DTP'li Başkan'ın oğlu dağa çıktı

Diyarbakır'ın Sur İlçesi Belediye Başkanı'nın 17 yaşındaki oğlu, Kandil'de PKK'ya katıldı.

Annenin isyanı: Kardeşim asker, ikisi dağda karşı kanrşıya gelince ne olacak?

Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nin DTP’li Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın 17 yaşındaki oğlu dört ay önce PKK’ya katıldı. Newsweek dergisine konuşan Anne Ziynet Baran “Kardeşim de şu an asker. İkisi karşı karşıya gelince ne olacak? Birbirini mi öldürecek? Oğlumu bana geri getirin” sözleriyle feryat etti.

Açılım kelimesinin hayatlarımıza girmeye başladığı ilk günlerdi, haziran başı. En önemli soru, örgüte katılımın ne durumda olduğu ve özellikle de gençlerin açılıma
dair ne düşündüğüydü. Diyarbakır’ın en fakir ve en çok göç alan ilçesi Sur’un DTP’li Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, makamında “İlçe nüfusunun yüzde 60’ı 18 yaş altında. Gençler umutlu mu” şeklindeki sorumuzu duyunca bir süre durdu. Sonra “Oğlum beş gün önce dağa gitti” dedi. Demirbaş ailesi o günlerde bu durumun açıklanmasını istemedi. Belki geri döner diye düşünüyorlardı. Artık Baran’ın geri dönmesi için tek umutları, kendi ifadeleriyle “barışın gelmesi”.

Reklam
Reklam

CAHİLLİKTEN GİTMEDİ

Belki bu hikâye sürece katkı sağlar diye konuşmayı kabul ettiler. Türkiye açılımın sancılı günlerini aşmaya çalışırken, Diyarbakır’dan Erbil’e Baran’ın izi, ilginizi çekecek bir insan hikâyesi. Baran 17 yaşında. Diyarbakır’ın iyi okullarından birine kayıtlı. Pek çok arkadaşı var. Tiyatro yapıyor, Kürtçe müziğe, sinemaya ve felsefi kitaplara meraklı birini tarif ediyorlar. Yani klişe “ekonomik sıkıntılardan, cahillikten dağa çıkan genç” profiline uymuyor. Bir gün annesine “Şarjım bitiyor, merak etme, bir arkadaşıma gidiyorum” diyen bir mesaj atıyor ve ortadan kayboluyor.

‘BİLİYORDUM’

Baba Demirbaş, “çocuğunun dağa çıkmasının asıl nedeninin, kendisinin demokratik siyaset hakkının engellenmesi” olduğunu iddia ediyor. Siyasetçi eşinin sürekli çalışması nedeniyle ailenin yükünü omuzlarında taşıyan 40’larındaki anne Ziynet, Diyarbakır’ın yeni yerleşim bölgesindeki evlerinde çok durgun; oğlunu şu sözlerle anlatıyor:
“Çok sakin, kendi halinde bir çocuktu. Sosyaldi, birçok arkadaşı vardı. Yardımlaşmayı çok severdi. Kafası çok çalışıyordu. Ortaokul sona kadar hep
takdir getirdi. Lisede biraz zayıf getirmeye başladı. Ama istediği an hemen toparlıyordu.”
Abdullah Demirbaş ise o gün olmasa bile Baran’ın bir gün gideceğini tahmin ettiğini söylüyor:
“Görevden alınmam, bir arkadaşının dağa gidişi, ceza alışım onun bu eğilimini artırdı. Bu işin siyasetle başarılabileceği konusunda konuştuk. O benim bir siyasetçi olarak cezalandırılmamın aslında siyaset yolunu tıkadığını anlatmaya çalışıyordu. Eğer siyaset yolu açık olsaydı, bugün hiçbir genç dağa çıkmayacaktı.”

Reklam
Reklam

-Ya dağda, asker dayısıyla karşılaşırsa -

Annesi, Baran’ın tüm kıyafetlerini hayrına verdiğini söylüyor: “Hiç kimse bunu anlayamaz. Babalar evlatlarını severler ama o benim içimden çıktı. Bilseydim, bırakmazdım. Çok zoruma gitti. Kocama bile kızıyordum, ‘Bana oğlumu getirin’ diyorum.” Anne Demirbaş feryadını şu sözlerle dile getiriyor:
“Dağa gitmek çözüm değil. Ben kendi oğluma hak vermiyorum. Niye gitti? Dursaydı, okuyup avukat olsaydı da barış için uğraşsaydı, daha iyiydi. Benim kardeşim de şu an asker. İkisi karşı karşıya gelince, ne olacak? Birbirini mi öldürecek? Biri kardeşim, biri oğlum. Hepimiz birlik olak ve barış için uğraşak!”

Hesabını bile kapattı

Anne gibi ablası da Baran’ın dağa gitmesine çok şaşırmış: “Bilgisayarda çok iyiydi. Giderken sosyal paylaşım sitesindeki hesabını bile kapatmış. Avrupa Yakası’nda Burhan
tiplemesini severdi. Çok espriliydi. Buralarda bir şey yapamayacağını düşündü belki de, kendini kanıtlamak istedi. Ama çok narindi. Onun gibi birinin dağa çıkabileceğini hiç düşünmezdim.”
Baran’ın taş atma yüzünden 9 ay cezaevinde yatan ve 7 yıl hapis cezası aldığı davası şu an Yargıtay’da olan bir arkadaşı da var. 17 yaşındaki G.T. “Siyaset konuşurduk ama böyle bir şey yapacağını hiç tahmin etmezdik” diyor.

Reklam
Reklam

TRT ŞEŞ DEĞİL REŞ

Abdullah Öcalan’ın doğum günü vesilesiyle yapıldığı söylenen, Urfa’daki yürüyüşte çıkan olaylarda bir üniversite öğrencisinin ölümü de Baran’ı çok etkilemiş. Baran 2009’un başında yayına giren ve Kürtçe yayın yapan devlet televizyonu TRT- 6’ya da tepkiliymiş. TRT– ŞEŞ’e TRT- Reş (kara) diyormuş.

Tiyatroya gitti, çok değişti

Baran’ın annesi oğlunun gittiği günü çok iyi anımsıyor: “30 Mayıs Cumartesi gecesiydi... Baran cep telefonunu bir kenara atmıştı, aynanın önünde duran parayı da almamıştı.” Yani beş kuruşsuz olmalıydı. Sadece kimliği, anne ve babasının birer fotoğrafı, kız arkadaşının kendisine hediye ettiği kapüşonlu bir hırka... Ve tiyatro... Kimse üstünde çok açık konuşmasa da, Baran’ı bu kararı almaya
götüren yolda “tiyatro” olarak söz edilen Raman Kültür Evi’nde bazı ipuçları olabilir.

‘ÇOCUKLAR ÖLECEK’

Anne Ziynet “Tiyatro grubunda bir çocuk vardı, o da dağa gitti. İşte o gittikten sonra çok değişti oğlum” derken, baba Demirbaş ise çuvaldızı kendine batırıyor: “Biz başarılı olsaydık bugün dağda çocuklar olmayacaktı. Siyasetçiler korktukça, çocuklar ölmeye devam edecek.” Ateş düştüğü yeri yakıyor. Henüz 17 yaşındaki Baran ise artık Kandil’de “Mirza Amed Sise” kod adıyla yaşıyor.

Reklam
Reklam

‘Çok dilliliği’ savunmuştu

2007’de “Çok Dilli Belediyecilik” kararı aldığı için Danıştay 8. Dairesi tarafından görevden alınan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, 29 Mart 2009 tarihinde yapılan yerel seçimlerde yüzde 65 oyla tekrar belediye başkanlığına seçildi. (NEWSWEEK)