Doğu Türkistan, Kimlik ve Empati Meselesi

Doğu Türkistan’da neler oluyor?

Baya bu soruyla çalkalandık birkaç gündür. Hatta birçok insan LGBTİ haklarıyla ilgili paylaşımlar yaparken "Neden Doğu Türkistan'daki trajediye tepki vermiyorsunuz" benzeri birçok eleştirinin hedefi oldu. “X olurken niye tepki vermedin?” önermesi, konuşturmaya yönelik değil, susturmaya yönelik bir önermedir. Bir insan dünya üzerindeki her acıya eşit tepkiyi veremez, herkes her anda her hassasiyeti aynı seviyede taşıyamaz, taşımamalıdır da. 7 milyar insan, 7 milyar farklı hassasiyetle dünyanın problemlerini bir gecede çözer. Üç kişi Uygurlar'ın uğradığı zulmü yazarken, üç kişi de eşcinsellerin yaşadığı ayrımcılığı anlatırsa, ikisinden de bir şey eksilmez. Ama “X olurken neredeydin” sorusu, bunu umursamamaktadır zaten. Oradaki maksat, en sonunda, “ya her şeye tepki ver, ya da sus” cümlesinden yürüyerek, “sus”‘a gelmektir.

Reklam
Reklam

Çin’in resmi devlet erki tarafından “Xinjiang” (Sincan) olarak tanımlanan bölge bizim Doğu Türkistan dediğimiz yer. Çin bu tanımlamayı kesinlikle kabul etmiyor ve Doğu Türkistan tabirini bölücü addediyor. Meselenin temelinde, Çin devletinin uyguladığı kimlik bastırmaya yönelik yasaklar yatıyor. Meselede ÇHC’ye karşı bir taraf arayacaksak, muhtemelen buna en yakın kurum olarak Doğu Türkistan İslami Partisi çıkar karşımıza. İrili ufaklı pek çok grubun arasından, Çin ve dünya nezdinde konuyla ilintili olarak en ön plana çıkan organizasyon bu. Örgütün lideri, bildiğimiz kadarıyla Abdullah Mansur. Kendisi hiçbir şekilde niyetlerini gizlemiyor. 2009’da verdiği bir beyan, şöyle diyor:

“Kendi ülkemizi fethetmeli ve kafirlerden temizlemeliyiz. Bundan sonra, kafirlerin ülkelerini fethetmeli ve İslam’ı yaymalıyız. Ülkelerimize el koyan kafirler, İslam’a ve Müslümanlara karşı bir savaş ilan ettiler. Müslümanların İslam’ı terk edip, inançlarını bırakmalarını istiyorlar.”

DTİP bu beyanını gerçekleştirdiği pek çok bombalı saldırıyla destekledi bugüne kadar. Desteklemeye de devam ediyor. Liderleri Mansur’un beyanındaki kısmi doğru ise, Çin’in gerçekten de bu doğrultuda sert politikalara sahip olduğu gerçeği. Çin’in başkanı Xi Jinping, daha geçen Nisan ayında verdiği bir konuşmada bu coğrafyadaki Uygurlar ve Hanların “sosyal uyumunu” sağlayacak politikalardan vazgeçmeyeceklerini, buna karşı çıkacak “terörist” organizasyonlara karşı da “önce-vur” politikasıyla sert bir mücadele güdeceklerini açıkladı. Sık sık bölgede “” adına çabalar sarfediliyor. Çin Komünist Partisi’nin Doğu Türkistan’daki bir numaralı yetkilisi Zhang Chunxian, şöyle demiş mesela:

Reklam
Reklam

“Dinler Çinlileştirilmeli ve liderleri dini Çin sosyalizmine doğru yönlendirmeli. Dinler ekonomik kalkınma, sosyal uyum, etnik birlik ve vatan bölünmezliği için çalışmalı. Dini liderler Parti liderliğini desteklemeli, anavatanın birliği ve sosyal istikrarı korumalı. Ayrılıkçılığa, dini fanatikliğe ve yasadışı dini aktivitelere sert bir şekilde karşı koymalılar.”

Fakat tabii ki bu politikalara karşı direnmeye çalışan tek örgüt Mansur’unki değil. Sert polis ve asker müdahalesine karşı olarak, gelen raporların çoğu, ekseriyetle sivillerin çarpıştığını ortaya koyuyor. Siviller ellerinde baltalar, çiftlik aletleri ve ev yapımı bombalarla savaşmaya çalışıyorlar. Bu rahat batmış bir güruh insanın yapacağı bir şey değildir takdir edersiniz ki. Bu artık tahammülü kalmamış, hayatı ve temel haklarına geri dönülmez bir noktada müdahale edilmiş insanların isyanıdır.

Reklam
Reklam

Bu mücadele, son yedi sene içerisinde 900 ölümün gerçekleşmesine sebep oldu. Yaralı sayıları, kayıp sayıları yok bunun içinde. Büyük bir çoğunluğu son on sekiz ayda gerçekleşmiş 900 ölüm var. Bu rakam, Uygur isyanlarını 20. yüzyılın diğer kanlı ayrılıkçı hareketleri İrlanda ve Bask ayaklanmalarına benzer bir yere yerleştiriyor. Bu üç hareketin de ortak noktasının kimlik olması, günümüz devletleri için en büyük güvenlik probleminin bünyesindeki farklı kimliklere uyguladığı sert asimilasyon politikalarının geri dönüşü olacağını ve olmaya devam edeceğini ortaya koyuyor.

Bu hikayenin herhangi bir kısmı tanıdık geliyor mu?

Gelmesi lazım. O kadar net ve açık bir biçimde gelmesi lazım ki. Temel kimlik sıkıntılarına istinaden silahlı bir ayaklanmayı tercih etmiş, toplumun çeperine itilip, çeperde olduğu için itilip kakılmış; çaresiz bırakıldıktan sonra çaresizce hareket ettiği için yargılanmış tek etnik grup Uygur Türkleri değil. Bunu yapan tek devlet de Çin Halk Cumhuriyeti değil. Dini, dili, yaşam tarzını hatta yerel halkın kendi toprağına verdiği adı ayıp, yasak, tabu hâline getirmeyi, ilk defa Doğu Türkistan’da görmüyoruz.

Reklam
Reklam

Bu yazının hiçbir noktası Doğu Türkistan’la ilgili meselelerde tepki verilmesin demiyor. Bilakis. Verilmeli. Orada devlet eliyle sırf devletin tasarlığı kusursuz Çin vatandaşından farklı doğmak günahını işlediği için ezilen, baskı gören, öldürülen insanların haklarını aranmalı. Ama bunu yaparken birileri de başka bir yerde “Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Zazalar, Yahudiler, eşcinseller, translar, kadınlar?” diyerek başka bir şeyler de anlatmaya çalışıyorsa ve onlara yönelik "Doğu Türkistan’dakiler soydaşımız bir kere, önce onları halledelim“den daha “anlamlı” bir ayıplama bulunamıyorsa, bir oturup düşünmek gerek. Yere örtülmeye çalışılan bir tuzak, tuzağı örtmeye çalışanların ayağına dolanmış olabilir mi? İstemeden ya da isteyerek, soydaş kişilerin acısını anmak, başkalarınınkine tercih ediliyor olabilir mi?

Doğu Türkistan’da Uygurlar'ın yaşadıkları korkunç. Bununla birlikte, aynı acıları başkalarının çektiği gerçeği de değişmiyor. Kimse, empati yoksunu klavye tiradlarıyla, başkalarının kendine yakın hissettiği acıların altını çizme çabalarına set çekmemeli. Gerek yok. Sorunlara “önem dağıtırken”, Türk/Kürt, LGBT/heteroseksüel, Müslüman/gayrımüslim diye ayırmadan, herkesin kendi meselesini, kendi davasını, kendi kaygısını gütmesinin sorun edilmediği bir gelecek bizim hayalimiz.

Reklam
Reklam

Başka bir şey değil.

Önemli Ek Not: Bu yazı, büyük bir gafletle internette dolaşan “Doğu Türkistan fotoğraflarından” çok da bahsetmeden yazılmıştır. Yazı içerisinde verilen yedi yılda 900 kişi rakamı doğrudur, fakat internette gördüğünüz resimlerin büyük bir çoğunluğu o 900 kişiden birini resmetmemektedir. Pek çok resim internette daha önce görülmüş ve başka olaylarla ilişkilendirilmiş sahte resimlerdir, aynı şekilde Tokyo’da gerçekleştirildiği iddia edilen Doğu Türkistan destek yürüyüşü de güncel değildir. Tartışmanın daha bilgili yaşanması açısından bu notu düşmeyi uygun bulduk.