DHA YURT BÜLTENİ - 3

  Çevrecilerden maden ocağını genişletme isteğine tepki Muğla'nın Köyceğiz ilçesinin kırsal Ağla Mahallesi Altınsivri Tepesi'ndeki ovilin madeni ocağını 4 yıldır işleten şirketin, faaliyet alınını 2.5 hektardan 25 hektara çıkarmak için Muğla Orman Bölge Müdürlüğü'ne başvurması, yöre halkı ve çevrecilerin tepkilerine neden oldu.

Çevrecilerden maden ocağını genişletme isteğine tepki

Muğla'nın Köyceğiz ilçesinin kırsal Ağla Mahallesi Altınsivri Tepesi'ndeki ovilin madeni ocağını 4 yıldır işleten şirketin, faaliyet alınını 2.5 hektardan 25 hektara çıkarmak için Muğla Orman Bölge Müdürlüğü'ne başvurması, yöre halkı ve çevrecilerin tepkilerine neden oldu. Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Sözcüsü Serdar Denktaş, söz konusu bölgenin bitki örtüsü ve biyolojik çeşitliliği ile Türkiye'nin önemli doğa alanlarından olduğuna dikkati çekip, maden ocağının genişletilmek istenmesi girişiminin durdurulması için her türlü gayreti göstereceklerini söyledi.
Köyceğiz'in kırsal Ağla Mahallesi'nin, 1750 rakımlı Altınsivri Tepesi eteklerindeki 2.5 hektarlık alanda, 4 yıl önce özel bir şirket tarafından, demir-çelik sanayisi, inatçı malzemeler (refrakter) sanayisi ve döküm sanayisinde aşındırıcı olarak faydalanılan ve elektrikli ısıtıcılarda da yararlanılan olivin madeni çıkarılmaya başlandı. Madenin çıkarılması ve taşınması sırasında çevreye, doğaya zarar verildiğini, buradaki göletin bu yüzden kuruduğunu öne süren çevreciler, o dönemde eylemler yaparak tepkilerini dile getirdi. Ancak, bir sonuç alınamadı. Şirketin açık maden ocağının sahasına 22.5 hektarlık bir alanı daha eklemek istemesi ve bunun için Muğla Orman Bölge Müdürlüğü'ne başvurması, yöre halkı ve çevrecilerin tepkisini daha da artırdı.
BİTKİ ÖRTÜSÜ VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ İLE TÜRKİYE'NİN ÖNEMLİ DOĞA ALANI
Maden ocağının genişletilmek istenen bölgenin, karaçam ve sığla ormanları, alpin bitki örtüsü ve biyolojik çeşitliliği ile Türkiye'nin önemli doğa alanlarından biri olduğuna dikkati çeken Muğla Çevre Platformu Sözcüsü Serdar Denktaş, "Sandıras Dağı'nın eteğinde, Gökçeova Göleti yakınlarında faaliyet gösteren maden ocağının genişletilmesi için Muğla Orman Bölge Müdürlüğü'ne başvuru yapıldığını öğrendik. Olağanüstü güzellikteki bölge, hem yaz hem de kış mevsiminde doğaseverlerin ziyaret ettiği, önemli trekking parkurlarından birisidir. Binlerce yılda oluşan eşsiz ekosistemin birilerine rant sağlamak için tahrip edilmesine izin vermek doğa katliamına ortak olmak olur. MUÇEP olarak konuyu takip edeceğiz ve bu girişimin durdurulması için her türlü gayreti göstereceğiz" dedi.
Komşu Beyağaç Köyü'nde yaşayan 26 yaşındaki Zafer Takın, maden ocağının genişletilmesi halinde zaten zarar gören Gökçeova göletinin etrafında piknik alanları ve mesire yerlerinin daha da fazla zarar göreceğine dikkati çekip, "Buradaki doğal güzelliğimiz bozulmasını istemiyoruz. Bu ocak genişletilirse bu doğal alan yok olacak. Zaten, buradaki ormanlık alanın bir kısmı katledilmiş durumda. Genişletildiğinde bütün ağaçlar yok edilecek. Bu güzelliklerin arasında maden ocağı istemiyoruz" diye konuştu.
K-5 TRANS SANDRAS BİSİKLET ROTASI BÖLGEDEN GEÇİYOR
Ağla-Gökçeova Göleti-Çövenli geçişini içeren 'K5 - Trans Sandras' bisiklet rotasını The ECO Trails Projesi kapsamına aldıklarını belirten Proje koordinatörü Murat Demirci de "Muğla Orman Bölge Müdürlüğü ile Doğa Koruma ve Milli Parklar Muğla Şube Müdürlüğü, The ECO Trails Projesi'nin resmi iştirakçileridir. Halen 'K-5 Trans Sandras' rotasıyla alanı ziyaret eden bisikletçilerin yanı sıra yerel ve yakın çevredeki yürüyüş dernek ve grupları da Sandras Dağı etekleri'nde, Gökçeova Göleti ve Kartal gölü arasında trekking, cross-country kayak ve yürüyüş turları yapıyorlar" dedi.
Demirci, şöyle devam etti:
"Duyduk ki birkaç yıldır uğraştığımız ve karşı olduğumuz maden ocağı şirketi, sahasını genişletmek istiyormuş. Bunu anlamak mümkün değil. Devletin ilgili kurumları seçimini yapmalıdır: Sandras Dağı yanı başındaki Gökçeova ve Kartal gölleriyle, Eren Baba Kutsal Alanı ile endemik türleriyle önemli doğa alanı olarak korunmalı mı yoksa maden şirketlerine kurban mı edilmeli?"
Muğla Orman Bölge Müdür Vekili Enver Demirci de maden şirketinin talebini doğrulayarak, "İlgili birimlerimiz maden ocağının sahasının genişletilmesinin uygun olup olmadığı konusunda gerekli incelemeleri yapıyor" dedi.

Reklam
Reklam

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
--------------
-Maden ocağının yakından ve uzaktan görüntüsü
-Gökçeova Göleti'nden görüntü
-Komşu Beyağaç Köyü'nde yaşayan 26 yaşındaki Zafer Takın ile röp.
-Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Sözcüsü Serdar Denktaş ile röp.
-Genel ve detay görüntüler

Haber - Kamera: Süleyman İLTER / KÖYCEĞİZ (Muğla), (DHA)

======================

Öğretmenden 'okul müdürü tarafından darbedildim' iddiası

Denizli'nin Pamukkale ilçesinde, Abdul Muddalip Ünal (29), fen bilgisi öğretmeni olarak çalıştığı özel kolejdeki işinden ayrılmak isteyince Okul Müdürü Özkan D. (43) tarafından darbedildiğini ileri sürüp, hastaneden aldığı raporla polise şikayetçi oldu. Okul Müdürü Özkan D. ise Ünal'ın iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek, "İftira atıyor. Sözleşmesini tek taraflı feshetmek amacıyla böyle bir yola başvuruyor" dedi.
Mehmetçik Mahallesi'ndeki özel bir kolejde fen bilgisi öğretmeni olarak çalışan Abdul Muddalip Ünal, 28 Haziran'da, Kınıklı Polis Merkezi'ne gelerek, okulun sahibi ve aynı zamanda müdürü Özkan D. tarafından darbedildiğini öne sürerek şikayetçi oldu. Evli olan öğretmen Ünal, Özkan D.'nin kendisini ölümle tehdit ettiğini de ileri sürüp, Pamukkale Üniversitesi Hastanesi'nden aldığı, yüzünde tokat atmaya bağlı kızarıklık bulunduğuna dair darp raporunu da verdi.
Şikayet üzerine soruşturma başlatan polis, Ünal'ın ifadesine başvurdu. Ünal, polisteki ifadesinde, "Okuldaki işimi bırakmak için müdür Özkan D.'nin odasına gittim. İşi bırakmak istediğimi söyledim. Sözleşmem olduğunu, bıkrakamayacağımı söyleyip, yerinden kalkıp boğazımı sıktı, yüzüme tokat attı. Daha sonra odasından çıktım. Okulun güvenlik görevlisinin, müdürün beni çağırdığını söylemesi üzerine, tekrar odasına gittim. Güvenlik görevlisi ve diğer öğretmenlerin önünde yüzüme tekrar sert bir tokat attı. Aldığım darbeyle yere düşüp, baygınlık geçirdim. Beni öldüreceğini söylüyordu. Diğer öğretmenlerin araya girmesiyle, dışarı çıktım. Ben hiçbir şekilde karşılık vermedim. Kendisinden şikayetçiyim" dedi.
Yasal haklarını sonuna kadar kullanacağını belirten Ünal, bir eğitim kurumunda böyle bir olayın yaşanmasının üzüntü verici olduğunu söyledi. Okul Müdürü Özkan D.'nin ders sırasında sınıflara kapıyı çalmadan girip, öğretmenlere öğrencilerinin önünde rencide edici sözler söylemesi nedeniyle işi bırakmak istediğini söyleyen Ünal, avukatının işi bırakması için noter kanalıyla okula ihtarname gönderdiğini söyledi.
Okulun sahibi ve müdürü Özkan D. ise Ünal'ın iddialarının tamamen asılsız olduğunu belirtip, "Kendisini darbetmedim. İftira atıyor. Sözleşmesini tek taraflı feshetmek amacıyla böyle bir yola başvuruyor" dedi.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
---------
-Öğretmen Ünal'dan detay görüntüler
-Öğretmen Ünal'ın konuşması

Haber: Ramazan ÇETİN - Kamera : Deniz TOKAT/DENİZLİ, (DHA)

=====================

Bir masal diyarı: Frig Vadisi

Kütahya, Afyonkarahisar, Eskişehir üçgeninde 'Küçük Frigya' dağlık yerleşimi olarak tanımlanan Frig Vadisi, Kapadokya benzeri kaya oluşumları, kaya mezarları, kiliseler, sığınma ve barınma amaçlı kayalara oyulan yüzlerce mağarasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekerken, havadan çekilen görüntüleriyle de hayran bırakıyor. Bir masal diyarını andıran bölge, Anadolu'nun ikinci Kapodokyası olmaya aday.
Milattan Önce 900-600 yılları arasında Frigler, daha sonra Romalılar ve Bizanslılar tarafından kullanılan Frig Vadisi'nde, kaya mezarları, kiliseler, sığınma ve barınma amaçlı yapılan mağara kalıntıları bulunuyor. Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir il sınırlarında derin vadiler tarafından şekillenen dağlık alan, volkanik tüflerden oluşan jeolojik yapısıyla dikkat çekiyor.
Anadolu'nun ikinci Kapadokyası olarak tanımlanan, Ana tanrıça Kybele'ye adanmış açık hava tapınakları, sunaklar ve kaya mezarları gibi pek çok yapının günümüze kadar ulaşmayı başarabildiği bölge, Roma ve Bizans dönemi kiliseleri, doğal kaleleriyle her yıl yüzlerce ziyaretçi çekiyor.
Frig Vadisi, havadan çekilen görüntüleriyle bir masal diyarını hatırlatıyor. 506 kilometrelik uzun parkuruyla doğa yürüyüşçüleri ve bisikletçilerin ilgisini çeken Frig Yolu, bölgedeki eserleriyle fotoğraf tutkunların son yıllardaki gözdesi konumunda.
Antalyalı profesyonel dağcı ve rehber Cuma Gök, Antalyalı doğaseverler olarak Frig Vadisi'ne sık sık ziyaret gerçekleştirdiklerini belirterek, "Büyük bir medeniyet ve enfes bir coğrafyanın bir arada bulunduğu Frig Vadisi çok turist olmadığı için hala bakir. Hem doğa, hem de çok etkileyici bir tarihle aynı anda baş başa kalabilmenin tadının çıkartabildiğimiz nadir yerlerden biri" dedi.

Reklam
Reklam

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------
- Vadinin çeşitli drone görüntüleri

263 MB /// 02.22"

HABER-KAMERA: Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)

==================

Türkiye'nin en yüksek baraj inşaatında 112 metre gövdeye ulaşıldı

Artvin'de, Çoruh Nehri üzerinde yapımı süren ve tamamlandığında 270 metre gövde yüksekliği ile Türkiye'nin en yüksek, çift eğrilikli ince kemer baraj tipi kategorisinde ise dünyanın 3'üncü en yüksek barajı olacak Yusufeli Barajı ve HES projesinde 112 metre gövde yüksekliğine ulaşıldı.
Türkiye sınırları içerisinde 410 kilometrelik uzunluğa sahip Kuzeydoğu Anadolu’nun en büyük nehirlerinden olan Artvin’deki Çoruh Nehri üzerinde, 26 Şubat 2013 tarihinde dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından telekonferans bağlantısı ile temeli atılan Yusufeli Barajı ve HES Projesi inşaatı sürüyor. 270 metre gövde yüksekliği ile Türkiye’nin en yüksek, dünyanın ise Çin’deki 292 ve Gürcistan’daki 272 metre yüksekliğindeki barajlardan sonra çift eğrilikli ince kemer baraj tipi kategorisinde 3’üncü en yüksek barajı olacak Yusufeli Barajı’nda, 558 megawatt kurulu güce sahip santral ile 650 bin nüfuslu bir şehrin elektrik ihtiyacı karşılanabilecek. Türkiye’nin kendi öz kaynakları ile tamamı Türk mühendisleri tarafından inşa edilen baraj projesinde, 112 metre gövde yüksekliğine ulaşıldı.
ARTVİN'DEN EDİRNE'YE YOL YAPILACAK KADAR BETON DÖKÜLECEK
Baraj inşaatında 440 metre temel kotundan başlanarak 710 metre kotuna yükselecek olan 270 metrelik gövde inşa edilecek. Gövde yüksekliği 100 katlı bir gökdelene eş değer olacak Yusufeli Barajı'nda, Artvin'den Edirne'ye 13 metre platform genişliğinde beton yol veya 120 metrekarelik 60 bin adet konutun inşa edilebileceği 4 milyon metreküp beton kullanılacak. Günde 6 bin 500 metreküp beton dökümünün 3 hava hattı ile taşımalı olarak sürdüğü baraj projesinde gelecek yılın yarısından itibaren su tutulmaya başlanacak, 2020 yılında ise elektrik üretimine geçilecek.
Limak Proje Müdürü Feridun Ünsal, 2130 milyon metre küp su depolanacak ve 2.5 milyar liraya mal olması planlanan proje ile günlük 3 milyon lira elektrik enerjisi geliri elde edileceğini belirterek baraj inşaatı nedeniyle sular altında kalacak olan ve 1950 yılında kurulan Yusufeli ilçe merkezinin yeni yerleşim alanına taşınacağını söyledi. Ünsal, 112 metre gövde yüksekliğine ulaşılan baraj inşaatında 4 bin 500 işçinin 7 gün 24 saat vardiya üsülü ile çalıştığını da sözlerine ekledi.
ÇORUH HAVZASI'NA 143 PROJE PLANLANDI
Bayburt ilindeki Mescit Dağları'ndan doğan ve Gürcistan'ın Batum ilinden Karadeniz'e dökülen Çoruh Nehri, Türkiye'nin en hızlı akan nehridir. Çoruh Nehri'nin Türkiye sınırlarını terk etmeden önceki ortalama debisi saniyede 192 metreküp, yıllık ortalaması ise 6,3 milyar metreküptür. 431 kilometre uzunluğundaki Çoruh Nehri'nin 410 kilometresi Türkiye sınırlarında, 21 kilometresi ise Gürcistan sınırlarında yer almaktadır. Çoruh Nehri'nin Türkiye sınırları içerisindeki menba kısmındaki Laleli Barajı ile mansap kısmındaki TBMM 85'inci Yıl Muratlı Barajı arasında kurulan santrallerde toplam 2632 megawatt kapasiteyle yılda 8.631 gigawatt elektrik üretilecek. Çoruh Havzası'nın yan kolları ile birlikte toplamda 143 adet baraj ve HES projesi ile yılda 14 bin 552 gigawatt elektrik üretimi gerçekleştirilmiş olacak.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
------------
**ARŞİV**
Baraj drone ve diğer detaylar

Haber-Kamera: Nusret DURUR ARTVİN-DHA

===================

Emekli olunca solucan gübresi üretmeye başladı

Antalya'nın Manavgat ilçesinde inşaat mühendisi Tayyar Akın, emekli olduktan sonra solucan gübresi üretmeye başladı. Tayyar Akın, üretilen sebze ve meyvelerin genetiğiyle oynandığı gerekçesiyle Afganistan'dan kavun, karpuz ve domates tohumu getirerek, tohumluk olarak da yetiştirmeye başladı.
Manavgat'ta inşaat mühendisi Tayyar Akın, emekli olduktan sonra evde oturmaktan sıkılınca, televizyon kanallarında gördüğü solucan gübresini üretmeye karar verdi. Ailesinden kalma bağ evi ve tarlada üretim tesisi kuran Akın, 3 yıl önce 100 bin solucanla başladığı gübre üretimini bugün 3 milyon solucanla sürdürüyor.
Çocukluğunda ve gençliğinde Manavgat ve Antalya ovalarında modern tarım yapılmadığını, toprağın birçok kimyasal maddeyle uzun yıllar zehirlendiğini anlatan Tayyar Akın, "Bizim toprağımız zehirli, ürünlerimiz zaten orijinal değil. Fideleri hep hazır alıyorlar. Onların da genetiğiyle oynanmış durumda" dedi.
'ÜRÜN VERİMLİLİĞİNİ ARTIRIYOR'
Solucan gübresinin toprağı kısa sürede eski haline getirdiğini anlatan Akın, üretiminin ise oldukça zor olduğunu belirtti. Solucan gübresinin ekili bütün arazilerde kullanılabildiğini aktaran Akın, "Organik olan solucan gübresi tarım sektöründe toprak yapısını hiçbir şekilde bozmadan ürün verimliliğini artırıyor. Gübrenin sonsuz faydası var. Her türlü meyve, sebze ve ağaçlara verilebilir. Meyve ve bitki ağacını genç tutuyor. Verimi yüzde 30 ile 70 arasında artırır. Bitkiye hastalık gelmiyor" diye konuştu.
'SOLUCAN O KADAR NAZİK BİR HAYVAN Kİ'
Solucan gübresinin içerisinde 44 enzim barındırdığını söyleyen Tayyar Akın, şunları söyledi:
"Solucanın sindirim sisteminde 44 enzim vardır, yediği maddeler bu enzimlerle karışarak dışarı çıkar. O zaman solucan gübresi olur. Solucan o kadar nazik bir hayvan ki hep onunla ilgilenmen lazım, hep kollaman lazım. Susuz bırakmamak lazım, susuz kalınca hepsi ölüyor. Solucanlar 1 derece ile 38 derece arasında yaşar. 19 derece ile 25 derece arasında son derece oburdurlar, yerler ve dışkı yaparlar."
Türkiye'de son yıllarda meyve ve sebzelerden eskiden aldıkları tadı almadıklarını anlatan Tayyar Akın, "Bunun için Afganistan'dan orijinal kavun, karpuz ve domates tohumu getirttim. Buraya hemen solucan gübresi tesisinin yanına ektim. Solucan gübresi verdim. Kavun, karpuz ve domatesin tohumları Afganistan'dan geldi. Genleriyle oynanmamış tohum. Bu tohumlardan yetiştirdiğim fideler büyüdü. Onları tohumluk olarak kullanacağım" diye konuştu.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
--------------
- Solucan gübresi tesisinde görüntüler
- Bahçeden görüntüler
- RÖP: Tayyar Akın (2 parça)

646 MB /// 05.50"

Haber-Kamera: Mithat ABAKAN/MANAVGAT (Antalya), (DHA)

====================

'Cankurtaranlar kurtardıkları hayatlarla da gündeme gelmeli'

AKDENİZ bölgesinde sayısız cankurtaran yetiştiren, altın cankurtaran eğitmeni Adnan Büyük, cankurtaranların sadece boğulma vakalarıyla gündeme geldiğini, kurtardıkları hayatlarla da gündeme gelmeleri gerektiğini söyledi. Adnan Büyük, ülke genelinde 1 boğulmaya karşılık 20 de kurtarma vakası yaşandığını belirtti.
Ülke genelinde etkili olan aşırı sıcaklar nedeniyle birçok kişi serinlemek için deniz, havuz, dere gibi yerleri tercih ederken birçok boğulma vakası da yaşanıyor. Cankurtaran bulunan noktalarda ise bu oran diğer yerlere göre çok daha düşük görülüyor. Cankurtaranlık mesleğini yapanlar ve eğitmenler, ülke genelinde kurtarma vakaları çok daha yüksek olmasına rağmen sadece boğulma vakalarıyla gündeme gelmekten şikayetçi.
'BİR SÜRÜ KURTARMA OLUYOR'
Antalya ve ilçelerinde cankurtaran eğitimi veren Altın Cankurtaran Eğitmeni ve Sualtı Fotoğrafçısı Adnan Büyük, "Türkiye Su Sporları Federasyonu'na bağlı olarak bu bölgede senelerdir kurslar veriyorum. Genelde mart ayında daha çok yoğunluk oluyor. Antalya merkez ve Kemer bölgesinde kurslar vermekteyim. İlkbaharda mart, nisanda belgelerini alan arkadaşlarımız şu anda otellerde görev yapıyor. Kurtarmalar da yapıyorlar. Zaten bizim en büyük sorunumuz bu. Gazetelerde görüyoruz üzücü haberler, boğulmalar gibi. Bunun yanında da bir sürü kurtarma oluyor. Yani bir kişi boğuluyorsa belki o günde 20 kişi muhakkak kurtarılıyor" dedi.
'KURTARMALARLA DA GÜNDEME GELMEMİZ LAZIM'
Olay büyümeden yapılan kurtarmanın en iyisi olduğunu aktaran Adnan Büyük, şöyle konuştu:
"Kurtarmayı da şöyle açmak gerek, illa ki adam boğulmuş sudan çıkartmış, kalp masajı yapmış değil. Örnek olarak, aileyle geliyor çocuklar ve ailenin bir anda dikkati dağılıyor. Başka bir yere bakarken çocuk suda düşüyor, kollukları çıkıyor ve cankurtaran müdahale ediyor. Birçok öğrencim böyle birçok kurtarma yapıyor. Bu da bir kurtarmadır. İlla ki su yutacak, suyun dibinde kalacak değil. Aslında en iyi kurtarma budur. Olay daha büyümeden. Yani cankurtaranların önemi daha fazla. Bence kurtarmalarla da gündeme gelmemiz lazım. İşletmelerin bunları bir rapor olarak tutması gerek. Avustralya'da sahilde adamın ayağına çivi batsa cankurtaran müdahale ediyor, onun bile raporunu tutuyorlar. Bu raporlar bizde de tutulsa, federasyonda toplansa, cankurtaranların ne kadar insan kurtardığı görülür."
Cankurtaranları sürekli uyardığını, en dikkat edecekleri grupların yaşlılar, alkol almışlar ve çocuklar olduğunu vurgulayan Adnan Büyük, "Çocuklar simit takıyor, kolluk takıyor, annesi bir yere bakıyor kolluk sıyrılıyor, bir bakıyorsun çocuk yok, boğuluyor. Burada önemli olan bunlara dikkat etmek" dedi.
'CANKURTARANLARIN İTİBARINI VERMEMİZ GEREKİYOR'
Cankurtaranların aldığı maaşlara da işaret eden Adnan Büyük, şöyle dedi:
"Cankurtaran maaşları son zamanlarda biraz yükseldi ama maaşlarla beraber şu anda ben cankurtaran olarak bir otelde çalışsam beachboy ile aynı maaşı alıyorsam bu yanlış. Beachboy da şezlong düzeltiyor, orasını temizliyor ama herhangi bir sorumluluğu yok. Cankurtaranda bir sorumluluk var. Bir olay olduğunda mahkemeye gidiyor, bilgi veriyor bunun gibi bir sürü olayı var. Yani bunların da göz önünde bulundurulması gerekli. Yurt dışında cankurtaranlar kahraman gibi görülüyor. Maaşlarla beraber cankurtaranların itibarını vermemiz gerekiyor."
'BİRÇOK CAN KURTARILIYOR'
Bu sezon başında cankurtaranlık mesleğine başlayan ve Ayışığı Koyu'nda 5 yıldızlı bir otelin plajında çalışan Serhat Gürbüz (20), "Bundan 1 ay önce misafirimiz boğulma vakası yaşadı ve taşıyarak kıyıya çıkarttık. Gereken müdahaleyi yaptık ve kurtuldu. Biz sadece boğulma vakalarının gündeme getirilmesini istemiyoruz, bunun yanında birçok can da kurtarılıyor. Onların da gündeme getirilmesini istiyoruz" dedi.
Eğitim alan ve geleceğin cankurtaran adaylarından olan Gülsüm Çağlayan da (18) "Üniversiteye hazırlanıyorum. Cankurtaranlık mesleğini seçmek istiyorum. İnsanlara yardım etmeyi seviyorum çünkü sorumluluk sahibi birisiyim. Yüzmeyi de çok seviyorum" diye konuştu.
ALTIN CANKURTARAN NEDİR?
Altın cankurtaran hayat kurtarmaya yardım etmek için temel eğitimi görmüş, Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) Üç Yıldız Dalıcı belgesine sahip, yapılan sınav sonunda başarılı olan kişilerdir. Bunlar deniz, göl ve havuzda güvenliği sağlayan, harici kalp masajı ve yapay solunum uygulamaya, su üstü arama kurtarma ile ilk yardım uygulamalarını TSSF eğitim standartları ve programları çerçevesinde yapmaya yetkili ve sorumludur.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
--------------
- Plajda bulunan cankurtaran ve guard yazıları detay
- Cankurtaran eğitimlerinden detaylar
- Cankurtaran altın eğitmen yazısı detay
- Eğitimden detay
- Altın cankurtaran eğitmeni Adnan Büyük röportaj
- Denizde yüzen tatilcilerden detay
- Altın cankurtaran eğitmeni Adnan Büyük röportaj
- Denizde yüzen tatilcilerden detay
- Altın cankurtaran eğitmeni Adnan Büyük röportaj
- Denizde yüzen tatilcilerden detay
- Dürbünle denizi kontrol eden cankurtaran detay
- Sahilde yürüyen cankurtaran detay
- Cankurtaran Serhat Gürbüz röportaj
- Cankurtaran eğitiminde denizden boğulma vakası yaşayan kişiyi çıkartma detay
- Cankurtaran olmak için eğitim alan Gülsüm Çağlayan röportaj
- Denizden ve plajdan detaylar

661 MB /// 05.59"

HABER- KAMERA: Levent YENİGÜN/KEMER (Antalya), (DHA)

======================