Dünyanın Ortası Neresi?

"Sandra’yı ikna edemedim, ertesi gün metrobüs – otobüs kombinasyonuyla şehrin kuzey tarafındaki ekvador çizgisine tek başıma gittim. Ortam kalabalık, ee dünyanın ortası olsun o kadar."

Çantalar sırtımızda geçiyoruz Ekvador ve Kolombiya'yı ayıran köprüyü. Ortam gördüğüm en medeni ve tekin sınır geçişlerinden. Sadece para bozan abiler, ablalar var benim de onlarla işim yok. Çünkü Ekvador'un resmi para birimi Amerikan Doları. Yanımda kara gün dostu dolarlarım var onları kullanırım para çekene kadar. Daha önce de para birimi dolar olan bir ülkede bulunmuştum, hatırlandı mı bakayım?

Ekvador sınırında polis abla benim Türk olduğumu görünce bir sevindi bir sevindi. Dedim hayırdır, burada da mı Türk dizisi meşhur ? Yok dedi ama benim Türkiye'ye ilgim var, daha önce Türk'e denk gelmedim falan. E hoşuna gidiyor insanın tabi biz kompleksli Türklere. Hele bir de Avrupa’ya girişlerde maruz kaldığımız muameleleri düşününce. Abla ofisten bir Ekvador kartpostalı getirip bana hediye etti. Hemen arkamdaki Sandra'yla böyle bir muhabbet dönmedi tabi, nnnaaaağğğberrrr Avrupaaaaa : )

Reklam
Reklam

Ülkeye attığımız ilk adımlar taksi durağına doğru oldu, toplu ulaşım yokmuş. Durakta bi İtalyan çift bulup en yakındaki şehre gitmek için taksiyi kişi başı bir dolardan dörtledik. 20 dakka sonra terminale vardığımızda şansımıza o an kalkan otobüsü yakaladık. Böylece Ekvador'un ucuz ulaşımıyla tanışmış olduk. Burada otobüs ücretleri saat başına hesaplanıyor, saati 1dolar. Ben Otavalo için 2 dolar ödedim, Sandra ise Quito için 3,5 dolar ödedi. Yolmuhteşem dağ manzaraları eşliğinde geçiyor. Ne kitap okudum, ne de uyudum, yol öyle güzel, vadiler o kadar yeşildi ki.

Benim durağa geldiğimizde Sandra'yla kocaman sarılıp ayrılıyoruz. İkiaylık maceramızın sonuna geldik ( mi acaba?) her şey pek güzeldi, kendisi ayrıca en uzun süre beraber gezdiğim yol arkadaşım oldu.

Ama şerefsiz otobüs şehirden içeri girmedi, ana yolda bıraktı. Yoldakiler şehrin 2km uzakta olduğunu ve vasıta olmadığını söylüyor, nası olmaz ya! 10 dakka kadaryürüyüp otobüslere el edip durmamalarından sonra bi tanesi allah rızası için durdu. Terminale gidiyo tabi ki, ne demek vasıta yok hayret bişi ya.

Reklam
Reklam

Şehre girdikten sonra rezervasyon yaptırdığım hosteli kolayca buldum. Nasıl mı kolayca buluyorum bu yerleri? En büyük destekçim, akıllı telefonu olan her gezginin edinmesini şiddetle tavsiye edeceğim maps.me uygulaması. Bilmiyorum daha önce bahsettim mi ama yine bahsetsem zarar gelmez. Bu uygulamada her ülkenin haritalarını ayrı ayrı indirip ondan sonra bulunduğunuz yeri internetiniz olmasa da görmeniz. Sistem bir nevi wikipedia mantığıyla işliyor ve haritalarda otel, banka, lokanta, otobüs durağı vs.. gibi yerler devamlı güncelleniyor. Dolayısıyla nereye gideceksem önceden yerini haritada işaretliyorum, otobüste hangi durakta indireceğimi kestirip ona göre yolumu buluyorum. Ben Pro versiyonunu kullanıyorum çok da iyi ediyorum. 8 lira gibi bir şeydi galiba. Bu konuya değindim rahatladım valla, her gezginde olsun : ) Mesela geçtiğim sınırın geçiş fotosu koyayım maps.me'den.

Otovalo

Bu şehre gelmemin sebebi yarın meşhur Otovalo el işi pazarının olması. Pazar her gün var ama cumartesileri diğer köylerden, kasabalardan da gelenlerin katılımıyla daha bir coşkulu ve renkli oluyormuş. Bu yüzden hostelde iyi ki yer ayırtmışım yatakhanede boş yer yok. Hemen dışarı çıkıp dolanmaya başladım. Buranın büyük kısmı Ekvador'un yerli halkından oluşuyor, insanların giyim kuşamından, fiziksel yapısından hemen anlaşılıyor. Bir şeyler yemek için kendimi tabi ki normal pazara atıyorum. Görüldüğü gibi ortam pek hayvan canlısı : )

Reklam
Reklam

Fiyatını sormadan yediğim bi tavuklu pilava 3,5 dolar verdim. Yok artık ne yaptın sen ya Ekvador! Dur bakalım fiyatları çözücez. Bu arada tecrübelerimin getirdiği şiarımdır sakız bile alsan önceden fiyatını sor. Görüldüğü gibi arada atlayınca böyle sonuçlar çıkıyor. Pazarın çıkışında gördüm ki aynı porsiyon yemeği 2,5 dolara satan da var.

Ertesi gün kameramı kapıp indim pazara. Ortamda baya turist var, pazar çok büyük, tezgahlar sokaklara taşmış vaziyette. Tezgahlar arasında dolanırken farkettim ki herkes birbirine benzer şeyler satıyor. Yani bunlar öyle pek el işi falan değil, fabrikasyon. Bi gömlek almaya niyetlendim aynı gömleği bir kaç tezgaha sordum ve 9-15 dolar arası fiyat söylediler. İşte bir yerler böyle turistiklenince yerel halk da böyle oluyor maalesef. Sonunda gömleği bence hakettiği fiyata, 6 dolara bağladım. Yani bu bi örnek işte, gelen temkinli olsun pazarlığını sıkı yapsın.

Ben tabi pazarın bu tarafını bırakıp olağan pazara doğru gittim.

Uzun saçlı, yerli polisler bakıyorum da pek ciddi.

Otovalo'ya bir gün bence yeter deyip ertesi günü başkent Quito'ya geçtim. Dolayısıyla teknik olarak da Güney Yarım Küre'ye inmiş oldum. Quito büyük bir şehir, otobüs terminalinden kalacağım bölge Miraflores'e gelişim 1 saati geçti. Bu şehirde çok vakit geçirmek istemediğim için şehre gelir gelmez tarihi merkezi keşfetmeye koyuldum. Meydanın bir sokak ötesine gittiğin zaman ortalık bildiğin Mahmutpaşa. Tam tipik bir Latin Amerika şehir merkezi.

Akşam Sandra’yla konuştuk meğer hemen karşımdaki hosteldeymiş. Sesi kötü geliyordu. Yanına gittiğimde anladım neden kötü hissettiğini. Dün gece hostelden birileriyle dışarı çıkmışlar ve hostele dönüş yolunda soyulmuşlar iki kişi. Giden çok bir şey yok ama şoka girmiş, morali yerlerde.

Reklam
Reklam

Sandra’yı ikna edemedim, ertesi gün metrobüs – otobüs kombinasyonuyla şehrin kuzey tarafındaki ekvador çizgisine tek başıma gittim. Ortam kalabalık, ee dünyanın ortası olsun o kadar. Burada standart foto atraksiyonlarını yaptım.

Bir ayağım güneyde, diğeri kuzeyde. Ama sanki fotofinişle benim kafa kuzeyde kalmış sanki.

Bir de gözlem evine girip güneş sistemini anlatan multivizyonu izledim, fakat İspanyolcaymış, ortam zaten karanlık son 10 dakka uyumuşum valla. Benim bulunduğum yer Ekvador anıtının da olduğu esas yer. Bir de yan tarafta gpsle ölçülmüş yer var. Bana bir de oraya gitmek gereksiz geldi ama daha ucuzmuş girişi ona göre bakarsınız artık.

Ekvador çizgisinde yumurtayı dengede tutma deneyimsi şeysi. Kötü bir foto kabul ama başka foto çekmemişim.

Ekvator çizgisi olayı bütün günümü yedi, sırf yol git gel 4 saat sürüyor zaten. Akşam Sandra’yla buluştuk ve yılbaşını beraber geçirmeye karar verdik. Halbuki o sahil tarafına gideyim diyordu emme canı çok sıkkın benle Banos’a gelmeye karar verdi. Haydi bakalım ertesi gün Banos’a yolculuk.

Reklam
Reklam

Banos

Sabah erkenden kalkıp metrobüse atladık yol git git bitmiyor. 1 saati geçti güney terminaline anca vardık. Ortalık ana baba günü, yılbaşı öncesi herkes bir yerlere gitme derdinde. 2 saat sonraki otobüse yer bulduk, fiyatlar standart saat başına bir dolar. Banos için 3,5 dolar veriyoruz, bil bakalım kaç saat sürecek?

Dağlar dağları, vadiler vadileri kovaladı ve Banos’a vardık. Sandra son dakika karar verdiği için benim hostelde yer yok, dolayısıyla o başka yerde kalacak ben başka yerde. Hostelimi bulmam 15 dakkayı buldu, merkezin biraz dışında dağ yamacında. Burayı ekvadorlu bir aile işletiyor, ortam onların evine misafir olmuş gibi. Gelir gelmez bana evde pişen yemekten ikram ediyorlar ve kirli çamaşırım varsa makinayı ücretsiz kullanabileceğimi belirtiyorlar. Gayet güzel bir karşılama. Keyfimi evde içki içilemeyeceğini söylemeleri bile bozmuyor. Sakin, sessiz, çok samimi bir ortam var, burada kalan diğer insanlarla da kaynaşmamız uzun sürmüyor. Özellikle christmastan itibaren tüm güney Amerika yollara düşmüş mübarek. Daha önce tek tük karşılaştığım Arjantinlileri, Şililileri, Brezilyalıları her yerde görmek mümkün. Okulların da tatil olmasıyla beraber özellikle üniversiteliler çoğunlukta.

Reklam
Reklam

Buraya gelmemin hemen ertesi günü daha önceden kafama burada yaparım diye koyduğum zipline olayını yapıyorum. Peki nedir bu zipline? Basitçe tepelerden tepelere, ormanların, nehirlerin üzerinden geçen demir halat yollara kendini bağlayıp bir uçtan bir uca Tarzancılık yapmaca.

Görüldüğü gibi kırmızı baretimle harikalar yaratıyorum!

Hani şu biz 80’liler için efsane filmlerden Tango ve Cash’te bir sahnede elektrik kablolarına kemerle tutunup bi yerden bi yere gitmişlerdi, aynı o hesap :) Benim turun parkuru 6 etaptan oluşuyor. İlki tam alışmaca, 20 saniye kadar fakat her etapta uçuş süresi gittikçe uzuyor ve heyecan daha da artıyor. Yaklaşık 2 saat süren bu adrenalin silsilesinden sonra, içimde yeni bir hisle tanışmış olmanın tatmini evime dönüyorum. Dikkat edersen evime diyorum, öyle benimsedim benim mekanı ve aileyi :)

Yılbaşı günü geldi çattı, sabah erkenden Sandra ve hostel tayfasıyla buluşup 3 saatlik çok yorucu olmayan bir tırmanış sonrası dünyanın ucundaki salıncak diye anılan salıncağa biniyoruz. İlk defa boşluğa uçan bir salıncağa bindim aşağısı uçurum, ama sallanırken çok çok çok iyi hissettiğim kesin. Sallanırken hızlıca bir özetini yaptım tamamı yollarda geçen senenin. Tartışmasız en farklı, en kendimi bulduğum ve tanıdığım senemdi, evet çok iyi hissediyorum, bunu demek paha biçilemez.

Reklam
Reklam

İşte dünyanın ortası Bu romantik düşüncelerden, anlardan sonra neşe ve mutluluk içinde aşağıya, şehre indik. Fotoğraftaki tipler kostüm giyip sokaklarda araba çevirip yılbaşı harçlığı topluyorlar.

Yılbaşı yemeğini ne kadar Sandra’nın hostelinde geçirmeyi planlasam da ailenin hep beraber akşam yemeği teklifini geri çevirmedim. Benim de çorbada tuzum olsun diye patates salatası yapıp geceye buyur ettim. Meksika, Arjantin, Şili, Ekvador karmasının içinde pek rahattım. Şakalar, komiklikler pek keyifli bir akşam oldu. Geçen sene Laos’ta girdiğim yılbaşından oldukça farklıydı tabi. Tek değişmeyen insanların gülümseyen, gergin olmayan suratlarıydı. Bir başka gelenek ise arabaların önüne peluş bebek koymaca. Fakat burada görüldüğü gibi özensiz yapınca pek sevimli olmayan görüntüler ortaya çıkıyor : )

Madem yılın ilk günü bu kadar yayıştım dedim ikinci gün köprüden atlayayım, aksiyon olsun! Tamam panik yok, yani köprüden bungee jumping yapmaya karar verdim. Pazarlıkla 18 dolar, dünyanın en ucuz bungee jumpingi olabilir, yani söyle yapmaya mıydım? Ekipmanlar takıldı, manzara şöyle. Cuenca

9 saat süren oldukça virajlı, gardaki 10 dakikalık aktarmada koştur koştur kahve ararken Mp3 çalarımı kaybettiğim gündüz yolculuğundan sonra Cuenca’daki hostelimi buldum. Genelde yaptığım gibi yol yorgunluğu dinlemeden kendimi dışarı attım.

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: