Diyabetik Retinopati nedir?

Diyabet (şeker hastalığı), insülinin vücutta bulunmaması veya görev yapamaması nedeniyle kan şekerinin yüksekliği sistematik bir hastalıktır.

Bütün vucudun damarlarını, özellikle küçük ve orta çaplı damarları etkiler. Ömür boyu süren bir hastalık olduğundan, yıllar içinde çeşitli belirtiler ortaya çıkar. Diyabetten en çok etkilenen organlar, küçük damarlardan zengin olan göz, böbrek ve beyindir.

Birinci Göz Hastanesi doktorlarında Doç.Dr. Yaprak Banu Ünver. diyabette gözün bütün bölümlerinin etkilendiğini belirtti. Ünver'in diyabetik retinopatiyle ilgili görüşleri şöyle:

Görme kaybının nedeni ise, retina (ağsı tabaka) damarlarda ortaya çıkan değişikliklerdir. Bu durum "diyabetik retinopati" olarak tanımlanır.

Reklam
Reklam

Türkiye’de ve Dünya’da retinopati hastalarının istatistiksel verileri nelerdir?

Dünyada Diyabet prevalansına baktığımızda, 2000 de %2,8 iken 2030 da % 4,4 olacağı tahmin edilmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde, özellikle kırsal kesimde 2000 ile 2030 yılları arasında diyabet oranının ikiye katlanması beklenmektedir. 65 yaş üstü insan sayısındaki artış Diyabet prevalansında oluşacak değişikliğin önemli nedenlerinden biridir. 2000 yılında 'Türkiye'de Diyabetik Retinopatinin Prevalansı' konulu bir çalışmada; diyabetik retinopati prevalansı %30.5 olup, 30 yaş altı tanılı insüline bağımlı diyabet hastalarda %31.2, insüline bağımlı olmayan diyabet olan hastalarda %27.7, 30 yaş ve üstü tanılı insüline bağımlı diyabet olan 560 hastada %50.5, insüline bağımlı olmayan diyabet olan hastada %22.7 olarak bulundu.

Diyabetik Retinopati kimlerde görülmektedir?

Gerek Tip (İnsüline), gerekse Tip II (İnsülinden bağımsız) diyabette hastalığın süresi ne kadar uzunsa, kan şekerinde düzensizlikler ne kadar fazla ise, göz damarları o ölçüde hasar görür. On yıldır Tip l diyabeti olan her 100 kişinin 70-90'ında retinopati bulguları vardır. Tip ll diyabette retinopati daha geç başlar ve daha hafif seyreder. On beş yıldır Tip ll diyabeti olan 100 kişinin 60 'ında retinopati mevcuttur

Reklam
Reklam

Diyabetik retinopatiye yol açan etkenler nelerdir?

Diyabetli hastalarda en sık karşılaşılan göz sorunu olan diyabetik retinopatiyi ağırlaştıran faktörler şeker hastalığının yanı sıra hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği, böbrek bozukluğunun (diyabetik nefropati) varlığı, kansızlık ve gebeliktir.

Diyabetik retinopatinin seyri nasıldır?

Diyabetik Retinopati'nin çeşitli evreleri vardır. Başlangıçta küçük damarlarda değişiklikler meydana gelir. Bu değişikliklerin neticesinde retinada kanamalar başlar, damarlar sızması gereken maddeleri damar dışına sızdırır, bu sızıntı retinada sıvı toplanmasına (ödem) yol açar.

Ayrıca küçük damarlarda tıkanıklıklar olur, tıkanan damarlar dokulara gerekli oksijeni ve besini götüremez. Sonuç olarak yeni damarlar ortaya çıkar, ancak oluşan yeni damarlar anormal yapıda olduğundan kolayca kanar, şiddetli göz içi kanamalarına ve görme kaybına yol açarlar.

Diyabetik Retinopatiyi önlemek mümkün mü?

Dünya genelinde her diyabetik hastanın 2'sinde körlük gelişmektedir; bu oran gelişmekte olan ülkelerde daha yüksektir. Tüm dünyada 120 milyon diyabet hastası vardır ve 2.5 milyon kişi diyabet nedeniyle görmesini yitirmiştir.

Reklam
Reklam

Diyabetik retinopatiyi tedavi etmekte esas amaç, yeni damarların oluşmasını engellemek, böylece hastanın ilerde görmesini tamamen kaybetmesini önlemektir.

Tüm hastalıklarda olduğu gibi tedaviye erken başlandığında, hastalığı başlangıç aşamasında durdurmak mümkün olmaktadır.

Diyabetik Retinopati ne gibi şikayetlere yol açar?

Diyabetik retinopati en erken evrelerde hiçbir şikayete yol açmaz. Hatta ileri evrelere kadar hastanın görme şikayeti olmayabilir veya görme kaybı yavaş yavaş ilerlediğinden kişi günlük yaşamını etkileyecek derecede görme bozukluğu gelişene kadar farkına varmayabilir. Hastalarımızın bize başvuru şikayetleri genellikle görme bulanıklığı, ani görme kaybı, gözünün önünde uçuşmalardır.

Diyabetik Retinopati nasıl teşhis edilir?

Diyabet teşhisi konan hastalar, hiçbir şikayeti olmasa dahil her yıl göz muayenesi olmalıdır. Damla ile göz bebeği genişletilir, göz dibi retinopati açısından ayrıntılı olarak incelenir. Diyabetik retinopati başladığı tespit edildiğinde, takip muayeneleri daha sık yapılır. Gerektiğinde ön kol damarından ilaç vererek göz dibinin fotoğrafı çekilir. Bu işlem retina anjiografisi (fundus floresein anjiografi-FFA) olarak adlandırılır

Reklam
Reklam

Ayrıca diyabetik retinopati görme merkezinde sıvı toplanması ve bu bölgenin kalınlığını armasına neden olarak görme düşüklüğüne neden olabilir. Görme merkezinin kalınlığını ölçmek ve tanı ve tedaviye cevabı takipte kullanmak üzere, görme merkezi (makula)nin çok ince kesit tomografisi (Optik Kohorens Tomografi) çekilebilir.

Diyabetli hastalarda göz dibi muayenesi hangi sıklıkla yapılmalı?

Şeker hastalarında tanı konulduğunda mutlaka göz dibi muayenesi yapılmalı, retina normal ise yılda bir kez muayene tekrarlanmalıdır. Retinopati başladığında ise hastalığın şiddetine göre ise 3-4 ayda bir takip gerekbilir. Buluğ çağı ve sonrasında 4-6 ayda bir göz dibi bakılmalıdır. Hamilelik süresince ve bir yıl sonrasında, önceden retinopati yoksa 4 ayda bir, varsa 2 ayda bir takip önerilir.

Tedavi yolları nelerdir?

Muayene, anjiografi, ve Optik Kohorens Tomografi bulgularına göre tedavi gerektiğine karar verildiğinde, yeni oluşan ve kanamaya meyilli damarları önlemek veya geriletmek amacıyla laser tedavisi uygulanır. Buna ek olarak görme merkez (makula)inde oluşmuş ödemi gidermek amacıyla göz içine ödem giderici (Anti-VEGF ya da Kortizon) enjeksiyonlar yapmak gerekir. Diyabetik retinopatinin ağızdan alınacak bir ilaçla tedavisi mümkün değildir.

Reklam
Reklam

LASER nedir? Göze zarar verir mi?

Laser, belli dalga boyunda, yüksek enerjili ışıktır, gözün değişik hastalıklarında farklı laserler uygulanmaktadır. Diyabette kullanım amacı, beslenmeden yoksun retina alanlarına laser yaparak, ileride görmeyi bozabilecek anormal yeni damarların gelişmesini engellemektir.

Laser tedavisinde hedef, görmeyi arttırmak değildir; amaç retinopatinin ilerlemedini durdurmak, hastanın ilerde görmesinin tamamen kaybetmesini yani kör olmasını önlemektir

Makula ödemi laser ile tedavi edilmektedir. Bu yöntem fokal (odaksal) laser tedavisi olarak isimlendirilmektedir. Doktorunuz makulayı çevreleyen retinada sızıntıya neden olan bölgeye çok sayıda küçük laser yanığı yerleştirir. Bu yanıklar sızıntıyı yavaşlatarak makulada biriken sıvı miktarını azaltır. Genellikle tedavi tek seansta tamamlanmaktadır. Bazen daha yoğun tedavi gerekebilir. Bazı hastalara mevcut sızıntıyı engellemek için birden fazla fokal laser tedavisi uygulamak gerekebilmektedir.

Eğer her iki gözünüz de de makula ödemi varsa ve lazer tedavisi gerekiyorsa genellikle önce bir gözünüze tedavi uygulanmaka diğer gözün tedavisi için bir kaç hafta beklemek gerekmektedir. Fokal laser tedavisi mevcut görmenin korunabilmesine yardımcı olur. Aslında bu tedavi görme kaybı riskini %50 oranında azaltmaktadır.

Reklam
Reklam

Oldukça küçük bir grup hastada eğer görme kaybı oluşmuşsa bir miktar görme artışı olabilmektedir. Eğer görme kaybınız olursa göz doktorunuzla irtibata geçmelisiniz.

Göz içi enjeksiyon ne zaman gerekir?

Makula ödeminin tedavisinde lazer tedavisine yanıt vermeyen olgularda uygulanabilecek diğer bir yöntem intravitreal (göz içi) enjeksiyondur. Bu tedavi yönteminde göz içerisine küçük bir iğne ile özel ilaçlar enjekte edilmektedir. Bu uygulama genellikle ameliyathanede yapılmaktadır. İşlem çok kısa sürmekte ve genellikle hasta hafif bir iğnelenme hissetmektedir. Hasta işlem sonrası evine gidebilmektedir.

Cerrahi tedavi ne zaman gerekir?

Hasar çok ileri devrede doktora başvurulduğunda, laser etkisiz olmaktadır. Göz içinde büyük miktarda kanama olduğunda, tek seçenek vitrektomi ameliyatıdır. Ancak hastalığın çok ileri evrelerinde başvuran hastalarda, yapılan tüm müdahalelere rağmen görmeyi düzeltmek ve korumak her zaman mümkün olamamaktadır. Her hastalıkta olduğu gibi tedaviye erken başlanması önemlidir.

Reklam
Reklam

Eğer gözünüzün içinde çok fazla kanama varsa görmenizin tekrar düzeltilebilmesi için Vitrektomi ameliyatı uygulamak gerekebilir. Eğer her iki gözünüzünde ameliyat olması gerekiyorsa öncelikle bir gözünüz ameliyat edilir birkaç hafta sonra diğer gözünüze ameliyat uygulanır. Vitrektomi ameliyatı lokal veya genel anestezi ile uygulanabilir. Ameliyat sırasında gözünüzün içine girebilmek için küçük bir kesi oluşturur. Daha sonra bu kesiden göz içerine sokulan özel bir aletle kanla bulanık hale gelmiş olan vitreus jeli (göz küresinin içini dolduran jel kıvamındaki madde) boşaltılır. Göz içindeki vitreus jeli özel bir sıvı, gaz yada silikon yağı gibi tampon maddeler ile değiştirilir.

Vitrektomi operayonundan sonra muhtemelen evinize gidebilirsiniz. Bazı hastalar gece boyunca hastanede kalabilir. Ameliyat sonrası gözünüzde kızarıklık ve hassasiyet olacaktır. Gözünüzü korumak amacıyla bir süre gözünüz kapatılabilir. Ameliyat sonrası enfeksiyondan korunmak için bazı damlalar kullanılır.

Lazer ve Vitrektomi Proliferatif Retinopatinin Tedavisinde Etkili midir? Her iki tedavi de görme kaybının azaltılmasında oldukça etkilidir. Proliferatif retinopatisi olan hastalar zamanında ve uygun tedavi aldıklarında 5 yıl içerisinde kör olma riskleri % 5 civarındadır. Her ne kadar her iki tedavi yönteminin başarı oranı oldukça yüksek olsa da bu yöntemler diyabetik retinopatiyi ortadan kaldırmamaktadır.

Reklam
Reklam

Bir kez proliferatif retinopati ortaya çıktığında her zaman için yeni bir kanama ortaya çıkma olasılığı vardır. Görmenizin korunabilmesi için bir kereden daha fazla tedaviye ihtiyaç olabilmektedir