Dil ve zaman

Konuştuğumuz dil, zaman algımızı da şekillendiriyor.

Yazı: Hande Y. Ölçeroğlu

Stockholm ve Lancaster Üniversitelerinde yapılan bir çalışmaya göre zaman hakkında konuşurken kullandığımız kelimeler, zamanın geçişiyle ilgili yorumumuzu da şekillendiriyor; süre gibi soyut kavramların evrensel değil göreceli olup dışarıdan etkilenebildiğine işaret ediyor. Amerikan Psikoloji Derneği’nin Journal of Experimental Psychology adlı yayınında yer alan çalışmada İspanyolca ve İsveççe dillerinin her ikisini de bilenlerin zamanı nasıl algıladığı incelendi. Katılımcıların yarısının anadili İspanyolca, yarısının İsveççeydi. Araştırmacılar belirli bir dilde uyarı alan katılımcıların anadili ne olursa olsun zaman hakkında o dilin tanımlayıcı ifadeleriyle düşündüğünü; bununla beraber bir kavramdan diğerine rahatça geçtiğini gördü.

Reklam
Reklam

Farklı diller zamanı farklı tanımlıyor. Örneğin İsveççe ve İngilizce zamanı genellikle fiziksel mesafeye (uzun zaman, kısa ara) göre ifade ederken İspanyolca ve Yunanca zamanı hacimsel olarak (büyük parça zaman, küçük an) betimliyor. Çalışmada katılımcıların bilgisayar ekranında uzayıp giden bir çizgiye bakıp ne kadar zaman geçtiğini değerlendirmeleri istendi; katılımcılar eşzamanlı olarak suyla dolan bir kabı izledi. Bu iki etkinlik İsveççe ve İspanyolcada zamanın sırasıyla mesafe ve hacim olarak kavramsallaştırılmasını simgeledi.

Her katılımcı süre kelimesinin bir defa İsveççesiyle (tid), bir defa İspanyolcasıyla (duracion) uyarıldı. Her uyarıdan sonra katılımcıdan ne kadar zaman geçtiğini tahmin etmesi istendi. Uyarı kelimesi İsveççe olduğunda katılımcılar zamanı mesafe, İspanyolca olduğundaysa hacim ölçüsü olarak algıladı. Yani uyarı dili kişinin tanımını etkiledi. İki dil bilenlerse zamanı hem mesafe hem hacim ölçüsüyle algıladı, bu farklı algılar arasında gidip gelebildi.

Çalışmanın yazarlarından Panos Athanasopoulos konu hakkında şunları söylüyor: “Yeni bir dil öğrendiğinizde daha önce farkında olmadığınız algısal boyutlara uyum sağlıyorsunuz. Araştırmamızda iki dil bilenlerin zamanı değerlendirmenin farklı yolları üzerinde rahatça gezinebilmeleri, dilin duygularımız, görsel ve zaman algımız gibi en temel duyularımıza nasıl kolayca sızdığını gösteren bilimsel kanıtlarla örtüşüyor. Farklı diller arasında gidip gelmek genel anlamda zihinsel kasları geliştiriyor. Beyin, dil ve bağlam tarafından şekillendirildiğinden çok dil bilenler edindikleri bilişsel esneklikle başka şeyleri de daha kolay öğrenebiliyor.”

Reklam
Reklam