DHA YURT BÜLTENİ-2

1)BUZU KIRIP GÖLE DALDILAR Yaklaşık 123 kilometrekare yüz ölçümü ile Van Gölü'nden sonra Doğu Anadolu'nun en büyük ikinci gölü olan ve kış mevsiminde yüzeyi tamamı buzla kaplanan Çıldır Gölünde 40 santimetrelik buzu motorlu testere ile kesen dalgıçlar, soğuk sulara daldı. Ardahan Valiliği'nin daveti üzerine bölgeye gelen 3 kişilik profesyonel dalgıç ekibi yüzeyi buzla kaplı olan Çıldır Gölü'nün yüzeyini gezdikten sonra dalmak için kendilerine göre bir alan açtı.

1)BUZU KIRIP GÖLE DALDILAR

Yaklaşık 123 kilometrekare yüz ölçümü ile Van Gölü'nden sonra Doğu Anadolu'nun en büyük ikinci gölü olan ve kış mevsiminde yüzeyi tamamı buzla kaplanan Çıldır Gölünde 40 santimetrelik buzu motorlu testere ile kesen dalgıçlar, soğuk sulara daldı. Ardahan Valiliği'nin daveti üzerine bölgeye gelen 3 kişilik profesyonel dalgıç ekibi yüzeyi buzla kaplı olan Çıldır Gölü'nün yüzeyini gezdikten sonra dalmak için kendilerine göre bir alan açtı. Recep Şen, Muhit Acar ve Ferhat Bağlas'tan oluşan dalgıç ekibi, motorlu testere ile kestikleri buz tabakasından kendilerini gölün soğuk suyuna bıraktı. Yaklaşık 20 dakika süreyle suda kalan 3 dalgıç, göl altında kamera ve fotoğraf çekimi yaptı.Heyecandan suyun soğukluğunu bile hissetmediğinin söyleyen Recep Şen, "Su gerçekten çok soğuktu, ama buzun alt yapısı muhteşemdi. Buzun oluşumu olağanüstü ve inanılmaz bir şey, heyecandan soğuğu bile hissetmedim. Dalmaya meraklı insanların yaşaması gereken bir duygu. 2 bin rakımda, artı 2 derecede dalmak muhteşem bir duygu, deneyim ve muhteşim bir adrenalin bence. Ülkemizdeki tek donan göl. Suyun altıda üstüde muhteşem. İnsanlar buraya geldiğinde yaşayabilecekleri bir çok aktivite var. İstanbul ve diğer bölgelerdeki dalıcı arkadaşlara mutlaka tavsiye edeceğiz" diye konuştu.
Güzel bir etkinliğe ev sahipliği yaptıklarını söyleyen Çıldır Kaymakamı Bedirhan İmamoğlu ise "Sayın valimizin destekleri ile AFAD Müdürlüğü koordinasyonunda Çıldır gölünde 40 santimetre buzun altında profesyonel dalgıçlar tarafından bir dalış gerçekleştirildi. Çıldır gölünün üstü nasıl etkinlikler için uygun bir yerse, altı da aynı şekilde etkin. Biz bütün yerel ve uluslararası sporcularımızı Norveç'e kutuplara değil Çıldır ilçemize davet ediyoruz" dedi.
Öte yandan buzla kaplı gölde 3 dalgıcın etkinliği büyük ilgi gördü. Çıldır gölünü ziyarete gelen yerli ve yabancı turistler de bu dalgıçları tezahüratlar eşliğinde takip etti.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
-----------------------
-Dalgıç ekibinin dalacakları alana gidişleri
-Dalacakları alanın testere ile kesmeleri
-Dalış için hazırlıklar
-Dalgıçların göle dalışları
-Göl üzerinde dalışı izleyenlerden görüntü
-Dalgıçların gölden çıkışları
-Recep Şen ile röp.
-Kaymakam Bedirhan İmamoğlu ile röp
-Su altı görüntüleri

Haber-Kamera -Deniz BAŞLI / ARDAHAN (DHA)
Süre: 6 dakika 46 saniye, Boyut : 405 MB

===================================================

2)VATANSIZ KARDEŞLERİN DRAMI

AZERBAYCAN’dan annesi ile birlikte 12 yıl önce Bursa’ya gelen Sabir Bağırov (21) ve Zaminkar Bağırov (19) kardeşler nüfus cüzdanı çıkaramadıkları için Türkiye vatandaşlığını alamadı. Kimlikleri olmadığı için hastaneye gidemeyen, eğitim alamayan, sigortalı bir işte çalışamayan ve hiçbir resmi işlem yapamayan Bağırov kardeşler hastalandıkları zaman aldıkları ilaçlarla kendi kendilerinin tedavisini yapıyor. Kız arkadaşı ile evlenmek isteyen Sabir Bağırov ise, “Kız arkadaşımın ailesi nüfus cüzdanı çıkarsın öyle gelsin diyor. Kimliğim olmadığı için evlenemiyoruz dedi.
Azerbaycan’da yaşayan Sabir Bağırov ve Zaminkar Bağırov, annesi ile babasının ayrılmasının ardından 12 yıl önce annesi ile birlikte Bursa’ya taşındı. Annelerinin bir Türk vatandaşı ile evlenmesi üzerine bir süre birlikte yaşayan kardeşler, daha sonra üvey babaları ile anlaşamamaları üzerine evden ayrılarak kendi başlarına yaşamaya başladılar. Bir süre metruk binalarda yaşayan Bağırov kardeşler, daha sonra kendilerine bir ev tutarak günübirlik işlerle geçimlerini sağlamaya çalışıyor.
NÜFUS CÜZDANLARI YOK
Azerbaycan kanunlarına göre 15 yaşından önce nüfus cüzdanı verilmediği için o yaşa kadar doğum belgesi ile resmi işlemlerini halleden Bağırov kardeşler Türkiye'ye göç ettiklerinde de vatandaşlık alamadı. Bağırov kardeşler 15 yaşından sonra kimlik belgeleri olmadığı için Türkiye'den Azerbaycan'a da çıkış yapamayınca vatansız kaldı.Zaminkar Bağırov, vatansız oldukları için sosyal haklarının da olmadığını belirterek Türkiye'de yaşadıkları süreci şöyle anlattı:
"2007 yılında abim ve annemle beraber Türkiye'ye geldik. Şu an 19 yaşındayım. Biz Azerbaycan'dan buraya doğum belgesiyle geldik , Azerbaycan kanunlarına göre de 15 yaşını doldurmadan kimlik alamıyorduk. Annem burada evlendiği adamla anlaşamadık ve 5 sene önce abimle beraber evden ayrıldık. Kimliğimiz olmadığı için fabrikaya giremiyoruz, sigortamız olmuyor, hastaneden yararlanamıyoruz. Bizi sürekli çeşitli kurumlara gönderiyorlar ancak her biri, bir diğerine gönderiyor ve hiçbirinden karşılık gelmiyor. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak kimliğimizi almak istiyoruz, burada askerliğimizi yapmak istiyoruz. Şu an yararlanamadığımız tüm imkanlardan yararlanmak istiyoruz."
Vatansız olduğu için kız arkadaşıyla evlenemediklerini ifade eden Sabir Bağırov Türkiye'de kalmak istediğinin altını çizerek " Kız arkadaşımla evlenmek istiyoruz ancak ailesi kimliğim olmadığı için buna olumsuz bakıyor. Ben de burada Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak kimliğimi çıkarttırmak, askere gitmek, sigortalı bir iş de çalışmak istiyorum. Ben buradan Cumhurbaşkanıma sesleniyorum bize yardım etsin. Önce burada askere gitmek, ardından sigortalı bir işe girmek ve evlenip güzel bir hayat yaşamak istiyorum" şeklinde konuştu.

Reklam
Reklam

Görüntü Dükümü
------------------------
-Bağırov kardeşlerin kaymakamlığa giriş çıkışı

-Bağırov kardeşlerin doğum belgelerine bakması
-Bağırov kardeşlerin İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü'ne giriş çıkışı
-Zaminkar Bağırov ile röportaj
-Sabir Bağırov ile röportaj
-Genel, detay

Süre: 4.16 Boyut: 478 MB
Haber: İsmail Hakkı SEYMEN / Kamera: Metmet İNAN / BURSA, (DHA)

=============================================

3)ALKOLLÜ SÜRÜCÜ ELEKTRİK DİREĞİNE ÇARPTI, 1'İ AĞIR 3 YARALI

Bursa'da sürücüsünün alkollü olduğu öğrenilen bir otomobil elektrik direğine çarparak takla attı. Kazada, 1’i ağır 3 kişi yaralandı. Kaza, sabah 06.00 sıralarında Osmangazi ilçesi Hüdavendigar Mahallesi Bent Caddesi’nde meydana geldi. Alkollü olduğu öğrenilen Mert Aslan idaresindeki 16 NDL 72 plakalı otomobil elektrik direğine çarparak takla attı. Kazada, sürücünün yanında oturan Mustafa Zeytin otomobilde sıkıştı. Sürücü Aslan ile araçta bulunan Eren Önder ve Mustafa Zeytin yaralandı. Yoldan geçen vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine 112 Acil Sağlık ekipleri ile itfaiye sevk edildi. Yaralılar, Çekirge Devlet Hastanesine kaldırıldı. Yaralı Mustafa Zeytin'in hayati tehlikesinin bulunduğu öğrenildi.
Öte yandan, yaralıların araçtayken dinlediği müzik, otomobilin takla atmasına rağmen yüksek sesle çalmaya devam etti.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü:
---------------------------------
-Yaralılardan görüntüler
-Ekiplerin yaralılara müdahalesinden görüntü
-Kaza yapan araçtan görüntüler

Süre: 2.16 Boyut: 253 MB
Haber-Kamera: Muammer İRTEM/BURSA,(DHA)

==============================================

4)HAYVANLARI DA KENDİLERİ DE ÇADIRDA YAŞIYOR

MUŞ'un merkez Ağıllı köyünde yaşayan Huri-Zeki Aykut çifti, 10 yıldır koyunları gibi kendileri için yaptıkları çadır evde barınıyorlar. Yaz- kış demeden çadır evde yaşamanın zorluğunu çeken 4 çocuklu aile, bu hayata alıştıklarını söyledi.
Kent merkezine bağlı İnardı Köyü'nde yaşayan Aykut, ailesi 10 yıl önce küçükbaş hayvan besiciliği yapmaya başladı. Köydeki evleri yetersiz kalan Aykut ailesi 4 çoğuyla birlikte komşu köy Ağıllı'ya taşındı. Burada ailesi için ev hayvanları için de ahır yapmaya imkanı olmayan Zeki Aykut (49) , köyün uygun bir alanında naylon çadır kurdu. Hayvanlar için kurduğu çadırın bir köşesine ailesinin yaşaması için de bir bölüm oluşturan Aykut, eşi ve çocuklarını buraya taşıdı. 10 yıldan beri naylon çadırda yaşayan Aykut ailesinin bir çocuğu evlenerek ayrılırken, bir oğulları da vatani görevi için askere gitti. 2 çocuğu da Muş'ta yatılı okuyan ailede naylon çadırda sadece anne ve baba kaldı. Besicilik mesleğinin kendilerine dededen kalma olduğunu belirten Zeki Aykut, yaklaşık 100 küçükbaş hayvan beslediğini söyledi. Köydeki boş bir alana çadır kurduğunu ifade eden Zeki Aykut, "Köyün boş bir alanına hem hayvanlarımız hem de kendimizin barınabileceği naylon çadırlar kurduk. 12 ay sürekli naylon çadırda kalıyoruz. Kış şartlarında en çok zorlandığımız köye çok fazla miktarda karın yağması ve kar ağırlığından naylon çadırların çökmesinden endişe ettiklerini bazen günde 3 defa naylon çadır üzerindeki karları temizlediğini, Besicilik yaptığımız için hayatımız 12 ay naylon çadırda geçiyor. Ne ev ne de ahır yaptık. Çadırda yaşamaya alıştık. Bu köye 10 yıl önce geldiklerini naylon çadırın diğer evlerden farkı bizim için yok "diye konuştu.
Normal bir ev yaşantısı gibi bir hayat sürdüklerini söyleyen 48 yaşındaki Huri Aykut ise eşine yardımcı olduğunu söyledi. Çadır yaşamına alıştığını anlatan Huri Aykut, "Çadırın bir bölümünde hayvanları bakıyoruz, bir bölümünde biz yaşıyoruz. Gelen misafirleri de çadır evimizde ağırlıyoruz. Boş zamanımız pek olmaz ama zaman zaman çadırda kurduğumuz televizyonda haberleri izliyoruz. Kış şartlarında hayvancılık her köylü için zor" dedi.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü:
---------------------------------
-Naylon çadır hayvan ağılından detaylar
-Hayvanların çadırdan çıkması ve yemlenmeden detaylar
-Hayvanlara yem veren Zeki ve Huri'nin çalışması
-Naylon çadırda yaşayan ailenin çadırda gelen misafirlere çay, ceviz ikramı
-Naylon çadır evden detaylar
-Röportaj
Haber-Kamera: Mehmet AYDIN / MUŞ, (DHA)

==================================================

5)İZMİR'İN MERKEZİNDEKİ TARİH SAHİPSİZ KALDI

İZMİR'in Konak ilçesinde, işhanı yapılmak üzere yıkılan binanın zemininde, Antik Roma dönemine ait liman hamam kalıntısı ve imparatorluk salonu kalıntılarının ortaya çıkmasının ardından, bölgede herhangi bir çalışma yapılmadı. Sulara gömülen bölgede çalışmaların acilen başlatılması gerektiği söyleyen çevreci Avukat Arif Ali Cangı, ortaya çıkan kalıntıların İzmir'in kimliğinin tamamlanması açısından son derece önemli olduğunu kaydetti.
Konak ilçesi Konak Mahallesi'nde, mülkiyeti Vakıflar Müdürlüğü'ne ait 120 yıllık Kaptan Mustafa Paşa İş Merkezi için yap-işlet-devret modeliyle 2016'da ihaleye çıkılmasının ardından, ihaleyi kazanan firma 12 Haziran 2016'da çalışmalara başladı. İş makineleriyle yapılan kazı çalışmaları sırasında, binanın zemininde tarihi kalıntılara rastlandı ve bölgede inşaat çalışmaları durduruldu. İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla bölgede sondaj yapılarak, kalıntılar incelendi. Yapılan incelemelerin ardından, ortaya çıkan yapıların Antik Roma dönemine ait liman hamam kalıntısı ve imparatorluk salonu olduğu belirlendi. Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, alanın mutlak korunması gerekli yerlerden biri olduğunu belirleyerek, mevcut zemin suyunun giderilmesine ve önlenmesine ilişkin ilgili uzmanlarca rapor hazırlandığı bildirildi. Ancak aradan geçen zamana rağmen, bölgede herhangi bir çalışma yapılmadı.
'KALINTILAR HALA SU ALTINDA'
Tarihi kalıntılar gün yüzüne çıktıktan sonra bölge ile yakından ilgilenen Avukat Arif Ali Cangı, geçen ekim ayında kalıntıların tespit edildiğini, aradan geçen 4 aya rağmen herhangi bir çalışma yapılmadığını belirterek, bölgenin sulara gömüldüğünü söyledi. Arif Ali Cangı, "3 Ekim'de Koruma Kurulu, buranın mutlak korunması gereken bir alan olduğunu, Antik Roma döneminden kalan bir liman olduğunu belirlemişti. Ayrıca SİT derecelendirmesi ve koruma statüsünün belirlenmesi açısından, zemin suyunun çekilmesi için çalışma yapılmasına karar vermişti. Bilgi edinme çerçevesinde yazdığım yazıya 1 Şubat'ta yanıt verildi. Cevapta Konak Belediyesi'nin bu konuda, Koruma Kurulu'na bir değerlendirme gönderdiği belirtildi. Burası su içerisinde kalmış bir yer ve 3 Ekim'den bu yana herhangi bir şey yapılmadı" dedi.
'GELECEK KUŞAKLARA AKTARILMASI GEREKİYOR'
Anayasa'nın 63. Maddesine göre bu tür varlıkların korunmasının, devletin görevleri arasında olduğunu anımsatan Cangı, Türkiye Cumhuriyeti'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri de hatırlatarak, "Uluslararası sözleşmeler gereğince bu tür varlıklar, evrensel değerlerdir. İnsanların ortak kültüre mirasıdır. Devletin bunları tespit etmek, korumak, gelecek kuşaklara aktarma gibi sorumluluğu var" diye konuştu. Tarihi yapıların gelecek kuşaklara aktarılmasının hem hukuki hem de tarihi bir sorumluluk olduğunun altını çizen Cangı, "Ancak ekim ayında yapılan tespitten sonra herhangi bir işlem yapılmadı. Zemin suyunun çekilmesi için hiçbir araştırma yapılmadı. Gelen giden yok. Burası suya gömülmüş vaziyette" dedi.
'İZMİR'İN KİMLİĞİNİN TAMAMLANMASI AÇISINDAN ÖNEMLİ'
Bu duruma 'dur' denilmesini isteyen Arif Ali Cangı, bölgedeki çalışmaların biran önce başlaması gerektiğine değindi. Bunun için de İzmirlinin duyarlı olmasını isteyen Cangı, "İzmirliler tarihine sahip çıkarlarsa, kurumlar da harekete geçer diye düşünüyorum" dedi. Bu yapı ile ilgili olarak ilgili kurumlara bir sessizliğin hakim olduğunu savunan Cangı, "Korkarım bu bölge unutturulmaya çalışılıyor. Biz bir taraftan unutturmamaya çalışıyoruz ama bir şeylerin yapılması gerekiyor; çünkü geçtiğimiz yaz aylarında burada ciddi bir çalışma oldu. Buluntular tek tek tespit edildi. Bulunan eserler düzgünce yerleştirilmişti. Şimdi o tarihi yapıların hepsi su altında kalmış durumda" dedi. Bölgenin İzmir'in bilinen tarihini de değiştirecek niteliğe sahip olduğunu söyleyen Cangı, şöyle dedi:
"1900-2000 yıl öncesinin bir limanından bahsediyoruz. 1900-2000 yıl önce İzmir limanı nerede varsayılıyordu, şimdi bu kalıntılar ile nereye geliyor? Buna baktığımızda İzmir'in tarihini değiştirecek bir varlıkla karşı karşıyayız. İzmir'in kültürünün, turizminin gelişmesi açısında çok önemli. Kentin kimliğinin tamamlanması açısından son derece önemli. O nedenle sahip çıkmak gerekiyor."

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
-----------------------
-Avukat Arif Ali Canlı ile röp.
-Tarihi kalıntıların olduğu bölgeden drone ile çekim

Haber: Umut KARAKOYUN-Kamera: Melis KARAKUZULU-Mehmet CANDAN/ İZMİR, (DHA)

=====================================================

6)ZİYARETÇİLERİN MÜZİK YAPABİLDİĞİ SERGİ MÜZİKSEV'DE

İZMİR'de özgün Türk çalgılarının bulunduğu Müziksev Müzik Müzesi'nde sergilenmeye başlayan Annotating Museum 2.2 adlı interaktif sergi, özgün Türk çalgılarını dijitalle birleştirip ziyaretçiye aktif rol vererek, farklı bir deneyim sunuyor.
İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) bünyesinde Alsancak'ta bulunan özgün Türk çalgılarının sergilendiği Müziksev Müzik Müzesi, Yaşar Üniversitesi Dijital İletişim Tasarımı Bölümü öğretim görevlileri Ceren Kayalar ve Daniele Savasta'nın yürüttüğü müziği dijitalle birleştiren Annotating Museum 2.2 isimli interaktif sergiye ev sahipliği yapıyor. 25 Şubat'a kadar görülebilecek olan sergi, Yaşar Üniversitesi Etkileşim Tasarımı Laboratuvarı'nda yürütülen araştırma projesi 'Exhibits Which Seem To Think'in sonuçlarını içeriyor. Orta Asya'da kullanılagelmiş enstrümanlardan oluşan Müziksev koleksiyonuna deneysel etkileşimli öğelerin yerleştirildiği sergide, müze ziyaretçilerinin izleyici rolünde olduğu geleneksel müze deneyiminin ötesinde yapan ve öğrenen rolüne geçtiği bir deneyim sunmak amaçlanıyor. Mekanik, elektronik, yazılım ve tasarım bileşenlerinden oluşan etkileşimli sergide; enstalasyonlar için rehber niteliği taşıyan bir mobil uygulama, müze koleksiyonunun etkileşimli görselleştirmesi, ses ve gürültü üreten elektronik devreler, 'çok boyutlu' bir sayısal theremin ve beden etkileşimi ile müzik yapmayı sağlayan, hedef kitlesi çocuklar olan iki enstalasyon bulunuyor.
'MÜZEYE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI GETİRMEK İSTEDİK'
Sergi sahiplerinden Ceren Kayalar, müzedeki eserler üzerinden müze deneyimine farklı bir bakış açısı getirmek istediklerini söyleyerek, "Buradaki eserlerle müzenin deneyimine farklı bir bakış açısı getirmek istedik. Müzedeki eserlere, vitrinler arkasında oldukları için dokunamıyorsunuz. Onları dinlemeniz bir cep telefonu uygulamasıyla mümkün oluyor ama hepsinin bilgisine erişmek mümkün değil. Biz ziyaretçilerin hem seslere erişimini sağlamak, hem de etkileşimli yerleştirmelerle müzede izleyici olmak yerine yapan ve öğrenen olmalarını istedik. Ziyaretçiler özellikle çocuk odasındaki kinetik etkileşimli enstalasyonu çok beğendiler. Orada ekranın önüne geçtiğinizde vücudunuz ayaklı bir enstrümana dönüşüyor. Onun dışında, İzmir müzelerinde bu tarz yerleştirmeler çok yapılmadığı için herkese farklı geldi. Yerleştirmelerde elektrik bağlantısı olduğu için, bazı insanlar çekindiğini söyledi. Fakat çoğunlukla merak uyandırdı" diye konuştu.
Sergideki enstalasyonları anlatan Daniele Savasta ise, "Farklı dijital teknolojiler kullanarak müzenin içeriğiyle nasıl iletişim kurabiliriz diye düşündük. Ziyaretçilere veri görselleştirmeden deneysel dijital müzik enstrümanlarına doğru giden bir panorama vaadediyoruz. Burada bedeni kullanarak da müzik üretebiliyoruz. Müziksev müzesine bu teknolojileri uygulayarak farklı bir sergi yarattık" dedi.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
-----------------------
-Sergideki ve müzedeki eserlerden genel ve detay görüntüler
-Ceren Kayalar ile röp
-Daniele Savasta ile röp

Haber: Melis KARAKUZULU- Kamera: Hande NAYMAN/İZMİR, (DHA)

=================================================

7)RESSAMIN EVİ SANAT GALERİSİ GİBİ

MUĞLA'nın Datça ilçesinde deniz canlılarının kalıntılarını kullanarak yaptığı tablo ve heykellerle tanınan ressam Nedim Celkan'ın (74), sanat galerisine dönüşen evi görenlerin ilgisini çekiyor. Deniz canlıları kullanılarak yapılan birbirinden güzel eserler beğeni topluyor.
Uzun yıllar sinema afişleri ve matbaa ressamlığı yaptıktan sonra balıktan ahtapota, deniz kabuklarından su yosunlarına kadar pek çok deniz canlısının parçalarını bir araya getirerek, birbirinden eşsiz eserler üreten Nedim Celkan'ın evi adeta bir müzeyi andırıyor. Denizden topladığı her türlü nesneyi, efsanelerdeki mitolojik kahramanlardan esinlenerek, kendi hayal dünyasında geliştiren Celkan, eserlerinin bir müzede sergilenmesini istiyor. Bugüne kadar İstanbul Beşiktaş Deniz Müzesi'nde bir, Bodrum Arkeoloji Müzesi'nde ise üç kez sergi açan Celkan, eserlerini kalıcı olarak sergileyecek müzeye verebileceğini söyledi.
EFSANELERE HAYAT VERİYOR
Çocukluğundan beri deniz dibine merakı olduğunu söyleyen Nedim Celkan, "Yaklaşık 50 yıldır dalıyorum. Denizin debindeki canlılar hep ilgimi çekmiştir. Kimi dalışlarım sırasında rastladığım ölü deniz canlılarını toplamaya başladım. O yıllarda yağlı boya resimler yaptığım için denizden topladığım bu objeleri değerlendirmek istedim. Tarihe ve mitolojiye olan ilgim nedeniyle bu objeleri, efsanelerdeki kahramanlardan esinlenerek, hayal dünyamda geliştirdim. Yunan mitolojisindeki Zeus ve Poseidon gibi karakterleri, Romalı savaşçıları çalışmalarımda sıkça kullandım. Bazen deniz dibinde hayal ettiğim bir yaşamı konu aldım. Balıkların sırtında geziye çıkan denizkızlarına yer verdim" diye konuştu. Poseidon büstünü yaparken saç ve sakalları için deniz yosunlarını kullandığını belirten Celkan, "Denizyıldızları, deniz salyangozları, denizkestaneleri, deniz hunileri, deniztarakları ve hatta o sırada oltama takılan bir köpek balığı yavrusunu bile kullandım. Poseidon'un kızlarından birinin büstünde ise, kulağına küpe olarak denizatı yerleştirdim" dedi.
YILLARCA BOZULMUYOR
Denizden çıkan hamsi hariç hemen her canlıyı eserlerinde kullandığını ifade eden Celkan, "Kurutup ilaçlayarak bozulmadan kalıcı olmalarını sağlıyorum. Hamsi, kuramaya müsait değil. Yaptığım eserler arasında, satmak istemediğim ve kendime ayırdığım 30-40 yıldır sakladığım heykeller hiç bozulmadan duruyor" dedi.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
-----------------------
- Ressam Nedim Celkan'ın sanat galerisine dönüşen evinden görüntü
- Poseidon heykelinin görüntü
- Poseidon'un kızlarından birinin büstü ve küpe olarak kullanılan denizatı
- Celkan bir eser üzerinde çalışma yaparken görüntü
- Nedim Celkan ile röp.

Haber- Kamera: Mehmet ÇİL / DATÇA (Muğla), (DHA)