ANKARA (ANKA) - Kürkçü, "Bunun bir parçası olmayacağız. Sistemin dışladığı herkesin, halkların ortak gücü olacak adayı çıkaracağız. Herkese hodri meydan diyoruz" dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Kürkçü, ilk olarak Van'daki depremden sonra kaldıkları konteynırlardan çıkarılmak istenen depremzedeler ve iki çocuğuyla cezaevine konulmak istenen Mülkiye Demirkılıç'ın durumuna değindi. "Van'da barınma hakkı mücadelesini sürdüren konteynır kentte yaşayanların grubumuza ziyaretini memnuniyetle karşılıyoruz. Kendilerini ifade etme imkanı olarak buluyorlar burayı. Mülkiye Demirkılıç ile dayanışmamız da devam edecek" diyen Kürkçü, şöyle devam etti:
"Ortadoğu, Mezopotamya ve Türkiye halklarının hıdırrellezini kutluyorum. Bu geleneğin hep bir dilek peşinde gittiğini söyledi. Bu dünyanın ve toplumun kendilerine sunmadığı dileklerin yüksek güç, tanrısal, göksel gücün kendilerine verilmesini isterler. Biz de uyalım ve diyelim ki; hiçbir hıdırellez günü hiçbir devrimci idam edilmesin. Bugün Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edildikleri günün yıl dönümü. Arkadaşlarımız hayatlarını verdiler. 42 yıldır dinmeyen acısı yüreğimizde. Bugün halen son sözleri dilimizde. Deniz ne demişti; bana sorarsanız o günden bugüne halen değişmeyen Türkiye'nin devrimci programını 16 kelimeye sığdırmıştı. Bunlar tutanağa geçirilmedi. Korktular. Yaşasın Marksizm, Leninizm mücadelesi. Yaşasın Kürt ve Türk halklarının mücadelesi. Bunlar yapmamız gereken işlerin kısa listesini bizlere sunuyor. HDP, bu anıya, davaya sadık olanların partisi olarak onların yolunda yürümeye devam edecek.
Önlerinde celladın ilmeği varken inançlarını ve fikirlerini ifade edebilmeleri bu inanç ve düşüncelere saygınlık, onur ve kabul edilebilirlik sağladı. Bu cesaret ve cüret onlarda olduğu için sözlerini yasaklayan yargıçlara rağmen bizlere geldi. Dün mecliste özel toplantı yapıldı. 4 bakan hırsızlıkla suçlandı. Ağır ceza yok. Herkesin karşısında idam mahkumunun cesaretiyle savunacak cesareti gösteremediler. Meclis televizyonunu kapattılar, internet yayınını kestiler. Halkın diyemediklerini görmesini engellemeye çalıştı. Önlerine yazılmış kağıtlardan hiçbir gerçeği cesaretle haykırmayan haklılıklarını cesaretle savunamayan 4 bakanı izledik."
-"ROBOSKÎ GİBİ OLACAK"-
Dört bakan hakkında kurulan komisyona ilişkin de konuşan Kürkçü, "Bakalım yargıya gönderilecek mi? Meclis komisyonu nasıl çalışıyorsa öyle çalışacak. Uludere komisyonunda olduğu gibi" diyerek şöyle devam etti:
"Kayıtlara rağmen AKP'li üyeler bu kayıtları gördüğünde elbette onlarında vicdanı ve çocukları var. Bu gençlerin katliama gidişlerini gördüğünde gözyaşlarını tutamadılar. Başbakan ve Necdet Özel'in eli değdi ve kasıt yok hükmü verildi. Genelkurmay Savcılığı'nın kendi başkanını takipsizlikle ödüllendirirken verdiği hükmü gördük. Uludere Roboskî köylülerinin katledilme emrini Necdet Özel bizzat kendi evinden vermişti. Bu emri vermeden önce Erdoğan'a danışmıştı. Komisyon kimin emir verdiğini bilmiyoruz kasıt yok dedi. Biz anladık. Komisyonun kararını kabul etmedik ve bunun takipçisi olacağız. Bu komisyonda da akıbet aynı olacak. O yüzden kamuoyundan kaçırılarak komisyon nihayet zor bela bir araya getirildi.
AKP'lilerin yolsuzluk karşısındaki cesareti budur. Bir de devrimcilerin cesaretine bakıp ibret alsınlar. Türkiye'nin geleceği burada değil 6 Mayıs şafağında yatıyor. Biz o ayak izlerinden yürümeye devam edeceğiz. Meclis televizyonu TRT'nin yani kamunun, devletin değil kamunun bizim yanı. Bizim televizyonumuz. Meclisteki tartışmalarımızı göstermemek üzere AKP yöneticileri tarafından önlendi. Tıpkı daha önce grup konuşmalarımızın önlendiği gibi. AKP'nin lüzum gördüğü üzere yayın yapıyor. Devlet televizyonudur diyerek kamu yayıncılığını AKP kontrol altına alıyor. Özel televizyonlarını tek tek kendi gözdeleri iş adamları tarafından sahiplendiriliyor. Türkiye medya ortamı dünyanın en karanlık medya ortamı haline getiriliyor.
Freedom House, Türkiye'yi dünyanın en özgür olmayan medya ortamı olmadığını belirledi. Bu kurum aslında ABD müesses nizamının ahlaki sınırlarını çizen bir kuruluş. Dünyaya da o gözle bakmak üzere dünyadaki gidişatı izliyor. NATO'nun arkasında durmuş, Marshall planının arkasında durmuş. ABD gözüyle dünyaya bakan, Türkiye müttefiki olarak bakan bir kuruluş. Gerçek onların tespitinden de kötü. İşinden çıkarılan, kovulan ve hapisteki gazetecilerle ilgilenmiyorlar. Gazetelerin, radyoların, televizyonların içine hükümet insanı yerleştirilmesine o kadar yakından bakmıyorlar. Durum korkunçtur. O nedenle HDP sadece bu verilere değil kendi öz deneyimlerine bakarak AKP'nin iktidara geldiğinden bu yana ifade ve medya özgürlüğünün ne kadar sınırlandığının farkındadır. Daha çok patronlara değil partilere iş düşüyor. Özgür bir iletişim için rol alabilirler. Eğer gazeteciler, patronların baskısıyla sendikalarını ölüme gönderip terk etmeselerdi, kolektif ortak güçlü bir dayanışmaları olsaydı bunlar yapılamazdı. Her gün işten kovulma korkusuyla iş yapmak reva mı? HDP mücadelesine devam edecek. Haberciler, özgür bir habercilik ortamı için mücadele edemezlerse hiçbir parti onların yardımcısı olamazlar."
Kürkçü, Dersim olaylarına ilişkin belgelerin devletin arşivinden çıkartıldığına dikkat çekerek, "Biliyoruz artık. 4 Mayıs 1937'de bakanlar kurulunun, kurtuluş savaşının babaları o meclisin üyesiyken aldıkları kararla 70 bin Dersimliyi toprağa gömdüler. Hakikatin ortaya çıkarılması için devlet arşivine girilmesi yeterliydi. Bu bilgi halktan ve sonraki kuşaklardan saklandı. Ama hiçbir şey sonsuza kadar saklanamıyor. O gün 5 yaşında katliamdan kurtulan kız çocuğu 85 yaşında bugün karanlıkları aydınlattı. O katliamı gerçekleştiren askerler insanlığa sığmazdı diyerek ağlıyorlar" dedi.
Kürkçü şunları söyledi:
"Tekçi bir devleti inşa etmek, tek bir millete indirgemek, çok kimlikli toplumu tekçiliğe indirgemek için en ağır suçlar işlendi. Soykırım diyoruz, boşuna değil. Bu katliamın yapılış maksatlarının içerildiği her şey şimdi soykırım tanımı içindedir. Bununla yüzleşmeliyiz diyoruz. İntikam peşinde değiliz. Şimdi içinde bulunduğumuz hengameden çıkabilmek için herkesin bu süreçle yüzleşmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu olmadan ileriye adım atamayız. Dersim'le, Ermeni, Süryani, Asuri, Ezidi soykırımlarıyla yüzleşmeliyiz. Arınmalıyız.
Dersim'de insanlığa karşı işlenmiş suç vardı. Yüzleşmek için ne yapıldı? Sadece siyasi rakibini vurmak için. Fırsat olduğu kadar önemi vardı. Öyle olmasaydı Roboskî katliamında aynı yürek telleri titrerdi. Onu açığa çıkarırdı. Artık örtülmesi mümkün olmayanın ortaya çıkarılmış gibi yapılmasının siyaset bakımından değeri yok. Yüzleşelim. Toplumun bütün kurumları yüzleşsin. Hükümetin kibarca pardon demesi yetmez. Ordunun, emniyetin, üniversitenin kendi geçmişiyle yüzleşmesi gerekir. Bir akademi düşünün, elinden çıkan tezlerden Kürt kelimesi geçmemiş. Bunlar olmadığı için soykırımın en önemli cellatlarından birin Sabiha Gökçen'in adını ikinci hava limanına verirsiniz. Oradaki insanların köylülerin başına bomba yağdıran birinin adı geçiyor. Bu iklimden ne zaman çıkacağız? Çıkmazsak, yüreklerimizi soğumazsa, geçmişte olanları bilmezsek, çocuklar kimin torunu olduğunu bilmezse nasıl yurttaş olacaklar. Ömrü boyunca başkası olarak yaşayan son soluğunda Alevi ve Ermeni olduğunu söyleyen insan karşısında nasıl tutarlılıktan söz ederler. Dersimi hatırlamak bizim için çok önemli.
O günkü CHP ve devlet ile bugünkü aynı değil. Madem her şeyin mirasçısısınız, başarıların mirasçısısınız bu katliamında mirası sizindir. Bu yükten kurtulmanız için Dersim halkının yanında olmanız gerekirken, örtbas etmeye çalışıyorsunuz. Niçin Kürtler bizim yüzümüze bakmıyor diye soruyorsunuz. Niye baksın. Cellatları yanında yer aldığınız için yanınızda yer tutmaz. Bir adım atın. Bülent Ecevit bir şiirinde Kürt geçiyor diye Kürtler çocuklarının adını Bülent koydu. Adım atmazsanız partiniz olmaz. Sizi kıskandığımız için değil, yapmadıklarınız için eleştiriyoruz. AKP bu şekilde hakimse sizin de payınız var? O yüzden meclisin iki egemen partisinin bu yüzleşmeyle hemhal olmadığı sürece her gün bu meseleyi gündemde tutacağız."
AK Partinin 2010'da 1 Mayıs'ı işçi bayramı ilan ettiğini ve hem de Taksim'i afişlerle donattığını hatırlatan Kürkçü, AK Parti'nin bu yıl ki 1 Mayıs kutlamalarına yönelik tutumunu da sert dille eleştirdi. "2010'da 1 Mayıs Taksim'de dedi. 2014'de 40 bin güçle Taksim'i kuşatarak giremezsiniz dedi. Hani yüzleşmiştik 1 Mayıs yasaklarıyla? AKP aslında bugün kendiyle yüzleşse daha iyi. Bırak geçmişi sen kendine bak" diyen Kürkçü, şöyle devam etti:
"İktidara geldiğinde gariplerin, fukaranın, hakkı yenilenlerin partisi olacağız dediler. Hakimiyetten kaçamadın. Egemen sınıfın, neoliberal politikalarıyla iktidara geldin. Onların yaptıklarından başka bir şey yapamazdın. Sermayenin pratiklerini devraldın. Askeri diktatörlüğün 1 Mayıs yasaklarını devraldın. Toplumun akışını tersine çevirmen mümkün değil. İşçisiz demokrasi olamayacağı için ancak bir diktatörlük olacaksın. Eninde sonunda yıkılacaksın. Ne kadar diktatörleşirsen yıkımına o denli yaklaşıyorsun. Zulmün artsın sonun gelsin."
AKP'nin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Yolsuzlukla suçlanan mesai arkadaşlarını, yakın aile fertlerini yargının kıskacından kurtarmak için" iktidarın tamamına sahip olmak istediğini iddia eden Kürkçü, "Erdoğan'ın yolsuzluklarının gerekçesini mecliste savunan Canikli, cumhurbaşkanlığında da aynı şekilde savunuyor. Canikli, bu raporlar ortaya çıkarsa duman oluruz diyordu. Çünkü hiçbir harcama usulüne göre yapılmadı. Şimdi Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak, hiçbiriniz istediğiniz gibi hareket edemeyeceksiniz, bizim borumuz ötecek minvalde konuşuyor" diyerek şöyle devam etti:
"AKP'nin kendi iktidar gücünü tahkim etmesiyle karşı karşıyayız. Deniz Baykal'ın ortaya attığı CHP-MHP ittifak çağrısının iktidar mücadelesinin nasıl cereyan ettiğini gösteriyor. Bir yandan İslamcı diğer yanda milliyetçi otorite. Türkiye halkları bu saflaşmayı kabul etmiyor. Bunun bir parçası olmayacağız. Sistemin dışladığı herkesin, halkların ortak gücü olacak adayı çıkaracağız. Herkese hodri meydan diyoruz. Biz de geliyoruz. Göreceksiniz sizin tek güç olmayacağını. Üçüncü güç HDP'nin başını çektiği ezilenlerin ortak gücü olarak bu mücadelede var olacak.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yurt dışındaki oyların Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun emanetinde. O'nun nesine güvenelim? Neyi doğru yaptı ki, bunu doğru yapsın. Partimizi dışladılar. Mecliste 4 parti olduğu halde diğer partilerin yurt dışında olamayacağına karar verdiler. Niçin olmayacağız? Çünkü biz yurt dışındaki sürgünlerin, Kürt halkının oylarına sahip çıkacağımızı bildikleri için. Yarından tez yok Avrupa'yı kasaba kasaba oy hakkı olanlar için dolaşıp uyaracağız. Görün bakalım ne olacak?"