Katlanır haritalar günümüzde antik bir tarih gibi gözüküyor.
Hiç fanila giyip onun modaya uygun olduğunu düşündünüz mü? Ortada görünür hiçbir sebep yokken saçlarınızı yıkamayı bıraktınız mı? ‘It's A Knockout’ filmini izlediniz mi? Edward Furlong’un kim olduğunu biliyor musunuz? 'The Voice’ isimli ses yarışmasının, ‘Young Talent Time’ isimli yetenek yarışmasının bir versiyonu olduğunu mu düşünüyorsunuz?
O zaman, büyük ihtimalle sökülmüş kotların, kötü saçların ve Sokak Dövüşçüsü 2 oynayarak geçen sayısız saatlerin zamanı olan 90lı yıllarda büyüdünüz. 90lı yıllarda ya da 2000li yılların henüz başında seyahat etmeye başlamış olmanız ve yolculuk boyunca ettiğiniz kavgaları hatırlamanız da gayet muhtemel tabii.
CD’lerle uğraşmaktan tutun da uluslar arası bir sim kartının nasıl kullanılacağını anlamaya kadar, benzeri birçok şey, 90lı yılların çocuklarının üstesinden geldiği sorunlardı.
Bir dünya turu mu yapıyorsunuz? Savaş ve Barış kitabı kadar kalın, bir tomar kâğıdın verildiği ve önümüzdeki 12 ay boyunca bunları güzelce saklamak zorunda olacağınız bilet cehennemine hoş geldiniz. Eyvah! Biletinizi mi kaybettiniz? Yenilemek için size bol şanslar.
Bu eski şeyleri hatırlıyor musunuz? Kâğıt uçak biletleri.
İlk olarak, önceden masraf vardı. Eski tip fotoğraf makineleri için film alınır ve o film sonradan bastırılırdı. Sonra o filmlere bakarken ‘ben bu fotoğrafı acaba nerede çektim?’ gibi anlık heyecan yaratan sürprizler olurdu.
2000li yılların hemen başında çektiğim dijital fotoğrafları CD ye bastırıp, daha sonra onları eve güvenli bir şekilde gönderebilmek için vaktimin önemli bir kısmını şehirde fotoğraflarımı CD’ye aktarabileceğim bir yer arardım. Tabii o zamanlar taşınabilir bilgisayarlar yoktu. Olanlarda 20 kg civarındaydı.
En kötüsü de buydu. Bir kişinin 20 sayfalık mailini anne babasına göndermesini bekler ya da başka birinin saatlerce, çevresindekileri umursamadan, bilgisayar oyunu oynamasından sıranın size gelmesini beklerdiniz.
Easy Everything’i hatırlıyorum. Dünyanın en iyi internet kafesiydi.
Günümüzdeki modern seyahat havluları çok da güzel olmasa da en azından vücudumuzun büyük bir kısmını örtmeye yetiyor. Eski küçük seyahat havlularının orijinalleri, Kleenex (mendil) ile aynı boyuttaydı ve konu kurutmaya gelince neredeyse Kleenex ile aynı işlevi görüyordu.
Önceden şimdi olduğu gibi telefonlarda hesap makinesi olmadığı için yanınızda hesap makinesi de taşıyordunuz. Örneğin markette kasiyerin yapmış olduğu hesaplamayı doğrulamak için sıklıkla kullanılan hesap makinelerine şimdi telefonlarımızdan kolaylıkla ulaşabiliyoruz.
Temel olarak iki seçeneğiniz vardı. Birincisi, annenizi arayıp ona mutlu yıllar dilemek ya da 5–6 bardak bira içmek. Bu savaşı tabii ki bira kazanıyordu. Çünkü çok kısa bir süre konuşmak için o kadar para vermek, doğrusu biraz saçmaydı. Tabii buna da bir çözüm bulundu:
Bir anda meşhur olan telefon kartları kullanarak konuşmak o zamanlar daha ucuza geliyordu. Bunlarla ilgili tek problem ise bunların nasıl kullanılacağıydı. Değişik bir numara tuşla, kazı kazan kartlarında olduğu gibi çok haneli pin numarasının olduğu kısmı kazı, pini gir, tekrar bas… Bunları yapana kadar zaten arama düşüyordu. Fakat buna da bir çözüm vardı:
Telefon görüşmelerinizi karşı ödemeli de yapabilirdiniz. Tabii bu demek olmuyor ki karşıdan ödemeli konuşunca daha ucuza geliyor. Kısacık bir konuşma için gelen ödeme tutarı gene dudak uçurtan cinsteydi.
Kâğıt üzerinde yer tespiti bir hayli zordu. Şuan neredeyiz? Burada mı? Hayır, hayır buradayız gibi sorularla karşı karşıya kalıyorduk. E hal böyle olunca da, sonuç olarak, kâğıt harita tekrar katlanıyordu. Mesela ben böyle durumlarda her zaman haritayı buruşturup çantamın en dibine atardım.
Evet, Yalnız Gezegen Vietnam isimli kitabımı aldım, Batı Avrupa için lazım olan kitabımı aldım, Tayland Adaları kitabım ve Afrika için lazım olacak kitabımı da aldım. Bir de gördüm ki… elbiselerim için hiç yer kalmamış.
Denizaşırı bir seyahate çıkmadan önce ilk Hotmail adresimi açtığım için çok heyecanlıydım. Böylece, herkesle iletişim içinde kalacaktım. Fakat öğrendim ki çevremde benden başka kimsenin bir mail adresi yokmuş. Bu yüzden açtığım mail adresi bir işime yaramadı.
Facebook’dan önce seyahatlerinizi bir hatırlasanıza. İnsanlarla tanışırdınız, beraber yemek yer, eğlenir ve çok güzel vakit geçirirdiniz. Hatta birbirinize ev adreslerinizi bile verirdiniz ve muhtemelen onları bir daha ne görür ne de onlar hakkında bir şey duyardınız.
Offspring’s Smash ve Frogstomp olmadan asla yola çıkamam! Peki ya Stone Temple Pilots? Ya Dookie? Ve daha nicesi? Kesinlikle büyük bir CD kabı alıyorum!
Küçük kağıt parçalarına işlenmiş ve cüzdanınıza konulmuş hayat kurtarıcılarınızı, seyahat çeklerinizi kaybetme korkusu… Bazen 10.000$ değerine kadar çıkabilen o kağıt parçaları… Biliyorum bazı tedbirler elbette vardı ama gene de garip hissettiriyordu.
Seyahat çekleri - geçmişten bir parça.
Trafalgar Meydanında saat 15.00’te biriyle mi buluşacaksınız? O zaman saat tam 15.00’te orada olsanız iyi edersiniz. Çünkü geç kalacağınızı mesaj atma gibi bir şey yoktu. O yüzden kural basitti: Ya anlaştığınız saatte orada olun, ya da bir daha o kişiyi görmeyin.
Telefonla, genellikle uzun mesafe telefon kartı kullanarak, nasıl bir yer olduğu hakkında en ufak bir fikriniz olmayan bir yer ayarladınız. O zamanlar Hostelword ya da TripAdvisor gibi siteler bulunmadığı için sadece işletme sahibinin ağzından çıkan laflara kanıyordunuz. Ve tabi şansınıza ne çıkarsa.
Biliyorum, hala kamp yapabiliyorsunuz. Fakat Avrupa’nın geleneksel, sade ve bütçeye uygun kampları artık yok. Şimdiki nesil bulaşık yıkama gibi şeylere katlanmak yerine tam anlamıyla konfor istiyor. O eski pis kamp alanları artık yok.
Oynayan film Titanik mi? Ya da Forrest Gump mı? Bu sorunun cevabından kulaklıklarınızı takana kadar emin olmanız pek mümkün değildi çünkü uçaktaki ekran sizin 15-16 sıra önünüzdeydi ve bu yüzden posta pulu büyüklüğünde gözüküyordu.
Televizyon ekranlarına güzel bir bakış.
OJ Simpson beraat mı etti? Thredbo’da toprak kayması mı oldu? Bill Clinton suçlu mu bulundu? Homer Simpson şuanda Bart'dan daha mı havalı? Eğer seyahat halindeyseniz internet olmadığından dolayı bu olanlar hakkında pek bir fikir sahibi olamıyordunuz.
En içten düşüncelerimin ve isteklerimin listelendiği, bir hayli utandırıcı, elle yazılmış eski seyahat günlüklerim hala duruyor. Şuan ise bir bloğum var.