Duvarları yıkan öğretmen

Elinde fırçasıyla sıradan bir ilkokul sınıfını rengârenk yapan Ahmet Naç, derslerini de sıra dışı yöntemlerle işliyor.

Rap müzikle ders anlatıyor, okul bahçesini resim atölyesine çeviriyor, öğrencilerini daha 1.sınıfta tenis ve basketbol ile tanıştırıyor. Üstelik bunların hepsi kalabalık bir devlet okulunda yapıyor.

İstanbul Esenler’deki Mehmet Akif Ersoy İlkokulu’nda ders zili çaldı. Öğrenciler sınıflarında. 1-E Sınıfı'nın öğretmeni, "Dersimize başlayalım mı?" diyor. Ders sıra dışı bir şekilde başlıyor.

Sınıfta rap müziği çalıyor. Öğrenciler ayağa kalkıyor ve başlıyorlar hep bir ağızdan şarkı söylemeye:

"Cumhuriyet kuruldu, 29 Ekim’de. Meclis açıldı, 1920’de. Çanakkale Savaşı, 18 Mart. Atatürk doğdu Selanik’te. Atatürk sensin benim canım. Babası Ali Rıza Bey, annesi Zübeyde Hanım. 1938’de kaybettik seni. Her 10 Kasım’da anarız seni. Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz. 4 tane mevsim haydi defterine yaz. Bir yılda 12 ay. Haydi durma say. Say, say, say, say… Ocak, şubat, mart, nisan, mayıs, haziran… Durma haydi devam. Temmuz, ağustos, eylül, ekim, kasım, aralık. Liste hayli kabarık. Ben 1. sınıfım. Okurum, yazarım. Şehitlerimi anarım, herkese saygılıyım. Göklerde dalgalanır gururla bayrağım. İstanbul Esenler, işte ben burdayım."

Reklam
Reklam

"Kendi istekleri ile derse katılsınlar"

Bu sınıfta sadece klasik yöntemlerle öğrenmek yok. Çünkü ezber bozan bir öğretmenleri var. Adı Ahmet Naç... 10 yıllık bir sınıf öğretmeni. 5 yıl Siirt Pervari’de bir mezrada çalıştıktan sonra İstanbul’a geldi. Rap müziği yöntem olarak kullanmasının sebebini şöyle anlatıyor:

"Öğrencilerin eğlenceli ortamda enerjilerini atabilecekleri, ritim duygusunu kazanabilecekleri, bireysel ve grup çalışmalarına iştirak edebilecekleri o ortama kendi istekleri ile katılmalarını istedim. İçinde birçok kazanım var ilkokula dair, onların öğrenmesi gereken. Çok kolay şekilde şarkı eşliğinde öğrendiler."

Ahmet Öğretmen'den sonra 8 sınıf daha renklendi

Türkiye aslında Ahmet Öğretmeni tanıyor. Sıradan, gri bir sınıftan renkgârenk, ilkokul öğrencilerinin ihtiyaçlarına uygun bir sınıf yaratan öğretmen o. Eline aldığı fırçayla sınıfını boyadı. Gökkuşağından, Güneş’e, küçük bir kitaplıktan ağaç şeklinde panoya kadar sınıfını baştan yarattı.Yarattığı fark, diğer öğretmenlere de örnek oldu. Ahmet Öğretmen’in sınıfından sonra okulda 8 sınıf daha renklendi. Okuldaki 28 dersliğin tümünün bu şekilde yapılması planlanıyor.

Reklam
Reklam

Kalabalık bir okulda da her şey mümkün

Yaptıkları sadece sınıf düzenlemesiyle sınırı değil. Ahmet Öğretmen, beş yıldır çalıştığı okulda fark yaratmaya devam ediyor. Bu çabası sosyo ekonomik düzeyi düşük bir bölgede daha da anlam kazanıyor. 2 bin 203 öğrencinin olduğu okulunda ikili eğitim yapılıyor. Sadece 15 tane birinci sınıf var. Okulda kütüphane, resim atölyesi, spor salonu yok. Ancak Ahmet Öğretmen’in lûgatında ‘yok’ kelimesine yer yok. O da sınıfın dışına taşıyor.

Sınıf dört duvardan ibaret değil

Yeri geliyor okulun bahçesini resim atölyesi yapıyor, yeri geliyor spor malzemelerini yoktan var ederek, çocukları sporla tanıştırıyor. Bundan en çok öğrenciler memnun. Öykü Sahancı, "Dışarı çıkıp resim yapmayı seviyorum. İçeride sadece bir tane şeyleri görebiliyorsun. Dışarıda bir sürü şey görüyorsun ilham geliyor" diyor. Naç, resim atölyesinin olmamasının, malzemeleri koyacak yerlerinin olmamasının sorun olmadığını belirtiyor, Hababam Sınıfı'nın ünlü karakteri Mahmut Hoca'yı hatırlatıyor:

"Mahmut Hoca'nın dediği gibi okul sadece dört duvar arasında sıkışıp kalmış bir yer değildir. Ben de çıktım binaların arasında resim çalışmaları yaptım, orasını resim atölyesine dönüştürdüm. Öğrenci varsa, ufak da olsa malzemeleriniz varsa her yeri okul haline getirebilirsiniz."

Reklam
Reklam

Ahmet Öğretmen, beden dersinde de ezber bozuyor. Okulun bahçesindeki basketbol potaları birinci sınıf öğrencilerinin boyuna göre çok yüksek. Başka bir spor yapmak için malzeme de yok. Ancak Naç, velileriyle birlikte buna da bir çözüm buldu. Demirciden direkler kestirdi, velileri plastikten tenis filesi yaptı. Uygun bütçelere raketler ve toplar alındı. Şimdi 1-E sınıfı öğrencileri tenis oynuyor. Çocukların boylarına özel ayarlanabilen basketbol potaları da alındı.

Hepsi öğretmen veli dayanışmasının eseri. Üstelik anneler, beden derslerinin öncesinde her hafta okula gelerek, tenis filesini ve basketbol potalarını kuruyor. Üşenmeden ağır malzemeleri depodan bahçeye taşıyor. Ders bittikten sonra da kaldırıyor.

Veli Arzu Karagöz, eğitimle ilgili alınan her malzemenin kendi bütçeleriyle yapıldığını anlatıyor:

"Sponsorumuz, okulun herhangi bir katkısı olmadı. Öğretmenimiz istediği zaman veliler sevinçle karşıladı. Sınıf içinde 41 kişiden para toplanarak elde edildi her şey. Ahmet Bey’in öğrettiği tenis, basketbol bunlar hepsi ücretli sporlar. Her okulda olan şeyler değil. Hele ki Esenler gibi bir yerde böyle spor dallarını öğrenmek istesek yok. Çocuklarımızı tenise gönderecek yer yok Esenler’de. Hadi buldunuz, ücretli. Her ailenin bütçesi buna elverişli değil."

Reklam
Reklam

Kolay olmadı ama başardı

Ahmet Öğretmen bahane üretmiyor. İmkânsızlıklara inat çocukların hayatına dokunuyor. Okulda yarattığı bu değişimin kolay olmadığını anlatan Naç, "Bu okula ilk geldiğimde sınıflara çivi dahi çakılmayacak dendi. O noktadan bu noktaya getirmek biraz sabretmek, güçlü durabilmek ve insanlarla doğru iletişim kurmakla oluyor. Güzel bir şey yaptığınız zaman, sonuçları da güzel olunca mutlaka devamı oluyor. Öğretmenler de örnek alıyor, idareciler de 'Doğru bir şeymiş' deyip destek vermeye çalışıyor" diye konuşuyor.

Okul Müdürü Mesut Doğan da Ahmet Öğretmen’in sadece sınıfında değil okulun genelinde de değişim başlattığını anlatarak "Birçok öğretmen çocukların eline bir, iki top verir ‘oynayın’ derdi. Artık bu kalmadı. Bir örneği görmek, diğer insanlarda da değişime sebep oluyor. Alışkanlıkları değiştirmek kolay değil. Ancak bu mücadeleye girilince diğer insanlara da sirayet ediyor" diye konuşuyor.

"Burada yaptıklarım daha kıymetli"

Bahane üretmenin de en kolay yol olduğunu anlatan Naç şöyle konuşuyor:

Reklam
Reklam

"Burası Esenler diyebiliriz. Burası Bağcılar diyebiliriz. Görev süremizi doldurup, buradan belki daha iyi bir yere gidebiliriz. Ama o zaman da gerçekten tam anlamıyla öğretmenlik yapmış olur muyuz? Bu aslında kaçmaktır, bahanelere sığınmaktır. Burada yaptığım şeylerin daha kıymetli olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerim çok daha enerjik ve yaratıcı, motive şekilde okula gelmeye başladılar."

Kaynak: Aljazeera/Umay Aktaş Salman

Anahtar Kelimeler: