TIR, iş makinesi çarptı: 2 yaralı
Denizli'nin Honaz ilçesinde TIR'ın iş makinesine çarpmasıyla meydana gelen kazada, 2 kişi yaralandı.
Kaza, dün saat 23.00 sıralarında Honaz ilçesi Kocabaş Mahallesi'nde meydana geldi. Sinan Yay yönetimindeki 32 DB 427 plakalı TIR, kontrolden çıkıp, operatörünün ismi öğrenilemeyen iş makinesine çarpıp, şarampole devrildi. Kazanın ardından alev alan TIR'ın şoförü Yay ile iş makinesinin operatörü yaralandı.
İhbar üzerine bölgeye, itfaiye, sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Yaralılar, ambulansla Denizli Devlet Hastanesi'ne kaldırılırken, TIR'daki yangın ise itfaiyenin yaklaşık 1 saatlik çalışmasıyla söndürüldü.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
-Yanan TIR'dan görüntü
Haber - Kamera: Ramazan ÇETİN / DENİZLİ, (DHA)
=================================
Kars'ta yaylacıların dönüş yolculuğu
Türkiye'de hayvan yetiştiriciliğinde önemli yere sahip Kars'ta, kışlık yiyeceklerinin temini için aylardır yaylalarda olan besicilerin, okulların açılması ve havaların soğumasıyla dönüşleri başladı. At arabaları, traktör, minibüs ve kamyonete yüklenen eşyalarla köylerinin yolunu tutan yaylacılar, 3 ayı doldurup, köylerine döndüklerini söyledi.
Arpaçay'a bağlı Melikköy'de yaşayanlar, Gürcistan ve Ermenistan sınırına yakın yaylalarına, haziran ayının ilk haftası çıktı. 115 haneli köyde at arabası, traktör, minibüs ya da kamyonete yükledikleri eşyalarla yaylalara çıkanlar, burada yaklaşık 3 ay kış mevsiminin hazırlıklarını yaptı. Hayvanlardan sağdıkları sütle yağ ve peynir gibi ihtiyaçlarını üreten yaylacılar, yaz aylarının sıcak günlerini serin yaylada çalışarak geçirdi. Okulların açılması ve havaların da soğumasıyla köylüler, dönüş hazırlıklarını tamamladı. Geldikleri gibi yine at arabası, traktör, minibüs ve kamyonetlere eşyalarını yükleyen köylüler, evlerine dönüşe başladı. Melikköy Yaylası'nda renkli görüntülerin ortaya çıktığı dönüş yolculuğunda araçlara eşyaları ile kışlık erzakını yükleyen köylüler, kümes hayvanlarını da yanlarında getirdi.
'DÖNÜŞ YOLCULUĞUNU BAŞLATTIK'
Yaylaya haziranda çıktıklarını belirten köylülerden İbrahim Bartan, "Her evin 15- 30 küçükbaşı var. Yaylada hem kışlık yiyeceklerini elde ediyorlar hem de herkesin oğlu, kızı, dayısı, amcası, yeğeni İstanbul'da, Bursa'da, Akçakoca'da, Düzce'de, Ankara'da olduğu için onlara hediye gönderiyorlar. İhtiyaçlarından artanı da Kars ve Arpaçay'da satıyorlar. Eylül ayının ortasına bazen de hava şartlarına bağlı olarak ekim ayına kadar yaylada kalıyoruz. Bu yıl okulların erken açılması ve havaların da soğuması nedeniyle yayladan erken inmeye başladık. Özellikle geceleri çok soğuk olmaya başladı. Herkesin evinde öğrenci var ve derslerinin aksamaması için yolculukları başlattık" diye konuştu.
Yaylacılığın hem hayvan kalitesini artırdığını hem de organik yiyecekler üretme imkanı sağladığını dile getiren Tekin Yıldız ise "Yaylada 3 ayı doldurduk, şimdi köye gidiyoruz. Kışlık yağ, peynir ve kaymakları da hazırladık. Ürünlerimizi akrabalarımıza göndereceğiz, kendimize ayıracağız, kalanlarını da satacağız" dedi.
Melikköy Ortaokulu 1'inci sınıf öğrencisi İsa Yıldız da okulunu ve arkadaşların özlediğini söyledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
-Eşyaların toparlanması hazırlığı
-1.5 yaşındaki bebeğin yataklar arasındaki görüntüsü
-Hazırlıklardan genel ve detaylar
-Eşyalar ve erzaklardan genel ve detaylar
-Tekin Yıldız'ın evindeki hazırlık
-Yasin Bana'nın evindeki hazırlık
-Tuluk peynirlerinin araca yüklenmesi
-Kümes hayvanlarının ve buzağıların araca konulması
-İbrahim Bartan ile röp
-Yayla evleri ve çevreden detaylar
-Yolculuk görüntüleri
Haber-Kamera: Bedir ALTUNOK / KARS, (DHA)
=================================
Samsun'da mahalle altında antik Roma kenti araştırılıyor
Samsun'un Vezirköprü ilçesi Cumhuriyet Mahallesi'nde doğalgaz ve bina temel kazıları sırasında Roma dönemine ait kalıntılara ulaşıldı. Arkeolojik sit alanı ilan edilerek koruma altına alınan mahallenin altında Roma dönemine ait antik şehir olup olmadığı araştırılıyor.
Samsun'un Vezirköprü ilçesi Cumhuriyet Mahallesi'nde yapılan doğalgaz çalışması ve bina temel kazılarında tarihi mezar ve kalıntılara ulaşıldı. İncelemelerde kalıntıların Roma dönemine ait olduğu belirlendi. Yüzeysel saha incelemesi yapılan alanda Roma yolunun temelleri ve mil taşlarının bulunması üzerine arkeologlar, Cumhuriyet Mahallesi'nin altında antik Roma şehri bulunabileceğini işaret etti. Arkeolojik sit alanı ilan edilerek koruma altına alınan mahallede tüm kazı ve inşaat çalışmaları Samsun Müze Müdürlüğü görevlilerinin nezaretinde yapılmaya başlandı. İlçenin altında bir antik şehir olup olmadığı araştırılıyor. Vezirköprü Belediyesi de bölgede var olduğu öne sürülen kentin kalıntılarının ortaya çıkarılması için girişimde bulundu. İlçede kapsamlı bir kazı çalışması yapılması isteniyor.
'NE ZAMAN KAZI YAPILSA MALZEME ÇIKIYOR'
Vezirköprü ilçesinin altında bir antik şehir olduğunu dile getiren Alman asıllı Türk vatandaşı Arkeolog Prof. Dr. Rainer Czichan, kazıların sürdüğü Oymaağaç Höyüğü'nün Cumhuriyet Mahallesi altındaki antik şehre bağlı olabileceğini söyledi. Czichan, "Bu mahallede ne zaman bir kazı yapılsa malzemeler ortaya çıkıyor. Çıkartılan eserler için müzedeki yetkili kişiler gelip bunların tespitini yapıp kayıt altına alıyor. Buradaki şehrin günümüzden bin 500 yıl öncesine ait olduğunu söyleyebiliriz. Buradaki şehir kalıntı olarak duruyor. Ancak her temel kazılmasında bir kısmı tahrip ediliyor. Mahallenin altındaki şehir, o dönemde Roma-Bizans toplumunun buradaki merkez şehri konumunda. Maalesef buradaki çalışmaları sadece belgelemekle kalabiliyoruz" dedi.
Görüntü Dökümü
-Röportaj
-Mahalleden detaylar
-Mahalleden drone detayları
-Detaylar
Haber-Kamera: Hüseyin KALAY/VEZİRKÖPRÜ(Samsun),(DHA)
=================================
Yerli turistin yerini yabancı doldurdu
Muğla'nın turistik kentlerinden Dalaman, Ortaca ve Köyceğiz'de yerli turist özellikle okulların açılmasıyla memleketlerine dönerken, yerlerini İngiliz turistler başta olmak üzere Hindistan, Kazakistan ile Finlandiyalı tatilciler doldurdu.
Plajları, koyları, çamur banyoları, caretta caretta'ları, kaya mezarları, Dalyan Kanalı, doğallığı ve yeşilliğiyle tatilciler için cazibe merkezi olan Dalaman, Köyceğiz ve Ortaca ilçelerinde, bu yılki turist yoğunluğu turizmcilerin yüzünü güldürdü. Okulların açılmasıyla yerli turistlerin bölgeden ayrılmasına rağmen, turistlik tesislerdeki doluluklar sürdü. Yerli turistlerin yerini özellikle İngilizler başta olmak üzere Hindistan, Kazakistan ile Finlandiyalı yabancı turistler doldurdu. Yerli tatilcilerle yüzde 90'a varan doluluk oranı, yerli turistlerin okulların açılmasıyla memleketlerine dönmesiyle de düşmedi. Yabancı turistlerin ilgisiyle doluluk yüzde 80 oldu. Dalaman, Ortaca, Köyceğiz Turistik Otel ve Turizm İşletmecileri Birliği (DOKTOB) Başkanı Yücel Okutur, 2019 yılının turizm açısından güzel geçtiğini, eylül ayı olmasına rağmen yoğunluğun sürdüğünü söyledi. Başkan Okutur, "Avrupa olan ilişkilerimiz ve Ortadoğu'daki karışıkların durması bizim için güzel oldu. Yüzde 90'lara kadar doluluk yaşadık. Eylül ayı olmasına rağmen bölgemizdeki doluluk sürüyor. Ortaca, Köyceğiz ve Dalaman, turizmde kentin en doğal kalmış 3 ilçesi. Bu ilçelerimizde mükemmel koylar, göller ve kaynaklar bulunuyor. Bunun dışında kaplıcalarımız cazibe merkezi oluşturuyor. Koruma altındaki kıyılarımızın kirlenmesi mümkün değil. Bu bölgelerde gelecek zamanlarda çiftlik turizmine geçiş olacağına inanıyorum" dedi.
Teknoloji bağımlılığı yayaların can güvenliğini tehlikeye atıyor
Gelişen teknolojiyle birlikte gün geçtikçe artan mesajlaşma ve kulaklık kullanımı, trafikteki yayaların can güvenliğini tehlikeye atıyor. Özellikle yoğun araç trafiğinin olduğu bölgelerde kulaklıkla müzik dinleyen yayalar, çevrelerinde bulunan ve giderek daha düşük seviyede üretilen otomobillerin seslerini duymakta zorlanınca, yaralamalı ve ölümlü kazalar meydana gelebiliyor. Trafikte teknoloji bağımlılığının tehlikelerine dikkat çeken Ege Üniversitesi Bağımlılık Araştırma Merkezi (EGEBAM) Enstitü Müdürü Prof. Dr. Zeki Yüncü, "Kişinin gündelik hayatında teknoloji kullanımı, diğer aktivitelerinin önüne geçmeye başlıyorsa burada teknoloji bağımlılığından söz edebiliriz. Teknoloji bağımlılığına kapılan yayalar, trafikte dışardan gelen uyarılara kendini kapatmış oluyor" dedi.
Günlük yaşamda artan hız ve gelişen teknolojiyle birlikte vatandaşların vazgeçilmezi haline gelen cep telefonları, trafikte beklenmeyen tehlikelere, yaralamalı hatta ölümlü kazalara sebep olabiliyor. Gün geçtikçe artan sosyal medya dolaşımı, kulaklık kullanımı, mesajlaşma, selfie çekimi ve görüntülü konuşma trafikteki yayaların can güvenliğini tehlikeye atıyor. Trafiğe kapalı alanlarda yürürken telefonla ilgilenen yayalar etrafında olan biteni gözden kaçırarak çarpma, düşme, yaralanma gibi kazalarla karşı karşıya kalırken, yoğun araç trafiğinin bulunduğu bölgelerde durum daha da tehlikeli bir hal alıyor. Giderek yaygınlaşan kulaklık kullanımıyla birlikte araç trafiğine açık bölgelerde kulaklıkla müzik dinleyen veya telefon görüşmesi yapan yayalar, bugünün teknolojisinde giderek motor sesi daha düşük seviyede üretilen araçların uyarılarını duyamayınca yaralamalı veya ölümlü kazalar meydana gelebiliyor. Bu noktada teknoloji bağımlılığına dikkat çekilmesi gerektiğini ifade eden Ege Üniversitesi Bağımlılık Araştırma Merkezi (EGEBAM) Enstitü Müdürü Prof. Dr. Zeki Yüncü, "Kişinin gündelik hayatında teknoloji kullanımı, diğer aktivitelerinin önüne geçmeye başlıyorsa burada teknoloji bağımlılığından söz edebiliriz. Kullanım süresinin artışı, yasaklara rağmen, yerine koyabileceği başka aktivitelerin olmasına rağmen teknoloji kullanmaya devam etmek gibi durumlar teknoloji bağımlılığının ana semptomlarını oluşturuyor. Örneğin yayaların karşıdan karşıya geçerken mesajlaştığını, müzik dinlediğini veya sosyal medyada vakit geçirdiğini görüyoruz. Teknoloji bağımlılığına kapılan yayalar, trafikte dışardan gelen uyarılara kendini kapatmış oluyor" dedi.
'TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI DİĞER PSİKİYATRİK HASTALIKLAR GİBİDİR'
Teknoloji çağına dikkat çeken Prof. Dr. Yüncü, teknolojinin aşırı kullanımının yol açacağı sorunlara dikkat çekerek şöyle dedi:
"Teknolojiyi çok yüksek düzeyde kullanmak zorundayız. Teknoloji hayatımızın her alanına girmiş ve bundan sonra da hayatımızın her alanında olmaya devam edecek vazgeçemeyeceğimiz bir unsur. Teknolojinin yararlarını hepimiz biliyoruz ancak teknolojinin aşırı derecede kullanımının da bir takım sorunlara neden olabileceğini ön görmemiz mümkün. Artık teknoloji bağımlılığı şeklinde yeni bir kavram söz konusu. Teknoloji bağımlılığını diğer psikiyatrik hastalıklar çerçevesinde düşünmemiz gerekiyor. Trafikte sürücü bir taraftan yola bakmak, bir taraftan motor sesini dinlemek diğer taraftan da diğer sürücülerin onlara yaptıkları uyarıları dikkate almak durumunda. İş böyle olması gerekirken sürücü aslında mesaj yazıyor veya kulaklıkla müzik dinliyor. Bu noktada teknoloji bağımlılığı ile ilgili bir sorunla karşı karşıyayız demektir."
'SOSYALLEŞME İLE İLGİLİ SORUNLARIN OLDUĞUNU GÖSTERİYOR'
Teknoloji ne amaçla kullanılıyorsa, bağımlılığın bu amaca karşı geliştiğini belirten Prof. Dr. Yüncü, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kişi sosyal medyayı kullanıyorsa sosyal medya bağımlılığından, kumar oynuyorsa kumar bağımlılığından ya da pornografiden, zorbalıktan söz etmek gerekir. Kişi teknolojiyi hangi amaçla kullanıyorsa ona bağımlıdır. Teknoloji bağımlılığını çok yönlü düşünmek gerekir. Gençlerin bir takım internet araçlarını kullanarak arkadaşlık yaptığını da biliyoruz ancak amacını aşan teknoloji kullanımı, sosyalleşmeyle ilgili sorunların olduğunu gösteriyor. Teknoloji kullanarak kurulan arkadaşlıklarda sosyal iletişim mekanizmalarının kısıtlı olduğunu biliyoruz. İnternet ortamında arkadaşlıklar farklı kuruluyor. Burada sanal ama gerçekçi olmayan dostluklar kurulabiliyor. Bu durum da kişilerin büyük bedeller ödemesine neden olabiliyor. Kişiler hem maddi hem manevi açıdan sömürü ile karşı karşıya kalıyor. Teknolojide sınırlama yapmak ve teknolojiyi iyi bir eleme sisteminden mutlaka geçirmek gerekiyor."
'GÜNÜMÜN YARISINDAN FAZLASINI TELEFONDA GEÇİRİYORUM'
Trafiğin yoğun olmadığı bölgede telefona bakarak yoluna devam eden 17 yaşındaki Ramazan Akın, "Yolda yürürken telefona bakmanın tehlikeli olduğunu bildiğim halde yapıyorum. Yayalar açısından riskli olduğunu düşünüyorum. Bakmadan da duramıyorum. Sosyal medyada geziniyorum. Bence teknoloji bağımlılığı iyi bir şey değil. Ama yine de bağımlıyız. Günün yarısından fazlasını telefonda geçiriyorum aynı zamanda yolda yürürken de kullanıyorum" dedi.
Caddede kulaklıkla müzik dinleyerek yürüyen 21 yaşındaki Berk Balçık, "Tehlikeli olduğunu bildiğim halde kulaklıkla yürüyorum. Çok fazla arabanın olduğu yerlerde tek kulaklığı çıkarıyorum ve tek kulaklıktan müzik dinlemeye devam ediyorum kendimce böyle bir çözüm buldum. Bir kere arabanın sesini duymadığım için böyle bir önlem aldım" şeklinde konuştu.
Yolda yürürken kulaklıkla müzik dinlemenin tehlikeli olmadığını düşünen vatandaşlardan Yunus Emre (31) ise, "Ben şuanda kulaklıkla müzik dinleyerek yolda yürüyorum. Kulaklığın herhangi bir tehlikesi olduğunu düşünmüyorum. Sadece yakınımızdan geçen arabalara dikkat etmemiz gerekiyor" dedi.
'TRAFO DİREĞİNE ÇARPTIM'
Telefon kullanan yayaların dikkatli olması gerektiğini söyleyen 19 yaşındaki Fatmanur Evrensel ise, "Yolda veya caddede yürürken telefona bakmak bence tehlikeli. Çarpılabiliriz, ezilebiliriz. Çukura da girebiliriz. Trafo direğine de çarpabiliriz ki ben daha önce çarptım. Telefonla mesajlaşıp annemle konuşuyordum. Okuldan çıkmıştım kaldırımın ortasında trafo vardı ve ben de görmedim. Telefonuma bakıyordum. Ben teknoloji bağımlısı değilim 2 yıldır telefon kullanmıyordum" diye konuştu.
Kulaklıkla yoğun araç trafiğinin olduğu bölgede karşıdan karşıya geçen Dilara Toprak (29) ise, "Araç seslerini şuanda daha az duyuyorum ama kulaklıktan arkadaşımın konuşmasını dinliyordum. Sesli müzik dinlemenin kesinlikle tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Ona özellikle dikkat ediyorum. Teknoloji bağımlılığının çok kötü bir şey olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyaya karşıyım. Genç olduğum inandırıcı gelmiyor ama kesinlikle hiç sevmiyorum. Sosyal medyadaki hiçbir şeyin samimi olmadığını düşünüyorum. Bu çok sıkıcı" dedi.
Kulaklıkla müzik dinleyerek yaya geçidinden karşıya geçen Anıl Yakut ise (25), "Tehlikeli olduğunu biliyorum ama dikkat ediyorum geçen arabalara. Sesleri daha az duyuyorum. Arkamdan ve önümden gelen arabaları duymayabilirim. Sessiz arabalar bu yüzden engelleniyor artık. Farkındayım ama hızlıca karşıya geçmek istedim. Bir yakınıma kulaklıkla bisiklet sürerken araba çarpmıştı. Kalıcı bir şey olmasa da oldukça korkmuştuk" dedi.
2 yıl önce 4 fidan dikti şimdi tonlarca üretiyor
Manisa'nın Saruhanlı ilçesinde yaşayan 40 yaşındaki İsmail Eroğlu, şeker hastası olan amcasına şifa olması amacıyla 2 yıl önce 4 fidan ile başladığı pepino meyvesi üretiminde bugün 4 dönümlük serasında yılda 40 ton mahsül alıyor. Eroğlu, ürettiği pepino meyvelerini aracılar vasıtası ile Makedonya, Ürdün ve İsviçre başta olmak üzere pek ülkeye ihraç ediyor.
Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde televizyon üreten bir fabrikada 10 yıl işçi olarak çalışan evli, 2 çocuk babası İsmail Eroğlu, şeker hastası olan amcasının oğlunun sağlığına nelerin iyi gelebileceğini öğrenmek için internetten araştırma yaptı. Kavuna benzer aroması olan pepino meyvesinin iyi geldiğini öğrenen Eroğlu, 2 yıl önce 4 fidan edindi. Evinin bahçesinde saksında yetiştirdiği bu fidanlardan elde ettiği pepino meyvelerini amcasının oğluna yedirdi.
Çevresinden gelen talepler üzerine Eroğlu, pepino meyvesini üretme kararı aldı. Anavatanı Güney Amerika olan meyvenin yetişme iklimine göre, Hacırahmanlı Mahallesi'nde kapalı bir sera kurdu. Eroğlu, işi büyütünce fabrikadaki işini bıraktı. Türkiye'nin ve yurtdışının farklı bölgelerinden gelen siparişler üzerine alanını büyüten Eroğlu, bugün 4 dönümlük serasında 20 tona yakın pepino üretimi yapıyor. Bu yıl 15 Eylül itibari ile pepino meyvesinin hasatına başladığını belirten Eroğlu, hasadın 5 Ekim'e süreceğini söyledi.
'FAYDASINI ÖĞRENEN BİZİ ARIYOR'
Türkiye'nin yanı sıra yurtdışından da siparişler aldığını ifade eden İsmail Eroğlu, 4 dönümlük seradan toplam 20 ton ürün aldığını, kilosunu da 10 - 15 lira arasında sattığını söyledi. Eroğlu, şöyle dedi: "Pepino kavunu olarak da bilinen pepino meyvesini, biz alternatif ürün olarak üretmeye başladık. 6 ayda bir hasat ediyoruz ve şuan da 6'ncı aydayız. Sararmış olanlar ermiş, pepinodur. Pepinoyu Türkiye'nin her tarafına gönderiyoruz. Birçok hastalığa iyi geldiği için birçok şehirden arıyorlar. Aracılar vasıtasıyla Makedonya, Ürdün ve İsviçre'ye kadar gönderiyoruz. Faydasını bilen ve öğrenen insanlar bizi arıyor. Pepino bilindiği gibi Güney Amerika'nın Peru ülkesinden gelmektedir. Fakat burada üretim yoğun değil. Biz daha çok üretmeye çalışıyoruz. Çünkü bu Türkiye'de rahatlıkla yetişen bir bitki. Ayrıca bir çok hastalığa faydalı olduğu için üretimini arttırmak bizler için büyük avantaj sağlayacaktır. 4 dönümlük seradan toplamda 20 ton ürün almaktayız. Kilosunu ise 10 ile 15 lira arasında satıyoruz."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
-Pepino yetiştirilen seradan görüntü
-İsmail Eroğlu röp.
-Hasat edilen pepinolardan görüntü
-Seradan görüntü
-Genel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Cemil SEVAL / SARUHANLI (Manisa), (DHA)