"Lider olmak zordur, lider kalmak zordur." Çok geniş mana ifade eden bu söz, Türkiye'nin bugünkü durumunu özetliyor.
Para piyasaları, yılın son çeyreğinde ekonomideki gözle görülür toparlanmanın güvencesiyle yüzünü dış piyasalara çevirmiş, olup biteni izliyordu. Bu dönemde cari açık dışında makro ekonomik göstergelerdeki iyileşmelerle Türkiye, birçok Avrupa ülkesinden olumlu yönde ayrışmaya başladı. Türkiye, bölgesinde ekonomik ve demokratikleşme açısından örnek gösterilen bir ülke konumunda. Ancak 2011 yılında bu pozisyonunun sürdürülebilir olması için, muhtemel dışsal ve içsel gelişmelere karşı tedbir almak gerekiyordu.
Merkez Bankası'nın (MB) yılın son "Para Kurulu" toplantısında, daha önceki toplantılarından farklı olarak, haftalık repo faizini 50 baz puan indirerek yüzde 7'den 6,50'ye çekti. Ayrıca bankaların munzam karşılık oranlarının artırımının da içinde bulunduğu bir dizi teknik kararlar alındı. Aslında bunlardan bazılarının sinyali birkaç gün önceki bir panelde konuşan MB Başkan Yardımcısı Erdem Başçı tarafından verilmişti. MB, 2011 yılında dış piyasalardaki tedirginliğin yansımasıyla, yabancı yatırımcının Türkiye'ye daha fazla geleceği ve dövizde satış baskısı oluşturacağı, Türk Lirası'nın (TL) değerlenmesiyle ithalatın ve cari açık artışının sürdürülemez boyutlara ulaşacağı ve yılın son çeyreğinde kredilerle hayli ısınan ekonomiyi soğutma gerekçesiyle bu kararları aldığını açıkladı. Zamanlama doğru muydu, yanlış mıydı tartışılır. Ancak doğru olan yapıldı. MB, gerekli görüldüğünde faiz indirimine devam edileceğini belirtti.
MB'nin kararları, piyasalarda ilk başta pek anlaşılamadı. Bir gün geçtikten sonra ekonomiye yönelik bir endişe olduğu şeklinde yorumlanmaya çalışıldı. Gerek MB'den gerekse Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve diğer ekonomi kurumlarından yapılan açıklamalarda ekonomide endişe edilecek bir gelişme olmadığı, dış piyasalardaki olumsuzluklara karşı şimdiden tedbir alınmasının, Türkiye'nin güvenilirliğini artıracağı vurgulandı. Babacan, bankacılarla yaptığı toplantıda, daha önce fiiliyata geçirilemeyen 'Malî Kural'ı anımsatan uygulamaları devreye sokabileceklerinin de işaretini verdi.
Bütün bunlar olurken, yabancı yatırımcıların diğer benzer ülkelerde olduğu gibi, yerel para birimleri cinsinden yatırımlarından çıkarak, dövize yönelmeleriyle döviz fiyatları doğal olarak yükselişe geçti. Geçtiğimiz yıllarda da aynı gelişmeler yaşandı. Döviz fiyatları yıl sonuna doğru kısa süreli yükselmişti. Bu yıl, MB'nin söz konusu kararlarıyla yabancılar yanında, yerlilerden bazısının da açık pozisyon kapatmasıyla döviz fiyatları ve özellikle dolar/TL kısa sürede yüzde 10 arttı.
Dışarıda da; Amerika'dan açıklanan olumlu ekonomik veriler, Euro bölgesindeki tedirginlikler ve Güney-Kuzey Kore arasındaki gerginlikle dolar diğer para birimleri karşısında toparlandı. Euro/dolar 1,3500'den, kısa sürede 1,3100'e geriledi. İçeride de dolar 1,5650 TL'ye kadar yükselerek, haziran ayındaki seviyesine yaklaştı. Açık pozisyonların kapanması sonrası yeni alıcılar gelmeyince döviz fiyatları gerileme trendine girdi. Yılın son haftasında da döviz fiyatlarındaki gerileme devam edecek. Muhtemelen dolar 1,5300 TL'den yılı kapatabilir. Uzun bir süre de dolar 1,4900-1,5500 TL aralığında kalabilir.
Her ne kadar MB'nin son kararlarla daha sınırlı sayıda yabancı yatırımcı, kısa süreliden ziyade, daha uzun vadeli yatırımlar için Türkiye'ye gelecek olsa da, ocak ayında döviz girdisiyle birlikte dolar 1,5000 TL'ye kadar gerileyebilir.
MB, düşük enflasyon fiyat ve finansal istikrarı korumada kararlı. Bundan böyle daha esnek ve aktif hareket edecek. 2011'de MB piyasaları izlerken, para piyasaları da MB'yi izleyecek. Mehmet Ali Yıldırımtürk-Zaman