 181004102
04.10.2018 - 13.17 Haber Kodu : 181004103

================

8- YEDİEMİN OTOPARKLARI DOLDU TAŞTI

-YEDİEMİN OTOPARKLARI, OTOMOBİL MEZARLIĞINA DÖNDÜ

Haber- Kamera: Cansel KİRAZ, İSTANBUL (DHA)
İstanbul'da üzerinde haciz kararı bulunan, vergi borçları nedeniyle icralık olan ya da kusurlu oldukları için trafikten çekilen araçların konulduğu yediemin otoparklarında doluluk oranı yüzde 80'ne çıktı. Kentteki yaklaşık 150 yediemin otoparkında 3-4 yıldır bekleyen araçların yanı sıra lüks otomobiller bulunuyor. İstanbul Trafik Vakfı Avukatı Murat Yaşar Doğan, "Devletin, artık ekonomik değerini yitirmiş, muhafaza değerini karşılamayacak değerdeki araçları alıp, makine ve kimyada ekonomiye katması gerekir" dedi.

"DOLULUK ORANI YÜZDE 80'İN ALTINA BİR OTOPARK YOKTUR"
İstanbul Trafik Vakfı avukatı Murat Yaşar Doğan, yediemin otoparklarının, yasa gereğince trafikten men edilmesi gereken araçların muhafaza edildiği açık otoparklar olduğunu ve ruhsatlarını UKOME'den(Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü) aldıklarını anlattı. Otoparkların, ağırlıklı olarak emniyete ve Adalet Bakanlığı'na hizmet ettiğini söyleyen Doğan,"İstanbul'da 150 civarında yediemin otoparkı var. Park yasağından çekilen araçlar gün içerisinde alınıyor. Diğer trafik yasalarından kaynaklanan 15 günlük, 2 aylık gibi alıkonulma süreleri de var. Ancak adli kararlar doğrultusunda bu otoparklara çekilen araçların satış süreleri uzayabiliyor. Bu durum, icra dairelerinin iyi çalışmasına bağlı" şeklinde konuştu.

"OTOPARK ÜCRETLERİ ARTTIRILMALI"
Otoparklardaki araç yoğunluğuna çözüm olarak otopark ücretlerinin artırılması gerektiğini ifade eden avukat Doğan,"Yediemin ücretleri İSPARK'tan bile daha ucuz. Normal otoparkçılardan da çok daha fazla yükümlülüğü var. Bu nedenlerle bu alana yatırım yapılmıyor" dedi. "İstanbul'da Trafik Vakfı otoparkları da dahil doluluk oranı yüzde 80'in altında bir otopark olduğunu düşünmüyorum" diyen Doğan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Depolar var, biz de araçları oraya çekmek durumunda kalıyoruz. Diğer türlü sistem dönmüyor. Adalet Bakanlığı'nın bir an önce lisanslı otoparklarla ilgili çalışma yapması lazım. Bu çalışmayı yaparken, doğru kişilerden bilgi alması gerekiyor. Bir diğer çözüm de vergi daireleri polisin bağladığı arabaları kendi parklarına çekiyor. Sigortalar, kendi park yerlerine çekebiliyor. Bankalar da kendi depolarına çekmek istiyorlar. Adalet Bakanlığı'nın bu konuda bir çalışma yapıp, izin vermesi gerekiyor. Devletin, artık ekonomik değerini yitirmiş, muhafaza değerini karşılamayacak değerdeki araçları alıp, makine ve kimyada ekonomiye katması gerekir. Adalet Bakanlığı'nın icra dairelerini hızlı çalıştırması lazım."

"İCRA DAİRELERİNİN DAHA HIZLI ÇALIŞMASI LAZIM"
Yediemin otoparkı işletmecisi olan Serhat Keser, "Yüzde 80, yüzde 90 oranında bir doluluğumuz var. Otoparkta 3-4 yıldır bekleyen araçlar bulunuyor. Bu araçların uzun süre burada beklemesi ekonomiye zarar. Araçlar çürümekte, işlevlerini yitirmekte ve ekonomiye zarar vermekte. Çoğu araç ithal. Tedarik edilmesi de ithalat yoluyla olduğu için ekonomiye büyük zarar. Araçların maksimum 3 ay içerisinde satılması gerekir" dedi.

Keser, tarife ücretlerine de değinerek, " UKOME ayrı tarife uyguluyor, Adalet Bakanlığı ayrı tarife uyguluyor. Bununla ilgili bir düzenleme bekliyoruz. UKOME'nin belirlemiş olduğu tarifede otomobiller ve kamyonetler 12 lira, büyük araçlar, kamyon sınıfında olanlar ise günlük 24 lira. Bu araçlar hacizliyse ve icra yoluyla satılacaksa otomobiller 11 lira, kamyonetler 12 lira olarak hesaplanıyor. Araçların satışını çoğunlukla icra daireleri gerçekleştiriyor. İcra dairelerinin bu konuda daha hızlı olmaları, bir yaptırım uygulamaları lazım. Diğer taraftan, vergi daireleri ve SGK da satışlarını yapıyor. Daha hızlı olurlarsa araçlar hem ekonomiye kazandırılmış, hem de çürümemiş olur" ifadelerini kullandı.

Görüntü dökümü
----------------
- Otoparkta yer alan araçların görüntüsü
- Bir aracın çekildikten sonra otoparka getirilişi
-İstanbul Trafik Vakfı Avukatı Murat Yaşar Doğan ile röportaj
-Otopark işletmecisi Serhat Keser ile röportaj
-Genel ve detaylar

04.10.2018 - 13.26 Haber Kodu : 181004105
=====================