Günümüzde şehirler yoğun bir değişim sürecinden geçiyor. Kentleşmeyle birlikte yeni hizmetlere ve dijital teknolojilere olan talebin artmasıyla şehir planlamalarında köklü değişimler yaşanıyor.
"Yakın zamana kadar şehir yöneticileri akıllı teknolojilerin daha çok perde arkasındaki verimliliği artıran bir araç olduğuna inanıyordu" diyen Elif Gürdal ise, artık teknolojinin şehir sakinlerinin yaşamlarına doğrudan etki ettiğine dikkat çekerek “Şehirler daha akıllı hale geldikçe, daha yaşanabilir ve daha çevreye duyarlı oluyor. Bugün, teknolojinin gelecekte kentsel yaşam için neler yapabileceğinin yalnızca ipuçlarını görüyoruz” dedi.
Öte yandan Gürdal; şehir planlayıcılarının, mimarların ve teknoloji uzmanlarının bir araya gelerek günümüzün en büyük zorluklarından biri olan nüfus artışıyla başa çıkmak ve kentleri daha sürdürülebilir bir şekilde planlayabilmek için hayal güçlerini gerçeğe dönüştürmeye başladıklarını söyledi. Konuyla ilgili Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine dikkat çeken Gürdal, 2050’ye gelindiğinde dünya nüfusun yüzde 70'inin, yani 6,4 milyar insanın kentli olacağının öngörüldüğünü söyledi ve ekledi:
“Bu durumu ülkemiz özelinde düşünürsek, kentsel nüfusun Türkiye'deki oranı 1950'de yüzde 25 iken günümüzde bu oran yüzde 75'e yaklaşıyor. Ancak bizler hala, onlarca, hatta yüzlerce yıl önce daha farklı ihtiyaçlara göre daha küçük nüfuslar için inşa edilmiş şehirlerde yaşıyoruz. Metropollerin sayıları ve büyüklükleri arttıkça arazi, su ve enerji gibi değerli kaynakların israf edilmesi riski de artıyor ve lojistik olarak yönetilmeleri de zorlaşıyor.”
Günümüzde çeşitli disiplinler, yukarıda bahsedilen zorlukların aşılmasına yardımcı olmak için çalışıyor. Bilim insanlarının ve şehir planlamacılarının yanı sıra işletmeler, yerel yönetimler ve daha pek çok paydaş geleceğin şehirlerini planlarken dijital teknolojilerden faydalanıyor, şehir yaşamının şehir sakinleri ve çevre üzerindeki etkilerini araştırıyor. Dünyanın dört bir yanındaki pek çok şehrin, altyapılarının ve diğer süreçlerin “sanal ikizlerini” geliştirmeye başladığını belirten Elif Gürdal, sanal ikizlerin şehirler için rolünü şöyle özetliyor:
"Sanal ikizler gelişmiş bilgisayar modelleri aracılığıyla şehirlerin mevcut varlıklarının tanımlanmasından trafik, çevre kirliliği ya da nüfusla ilgili bilgilere kadar değişen binlerce parametrenin izlenmesine olanak tanıyor. Sanal ikizler yalnızca veri toplamakla kalmıyor, aynı zamanda iş birlikçi karar verme süreçleri için fiziksel dünyanın amaca uygun ve temsili modellerini de sunuyor. Sanal ikizler sayesinde şehirler olası senaryoları test edebiliyor. Böylece olası bir kararın sonuçlarının ne olacağı farklı kaynaklardan gelen veriler birleştirilerek öngörülebiliyor.”
Gürdal’a göre tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi gibi kritik gelişmeler, şehirlerde hem acil müdahale gereken durumlara hızlı cevap verebilme hem de gelecek için hazırlık yaparak beklenmeyen durumlara karşı esnek olabilme gibi konularda hızlı, akıllı karar verme süreçlerine ve karmaşık planlamalara duyulan ihtiyacı bir kez daha gösterdi.
Sürdürülebilir ve ani değişimlere karşı hazırlıklı olabilmek için şehirlerin değişme, uyum sağlama ve dönüşme yeteneklerine sahip olmaları gerektiğini vurgulayan Gürdal, Türkiye’de toplam 40 belediyede gerçekleştirilen akıllı şehir araştırması sonuçlarından bahsetti:
“Türkiye'de ulaşım ve toplu taşıma, acil müdahale ve afet hizmetleriyle hava kalitesi izleme dışında yaygın olarak kullanılan akıllı şehir çözümleri bulunmuyor. Oysa sanal ikizler bir tercihten ziyade bir gereklilik. Sanal ikizler analiz, görselleştirme ve deneme yoluyla gelecek için daha bilinçli bir vizyon sağlıyor. Büyük veri yığınlarını birleştirme, olası senaryoları öngörme ve iklim değişikliğine uyum önlemlerinin planlanmasına yardımcı olma yetenekleriyle sanal ikizler, bir şehrin çekiciliğini koruyabilmenin anahtarı olarak öne çıkıyor.”
Elif Gürdal’a göre önümüzdeki birkaç yıl içinde bazı şehirler, altyapı hizmetleri gibi konularda uzman kuruluşlar tarafından geliştirilen en iyi uygulamalardan bazılarını analiz ederek ulaştığı bilgileri kendi planlamalarına uygulayacak. Gürdal sözlerine şöyle devam etti:
“Şimdiye dek kamu hizmeti sağlayıcıları ve diğer hayati kurumlar, acil durumlara verecekleri olası tepkileri planlamak için karar verme süreci yani emir-komuta zinciriyle onu etkileyebilecek dış faktörlerin birer modelini oluşturma yolunu tercih etti. Bu unsurlar analiz edilerek, bu emir komuta zincirinin her koşulda nasıl sürdürülebileceğine dair bilimsel bir anlayış elde edildi. Bu yaklaşım şehirlere iyi uyum sağlıyor çünkü şehirler açısından karar verme süreçleri karmaşık sistemler kümesinin meydana getirdiği daha büyük bir karmaşık sistemle yürütülüyor ve ne tür bir kriz yaşanırsa yaşansın, sürecin işlemeye devam etmesi gerekiyor.”