Hekimlere yönelik şiddet her geçen gün artıyor. Gazetelerin üçüncü sayfalarında neredeyse her gün darp edilen doktorların haberleri var.
İki yıl önce bir hastasının yakını tarafından öldürülen Prof. Dr. Göksel Kalaycı’ nın ardından, geçen ay Gazi Üniversitesi Hastanesi Hematoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rauf Haznedar, 30-40 hasta yakını tarafından ciddi şekilde dövülmüş, başına silah kabzasıyla vurulmuş ve ölümden dönmüştü. Geçen hafta da Okmeydanı Hastanesi’ nden Doç Dr. Necati Yenice ölen bir hastasının eşi tarafından tabanca ile kurşunlandı ve ağır şekilde yaralandı.
Ne oluyor? Sağlığımız emanet ettiğimiz doktorlara duyulan bu öfkenin sebebi nedir?
Öfke bireysel değil
İzmir Tabip Odası Başkanı Suat Kaptaner, savaşta dahi hekimlere dokunulmadığını ifade ederek ‘’Bir toplumun bireylerinin böyle bir ruh haline sürüklenmesinin ancak bilinçli ve devamlı cesaretlendirici bir ortamla mümkün olabileceğini düşünmek, hekim kamuoyunda derin bir üzüntüye sebep olmaktadır.’’ diyor.
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen de ‘’Giderek artan saldırılar, bunların insanlık duygusunu yitirmiş kendini bilmez bir kaç insanın yaptığı işler olmaktan da çıktığını gösteriyor. Sağlık sorunlarını düzeltmekle mükellef olan yetkililer, sağlık alanında yaşananların sorumlusu olarak hep hekimleri gösteriyor’’ diyor.
Sebep yozlaşma ve piyasalaşma mı ?
Göksel Kalaycı’ nın eşi Nurlan Kalaycı ‘Hasta başka doktora gittiğinde, maalesef diğer doktor daha önce uygulanan tedavinin yanlış olduğunu söylüyor. Yakınlarını kaybeden cahil hastalar da gidip doktoru vuruyor’ diyerek başka hekimleri suçlasa da, olay bu kadar basit değil.
Hekimlere yönelik bu şiddet, sosyologlarca araştırılması gereken çok yönlü ve çok da önemli toplumsal bir mesele.
Kanaatimce, başta gelen sebep de her alandaki yozlaşmadan tıbbın da nasibini almış olması ve bir zamanlar kutsal meslek olarak bilinen hekimliğin saygınlığının ve hekimlere duyulan güvenin hızla azalması. Bugün doktor denince birçok kişinin aklına maalesef, bıçak parası alan, hastaneden erkenden kaçan, hastanede yüzüne bile bakmadığı hastalara muayenehanede candan ilgi gösteren, ilaç firmalarının bir dediğini iki etmeyen…. kimseler gelmektedir.
Sağlığın piyasalaştırılması (açık ve gizli ilaç ve hastane reklâmları, pahalı tanı ve tedavi yöntemleri ve bunların tek seçenekmiş gibi sunulması, ilaç ve tıbbi alet sektörünün para kazanma hırsı, doktorlara verilen hediyeler, kongre turizmi)… de yozlaşmada çok önemli bir faktör. ‘Parası olanın iyi sağlık hizmeti alacağı, olmayanın ölüme terk edileceği’ yaygın toplumsal bir kanaât olmuş durumda.
Hasta hakkı değil, sağlık hakkı
Son yıllarda ortaya çıkan ve aslında gerçekten önemli olan ‘hasta hakkı’ kavramı bizde maalesef yanlış anlaşılıyor, hatta bazı kişi ve kurumlarca gaddarca hekimlerin aleyhine kullanılıyor. Doktorlar hastaların rakibi veya düşmanı imiş gibi gösterilmeye çalışılıyor; intikam çığlıkları atanlar oluyor. Kanunlardaki eksik ve boşluklardan da yararlanılarak doktorlara açılan davalar her geçen gün çığ gibi artıyor.
Elbette yanlış yapan, ihmali olan, kusuru olan hekim bunun cezasını çekmeli… ama yaşanan her olumsuzluktan doktorların sorumlu olmadığı da unutulmamalı.
Medyanın da rolü var
Medyanın rolünü de gözden kaçırmamak lazım. Doğruluğu kanıtlanmamış hasta şikayetlerinin (hatta bazen iftiraların), hekimi suçlayan haberler olarak yayınlanması, hekimin gerçekten kusurlu olduğu münferit bir olayın sık yapılan bir yanlış gibi sunulması olağan olmuştur. Hekim yorgunluğu, iş yoğunluğu, alt yapı ve teknolojik yetersizlikler, sistem hataları… hiç hesaba katılmaz; sağlıkla ilgili her olumsuzlukta en kolayı doktorları suçlamaktır.
Yoğun bakımda yer yoktur, suçlu doktordur. Ameliyatta elektrikler kesilir, suçlu doktordur. İlaç alerji yapar, suçlu doktordur. Kan bulunamaz, suçlu doktordur. Hasta iyileşmez, suçlu doktordur.
Gelelim neticeye Bu gidiş iyi bir gidiş değil. Doktorlarımıza sahip çıkalım. Zaten çok zor şartlar altında, fedakârca hizmet veren doktorların yalan yanlış suçlamalarla morallerinin bozulmasından, motivasyonlarını yitirmelerinden en çok zararı yine hastaların (hepimizin) göreceğinin bilmem kimse farkında mı?
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi
ahmetrasimk@mynet.com