Sonunda göçebe hayatından kurtulduk. Sekiz ay şehir dışında, altı ay konteynırlarda yaşadıktan sonra yerleşik düzene geçtik.
Şu an TOKİ tarafından yapılmış olan lojmanın birinci katındaki dairenin mutfağından dışarı bakıyorum. Karşımda kocaman bir tarla var. Yaklaşık bir kilometre mesafedeki Erciş yolundan geçen araçları görebiliyorum.
Ben on yaşında iken taşındığımız toprak ev geliyor aklıma.
Onun da karşı tarafı alabildiğine tarlaydı. O evin penceresinden baktığımız zaman da yaklaşık bir kilometre uzaktaki tek tük yerleşimleri görüyorduk. Karşı tarlalarda ben çok katılmasam da çocukların, gençlerin top oynadıkları yerler ve hatta ekili alanlar vardı. Zamanında o alanların tapularını alan kimi aileler parselleyip satıyorlardı. Evimiz bin metrekare alanı olan o parsellerin biri üzerine yeni inşa edilmişti. Duvarlarımız iki bütün bir yarım kerpiçle yapılmıştı ve o zamanın koşullarına göre oldukça sağlamdı.
Arsamızın önünden bir toprak yol geçerdi. Yolun karşı tarafında vaktiyle şehire Erek Dağı'ndan su getirmede kullanıldığını düşündüğümüz yeraltı tünelleri ile onlar üzerinde belli aralıklarla kazılmış kuyular vardı. Kuyuların bir kısmını güvercinler mesken edinmişlerdi. O eski su yolları sonraki zamanlarda yapılan inşaatlarla ve kimilerinin iddialarına göre kendilerine iş alanı oluşturabilmek, daha çok su kuyusu kazabilmek niyetiyle kuyu kazma işi yapan ve yerel olarak “kenkan” olarak bilinen meslek erbabının bilinçli köreltmeleriyle bozuldu, kullanılamaz hale geldi.
Her şey insanların daha yoğun bir şekilde şehire göç etmesiyle başladı. Yakınlardan ve uzaklardan insanlar gelip Van'a yerleştiler.
Şehire dışarıdan gelen bir kısım Siirtli vatandaşlarımız temel geçim yolunun tarım olduğu bölgede köylere çerçi olarak gidip ticeret yapmaya başladılar. Şehirden getirdikleri yükte hafif, pahada ağır şeyleri köylülerin yünleriyle, peynirleriyle diğer tarım ürünleriyle değiştirerek biriktirdikleri küçük sermayeleri zamanla büyüttüler. Şehir merkezinde dükkanlar açtılar. Büyük sermaye ile gelmiş olanlar da zaten büyük çapta canlı hayvan ticereti ile yün ve peynir ticareti ile uğraşıyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı sonrası hayatın yeniden filizlendiği Van'da ticarete yönelen, memleketlerinden gelen her yeni insana kol kanat geren, her anlamda destekleyen Siirt kökenli vatandaşlarımızdan biri o dönemle dikkate değer bir tespit yaparak; “çevreden şehire gelen köylüler ellerindekini, avuçlarındakini satıp burada arsalar aldılar, evler yaptırıp maddi varlıklarını mülke yatırdılar ve gündelik işlerde kol gücüyle çalışmaya yöneldiler, oysa biz Siirtliler evlerimizi satıp kendimize sermaye yaptık ve ticarete atıldık” demiştir.
Sonuçta kırsaldan kente göçlerle gelenler düzen ve kuralların çok katı uygulanmadığı, uygulanamadığı yerel yönetimlerin sınırlı olanakları ile karşılanmış, gereğince düzenli olmayan şehirleşmenin de temelleri atılmıştır.
Elbette o dönemlerde görev yapan bütün belediye yönetimleri kendilerine göre en iyiyi gerçekleştirmeye çalışmışlardır.
Ben şahsen, kendimden öncekileri bilmem ve haklarında yorum yapamam ama şehirin bir düzene girmesi için var gücüyle geceli gündüzlü çalışan o başkanı, Tayyar Dabbağoğlu'nu hayal meyal hatırlarım. Kendisini Van için yaptıklarından ötürü bu şehirde doğup büyümüş biri olarak rahmet ve minnetle anmayı da bir borç addederim.
O kıymetli insanın adını anınca aklıma gelen küçük bir olayı sizlerle paylaşmamda yarar görüyorum.
Arsamızın arka tarafındaki dar yol genişletiliyordu. Bizim ve komşularımızın kavak fidanlarının iki ya da üç sırası yola gitmişti. Saat sabahın yedisiydi. Komşumuz yaşlı kadın Perişan Teyze, yol işini yöneten kravatlı beyin yakasını tuttu. “Yeter ağaçlarımızı kestiğiniz, vallahi seni reis'e şikayet edeceğim” dedi.
Kravatlı, cin gibi bakışlı bey gülümseyerek, şefkatle yaşlı kadının gözlerinin içine bakarak “teyze, reis benim, kusura bakma bu yolu genişletmek zorundaydık, ben size arsanızın ön tarafından yola katılan kadar yer verilmesini sağlayacağım” diyerek karşılık verdi.
O erkenci bir yöneticiydi. Erken saatlerde kalkar, şehrin çeşitli yerlerindeki belediye çalışmalarını denetler ya da bizzat yönetirdi. Bu yönünü herkes bilirdi.
Belediye Başkanlığı döneminde yine yol açılması nedeniyle kesilmek durumunda olan yetişmiş ağaçları Karayolları Bölge Müdürlüğü'nün o zamanki alanından iş makinesi ile taşıyıp park yerine diken ve orada o ağaçları beklenmedik bir şekilde değerlendiren de yine Tayyar Bey'di. Bu işini de o zamanlar birlikte çalıştığı bahçıvandan öğrenmiştim.
Kendisi eğitimciydi. O zamanki Kız Öğretmen Okulu Müdürlüğünden geliyordu. Belki de düzenli ve disiplinli olmasının altındaki temel nedenlerden biri de buydu.
Uzun yıllar sonra Van şehir merkezinde büyük paralar dökerek, yabancı para ile borç alıp meşhur bir devalüasyonun darbesini yiyerek yapı kooperatifine katılıp birinci katta bir daire sahibi oldum. Sitemizin hemen bitişiğinde o zamana kadar merkezi yerde olduğu halde bina yapılmamış olan, oto yıkamacı, tek katlı geçici briket binalarıyla açık oto galeriler şeklinde kullanılan, yeşil alan olduğu söylenen bir yer vardı. Orada, şehrin önemli bir caddesinin üzerindeki alanda, tam da adaleti ön planda tuttuğunu söyleyen ve ülke çapında uygulamalarıyla bunun emarelerini de gösteren bir siyasal partiye mensup belediye başkanı “yeşil alan, park, miting alanı v.s.” sözü vermişken; bunu belediye dergisinde sayfa sayfa yayınlamışken; şehrin ana yollarından birini daraltacak şekilde yükselen ve bir tarafıyla site arsamıza giren bir bina yapıldı ve bunu süratle diğerleri izledi. Kısa zamanda o park, yeşil alan, miting alanı olacağı söylenen yer çok katlı beton binalar inşa edilerek duvar gibi örüldü. Konu ile ilgili bütün yakınmalarımız havada kaldı.
Bu ve benzeri uygulamalarla gittikçe kalabalıklaştığı için daha katı imar uygulamaları kaçınılmaz hale gelen şehrimizin kötü yönetildiğine Van halkı olarak tanık olduk. Yolların ortasına çıkan binalar, özel mülke kurban edilen çocuk parkı hep bu dönemde yaşadığımız şeyler oldu.
Cazibe merkezi olan, göç alan her şehir büyür ve gelişir. Gelişen her şehir de yeni ortaya çıkan ve çıkması muhtemel olan sorunlarının halledilmesi ile düzen alır, yaşanabilir yer haline gelir.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi gelişip büyüyen şehirlerde de kalabalıklaşan, büyük değerler kazanan gayrimenkuller uyanık, güçlü ve etkili kimileri tarafından ciddi rant kapıları olarak değerlendirilmeye çalışılır.
Ya halkın çıkarlarını ön planda tutan güçlü yönetimler o merkezlerdeki soluk alınacak yerleri biraz da riske girip sorumluluk alarak çıkarcıların, rantçıların ellerinden alırlar ya da o çıkar çevreleri her türlü yol ve yöntemi ve tabii bol miktarda da parayı kullanarak o yetkili ve sorumluları zaafa uğratır, hakkın soluk aldığı alanları kendi çıkarları lehine daraltırlar. Bu dünyanın her yerinde gelişen her kentin temel sorunlarından biridir.
Caddeleri daralan, yeşil alanları yok olan kentler de çeşitli fiziksel ve ruhsal hastalıklar halinde oralarda yaşayan toplumlara geri dönüp büyük sağlık harcamalarını zorunlu kılarlar. İnsanların yaşam kalitelerinin düşmüş olması da işin önemli bir başka yönü olarak hep var olur.
Yani şehrin rantını yiyen birileri istedikleri yerlerde istedikleri gibi yaşayıp kolay ve bol kazançlarının tadını çıkarırken şehir ahalisi günden güne halden düşer.
Van'ımız artık büyükşehir.
Eminim ki çok kısa zamanda şu anda pencereden bakıp gördüğüm o geniş araziler bir şekilde, bir şeylerle dolacak, doldurulacak. Şehir büyüdükçe tarla görmek isteyenler daha uzak yerlere taşınmak durumunda kalacaklar.
Bir deprem sonrası, yeni imar planı konuşulurken, düzenlenirken, çıkarılırken; rant çevreleri akbabalar gibi pek çok dengeyi kendi çıkarları doğrultusunda bozmak için pozisyon alırken, yönetimlerde bulunanların hatta onların da üzerinde bulunup ülkenin sorumluluğunu taşıyanların kartal gibi halkın çıkarlarını gözetmeleri ve doğru olan her şeyi atlamadan, eksik bırakmadan, baskılara boyun eğmeden büyük bir ustalıkla yapmaları gerekiyor.
Van'ımızın merkezi, kalabalık yerlerindeki yeşil alanların bir büyükşehire yakışmayacak kadar az olduğu gerçeğini herkes zaten biliyor.
Partilerinin adı, fikri, zikri ne olursa olsun kamu adına yetki ve sorumluluk sahibi olanların sağlam ve yapıcı niyetlerinin yanında bilinçli, bilgili, gerçekten adil ve güçlü olmaları ile ortak yaşam alanlarımızı yaşatabilir,biraz gayretle kaybedilmiş olanları da rantçılardan geri kazanabiliriz.
Buna gerçekten çok ihtiyacımız var.
Bir deprem sonrası şehrin kalabalığından uzak, gelişmiş ülkelerdeki gibi katı imar kuralları olan, geniş parkları, bahçeleri olan kat sayıları çok sınırlı yaşam alanlarına da hem Van'ımızda, hem ülkemizin kalabalıklaşan her kentinde ihtiyacımız var.
Tabii bu alanları merkeze bağlayan geniş yollara, sağlıklı ve güçlü toplu taşıma sistemlerine de ihtiyacımız var.
Sanki birilerinizin huzurdan bahsettiğini duyuyor gibiyim.
Elbette bütün bunların yanında toplum olarak gerçek adalete, toplumsal barışa ve huzura da ihtiyacımız var.
14:47:32
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz