Resmi Gazete’de yeni yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklik kanununa göre, ‘hatalı’ veya ‘yanlış’ Kur’an-ı Kerim yayınları yapan internet siteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talebi üzerine mahkemelerce kapatılacak.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkinda Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da yapılan değişiklik uyarınca, ‘hatalı’ ve ‘noksan’ olarak basıldığı veya yayımlandığı yeni kurulan Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu tarafından tespit edilen mushaf ve cüzler ile sesli ve görüntülü Kur’an-ı Kerim yayınları, Başkanlığın müracaatı üzerine, yayımın yapıldığı yer sulh hukuk mahkemesi kararı ile toplatılacak ve imha edilecek.
Beşinci fıkra kapsamına giren yayının internet ortamında yapılması halindeyse, Başkanlığın müracaatı üzerine, sulh hukuk mahkemesi bu yayınla ilgili olarak erişimin engellenmesi kararı verecek. Kanun 13 Temmuz 2010 Salı günü Resmî Gazete’de 27640 sayıyla yayınlandı.
Yeni yasaya göre 5651 sayılı Yasa’da izlenen usulden farklı bir usul göze göze çarpıyor. Buna göre, söz konusu içeriğe erişimin engellenmesi kararı Diyanet İşleri Başkanlığı talebi üzerine hukuk mahkemeleri tarafından verilecek ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın res’en erişim engelleme yetkisi olmayacak.
Öte yandan, dini eleştiriler veya muhalif fikirler de kolayca “dini metinlerin hatalı aktarımı” olarak yorumlanıp kolaylıkla kapatmaya gerekçe yapılacak.
DİYANET'E 5'İNCİ FIKRADA ŞU GÖREVLER VERİLİYOR:
a) İslam dininin temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihî tecrübesini ve güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak dinî konularda karar vermek, görüş bildirmek ve dinî soruları cevaplandırmak.
b) Dinî konularda telif, tercüme, inceleme ve araştırmalar yapmak, yaptırmak, ihtiyaç duyduğu konularda inceleme ve araştırma grupları oluşturmak, bu hususta yurt içi veya yurt dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan yararlanmak, gerektiğinde bu alanlarda hizmet satın almak ve sonuçlarını Başkanlığa sunmak.
c) Yurt içinde ve yurt dışında İslam dinine mensup farklı dinî yorum çevrelerini, dinî-sosyal teşekkülleri ve geleneksel dinî-kültürel oluşumları incelemek, değerlendirmek, bu konularda ilmî ve istişari toplantılar, konferanslar düzenlemek ve çalışmalar yapmak.
ç) Yurt içinde ve yurt dışında İslam dini ile ilgili gelişmeleri, dinî, ilmî faaliyetleri, neşriyatı ve dinî propaganda mahiyetindeki çalışmaları takip etmek, bunları değerlendirmek ve sonucu Başkanlığa sunmak.
d) Başkanlıkça incelenmek üzere havale edilen basılı, sesli ve görüntülü eserleri dini bakımdan inceleyerek yayınlanıp yayınlanamayacağına karar vermek.
e) Özel kişi veya kuruluşlarca incelenmesi talep edilen dinî yayınları bedeli karşılığında incelemek ve mütalaa vermek.
f) Din Şûrası düzenlenmesi ile ilgili çalışmaları yürütmek.
g) Başkan tarafından verilen diğer konularda çalışma yapmak ve görüş bildirmek.
6'ncı maddede de şu ifade yer alıyor: "Beşinci fıkra kapsamına giren yayının internet ortamında yapılması halinde, Başkanlığın müracaatı üzerine, sulh hukuk mahkemesi bu yayınla ilgili olarak erişimin engellenmesi kararı verir. Bu kararın bir örneği gereği yapılmak üzere Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına gönderilir."
Buna göre artık Diyanet mahkemeye gittiği durumda site kapatılmasını isteyecek. Ancak, mahkeme görüş almak isterse tekrar Diyanet'e başvurmak zorunda. Çünkü, Türkiye'de dini konularda Diyanet'ten başka üst kurum bulunmuyor.
ESAS VE USUL AÇISINDAN HATALI
Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, yeni düzenlemenin hem esas hem de usul açısından endişe verici olduğunu söyledi. Açıklamaya göre, laik bir hukuk düzeninde bir idari birimin İnternet sitelerinin dini içeriğine müdahale etmesinin kabul edilemez olması bir yana, düzenleme Anayasa’da öngörülen temel haklar rejimine de her yönüyle aykırı bulunuyor.
Altıparmak şöyle devam ediyor: “Anayasa’nın 13. maddesine göre temel haklar ve özgürlükler ancak Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere göre sınırlandırılabilir. Ne var ki ne Anayasanın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. maddesi ne de 26. maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti yasada gösterilen türden bir gerekçeyle hakların sınırlandırılmasını mümkün kılıyor.
Aynı şekilde 13. madde düzenlemelerin demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olamayacağını düzenliyor. Oysa düzenleme, dini farklı yorumlayanlar kadar eleştirel yaklaşanların da inanç özgürlüğünü tehdit ettiği için hem demokratik toplum düzenine hem de laik Cumhuriyet gereklerine aykırı bulunuyor.”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Yaman Akdeniz, yeni düzenlemenin usul açısından da endişe verici olduğunu belirtti. Türkiye’de sansür mekanizmasının giderek dağınık ve takibi imkansız bir hale büründüğünü belirten Akdeniz, Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilen yetkiyle farklı kamu idare ve kurumlarına sansür yapma yolunun açıldığını vurguladı. İlgili yasanın uygulanmaya başlanması ile çok sayıda yeni sansür uygulamasının gündemimize girmesinin söz konusu olduğunun altını çizdiler.