Her insanın farklı ve sürdürülebilir yaşam hızı olduğunu belirten Uzman Psikolog Özlem Nur Tulum, doğru zaman yönetiminin nasıl yapılacağını tüm ayrıntılarıyla sizler için anlattı.
Kişinin, yaşamda nasıl ilerlediğini gösteren biyoritmi, yavaş, hızlı, herkesten ters ya da planlı olabilir. Doğuştan getirdiğimiz mizaç yatkınlığımız ve yetiştiğimiz çevre, zamanla olan bağımızı büyük ölçüde etkilese de öğrenilen model, kendi içsel ritmimize veya sosyal ve mesleki hayata uyumsuz olduğu noktalarda geliştirilmesi mümkündür.
Bir günün, 24 saate ayrılmış olması hepimiz için aynı olsa da aynı yaş grubundan benzeşen sosyal ve mesleki hayatlara sahip olduğumuz biriyle konuşurken de birine yeterli gelen vaktin, diğerine yetersiz gelebildiğini gözlemleriz. Aslında, zaman aynıdır; ancak, kişinin zamana atfettiği anlam farklıdır. Çoğu zaman, hallettiğimiz işlerle değil; o gün içinde planladığımız ve yetişmeyen şeylerle ilgili duyduğumuz suçluluk duygusundan dolayı yorgun düşeriz. Özellikle, obsesif ve mükemmeliyetçi kişilik özelliğine sahip bireyler, kafalarındaki çizelgeye uymazlarsa aşırı rahatsız olurlar ve altta yatan yetersizlik inançları tetiklenir. Her günü, bu şekilde yüksek beklentilerle geçirmek bir süre sonra fiziksel ve psikolojik olarak en kuvvetli gördüğümüz kişiyi dahi tükenmişliğe sürükleyebilir çünkü insan zihninin ve bedeninin kendini onarması için düzenli verilen molalara ihtiyacı vardır.
Ne çalışırken ne de mola verirken uçlara gidilmemesi ve sınırlarını önceden çizebiliyor olmak önemlidir. Molada bu sınır; “bugün işten gelen hiçbir telefonu açmayacağım, sosyal medyaya bakmayacağım; hobilerimle ya da sevdiklerimle vakit geçireceğim” şeklinde olabilir. Çalışırken de iş yerinde belirlenen saat aralıklarında verimli çalışmak için dikkatinizi dağıtan uyarıcılardan uzak durarak yemek ve kişisel ihtiyaçlar gibi molalara çıkmak, birkaç saatte muhakkak açık havada nefes almak olabilir. Genelde, duygularını ve ihtiyaçlarını ifade edemeyen kişilerde sigara kullanımı görülür. Aslında, “açık havaya çıkıp esneme ihtiyacım var; bir elimi yüzümü yıkayıp geleyim, yoruldum; kahve veya çay içmek istiyorum” gibi molaya ihtiyaçlarınızın olmasını bir madde üstünden değil; açık ifadelerinizle dile getirebilirsiniz.
Zamanın öznelliğini, görüşmeye vaktinde geldiğinizde karşı tarafı beklemek durumunda kaldığınızda ya da aşık olduğunuz kişiden mesaj beklerken yahut sevdiğiniz birini hastane koridorunda beklerken daha iyi anlarsınız. Normalde, hızlı akan vakit bu gibi durumlarda sanki özellikle yavaş hareket eder. Elbette bu bir yanılsamadır; dünyayı sadece kendi algısal penceremizden değerlendirdiğimizin kanıtıdır.
Tüm bunların ötesinde, sakinlik ve tek başınalık varoluşun temel kaygısı olan ölümü hatırlatan bir noktadadır. Aslında, anlamlı ve değer odaklı bir yaşantı için ölümü, ara ara hatırlamak ve ona göre eylemlerimizi ve hayatımızın yönünü tayin etmek için gereklidir. Teknoloji ve sosyal medya dolayısıyla insan, ölümlü olduğunu unutmuş durumda; sanki sonsuz zamanımız var gibi bir acelecilik ve haz odaklılık revaçta, ancak popüler olan, sağlıklı ve uygun olmayabilir. Hayattaki huzur ve başarı için hareket hızınızdan daha önemli olan ilerlediğiniz yöndür.
Daha az zihinselleştirme ve daha fazla hissetme üzerine yaşama stilinde, zamanın gayet yeterli geldiğine şahitlik ederiz. Zihinde sürekli provalar yapmak ama bir türlü başlayamamak ya da her şeyin salt olarak akılla çözülebileceğine inanmak, yaşamdaki motivasyonumuzu ve özlük değerlerimizi zedeler.
Zihnin bulanıklaştığı ve tükendiği noktalarda duygularımızı, ruhsallığımızı ve bedenimizin ritmini dinlememiz gerektiğini anlarız. Yapılacak işleri biriktirmeden yapmak da zamanla iyi anlaşmak için gereklidir çünkü işler biriktiğinde kaygı faktörü devreye girdiği için algısal olarak zamanın çok kısıtlı olduğunu düşünürüz. “Hayır” deme becerisini edinmek zamanı iyi yönetebilmeye olanak sağlar. Sizin için anlamlı olmayan ve gerçekten yapmanız gereken önemli işlerinizden ya da ihtiyacınız olan dinlenme zamanınızdan alıkoyan her şeye sizi zorlasa bile “hayır” demek önemlidir.
Hayattaki misyon ve vizyonunuza uygun hedefler belirlemek ve bu doğrultuda her gün küçük adımlar atarak ilerlemek de faydalı olacaktır. Yüksek standartlar belirlemek ve yapabileceğinizden çok fazla işin altına girmek başta egonuzu şişirse de zaman içinde, her şeyin birikmesinin etkisiyle yaşayabileceğiniz patlamaları başarısızlığınızmış gibi algılarsınız. Oysa olan şey, kendi ritminizi, sınırlılığınızı, güçlü ve zayıf yanlarınızı belirlemeden kendiniz adına gerçekçi olmayan beklentilere girmiş olmanızdır.
Yardım verilemediği noktada da bu durumu objektif değerlendirmek önemlidir. Yardım istenilen kişinin bilgisi dahilinde olmayabilir; onun da vakti uygun olmayabilir gibi bir sürü sebep vardır. Yardım istediğinizde yapılamıyor oluşu sizin reddedildiğiniz değil; istediğiniz konunun karşı taraf için uygun olmadığı anlamına gelir. Düşünme biçiminizi gözden geçirerek sürekli olumsuz bir iç sesiniz olup olmadığını kontrol edin çünkü böyle bir iç sese sahipseniz düşmanınızı dışarda aramamanız gerekir. Alternatif düşünme biçimlerine gidin ve eğer, düşünceler negatiflik içinde geziniyorsa o an düşünme eylemini bırakarak odağınızı nefesinize ve bedeninize döndürün. Nefes ve beden taraması yapmak savruk zihni sakinleştirip şu ana uyumlandırır.