Hatice Kamer / Diyarbakır
"Yaşlılık, yalnızlık ve hastalık beni çok zorluyor. Dışarıya çıkamıyorum, pencereden gelip gidenleri izliyorum. Hava güzel oldu mu bahçeye çıkıp güneşe oturuyorum. Yoksa gün boyu evdeyim” diyor.
Bu sözlerden sonra yalnızlığını paylaşan kedisi ile birlikte pencereden dışarıya, uzaklara dalıyor.
Diyarbakır'ın son Ermenisi Sarkis Eken, 85 yaşında.
Meryem Ana Süryani Kilisi bahçesindeki evinde yalnız yaşıyor.
Kilisedeki akşam duasına gitmeye hazırlanıyor.
Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesi'inin emektar papazı Yusuf Akbulut, ayini yürütüyor.
Çevresinde genç kızlar ve çocuklar Süryanice dua ediyor. Sarkis Eken her zaman olduğu gibi bugün de ayini ön sırlarda izliyor.
Geçen yıla kadar ayinlere eşi Bayzar Alata ile birlikte katılıyordu ama onu geçen yıl Haziran ayında kaybetti.
Ayin bitiyor. Sarkis Amca istavroz çıkarıyor. Hava güzel ve kilisenin bahçesinden oturuyoruz. Yusuf Bey'in kızı bize kahve ikram ediyor.
'Köyler ağaların, beylerin eline geçti'
Sarkis Eken, Silvan'ın Başbuk Köyü'nden. Babasının varlıklı bir aileden geldiğini, 1915 olaylarından önce, iki köylerinin olduğu bilgisini de veriyor. Ve ekliyor "Olaylardan sonra, o köyler, ağaların, beylerin eline geçti” diyor.
Dedesi, zamanında, Silvan'ın nüfuzlu ağalarından Ali Ağa ile kirve olmuş.
Sarkis Eken, Meryem Ana Kilisesi'nde ayini her zamanki yerinden izliyor.
1915 olaylarında, birçok akrabası da bu ağa sayesinde hayatta kalabilmiş.
Annesinin de Silvanlı olduğunu belirten Eken, onların Batman civarında yaşayan Reşkotan Aşireti sayesinde hayatta kaldığını söylüyor.
"Reşkotan Aşireti lideri, Mihemedê Mistê Reşkota, civar köylerde yaşayan gayrımüslimlere dokunulmasına izin vermemiş. Bu ağa sayesinde birçok Ermeni kafile hayatta kalabilmiş. Annemin hayatını da onlar kurtarmış” diyor.
İZLEYİN: 65 YIL SONRA GELEN RESMİ NİKAH
Olayların üzerinden yüz yıl geçtiğini hatırlatan yaşlı adam, "O zamanlar da tıpkı bugünkü Korucu sistemi gibi bir sistem vardı.
Halk arasında onlara ‘ Eskerê Bejik' denirdi.
Ermenileri öldürenin cennete gideceğine inanılıyordu. İşte bu kadar cahillerdi. Cehalet başa bela" diyerek Suriye'de yaşanan savaşa dikkati çekiyor.
"Ben dünyada barışın olmasını istiyorum ama maalesef her yerde savaş var. Suriye'de Halep'te yaşayan bir kardeşim vardı, onlar da savaş başladıktan sonra, can korkusuyla Ermenistan'a göç ettiler.”
Sarkis Eken'i herkes Hemo Sıdkı olarak bilir.
Babasının isminin de değiştirildiğini söyleyen yaşlı adam "Dikran'ı Şevket yapmışlar. Nüfus cüzdanına da islam olarak kaydetmişler. Birçok Ermeni, isim ve din değiştirerek hayatta kalabilmiş. Babam da ölünceye kadar Şevket idi ama kalbi Dikran olarak atıyordu” diyor.
Şevket olduktan sonra hayatta kalabilen Dikran, Diyarbakır'a gelir fakat bir süre sonra baş gösteren kıtlıktan dolayı Suriye'nin Kamışlı Kasabasına göç ederler. Sarkis Eken'in birçok akrabası Suriye üzerinden Hollanda, Ermenistan ve Kanada'ya kadar dağılır.
Katliamdan 15 yıl sonra doğan Sarkis Eken, 19 yaşında iken, 1949 yılında Lice kökenli olan ve Diyarbakır'ın Kadı Köyü'nde yaşayan Bayzar Alata ile evlenir. Uzun yıllar köyde yaşayan çift, 1960 yılında Diyarbakır'a yerleşmeye karar verir.
Diyarbakır'ın farklı semtlerinde kiracı olarak yaşadıktan sonra, 1984'de Meryem An Kilisesi'nin bahçesindeki eve taşınırlar. " Ermenilerin çoğu gitti, biz de yoksulduk. Kilise bize sahip çıktı. Burası bizim evimiz oldu” diyor.
Röportajın devamını evinde yapıyoruz.
Bu sırada odaya küçük şirin bir kız çocuğu giriyor, Kilise bahçesindeki evlerde yaşayan Süryani bir ailenin küçük kızı. Yaşlı adamın yanına gelerek kulağına bir şeyler fısıldıyor. Sarkis Eken, cebinden bozuk para çıkarıp ona veriyor. "Rahmetli eşim de çocukları çok severdi” diyor ve 65 yıllık evlikleri boyunca hiç çocuk sahibi olmadıklarını söylüyor.
"Diyarbakır'a geldiğimizde, şehirde 300 Ermeni aile vardı. O zamanlar komşuluk ilişkileri çok iyiydi. Farklı semtlerde yaşadık. Fakat zamanla önce zenginler sonra da yoksullar buradan göçüp gitti. Başlarına bir şey gelecek diye korktular. Buradan Avrupa'ya da giden çok oldu. Biz gitmedik çünkü burayı çok seviyorduk, ayrıca geleceğinden kaygı duyacağımız çocuğumuz da olmadı. Bu yüzden burada yalnız, bir başımıza kaldık” diyor.
65 yıllık hayat arkadaşı Bayzar Alata ile resmi nikahları geçen yıl, 27 Nisan'da Surp Gragos Ermeni Kilisesi'nde renkli bir tören ile kıyılmıştı.
"Nüfusta din hanemde islam yazıyordu, onu değiştirdikten sonra Bayzar resmi nikah isterim diye tutturdu. Ben de sırf o mutlu olsun diye kabul ettim. O çok iyi bir insandı. Herkes onu çok severdi”
"Eşim Ermenice bilirdi ama ben bilmiyorum. Annemi de on yaşında iken kaybettim. Babam bizimle konuşmadı . Ben de herkes gibi köyde Kürtçe konuşarak büyüdüm” diyor.
Bu fotoğraf çekildikten bir ay sonra Bayzar Alata 87 yaşında hayata veda etti.
Hayat arkadaşının kaybı onu derinden sarsmış. Üzüntüsüne şimdi da hastalık eklenmiş.
"Zatürre olmuştum. Sağ olsun belediyeden ve cemaatten insanlar bu konuda bana yardımcı oldular ve hastaneye götürdüler. Şimdi biraz daha iyiyim ama yalnızlık beni çok zorluyor” diyerek kadınlar başlarının çaresine bakabildiğini ama erkeklerin bu konuda zayıf olduğunu ifade ediyor.
Biz yanından ayrılmadan önce mahalleden 25 yıl önce taşınan eski iki komşusu onu ziyarete geliyor. Kilisenin bahçesinde oturup eski zamanlardan konuşmaya başlıyorlar, mutlu oluyor. Güzel sohbetleriyle baş başa bırakarak yanlarından ayrılıyoruz.