Dünya için geri sayım

21. BM İklim Konferansı Paris’te düzenleniyor. Amaç, iklim değişikliğine ‘ortak’ çözüm bulabilmek.

Masadaki en önemli konu başlıkları, sera gazı salınımlarının azaltılması ve felâketi önleme amacıyla yeni iklim politikalarının belirlenmesi.

“2016, gelmiş geçmiş en sıcak yıl olarak kaydedilen 2015'i de geride bırakarak daha da sıcak bir yıl olacak”

Uyarı, Birleşmiş Milletler Meteoroloji Örgütü’nden geldi. Üstelik Paris’teki İklim Konferansı arefesinde… Dünyadaki ortalama yüzey sıcaklık değerleri, 2015’te 1 santigrat arttı. Bu bir dönüm noktasını işaret ediyor.

Reklam
Reklam

Örgüt, bu değişimi El Nino doğa olayı ve insan kaynaklı küresel ısınmanın birlikte yarattığı sorunlara bağladı.

Paris’teki COP21 İklim Zirvesi’nde de dünyanın kaderini belirleyecek iklim değişikliğiyle sera gazı salınımları ele alınıyor. Amaç, sera etkisine neden olan gazların azaltılması ve devletlerin harekete geçebilmesi.

COP21 İklim Zirvesi

İlk değil, ülkeler 21'inci kez iklim için toplanıyor. Zirvede 196 ülkeden temsilci var. 147 ülkenin devlet ve hükümet başkanı ilk gün toplantısında katılacak. 2020 yılından itibaren tüm dünya ülkeleri için geçerli olacak bir antlaşma çıkması bekleniyor. Paris Antlaşması, Kyoto Protokolü'nün yerine geçecek. Dünyanın, yeni küresel iklim anlaşması olacak. Daha önce imzalanan sera gazı emisyonlarına ilişkin anlaşmalar 2020'de sona eriyor. Paris’te devletlerin en az 10 yıl geçerli olacak yeni taahhütlerde bulunması plânlanıyor.

Uzmanlar, büyük beklenti içinde. Ancak bağlayıcılığı ne derece olacak hâlâ belli değil. Yaptırımsa olmayacak gibi. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi iklim değişikliği uzmanı Ümit Şahin, devletlerin dünyayı yakmaya devam edecekleri kanısında:

Reklam
Reklam

“Paris’te 2020 sonrasındaki uluslararası iklim rejimleri belirlenecek. Muhtemelen bütün ülkeler altına imza atacak. Belli ölçülerde emisyonlarını indirmeye söz vermiş olacaklar. Oradaki bağlayıcılık ne düzeyde olacak henüz bilmiyoruz ama zayıf olacaktır. Yaptırımı olmayacak. Daha düşük karbonlu ya da karbonsuz bir ekonomiye geçmeye yönelik bugünkünden daha fazla eğilim ortaya çıkacak. Maalesef Paris’ten ne tür bir emisyon azaltımı çıkacağı belli aşağı yukarı. Ülkeler taahhütlerini çoktan verdiler. Ama çok yetersiz. Bunu yaparlarsa bile dünyada, 2 derecede tutulması gereken ısınma miktarı 3-3,5 derece olacak. Bu da bundan 5 sene hükümetlerin aldıkları ‘küresel ısınmayı 2 derecede sınırlama hedefine’ uymadıklarını uymayacaklarını ve dünyayı 3-3,5 derece ısıtmayı göze alan bir patikada devam edeceklerini gösteriyor. Dünyayı yakmaya devam edecekler bu kesin.”

Ne terörizm ne de başka bir şey... "Paris Konferansı şu anda dünyanın en önemli olayı. Buradan çıkacak kararlar, dünya ekonomisini ciddi bir biçimde etkileyecek" diyor. Ümit Şahin, karbonsuzlaşmanın bir piyasasının olduğunu ama hâlâ baskın hale gelmediğini söylüyor. Paris Anlaşması’nın uygulanmaya başlanması yeşil yatırımların ve yeşil ekonominin eskiye oranla daha güçlü olması demek.

Reklam
Reklam

Şahin’e göre Paris’te yapılmayacak ama yapılması gereken şey şu, mevcut fosil yakıt rezervlerinin şu anda yüzde 75’nin yeraltında bırakılması.

“Dünya lolipop gibi eriyor”

Ömer Madra da insanlığın bir yol ayrımında olduğuna dikkat çekiyor. Ona göre, yerçekimi ya da yarın güneşin doğacağı ne kadar gerçekse iklim felâketleri de o kadar gerçek.

"Küresel ısınmaya en az katkısı olan toplumların en ağır faturaları ödediğini görüyoruz. Bunun hesabını sormak için başlanan en önemli toplantılardan biri Paris. Bağlayıcı antlaşma çıkması lazım. Olmazsa çok zor. Bundan sonrasını toparlamak çok zor. Geri dönüşsüz bir yola giriliyor. Felaket tellalı gibi konuşuyorum ama bilim dünyası bu görüşte.20 yıldır hükümetler bir araya geliyor. Çözüm arıyor. Ne sera gazı salımları azalıyor ne de iklim düzeliyor. Şaşırtıcı değil. Bir avuç şirketin kontrolünde; hükümetlerin de gücü yetmiyor. Fosil yakıtların yüzde 80’i yerin altında kalmalı. Bırakılmazsa dünyanın 3 dereceye kadar ısınması kaçınılmaz. Dünya dayanamayacak; bir lolipop gibi eriyecek. En alta da yoksullar olacak. Hükümetler fosil yakıt endüstrisine verdiği destekleri derhal kesmeli. Fosil yakıt çıkarma faaliyetlerini dondurmalı. Türkiye de bu ülkelerden biri, mesela. 80’e yakın termik santral projesi var. Bunu durdurmalı.”

Reklam
Reklam

Kayıp bir dava değil

Madra, iklim değişikliği politikalarının devletler tercihleri doğrultusunda değil; önünde durulamayacak halk hareketleriyle gerçekleşebileceğini düşünüyor. Ona göre her ne kadar mücadele çok uluslu, büyük sermayeli şirketlere karşı verilse de hiçbir güç tabandan gelen sese kulaklarını tıkayamaz.

“Dünya çapındaki sera gazı salımlarının 2/3’sinden sadece 90 şirket sorumlu. Akıl alacak gibi değil. Dünya bu 90 şirketin altında yıkılıyor, gidiyor. İklim değişikliğine getirilecek sahici cevaplar bunların hem kudret ve servetlerini tehdit ediyor. Dev şirketler ve hükümetler pes etmeyecekler. Ancak ciddi bir hareket var. Türkiye’de de var bu. Özellikle yerelde dikkat çeken. Bir zamanlar medeniyet köle emeği üzerine kuruluydu. Sanıldığından çok kısa bir sürede yok oldu gitti. Irk ayrımcılığı da yine aynı şekilde. O da çok büyük bir mücadelenin sonunda kalktı. Bunlar, hükümetler istedikleri için kaldırılmadı. Alttan gelen baskılar bunu sağladı. Cesur insanlar özellikle kadınlar, bu böyle gidemez dediler. Hükümetler buna dayanamadı. Çok önemli tarihi bir değişimden bahsediyoruz. Bunun farkındayız. Ama tek yolu bu. Kayıp bir dava değil bu!”

Reklam
Reklam

30 Kasım'da başlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı 11 Aralık'ta tarihleri arasında gerçekleşecek. (Aljazeera)